6 Aralık 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

6 Aralık 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

cak sölük benizli bir şehir çocu- eşi bir bakıma on zanredilebilece- i ferah ferah on beş dö tahmin olü- rurdu. Annesi ölmüştü. Bubası mütekaid ye aabitiydi. Şimdi Dir kahve işleti- ahalle halkı kahveciye bayılırdı. 3d öyle bir ince te- suratı çatık. Zira 1. Kahrehanesini kapatmış- sltinda bulundu- Karışan, görüşen adi hareket... bık kabvecinin oğlu 'dü geçiriyordu. Bö- yor, e ama uruyrdu, Hepsini Yabiile kına, börazanlarından ay KER yına kdar öğrenmişti. Bazen de çarşı için- a gidiyordu. Merkezden gelen a- e» diye yeni bir oyun çiksre ların içinde mavi pantalanlu vardı ki, cebinden boyuna çi- rle Hastibacağın hayretin! ve duriyordu. Bir gün bahriyeli- yere düşen bir gümüş para- kendisine İade etmişti de, bö- uk. alçak sesle: Sen de para kaziinnmak ister misin? « lan svara, büyük oğlan, sabık kah» nu bir köşeye çekti, Behirden vak dürman karargâhma kadar giime- aki askerlere güzele salmağı iek- Düsmanlar böyle işe tem otuz pa- ülyorlarınış, Saslibacağın pek fenasına git- ak reddetti. Hattâ kızgnlığından Üç gün şemsiye oyununu bile. seyretmedi. Yemek yemedi, sü içmedi, uyku uyumadı. Biraz dalacak olsu, gözlerinin önünde gem- siyeler & ©r, içinde habire otuz papal- ler dönüyordu. Dördtarü gün dayanamadı. Çarşıda sü» 8 lonlu eğlanı bulup teklifi kabul et- yledi ... Kasabadan çıktıkları zaman, ortalık kâr- muzlarına çuvallar almışlardı. Ga» setleri gömleklerinin içine sakiamışlardı. — Ah, efendim, ne olur? Köprünün öte tarafındaki tarlamıza gidip patates top- byacağız... Müsnde etseniz €... Annemiz Pa- batsız.. Babamız öldü. Ağlıyordu. Bir çavuş — Taarruz baştıyacan.. imdi bırakılır m7? » diye itiraza kalktı. Fakat zabiz, acıyarak: — Adam... Oitsinler... Gece yarına ka» dar kalmazlar ya.. - dedi. Bastıbacak, mahcup, başını önüne eğdi. Kumandan bir çocuklara, bir de köprünün Öte taraTındak! boş ve bembeynz yola baktı, — Çabuk geçiniz... - dedi. Geçtiler... Oh... Büyük çocuk gülmeğe başladı. Bastibacak, süne uzanıyordu. Uzaktan uzağa nöbetçiler nazara çarpıyordu. Büyük çocuk, herşeyi biliyordu. Kara- Bollara raslamamak için tarlalardan yürü- yordü. Bastıbacak, arada sırada; — Gitmesek... Dönsek.. - diye yalvarıyoğ- d.. Tefrika Tefrika No. 148 148 | türdü Mekânizmanin takirdali yerden, mu kabil bir islik öevap verdi. Sürünerek Meğ- dediler. - Nöbet yerinde, büyük, küçüğü görtete- rek: — Kardeşim! »- dedi. i Büstibacak o Kadar küçüktü ki, düşman askerleri onu siperin bir tarafından öte ya- nina geçirmek için kucaklarına aldılar. Duvarları delik deşik bir binanm içine girdiler. Bir yemek kokusu burunlarının di- reğini kırıyordu. Düşman zabitleri musa başına oturmuş, iskambil oynuyorlardı. Ço- cüklar içeri girince, hep birden: — Bravo! - diye bağırdılar, Çötuklar onlara gazeteleri verdi. Büyük oğlan öbe tarafta neler olduğunu anlattı, Küçük de ahmak olduğunu göstermemek için ağzını açıp birşeyler söyledi. Fakat © smada kıranta saçlı, ihtiyar bir düşman zabitile karşılaştı. Bu adam, ona hem şef- katie, hem serzenişie bakıyordu. Belki ken- disini memleketindeki evlüdına benzetmiş- $i; «Benimki böyle birşey yapacağına öl- sün, terelh ederim.". diye düşünüyordu galiha,.. Büyük, birdenbire sesini alçalttı. Köprü- den geçerlerken çavuştan işititkleri srmn fısıldamuğa başladı. Bastibacek yerinden fırladı: — Yalnız bunu söyleme... söyleme... - diye Lâkin büyük, omuz sikti, güldü ve de- vam etti: O daha sözlerini nihayete erdirmeden düş- man zabitleri heyecanla ayağa kalkmış- lardı, İçlerinden biri, çocuklara: — Haydi, uçun dışarı. - dedi. | ralarındâ kendi Jisanlarile hızh Yalmz bunu Bonta, rin kendisine verdikleri parayı çıngırdate çıngudalı yürüdü. Bastibacak, başı yerde, arkadan gidiyordu. Gözleri sulanmıştı. Koşuyorlardı. Sırtlarındaki çuvallar, düş- manların doldurduğu palatöslerle tıklım tıklımdı. Gönüllüler gece hücumuna hazır- larıyorlardı. Yavaş yavaş siperlerde yer tu- tüyorlardı, Ki eki zabi., oğlanları dolu guvalaria görünce İyilik etmiş bir adam bazi duymuş olacak ki onlara müşfik bir tebessümle güdü. Ah, bu gülümseme Bastibacağın kabini o kadar üzdü ki... Yavrucak, bağırmak istedi: — an hücum etmeyin... Bu sırrı casuş- Ni büyük, önceden kulağını burmuş- «— Şayed tek kelime fıslıyacak olursan karşuna dizlidiğimiz gündür!, Bastibacak, korkusundan ağını açmadı. Şehre gelince bir yangın yerine girdiler. Paraları taksim ettiler. Doğrusu, küçüğün hakkını yemedi. Hlssesini verdi, Baztidacak da poe bozuklekla: saman çektiği vicdan azabını.. Cebindeki paralar öyle ağır tartıyordu ki . Şehir göz- lerine eskisi gibi görünümüyordu. Sanki herkes onun mereden geldiğini biliyordu. «Casus, kelimesi her yerden işttiliyordu. Evine vardı. Babasınm henür gelmediğinden memnun Üstüne kasavet bastıran paraları yastığının altına sakladı. ... Babık bahriye zabiti asla o geceki kadar neşeli olmamıştı. Cephe gerisinden gelen haberlere buk'lıran ordu takviye edilecex- kovacaklar- - diyordu. - Büyüyünce sen da asker Gözne, binim gibi çarpışacak- mp, değü mi? . Baat sekize doğru top sesleri duyuldu. SEVİLEN KADIN — Doğru: Evvelâ üstündekileri ver. sin... Kadri Ahmedir gönleri tal taşı gibi açıldı. — «Evvelâ» mı?... E... Sonra?... Reis, onun tiril rü titrediğini gö- ründe: — Birader, korkma, kederlenme!... — Peki ne yapayım? — Hâlâ anlamıyor musun? Evvelâ Gstündekileri sökül... Fakat nepsini de miacak değiliz... Hizmetçinin evi- ne kadar gidebilmesi için kâfi bir yol parası bırakırız... İstanbulda oturu- yorsunuz, değil mi? — Evet... — Ona üç kâğıt yeter... — Peki ben? — Misafirimiz olacaksın. — Misafiriniz mi7... Mersi... münasebet monşeri Ne Nakleden va Haydutlar bap bir ağısdan, incel Kalınlı kahkahalar attılar: sai. Bize <Monşer Doktorda hoşafm yağı adam akk hı kestimiştir... — Beni ne demeğe alıkoyuyorsu- nuz? — Çakamadın mu? seniz servetiniz hakkında tetkiketta bulunacak. Varınızın, yoğunuzur. ya- Turıni Sise bırakıyoruz. Doktor kekeledi: — Öbür, öbür, öbür yansını?... — Biz alacağız tabil.. Hem de ne- kid halinde... Şayet beyim, uşağımız arkadaşımızı tevkif ettirmek ahmak- 1448 ma. 182 Me./a. 180 Ew. . 317 m. #466 Ke /s 20 K.E. BAATİLE T.A ya NİN İÖ Sİ M5 X&/3. postamısin beğredilmekte olan ya- banci dillerde haberler enatleri aşağıda İranen saat 13,00 ve 18,48 de Arapça saat 13,15 ve 1948 de Pranmzca sanat 19,45 ve 20,16 de 8/12/009 Uantezi), 2. ları Ovals). 18 Program, 18,45 Memleket mai ayan, ajans ve meteoroloji agir) 18,25 Türk müziği: : Çağla, Fahire Fersan, Refik Terin, 1— Okuyan: Radife Erten, 1- Andon'un Hüseyni peşre- vi, 2- Badettin Kaynak - Hüseyni türkü: dAyrilik yıl dönümü), 3- Sadettin Kaynak - Hüseyn! türkü: (Bağrıma taş basaydım), 4- Arif bey - Muhayyer şarkı: ri'timas ei- meye yare varınız yalvarını?), $- Refik For. san -'Türk (Kız bürün de şalma), 2 Oku» yan: Mustafa Çağlar, i- Dede - Acemaşiran şarkı: (Dinle sözüm ey dilrüba), 2- İsmaili Ağa - Acemaşirdn şarkı: (Yanar sinem), $- .Nikoğos - Acemkürdi şarkı: (Sevdi gönlüm ey meleksima seni), 4- Atcmâşitan şarkı: (Pençel gamdan azad kıl), 6- Refik Fersan- “Tanbur taksimi, $— Okuyan: Se nâr, I- Şemsettin Ziya - Kürdili hicarkâr şarkı: (Güvenme hüsnüne), 2- Arif bey - Kürdili hicerkör şarkı: (Birma saçlı yare kim haber versin), 3- Lem! - Kürdili hicaz- kâr şarkı: (Naalandi bülbül), 4- Sel, Pınar- Kürdili hicarkâr şarkı; (Ne gelen var ne haber), 5- Muhayyer türkü; (Menekşeler 19,75 Konuşma (Dış politika 49'Türk müzipt (Fasi heyeti), 80 Kanuşıma (Haftalık pos- $a kutusu), 21,10 Müsik (Riyaseticümher bandosu - Şef: İhsan Künçer), 1- G, Pares: Marş, 2- Waldtem! nesi, 4- A. Bruneau; Çocuk kral (prelüd), 5- Maurice Ravel; Bolero, 22 Memleket sa“ a& ayarı, ajans hnberleri, xirast, esham - tahvilât, kambiyo - nukut borsası (fiat,, 1220 Serbes saat, 2230 Müzik (Opera ar- yaları - PL), 2258 Müsik (Cazband - PL), 23-25-2380 Yarınki program ve kapanış. .. DR RPM gönüllüleri görüyor gibiydi. Mütekald zabit, havnın soğuk olmasına rağmen pencereyi açtı. Sokakta «hazir ole borusu çalıyordu. Bir tabur, cepheye sevk- edilmek üzereydi. Muharebe! Yaman muharebe!.. Basti- bacak, göz yaşlarını tutamadı. Babası: — Nen ver? - diye sordu. Artık iradesi elinde değildi. Elini yastı. Joh. Birauss: Viyana Bonbon- diye, Küçük, bir yeleyie herşeyi - düşmana ras gittiklerini, orada neler söylediklerini- başındı onuna kadar anlatti. Babası, götleri yütalarından uğramış, dehşet içinde. dinliyordu. Hikâye bitince, ellerini yüzüne Kapadı; ağladı. Sonra ye- re eğildi, paraları topladı. Bastibacak: — Bak aba!.. - diye ağlıyordu. Babası cevap vermiyordu. Yalnız sordu: — Paraların bepsi bukadar mı? Çocuk, büşile bir tasdik işsreti yaptı. İh- tyar duvardaki flinteyi kaptı. Fişekliğini beline sardı. Paraları cebine indirdi, — Bunları götürüp düşmana vereceğim! ... Bu sözler son sözü oldu. Bir daha geri dönmedi. Nakleden: (VA-Nü) Miğinı gösterirse, kendi de hapı yatar, siz de... Burada eşinizi bulurlar... Bizler, kâçakçıları?; dağınır gideriz... Zaten bulunamıyoruz, yine de bulun. | mayız... Esrardan, tütünden dünya. | hığımız yerindedir... Şimdi de sizden alacağımızı aldık... Ele geçmeyiz.. Kısacası * Kendi selâmetiniz namma | bizi ele vermemeğe, paraları bize ver- meğe mecbursünu?!... Yaşamak isti. yorsanız, paraları!... Paraları!... Kadri Ahmed, ne diyeceğini şaşı. rarak: — Beyler!... Beyleri... Efendileri. Ağalar!... Baylar... » diye yalvariyro- du. - Yapmayın, etmeyin, bana kıy. mayın... Benim param âncek beni | geçindirecek kadardır... | Yüzü renkten renge giriyordu. Ba. cakları titriyordu. Bayılacak gibi olu- Haydutların başı: —Anladın ya, hemşerim!... . diye. rek sesini bir perde yükseltti ve söz. lerini kabalaştırdı. - Seninle nszsket dairesinde konuştuk... Fazla söze ih- tiyaç yok... Söylediklerinizin dışına çıkamayız... Haydi, bitirelim şu işi... Doktoru asabi bir buhran sarsıyor- du: — Vermem... Vermem... İsterseniz rami alamazsınız!... Dünyada adalet ver... Jandarmalar var... . adamlarına beneiyen a | Sonra, bir kere düşün ki, geldiğin yer sana değil ası Shnnur bü sözlere öç kelime ile cevap ver migti: —— Uykum var. yazmalıyım. Örer: — Hakkin var, Yyarrucuğüm! dedi - Biraz sonra istirahat edeceksin! Üzülme. işte, amcanın hurma bühçeleri göründü. Şeyh Bald seni görünce kimbilir ne kadar sevi- mecektir. » Eğer yerinde o olsaydı, seni çoktan (Can) beye vermişti. Gülerek ilâve etli; ki böyle olmamış. O zaman sen benim karım olmıyscak, benimle buralara gelmiyetektin! O serterinin karım olacak, yabancı bir kabileye gelin giderek bizden uzaklaşacaktın. Kimbilir, belki de böyle oi- istiyordun, Bun kalmıyacağın: biliyorum. Fakat, bir ke- re dişin Ki, ben de geceyi gündüzü gören, ayların yıldızların altında uzun geceler in- Jiyen, geni delice seven bir erkektim. Kalb- siz değildim. Senin bana yaptığın işkence. leri hangi erkek mukabelesiz bırakır, hangi *rkek bü kadarına tahammül ederdi? Ay- lar yıllara kalboldukça, ıztırabım kadar sevgim de artiyar, sana -nfkâhiı karım ol- duğun hajde- bir türlü kuvuşamıyor, seni kollarımın arasına alıp sıkamıyordum! He- le o bana yaptığın işkenceleri bir dakika- cık olsun hatırla, Leylâ! Kapında beni sa- bahlara kadar İnletliklen sonra bir Jâhaa olsun yüzünü göstermediğin o kara günleri gözünün önüne getiriyor musun? Bunları söylemekle senden intikam alacağımı düşü. nâyor ve bu endişe İle susuyorsen aldanı- 'yorsun! Ben, senin kadar taş yürekli deği- im. Çünkü erkekler, kadınlardan daha a2 Reis kaşlarını çattı: — Adalet! . Jandarmalar... Aly mi ediyorsun be?,.. Şu dağlarda © kadar çok kazalar olur ki... Hele bu | taraflarda... Kayalar yuvarlanır, yol- cular altında kahr... Hayvanın aya- | gı kayar, şişman bir herif suda bo- ğülur... (Haydutlar, kahkaha attı lar.) Ölümlerden ölüm beğen... Na- | sıl istersin ki Jandarınalar, hatir İs- tanbuldaki Morg, senin bir cinayele kurban gittiğini, yamyassı cesedin- den anlayabilsin?... Tantuna gider- sin &limaliah... Fakat yine biz iyi seni bırakacağız... Fazla ısrar ederek başımızı kızdırma... Katil olup gü- naha girmiyelim... Servetinin yarı- dile de pekâlâ yaşayabilirsin... Ali, bu sös karşısında efendisinin aldığı vaziyetlere bakıyor, kıs kıs gü- Yüyordu. — Beyefendil - dedi. - Şunların söylediklerini yapın da kurtulalım... — Aptal herif... Sonra neyle geçi- neceğim?... Param be... Dişlerini mkıyor, bütün vücudile 1... Ne be- . Dimyattaki pirin- giderken evdeki bulgurdan da ol- Şe Baldin Marine varmışlardı. , Şeyh Saide: »— Gördün mü? diyordu - bir ordunus yapamıyacağı işi tek başıma yaptım. Ley- Mayı babasının sarayından - kafesten kuş a “Terini başı hâlâ surllıydı, kendilerini karşılıyan Şeyh Saidin elini öperek, fazla dı. Bedeviler onu çök severlerdi O gün akşama kadar uyudular. Akşam üstü Şeyh Suidin hazırtattığı sof- rada beraber yemek yiyeceklerdi. Şeyh Said yeğenine çok Utifat etmişti, Onun son gün- lerde Ömer gibi bir kahramana çok ihtiyacı vardı. Yeğeninin Ömerle evlenmiş olmasin» dan da ayrıca sevinç duyuyordu. İkisi baş- başa vererek, Şeyhi Mehdinin saltanulrı yikmağa ve Firat boylarına kadar inmeğe karar vermişlerdi. Çöldeki hazırlıklarını bi- tirince harekete geçeceklerdi. Ömer o akşam Leylidan önce uyandı. Yavaşça karının yatağının dibine 40- kuldu. anun sofrasında, ilk defa olarak seninle yemek yiyeceğim. Haydi, gözlerini aç. ba- ma bu sandeti biran evvel tattır, Leylâ" Bünnur birdenbire uyandı. Ömerin kendi Kendine söylendiğini görünce vücudünda hafif bir ürperme duydu. Biraz sonra na- mararsız çıkmasını istiyordu. Ör © yarışı ga seslendi: — Beni yalnız bırak. Şimdi kalkıp sırtımı- daki yoi elbiselerini çıkaracağım. Giyindik- ten sonra gelirim. (Arkası var) İslâm tarihinde Türk kahramanları Yazan: İSKENDER PFAHREDDİN İslâm tarihinde cenkten cenge, akından akıma koşan ve ülkeler fetheden meşirar Türk kahra- manlarının hayatını ve göğüs kabartan şanlı zaferlerini heye- canlı bir roman halinde hazel yan İskender Fahreddinin bu ye- ni tefrikasına yakında baş'ıya- cağız. Reis: — Evvelâ ver şu cebindekileri... - diye elini uzattı, Kadri Ahmed, içini çekerek yele. ğini çözdü, para tomarını çıkardı. - Bunun içinde kaç para olduğu. nu biliyor musunuz, ağalar?... Kırk yi çapulçuluk etseniz bu kada: ser. veti bir araya getiremediniz... Fakat bu kadarla iktifa edin. Daha ilerisine varmayıp beni serbes bırakın... Eşkiyaların başı, tomarları doklo- Tün elinden çekip aldı; saydı, Kaçak- çlar, iri kaimelere parıl parıl parla. yan gözlerle, hırsla bakıyorlardı. Kadri Ahmed inliyordu: — Ah siz bu paralara lâyık mısı- nız? Onları yemesini becerebilecek misiniz acaba?,.. Eşkiyalar güldüler, Reis: - Sonrası? - diye sordu. - Kaç pa- ralık servetin var? Bize ne verecek- sin? Kadri Ahmed, inledi, akladı, ofla- dı. Nefes nefese soluyordu. Pazarlık. Jara girişti. Fakat çare bulamadı. Çetecilerin arzusuna boyun eğdi. On- ların kendisine verdikleri kâğıda âşe ğiki mektubu yazmaz mecburiyetin- de kaldı, (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: