4 Kânunusani 1940 > AKŞAMDAN AKŞAMA Böyle otobüs olur mu? Evvelki gece saat on bire beş kala Şehzadebuşından bir «Çarşamba - Me- cidiyeköyür otobüsüne bindim. Taksi- me gidecektim, Birun evvel varmağı istiyordum. Esasen tramvayı değil de otobüsü seçmemin sebebi buydu. Arabada dört beş yolcu var, yok. İçlerinden biri, soluk benizli, koltuk deynekli bir bedbahtlı, Bizzat anlatma» sına bile lüzum yok; Belliydi ki, yeni kazazede olmuş; ameliyat geçirmiş; ayağı sakat, Fakat bu şahsiyet üzerinde fazla durmama imkân bulamadım. Bir kaç yüz metre gitmiştik ki, araba zınk de- di durdu, Biletçi kapıyı açarak: — Buyrun! « diye bir yolcuyu içeri aldı. Adam yerine oturacağı sırada para» yi uzattı; — Tepebaşına! — Bayım! Bu otobüs eskiden Tepe- başından geçerdi, Şimdi Dolmabahçe- den dolaşıyor. — Öyleyse ineyim. Araba durdu Tam kalkacağı — Dur, dur, dur Belki binerler... Bekledik Fakat adamlar yan sokağa sapıver- diler... Galiba evleri oracıktaymış.. Bu minval üzere, her geçen gölge- den bir müşteri ihtimali sezerek, şim- di durmüuşken elli metre ötede bir da- ha duraklıyarak, yolcu kandırmağa çalışarak; bazen de, arkadan gelen bir otobüse karşı sevkülceyşi ve ta'biyevi vaziyetler ularak, rakipleri polislere şikâyet ederek, © polislerden tekdiri aleniler işiterek rünün üstüne var» dık. Vardık; bir de baktık ki, ne göre- lim?... Sarayburnu önlerinde bir pro- jektör parlıyor! | Biletçi, nezaketle, hepimizi birer bis rer dolaştı, «Ekmeğimize mani olma- yin'» der gibi yalvararak; — Bu vapurun yolcularını almak için bekliyeceğiz... Müsaade ediniz... Bu kadar yolu boş gitmiyelim... Homurdandık amma, çarnâçar sus- tuk Yanımızdan dört beş tramvay geçti. Hazin hazin baktık. Nihayet vapur yanaştı. Gene yolcu kandırma çığırtkanlığı: Buyrun baylar... Dolmabahçeden "Taksime... Oradan Şişliye... Mecidiye- köyüne!... Bir takım O hemşehriler, dan içeri giriyorlar; sonra, Tepebaşı tarafına uğramıyacağını öğrenince iniyorlar... Dört yeni yolcuyu hamilen, bu sefer rakipleri mağlüp etmek mak- sadile, Azrail kovalıyor gibi, Dolma- bahçeye... Fakat orada, ta uzaktan birdü dük... Pelerinli bir polis, bize «dur! işareti veriyor... Amma, öyle yavaş yürüyer ki... Aheste aheste yanımıza geldi: — O yolda çarpışma oldu... Maçka» dan... - dedi ve dönüp gitti. — Aman! Biz Taksime gideceğiz!... Alil hemşehri: — Param da yok... Bu ne iş?.. rTüyemem de... - diy Nihayet, otobüs şoförü: — Taksim yolcularını Mecidiyekö- yü dönüşü bırakırız! - dedi da: İki kişi geliyor... Dün Erzincandan 6 yolcu geldi Beşi sağ kurtulmuştur, altıncısı ağır Orta Anadoludaki zelzele feliketinden sağ kalanlardan bir grup, dün sabah on bir buçukta trenle Haydarpaşaya gelmiş- lerdir. Haydarpaşa istasyonu, sabahın cr- ken saatlerinden itibaren binlerce kargıla- yıcı tarafından doldurulmuştu. Herkes, ge- lecek trenden yaralı bir akrabanın çıknca- Kın, memleketten, alle ocağından hiç o” mazin bir sağlık müjdesi alabileceğini ümid ediyordu. Trenden altı yolen çıkmıştır. Yolcular» dan yalnız biri ağır yaralıdır. Diğerlerinin sıhhi vaziyetleri iyidir, Gelenlerin isimie- rini bildiriyoruz: Erzincanda Mecld Kebir mahallesinde oturan yarbay Refiğin xev- cesi, kayınvalidesi, iki çocuğu. Dursun 1s- minde birisi (rskerdir). Bu beş Kişilik yol- cu kafilesi zelzele felâketinden sağı, salim kurtulan yatandaşlardır. Diğer yolcu, Er- sincanda Devlet Demiryolları ingnat üsta- başısı Ariftir. Arif, ağır yaralıdır. istasyo- na sedye İle indirilmiş, Haydarpaşa Nü- mune hastanesine götürülmüştür. Kendi- sini Haydarpaşa gür müfettişlerinden ağı- beyisi Numan ve yengesi karşılamıştır. Arif, diyor ki e— Evde yatıyordum, bir gürültü duy- dum, Kafamı yastıktan kaldırmamla be- raber enkaz altında kalmam bir oldu. Son- ra ne oldu bilmiyorum. Gözümü açtığım vakil kendimi çadırda buldum. Çok hasta- yım, fazla konuşamıyacağım.» Bayan Refik de şunları anlatmıştır: 4 Geçe yara şiddetli bir gürültü ile uyandık, Yer yerinden oynuyordu. Birkaç saniye geçti geçmedi, civarımızda müthiş gürültüler duyduk. Zelzele olduğunu an- ladık. Komşu evleri yıkılıyo: Mahalis- mizde bizim ev İle bir komşunun evinden başka yıkılmadık yer kalmadı. Çok şükür biz kurtulduk.» Bu aile de, Lâlelide Koca Ragıp sokağın- da 10 numaralı evde oturan akrabalarının yanına gitmişlerdir. Yolcular, Erzincan - Sıvas - Ankara tarikile şehrimize gelmiş lerdir. Diğer gelenler Erzincandan albay B. Nuri Öner de aile- elle beraber şehrimize gelmiş ve Gümüşsu- yu hastanesine yatırılmıştır. Albay Nuri Öner omuzundan yaralıdır. Raflkası da hafifçe yaralıdır. Gene Erzincanda albay B. İlyas Emirin Pirinç fiatleri > z İ İhtikâr yapıldığı anlaşıldığın- dan tedkiklere başlandı Pirinç flatlerinde"ihtikâr yapıldığı anla. şulmıştır. Alâkadar makamlar, bu bususta- ki tedkiklerini bir an önce bitirerek İMti kâr komlsyonuna verecektir. İki bit mücadele hekimi tayin edildi Belediye, gehrin umumi sıhhatını koru- mak maksadile biri Eminönünde, diğeri Beyağlunda iki bit mücadele hekimi tavaf etmiştir. Bunlar, bitli kimseleri araştır. maktadırlar. Belediye, bu ay içinde Kasımı- paşa ve Balat halk hamamların açacak- tar. Bu hamamlarda halk, sabunu Bicdiye tarafından verilmek şarile onar kuruş karı öğ. dönmeğe karar verdiler, (Vay orada otobüs bekliyenlerin haline! Umumi nakliyat var diye sevinsinler!) Osman bey mevkiine vardığımız va kit: — Müjde! - dediler - Bizim kum- panyanın bir arabası geliyor, Sizi ora- ya aktarma ederiz... İndik... Bindik... Bir takım viyolonselli, ke- manlı yolcuların doluştuğu bu araba- ya, alt alta, üst üste binerek yarım- Ben de yukurı kapağı atmak için Maçka seyahatini göze aldım. Yolda biletçi ile şoför müzakere, münakaşa, Mecidiyeköyüne gitmeyip (o Şişliden — Her kağa ve belâdan sonra ulema- | »ın dile gelmeleri âdettir bay Amca... | da Taksime vardık Bir saat otuz beş dakikada Şehza- debaşından Taksime!... (Vâ - Nü) w Bu baskınlarına dair henüz mü- talha beyan edenler olüadı amma... yaralıdır Yukarıda dün Erzincandan gelen yaral ı Arif trenden çıkarılıyor, aşağıda Şişli Halkevinde felâketzedelere giyecek hazırlanıyor on iki yaşındaki kizi Nesrin de, hâdise gü- | rimize gelirmişlir. Albay B. İlyas Eminin nü annesile babasını kaybttiğinden, ken- | âkıbeti hakkında sarih bir malümat yok- dizini, babasının arkadaşı sibay B. Nuri şeh- Halkın dilekleri Felâket mıntakasına” gidecek parasız bir tren isteniyor Dün matbanmıza kadar gelen ve ailesinin birçok ferdi Ersinceanda bu- lunan bir küçük memur Erzincan git- mek üzere olduğunu göyledikten sonra şunları anlattı: «Ailece ağır bir felâkete uğradık, ç0- Tük çocuğumun hayatından haber ala- madım, beş gündür ağsima bir lok- ma ekmek koyamıyorum. Otların yar- dımına koşmak için günlerce çırpın- dım ve eş dosttan nihayet bugün te- min edebildiğim tren parasile yola çi- kıyorumı. Tren için bir sühulet gös- termeleri kabil olup alrladığını sordu- ğum resmi makamlar bana birşey söylemediler. Fakat yol parası temin edemedikleri için gidemiyen fakir /e- lâketzedelerden size 80 - 90 kişi gös- terebilirim. Dexlet yardımı olmazsa bunlar çoluk çocuklarının İmdadına koşamıyacaklardır. Devletimiz ve milletimiz felâketzs delere candan yardımlar yapıyorlar, çoluğunun çocuğunun âkibetinden ha- berdat olamadıkları için iztırab kenlere müzaheret göstermek de ir yardımdır. Hükümetimiz bunu esir- gemez, yalnız ortadaki mâni izale edilmelidir. Oradakiler öldülerse biz de yandık demektir, amma burada vi; bir şey yapamadan kalmak daha o»ü- yük Bir azap. Fakir fıkara kendilerini oraya uçuracak bedava treni bek- leşmektedirler. tar. Ticaret odası Dün e di ve idare heyeti seçildi Ticaret odası Oda meclisi, yılbaşı toplan- tasını dün öğleden sovra Ticaret odası sa» Jonlarında yapmıştır. Toplantıda Riyaset divanı, yeni idare heyeti seçilmiş, diğer müteferrik mevzular görüşülmüştür. Riya- set divanı şu zevattan mürekkeptir: Birin- ci reis: B, Mitat Nemli, ikinci rris: İbrabim Kemal Baybora, birinci reis vekili: Ahmed Kara, İkinci reis vekili: Mahmud Nedim Ersün, hesabat müfettişi; Ziya Kınacı, mu» amelât müfettişi: Hamdi Başar, murahhas: Hasan Vafi ile Sad Dormen. Yeni idare heyeti şu zevattan mürekkep- tir: B. Nuri Kozikoğlu, Şerefeddin Alem- dar, Suad Kara Osman, Hüseyin Sabri Tü- ten, Ziya-KUÇ. O, Zelzele mıntakasına gitmek istiyenler Zelzele müntakası halkından, bilhassa Erzincanlılar, Vilâyete müracaat ederek kendilerinin Errincana gönderilmesini H. ca etmişlerdir. Vilâyet, müracaatçılarm çokluğu üzerine, keyfiyeti Münakalât V> kâletinden sormuştur. Vekâleten gele cevapta, Ersincan ve havalisinde felâksi- zedeleri barındırmak için müşkülâta “ğ- ranıldığı şu sirada, İstanbuldan zeizle mıntakasına hiç kimsenin seykedilmeni*si bildirilmiştir. Bunun üzerine dün Viliy»'e müracaat edenlere, Vilâyetçe kendilerinin gönderilmiyeceği bildirilmiştir. #X Belediye, yedeksubay okulu o (Harbi- ye) nin önündeki caddeyi genişletmeğe ka- Tar vermişsir. Açılacak yer, mektebin cüm- le kapısı karşısında ve enddeye bir çıkıntı teşkil eden binalardır. Bunlar istimlâk »di- lecektir. kongre | İstanbul Şehir tiyatrosu Kaldöron de la Barka'nın «Hayat bir rüyadır. eserini aah- nesine koydu, koyduğuna da hiç fe öt medi; bize beiki de «La vida es süenoün şevkini tam latlıramadı, fakat muhakkak ki, Kaldöronu tanıttı, ondan bahsetmek fırsatını verdi. Eğer biz «Hayat bir rüya- dır» dan tamı zerk alamadıksa, kabahstı Şehir tiyatromuza bulmıyalım; bu kabahak -eBer kabahat sayılacaksa- «La vida © sü- endsyu türkçeleştiren kalemde ve tiyatro- va giden çokluğun Avrupa tarihi bilmeme edir. Kaldöron İspanyanın hâlâ övün düğü şairdir, nasıl taş yerinde ağırsa şir de söylendiği dilde güzeldir; biz artık ana- güzelliğinde tercümeyi, ilerde devlet *f- atrosu sahnesinde dinlerler diye ümid edis yoruz. Tarih de kanun değildir Xi her vas tandaşı bilmekle mükellef kılalım. e Nezareti encümeni kâtiplerinden Diözo Kaldörun'un oğlu Kaldöron dö Barka bundan tam 340 sene evvel Madridde doğdu. Çocuğu çok iyi okuttular, o zaman- lar da bilinmesi n gelen ha varsa, fol- gefe, medeni ve dini hukuk, matematik, ta- rih, hepsini öğrendi ve 1620 de henüz bı- yıkları terlerken saraya girdi. Her saray mensubu gibi o da silâhşordu. Bir yandaa | din kitaplarında adı geçen azizlere kase deler yazıyor, bir yandan da harpten harda koşuyordu. 1625 den 1030 a kadar er mey- anlarında dolaştı; 1635 e kadar kendini tiyatro müellifi olarak da tanıttı, 1636 da kral 4 üncü Filipin gözdesi oldu, 1649 du kral Avusturyalı An-Mari ile evlenmeğe karar verdi. Evlenme törenini Kaldören his zırladı ve 1651 de silâhlarım bıraktı, rahip cübbesini giydi. 1603 de ilk defa olarak bie dini bayramı kutlamak Için eser yazmıs; tam on sene kendi halinde yaşadı. 1663 de kral onu gene sarayına aldı. Kaldöron İki sene daha rahat bir ömür sürdü. 166$ do 4 üncü Filip öldükten sonra Kaldörünun söndü. 3 nci Şerl ona yüz ver- medi; 1681 de sefil ve yoksul öldü. «Hayat bir rüyadır» yazıldığı devirlerdo İspanya uzun harp senelerinden mağlüp ve yorgun çıkmıştı. Ziraati, sanayii, ticareti ölmüştü. Yirmi sene hükümdarlık eden 4 üncü Filip, memleketini kalkındırama- miş, ancak zamanında Lope dö Vega, Vö- laskezde:i sonra, Mürlllo, Kaldöron gibi bü- yük şairler, edipler yetişmişti. 1665 den 1700 e kadar 2 pci gari devrinde İspanya biraz daha tereddi etti. Şarlın çocuğu ols madiğından kralın ölümünden sonra *ah- ta kim oturacak diye düşünülüyor, konıbi- nezonlar yapılıyordu. İspanya kendisi ile beraber Portekizi de Mflâsa, sürüklemişti. İtalya ayni halde id. Şimalde en büyük devlet sayılan Polonya nüfuzunu kaybetmiş, üçüncü dereceye düş- müştü. Ruslar Polonyaya hâkim olmağa başlıyorlardı. O devirlerde yabancı büyuü- duruğuna girmek İstemiyen, bunun için savaşan İspanya ile Polonyanın hali Şiri- birinin hemen hemen ayni idi, Kaldöron, Polonya tarihinden ilbam oj- dı, Bir zamanlar Ruslara gelip gelen, son- ra Güstava mağlüp olan Polonya kralı Sis gismundu, biraz da azizleştirerek «Hayat bir rüyadır. faciasının kahramanı yaptı, Şair, asker, rahip olan Kaldöroü bir kral bendesidir. O devirlerde İspanya Allah pi- bi krala tapardı. «Hayat bir rüyadır. bu inâna dayanarak yazılmıştır, Filvaki vaka Polonyada cereyan eder, kahramanlar Po- lonyalıdır; fakat karakterler üçyüz 49 ne evvelin İspanyol karakteridir. ... Dekor ve aksesuar, elbiseden kırbaca, kemerden kral tahtına kadar, en küçük te- ferrüat gözden kaçırmadan, 1620 den sonraki Polonya kıyafeti, Polonya üdübu idi, Temeli de muvaffaktı, Üslübün ağırlı- gına, ağdalı edebiyatın güçlüğüne rağmen sanatkârlarımız bu sefer «Güzel konuş- mas örneği verdiler. Nerin Akyanın tavir» ları bir şiir kadar güzel, sesi bir melodi Ku- dar tatlı idi. Erkek kıyafetinde Nevin, No» dime kıyafelinde Nevin, süvari Nevin, #9 kıyafetini yadırgadı, ne haleti ruhiyesini, ne de sözlerini, Estrel rolünde Samiye da şivesi, telâffuzu ve durumu te lâzım gelen -| havayı yarattı. H. Kemal, Sami, Mahmud, Hadi üçyüz senelik bir trajedinin bütün vecibelerine uymuşlardı ve nihayet Sigis- mund rolür.de Talkt Artemel gene bir s4- lan doğurdu. Mağara kapısında zincir sürüyen esir Sigismund, kral sarayında ölüm saçan Çil» gın Sigimund, azizleşen meczup Sigismund, © kahraman fakat munis, muti Sigismund; bu dört çelik haleti ruhiye Talâlın sanat- kâr ruhunda taze ekmek içi gibi yoğuruls du. «Hayat bir rüyadır» a çelik bir hap di- yebilirdik, eğer bu hapı Talât harikulâde temsili ile yaldızlayamasaydı.... Selâmi İzzet Sedes .« Zelzeleye dair bir kaç ilmi bey nat görüldü. Âlimler yurdumuzun 5k iin .. Bu yolda tetkikat yapılmasını ve binaların buna göre kurulmasını İ tavsiye ediyorlar... B. A. — Güzel, fakat sayın her tavsiye için böyle bir felâket | liyorsa vay halimizel..