13 Kânunuevvel AKÇA n Sahife Devletçi rejimimizin en yüksek iktisadi gayesi: Ferdin refahı ! Deha iyilerinin yapılacağına, mü- reffeh sınıfın bunlara İaşınacağına; gimdi çıkrık kuyulu, ahşap evlerde #turmakta devam edenlerin de bu- günkü kaloriferli, akar sulu binalara nakledeceklerine . inanıyoruz; xira hayatın seyri bunu gösteriyor. Bir tek «çimento: grafiğinin dimağ- da tevlld ettiği düşünce budur. Şeker sanayti artmış. Gidin, bakın: Pancar eken köylünün hayatında bi- simkine benzer değişmeler olmuş- tur... Şarapçılık? Bağcılar yamâlı bohça elbiselerinden kurtuldular... Tren Erzuruma gitti, Âsanmı gelecek seneler görürsünüz. Unutmamah ki, bütün bu İktisadi hareketler başlamadan az evvel, Türk milletinin çoğu, Adriyatik sahiilerin- deki Arnavutluktan Arabistan çölle- rine, Afı içlerine kadar büyük bir İmparâtorlukta o âmirlik, memurluk ederek hayatını kazanıyordu, Şayet bütün bu İktisadi kalkınmayı başa- ramasaydık da o insanları ve evlâd- larmı Anadı Trakya ve İstanbul- daki yalniz değil, iktasad! işle- a o yerleştiremeseydik, olurdu? cnebi sey. rdi hayatınızda ne gibi bir iline «Tedenni var!» vermek hacaletinde kala Rejimimizin «Devletçiliks o hususi- yeti sayesinde, bütün iktisadi işleri- mirin belkemiğini teşkilâtlandırdık. Osmanlı devletinin idareci memur &i- mıfı yerine bir vasfı da iktisadçı olan bir idare kadrosu yarattık. Yerli mâ- İbni yoktan var ettik. Küçük ticare- tin büyük bir kısmını halkımız eline aldı. Evvelce baş belâsı olan ecnebi malının satışını bile siraatçi nüfusu- muzun İstifadesini temin edecek bir bale soktuk: Zira, o sürüldüğü nis betie üzüm, incir, tütün ve saire ih- Ankarada iki maç yapan Belgrad Yugoslavya klübü sporcularının şeh- rimize geldiklerini dünkü nüshamıs- da bildirmiştik Bugün ilk maçlarını Beyoğluspor übü ile Taksim stadında saat 14,30 da yapacak olan Yugoslav futbolcu. | ye | rebilmek.. raç ediyoruz. Doğru: Maliyet flalle- rinin yüksekliği meselesi var... Yerli kâğıd pahalı diye homurdanıyorur amma, onu yâpmasaydık şimdi güze- telerin mevcudiyeti bile tehlikeye gi- recekti, Millette bir tasarruf fikri peyda oldu. Mi bankâlar, buna istinaden muameleyi büyüttü. Diğer devletçi rejimlerin ifratına varmadan, ferdi teşebbüsü boğmadan bunları başar- dık, Bütün bunlar, mazhariyetlerimiz- dir. İyilikleri, dolayısile, ferde de do- kunuyor. Bundan sonrası için de devletçilik mefhumunu gözönünden kaybetme- mekle beraber, ferdin refahını, yaşa- ya şeraitindeki inkişafını birinci ga. şeraitindeki inkişafını birinci gaye edinmeliyiz. Filhakika, ecnebi seyyah yukarı susli sormakta hak Uudır. Bütün “isme ler gibi «eta- tisms in - yani devletçiliğin - sisme 1 bir vasıtadır; yüksek gaye, şu Türk halkının ferden refah ve saadeti dâir. Zümresine dahil bulunduğu. mux Odemokrat devletlerin köy- Müsile, şehirlisile bizim hemşerileri- mizi at başı beraber bir hizaya geti- Bütün bu kalkınma çe- balamalarının en son, en mukaddes emeli budur. Bunu daha yüksek bir şuurla id- râk ederek her işimizi ona göre ayar. Yamak safhasındayız. «Harp iktisadı», «sulh iktisadı. diye iki ayn iktisad şayet varsa bile, ikisi de bunu icap HİKÂYE Mündericatımızın faslalığı do. ları Ankara temasları hakkında, bir muharririmize Ankara futbolcuları mi İyi, hakemleri ise zayıf buldukları- mı söylemişlerdir. Yukarıdaki resim- de Yugoslav ve Muhafizgücü takım- ları sahada görülmektedir. Tuzak içinde Tuzak 'Tetrika N. 5 Burhan Korsanoğlu, yüzünün sakin. | rağmen Hğine, sesinin titrememesine kalbinde müthiş galeyanlar olduğu- Bu mavi gözlü kadının sinsi bakışla” nndan gizliyememişli, Zaten hizmet. gi onun icabında ne kırıp dökücü ol- duğunu da bilmiyor değildi Bütün maiyet, korsan kaleye gitmiş; o civar halkından, beyefendinin eodadı hak- kında yalan yanlış ve ksmen müba- Miğalı maltmat edinmişti Herhalde | e müthiş ecdadın bu evlâdı da nilesi- mi en hassas yerinden vuran bir fa da karşısında lâkayıt kalmayacaktı. Korkunç bir harekete girişecekti, Zübeyde, bundan şüphe etmiyor du, Sırlar, ağından birer birer çıkar- ken de bunun böyle olduğunu anla- muş, fazla ileri gitmemişti. İlk önce: — Ne kozları varsa paylaşsınlar! - diye düşünmekle beraber, sonrs bir hadde durmağı muvafık bulmuştu. Hoş Aşık beyin kim olduğunu bil- miyordu. Bir hatadır işlenmişti. Ne- Hes meydandaydı; münakaşa kabul etmezdi. Demek Hidayet hanımefen- dinin yabancı bir erkekle münasebeti vardı, Nakleden * (Vâ - Nü) Fakat kim? Onu bilmiyordu işte... Bu ev halkı arasında hanımefendi. nin birine metreslik etilğinin farkı- na varan olmamıştı. Genç kadının tavır ve hareketinde de öyle mufas- sal aşk işlerine giriştiği anlaşılama- mış. Kapıcı, arabacı, şoför, Aşçi, uşaklar ve hizmetçiler başbuşa vere rek konuşmuşlar, bu sırrı aydınlata- mamışlardı. Korsanoğlu, Korsankayaya doğru geledursun, o akşam, efsanevi kale binasının denize müteveccih iki pen- ceresinde hafif bir ışık yanıyordu, Saat dokuzdu. Bütün civar kapkaranlıktı, Işık yanan pencere İle deniz ara- sında on metreden fazla bir yüksek- Hik vardı. Şahnişinvari olan bu çıkın- tı hangi acayip mimarın cesurane bir eseriydi, kim biliri OFırtınalara, müthiş poyrazlara rağmen, haşin ta- ata göğüs germiş, öyle, mehip du. ruyordu!,. Ve deniz, aşağıdaki kayalar üzeri- ne şiddetli darbelerle dalgaların in- diriyor, vuruyordu. Pencerelerinde ziya görünen yer, ... 1648 m. 188 Ke/a i80 Kw. Ankara Radyosu A ER AE e ÇARŞAMBA 13/12/939 TÜRKİYE SAATİLE 1230 Program ve memleket sal ayari, 1235 Almıs ve meteoroloji haberleri, 1250 Türk müziği (Pİ), 1330-14 Müzik: (Kü- çük orkestra - Şef: Necip Aşkın), 1- Lao pold: Karisbad hatırası, 2- Biliy Golwyn: Cambazlar (Foks-trot), 3- Robert Stoiz" Praterde ağaçlar tekrar çiçek açıyor. 4- Jae. Grit; Marş, 5- Brusselmans: Felemenk Sniti, No. 3 Karlı manzara. 18 Program, 18,0$ Memleket saat ayarı, ajans ve meteoroloji haberleri, 18,26 'Türk müziği: Pası! heyeti, 19,10 Konuşma (Onun- cu tasarruf ve yerli mallar haftası münase- betile ulusal ekonomi ve arttırma Kurumu namma Maarif Vekili Hasan Âli- Yücel ta- rafından), 19,20 Konuşma (Diş politika hâ- diseleri), 19,40 Türk müziği: Çalanlar; Ve- cihe, Cevdet Çağin, Fahire Forsan, Refik Forsan, 1 Okuyan; Sadi Hoşses, 1. Niha: vent pegrevi, 2- Udi Hasan - Nihavent şar- kı: (Sana bilmem ki neden), 3- Ahmet - Ni havent şarkı: (Bir busene ermek için), 4- Avni bey - Nihavent şarkı: (lesız gecede ben yine hicranı düşündüm., 5- Bel. Pınar- Hüzzam şarkı, (Bilmem niye sinemdeki ya- tr), 6- Udi Hasan - Hüzzam şarkı: (Aşkım uyuyorken), 7- Sadettin Kaynak - Hüzzüm şarkı: (Rrrurumda bağ olmaz), 2 — Oku- yan: Safiye Tokay, i- Şevki bey - Hicüz sarki: (Bümeyorum bana noldu), 2- Yesari Asım - Etcez şarkı: (Bilmem niye bir Yü- seni çok görüyorsun), 3- Hicaz şarkı: (Dağ- lar dağlar viran dağlar), 4- Hicaz şar! (Alişim), 20,20 Temsil: Zor nikâh, Yazan Mollere, Tercüme eden: Merhum Vefik Paşa, 20,50 Konuşma (Haftalık posta kutu- sı), 21,10 Müzik (Riyaseticimhur band): su - Şef: İnsan Künçer), 1- W. Steffens: Leylâ (Marş), 2- A. Drorek* Hümoresik, 3- R, Korsakow: Polonez, 4- 1. Pövrler: Agens sultinin 2 inci parçasi, 5- Georges Enesco: Rumen rapsodisi, No. 1, 22 Memleket saat Ayarı, ajans haberleri, ziraat, esham - tah- yüât, kambiyo - nukut borsası (fat), 7220 Berbes saat, 2230 Mürik (Bach: Dört piya- no için Konçerto - PL), 2250 Müzik (Caz- Band - PL), 2325-2310 Yarınki program ve kapanış. Belediye kooperatifinden borç alanların hesapları Belediye kopperatifinden vaktile istik- Faz yapıp da "unu ödemiyenlerin hesıp- Jarını tesbit etmek ve icab eden tedkikleri yapmak üzere Kooperatif heyeti umumiye. si kararlle bir komisyon ayrılmıştı. Bu ko- misyon tedkikatını bitirmiş ve raporunu bazırlamıştır. Bu rapor Riyaret makamına verilmiştir. Ayni zamanda vaktile Şehir tiyatrosu artistlerinin tezle ettikleri koğ- peratif hesapları da tedkik edilecektir. Ayın den sonra toplanacak kon- &re bu raporlar: münakaşa edecektir. Mü- nakaşanın hararetli olacağı tahmin edili- yor. Kız mektepleri voleybol maçları bugün başlıyor İstanbul Maarif müdürlüğü beden terbi- yesi bölgesi tarafından tertip edilen kız mektepleri voleybol maçlarına bugün Çapa kız muallim mektebi Jlmnastik salonun ia başlanacaktır. Baat 13,30 da lik maçı İnönü - İstanoul Mseleri yapacaklardır. İkinci maçı Erenköy- Kandilli, üçüncü maçı Cümhuriyet - Çamlı- ca liseleri yapacaklardır. Voleybol ıüsaba- kalarına her hafta mba günleri öğle den sonra Çapa kiz lim mektebi eğ- lonlarında devam edilecektir, Her Türk yerli malı kullan. vak savaşında gönüllü bir pro- pagandacı olmalıdır. zarif döşenmiş bir odaydı. Burada, yirmi iki yaşlarında ka- dar tahmin edilen, soluk, yorgun, fa» kat gayet güzel bir kadın şezlongda uzanmış, yatıyordu. Korsanoğlunun Bulgar çarşısında- ki evinde, duvara esılı tabloyu gö- renler, bunun Hidayet hanımefendi olduğunu anlamakla güçlük çekmez- ler İnce hatları, mavi gözleri, pek tat. li bir ahlâkta olduğunu meydana ko- yuyordu. Fakat bu kadın hasta de. necek derecede halsizdi. Başını yas. ladığı yumuşak Yastıklar üzerine açık sarı saçları sırma gibi dağılmiştı.| Feleğin kendine reva gördüğü fe- Miketin darbesi altında ezilince he. men Korsankaleye sığınmağı düşün- müştü. Evvelce, kocasile birlikte bu- rada bulunmuştu. Binanın -karıko- ca olan. iki bekçisi, kendisini kul kö. le olacak derecede sevmişlerdi, Ki- bette bir gevezelik yüzünden Hidaye- ti de, kocasını da mahvetmiyecekler- di. Bu insanlara karşı sarsılmaz bir #timadı vardı. Kendilerini sırdaş di- ye elde etmenin güç bir İş olmadığı- na kanaat geritince, hizmetçisi Le. manla birlikte kalkmış, Korsan kale- ye seyahat etmişti. Hem sonra, köylerin birinde çöcü- ğunu verecek bir sile bulacağını dü- şünmüştü. Okuduğu roman'arda gü- LEYLÂ i« MECNUN 'Teirika No, 145 Yazan: İskender Fahreddin Mezardaki tenhalığı hatıra getirip de mezarlıktan nefret etme anne! Orada her avuç toprak bir adamdır later bu dünyadan öbürüne göç eİmemiz xa“ manı yaklaşmıştır. O güne kadar ismet ve Mfetini muhafazaya çalış! Gül yüzünü a8- yarı gösterme. Vefanı, ölünceye kadar, htu- kaddes bir xilâh gibi datma elinde tat! Ve benim sleyhimde söz söylemek isteyenlerin. ağzını kapatmakta gecikme! Haydi, Allah yardımcımız olsun. Mayalile tesellidir, gönül meyli visal etmez. Gönülden taşra bir yar olduğun âşık hayal etmez, Leylâ, Mecnunum visalden istignası sebe- bini arliyarak, manevi vuslatı temin etti- dine sevinip Ur dağından geri dönmüştü. ne bu macerayı anlatırken, Meenu- Bü bir kere daha takdir ediyor ve: — İşte, şimdi gene onun sesini duyuyo- rum, bana: «Üzülme Leylâ! Yakında biri- birimize kavuşup ebediyen mesud olacağız.» diyor. Ben artık ölümümü beklemeliyim, Patma! ş Diye ağlıyordu. Çölde bir gül soldu? Leylâ artık yatağından kalkamıyor, oda- mından dişarıya çıkamıyordu. Bahçedeki ta- vuslarını, papaganlarını, güvercinlerini ks di elile besliyetnez, sevemez olmuştu Hocalar, sihirbazlar şeyhe kızınm derdi- ne çare olmadığını söylemişlerdi Bir gün Leylânm cariyesi telâşla odadan içeriye girdi: — Sergili güvercini, nadlım birdenbire kendi suyun içinde boğuldu. Dedi. Leylâ — Bu bir ölüm işaretidir. Sarayda biri- Bin öleceğini haber veriyor. Diye murıldandı. O dakikada gözünün önünde bambaşka bir âlem açılmıştı. — Cennetin has bahçeleri beni bekliyor. Ben buğün yolcuyum. Diye sevindi. Cariyesini annesine gön- derdi — Haydi koş, annemi buraya getir ona deki ıKızın Leylâ öbür dünyaya güç etmek üze- redir. Sizinle vedalaşmak istiyor!u Fatıma koştu, seyhin karına Leylânın sözlerini aynen söyledi. Leylânın anası koşarak kızının odasına inden beyan ka- ni havasa atti ve ve Gelince, gerçekten Leylânın öleceğini anla- | muşta, Çöl ortasında doğun, yaşıyan eşsiz bir gül #olüyordu. Leylânm ömrü bu kadar kısa mu olacaktı? Leyli annesini görünce başinı yastıkta kaldırdı: — Ben şimdiye kadar bütün derdlerimi mtıraplarımı senden gizlemekle bu hale gel- dim. Artık tahammülüm taştı, Kalbim ko- parçasına çarpıyor. dizlerimin dermanı ke- didi. Su dakikada öleceğimi anladım. Fa- kat, sire iliraf ederim ki, ben hâlâ onu se- Yiyorum. Onun da -ölünceye kadar- deni için ami Şimdiye kadar beni birçok sihirbazlara baktardır ona vermeğe razı olmadi. Ne y met bu imiş, Mukadderatı bozmak, insanla- rın talihini değiştirmek mümkün olsaydı, Tik önce buna ben teşebbüs ederdim. Buzün, en sevdiğim beyaz kanadı, gürereinimin &endisini havura atarak boğduğunu haber verdiler. Bunun mânasını düşünürken, bir- denbire cennel kapılarının gözümün önün” de açıldığını gördüm, sevindim. Bugün bu urun yolculuğa çıkmak benim için mukad- derdir. Leylânın annesi ağlamamak için kendi. ni güç tutayordu! — Yavrucuğum, dedi, vücudünde bir yara yek.. bere yok.. İnsan böyle sapsağlam du- Türken ölür mü? Moşyere merak ve endişe nabhkâr kadınlar hep böyle yapı; lardı. Kabahati Leman üzerine caktı, O bulup buluşturacak, yâpıp yakıştıracaktı. Kocasının pek duha sonra gelece- ğine kanaati vardı, O zamana kadar bütün işler örtbas edilir, ayıplar kay- bolurdu. Yine eskisi gibi şanlarile, şereflerile, servetlerile, saadetlerile hayatlarına devam ederlerdi. Kimse bilmezdi. Kabahat de yenilenmezdi!, Buna kati kararını vermişti. Hidayet, birkaç gün evvel anne ol- muştu. İşte, bu şerait içinde tehlike. ler ortasından kurtulmak, açık ve emin bir istikbale kavuşmak istiyor- du, Ne vartalar atlatmamıştı. Doktor- #uz, ebesiz, lohusalığını tamamla- muştı. Bekçinin ihtiyar karısile hiz- metçi Leman ona bu müşkül anında ellerinden geldiği kadar yardımda bulunmuşlardı. Melek gibi bir kız ço- cuğu doğmuştu. Ah, bu gürbüz yav- Tu, dünyaya gelinceye kadar annesi- ne ne sıkıntılar çektirmişti. Sonra çektirecekleri de caba... Ki sitından bekçi vasıtasile sruştı. rılmış, taraştınılmış dört fersah ötede iyi bir balıkçı ailesi bulunmuştu. İşte Lemân «çocuğunu» onlara kendinin diye teslim etmişti, Balıkçının karısı etli canlı, -sağ- İkt: yank oan ila eren in ei ,. ondan Vaz gı z umut Tur... iztırabın geçer, > iy 2d Leylâ tekrar annesine döndü: — Benim en büyük yaram kalbimdedir, anne! Siz Du yarayı göremediniz.. göremeğe diniz. Ben, ağyamı karşı daha fazin gülünç olmamak için, bütün derdlerimi, elemlerimi saklıyordum. Bu yolculuk biraz sonra gere çek olacak. — Bu kadar güzel bir cenneti nasl ter- kedeceksin, yavrum? İğ Şu kısa beyitle annesine cev&p vers Dünya yedi başlı bir eğderhadır; Meyletmek ona büyük hatadır. Biraz sonra başını yastığa dayadı: Babum evde yok mu? — Hayır, kızım! Atına bindi, hurmalık- lara gitti. Akşam üstü dönecek, -— Ne yazık, anneciğim! Babam döndüğü zaman, kızının vücudünü soğumuş bulacak. Şeyhin karısı, Lylânın renginin birden»! re sapsarı olduğunu, göt kapaklarının düş- tüğgünü görünce şaşırdı, Leylâ yavaş yavaş -son nefesinde- gu süğ- leri söylüyordu: — Eğer ben öldükten sonra, Mecnun mes zarımı ziyarete gelir ve ya yolu bu diyara düşerse, onun eteğine sarıl, duasını alma- ğa çalış. Ve kendisine, onun yolunda can verdiğimi, cennette onu bekliyeceğimi söy- le. Aşkında sadakat göstermek İsterse, he- men arkumdan durmayıp gelsin. Artık be- mİ kucakla, solmuş yanaklarımı öp. Belki biraz sonra, vücudüm soğuduğu zaman bon den nefret eder, beni kucaklıyumazsın, an- ne! Ecel, âlâyiş-i havf-ü haterden kurtarır wefsi Bu cevher, kimmyayı nefse bir eksir-i âzamdır Leylânın annesi, kızının bu kadar çalık ve bu derece kolay öleceğini ummüyordu. Kızının bir Kır çiçeği gibi, bir anda sararıp solduğunu görünce saçlarını yalmağa baş- Mamıştı Leylâ, başım kaldır. Dünyayı bir duha gör. Güneş pencereden sana gülüyor. Efer sen bugün ölcek olsaydın, semayı karabu- Yullar kaplardı. Sen taze teninle meza- Ta girecek, toprak altında solacak bir çicek değilsin, yavrum! Leyiânın gözleri iyice kapanmıştı Mezardeki tenhalığı hatıra getirip de mezarlıktan nefret etme, anne! dedi - Orada her avuç toprak bir adamdır, Orada m. Müklardan biribirine zarar gelmez. Dün nın kurulduğu gündenberi, toprak altından (ben muztaribim!) diyen bir ses duyulmuş mıdır? Halbuki, içinde yaşadığımız bu va- larını dünyanın her köşesinden muztarip bir insan sesi duyuyoruz. Her dakika acı bir feryad, hazin bir inilti işitiyoruz. Metar- larında sakin ve müsterih uyuyanlars ne mutlu ki, bu tüyleri ürperten feryad ve fi- ganları, bi korkunç imitileri duymazlar, Leylâ sutmuştu Soluk dudaklarının ucundan birden hazin bir tebessüm uctu. Başı üstüne kaydı. Şeyhin kars: — Leylâ, Leylâ... Öldün mü? diyerek kı- zinin göğsüne atılmıştı. Levi yüzü hâlâ gülüyordu. Hülü konuşuyor Leylânın cariyesi dı. Şeyhin kazınır ölüm haberi çarçabuk va- yıldı, Etraftan bağrışarık kaşuşmağa Daş İadılar. Pencereden süzülen güneş, Leylânın vü cudünü -sırma işlemeli bir örtü gibi- mağtı. Bahçede ölen kuşlar Leylânı ölümünden haberdar olmuş gibi, birden seslerini k Tek boyunlarını bükmüşlerdi cârlar birdenbire din- #ün ağaç ve çiçek yaprakları hare- ketsiz kalmıştı, Leylânın sevdiği herşey onun matemini tutuyor gibiydi ydi, kapıda feryuda başla ar (Arkası var) lam bir hatundu. Yeni doğan kızı, kendinin evlâtlarile birlikte emzire. cek, besliyecekti, Böyle kararlaştırıl. mıştı. Sütninelik edeceği bu yabancı ki zın Şermin isminde olduğunu bili yordu. Fazla hiçbir malümatı yoktu. Esasen nesine gerek! Kendisine ây- dan aya kırk lira para veriyorlar Hep böyle verecekler... Köylük bir yerde, bir balıkçı ailesi için bu para servet- tir. Böyle kabarık meblâğı duyunca hemen razı olmuş, daha fazlasını istememişti! Hidayet hanımefendi düşünüyordu ki, şayet aradan birkaç gün, en faz lası bir hafta geçerse, bütün tehlike ortadan kâlkacak; işler yatışacaktı. Ah şuanda vücudunda kuvvet hissetmeği, şu Allahın dağ başından kalkarak İstanbula dönmeği, tabif muhitinde bulunmağı öyle isterdi Namusu... Haysiyeti... Bunları düşündüğü sırada kulağı. na bir gürültü çalındı. Yan odada bir ayak sesi vardı Genç kadın, uzandığı şezlongda yarı yarıya doğruldu. Kulak kabarttı. (arkası var)