SÖZÜN GELİŞİ Silâhları azaltmak fikrinin zaferi Arp cephesinde, silâhların ve akla hayale gelebilecek her çeşit yı. dırma vasıtalarının en korkunçlarile mücehhez iki müthiş ordu karşı karşıya geçmiş duruyor. İleri atılmak için herşey tamamdır; fakat garüyorlar, Çünkü ordular başında bulunan kumandanlarla vasiyeti yakın takih eden askeri muharrirlerin müştereken iddia ettikleri gibi: «Taarruz #den mahvolacaktır.» dövüşmek için silâhlardan umdukları her yardıma fazlasile ka- Yuştukları bir devirde karşılarına çıkan vaziyet budur. Sıra sıra öizilen kor MÇ toplarının mâkanizmalarındaki emniyet mandalını kaldıramıyor, tüfek- tetiğini çekemiyor, göz alabildiğine uzayan bir toprak parçasını bir ataş Tiğ halinde gök yüzüne savurmak için yapılan şeytani tertibatın düğme the basmak cesaretini gösteremiyorlar. Çünkü biliyorlar ki karşı tarafta da Makanizmaların emniyet mandalları kaldırılacak, tetikler çekilecek ve s- Ündikları toprak bölmeleri alevler içinde gök yüzüne savrulacaktır. in Bu, insanlarm kan dökmeden sulh içinde yaşamaları için, bir zamanlar Vrupada silâhları azaltmak fikrini müdhfaa edenlerin silâhları bevesile ekmek fabrikalarını gülle imalâthaneleri haline getirenler karşısında kazandıkları son zaferdir. İki arzu da ayni kapıya çıktı: Harbedememek. Fakat şu farkla ki, sandeğ- lerini, beşeriyeti kırıp geçirmek fikri üzerine bina edenlerden bugün «Ekmeki» Siyadları yükseliyor. #imşitir. Harp dolayısile tahsisat ve lag Mkıntın olduğundan hayvanat bahçelerin- bayvanların imhası lesp etmiştir. Pe- Kat bu tedbire müracaat etmezden evvel İimaysi hayvanat cemiyeti halkın gafa» ia müracaat etmiş ve her Hiz hayvanın T adam tarafından evlâdlığa alınmasını İkvalye etmiştir. Bu müracnata binleree Muvafakat cevabı gelmiştir. yocektir. Şevket Rado hayvan için muayyen biz aylık para ver- mek demektir. Meselâ bir maymunu evlâd- ağa alan adam her ay Oki buçuk şilin ve- 200 milyon sene evvel yaşayan bir hayvan Almanyada Halberstadi civarında bal- Şiklı bir çukurda iki yüz miyon sene evvel hatamış olan kaplumbağa gibi kabuklu big Ywanın bakiyesi bulunmuştur. Bu hayvanın kafatası 52 santim uzunlu- Bında ve 44 santim enindedir. Bu hayvan nazran > Göğsünde kalkan gii kemik bir eh ile mahfusdur. Kafam da miğfer gibi kalın bir kemik mahfaza içindedir. Şimdi- şamiştır? İlm noktasmdan çok kıymettar olan bu hayvan bakiyesi Holberstadi şehiri müzesine nakledilmiştir. Bremen nasıl kaçabilmiş Müracaat edilen harp hilesini Ingilizler de beğendiler Harp başladığı sırada Almanyanın *N büyük vapurlarından Bremen İransatlantiği Nevyorkta bulunuyordu. Vapurun Alman kara sularından dışa- ya çıkınca İngilizler tarafından yar kalandığı duyulmuş, sonru bu haberla ğru olmadığı ve vapurun günün bi- rinde Sovyet Rusyanın Mormansk U- Manna vasi olduğu anlaşılmıştı. Bremen, kendisini bekliyen İngiliz ge- Milerinden nasıl kurtulabildi? Paris Boir gazetesi bu hususta şu malümatı Veriyop: Bremen vapurunun kumanğanı, va- burdaki motörlü sandallardan en bü- Yüğünü denize indirerek içerisine Bremen'in en kuvvetli telsiz cihazım Fransız - Ingiliz iktisadi birliği Bir Alman gazetesi bunu bir nevi mukaddes ittifak addediyor Berlin 21 MA) — Boersen Zeitung, bir Fransiz - İngiliz yüksek iktisad meclisinin ihdası halinde Londrada Akdedilmiş olan itlAfların otarşik sis- temler aleyhine tevcih edilmiş bir nevi Wtifakı mukaddes olduğunu ve bu si3- İşmler arasındaki tesanüdün servetin | beynelmile tevzii meselesini tekrar Gözden geçirmek için en emin bir var | Sita İşkil etmekte bulunduğunu yaz Maktadır. Esasen böyle yapılmadığı takdirde milletler arasında sınıf mü- Cadelesinin nihayet bulmasına imkân Yoktur, ve dört koymuş, motör şarka, yar ni Bremen'in takip etmesi Tâzım gelen istikamete doğru yol almağa başlamış- ta. Bu sırada Bremen ışıkları sönük bir halde şimale, Groenlâinda doğru te- vecefih etmişti, Motördeki telsiz cihazı bir müddet sonra, Bremen vapuru imiş gibi görüş- meğe başlamıştı. Bu vapuru bekliyen İngiliz gemileri yapılan neşriyatı zap» tederek vapurun nerede bulunabilece- ğini hesap etmişler ve ertesi günü o mevkie yetişmişlerdir. Fakat denizde Bremen yerine motörlü sandalını bul- muşlardır. İngiliz gemicileri bu harp bilesini çok mahirane bulmuşlar ve takdir etmişlerdir. Fransadaki Polonya hükümeti Yarım mil genişliğinde bir erazide kuruluyor Paris 71 (A.A.) — Nevyork Herald Tribune gazetesine Angers'den bildi- riliyor: «Haritaya ismi bile geçmi yen ve dünyanın en küçük devleti olan yeni Polonya devleti harp saha- sına binlerce mil uzakta, Parise otomobille dört saatlik mesafede sa- kin Loire vadisinde istimlâk edilen bir mil uzunluğunda ve yarım mil genişliğinde bir arazi dahilinde ku. rulmaktadır.» Gazete, Fransız, İngiliz ve Ameri- kan sefirlerinin daha şimdiden bu İ mıntakada yerleştiklerini ilâve eyle- İngiliz üsera karargâhından ! Yeniden bir kaç Alman kaçtı 4 Tomdra 21 (AA) Geçen hafta Üç esirin kaçmış olduğu ndan diğer bir takım Alman mektedir. Polonya Cümhurrelsi ile nazırlar bu hafta sonunda buraya geleceklerdir, Bu arazinin ortasında İ bulunan 18 inci asırdan kalma şato tahaşşüd | i daha kaçmıştır, İngiliz aske. | Polonya hükümetinin merkezi ola caktır, Polonyanın ihyası gününe kap dar devletin Idari işleri burada gürü- DELİ-PAZAR Eser Douglas Reed nam meşhur İn- giliz 1997 de yazılmış 1938 nisanında bir kaç kısım ilâvesi- le neşredilmiş, kısmen kendi hayatı, kısmen de dünya görüşüne dair yas- dığı kitaptır. İsmi (*) «Bir harap ev- dir kalır divaneden divaneyes gibi bek- taşiyâne bir mısraı hatırlattığı için sakın «sirri» bir eser sanmayın, Bun- nisi veren alayla yazılmış bir kitab Muharrir, on üç yaşında mektebi terketmiş hayatını bir matbaada hiz- metçi olarak başlamış, yıllarca sefalet çekmiş; kendi kendi- ne yetişmiş bir örnektir. Büyük harp- te garp cephesinde döğüşmüş; ondan sonra, Versay'dan başlıyarak gazeteci olarak iştirak etmediği beynelmilel bir konferans toplantısı kalmamıştır. Hangi memlekette büyük vakalar ol- duysa D. Reed'i oraya yollamışlar, ve tecessüsü hududsuz olan bu adam yalnız garbin Divanyollarında değil arka sokaklarında da gözlerini dört açmıştır. Eser 1939 senesi başına ka- dar kırk defa tabedildi, bir çok lisan- lara terelüme edildi. Bugüne kadar kaçıncı tabını yaptığını bilmiyorum. D. Reed'e göre dünyanın Deli pazarı olması, kendinin delilerle yatıp kaik- tığına delâlet ettiği için, vedeliile yatan sapıtık kalkması tabit olduğu için kitaptaki hükümlerin hepsine iştirak etmek” mümkün değildir. Fa- kat, evvelâ eser yazıldıktan sonraki büyük vakaları haber verdiğinden, ve bugünkü İngiliz efkârındaki, dolayı- sile harici siyasetindeki istikameti tayin eden büyük çapta neşriyata da- hil olduğu için dünyanın Deli-Pazanı cephesini merak (edenlerde eserin uyandırdığı alâka tabildir. Fikirler ve vakalar hiç tasnif edil memiş olan, fazla olarak hayli karı- şık olarak yazılmış olan bu kitapta iki bariz şahika müellifin İngillere ve Almanya hakkındaki hükümleridir. İngiltere kitabın sonuna kâdar müellifin icad ettiği (Ostrichism) ta- birinin ifade ettiği zihniyet ve felsefe ile malüldür. Bunun türkçe mukabil (Deve » kuşu) felsefesidir. 1927 denberi hayatının en çok sen&- lerini Almanyada yahud Viyanada geçiren Reed bu memleket ve halkına karşı hisleri samimidir, muhabbetle doludur, Fakat dünyanın neresinde Olursa olşun, histeri neye mütemayll olursa olsun onda «doğru haber ak mak ve vermekş illeti var, Onun için «1928 - 1933 e kadar benim gibi Almanyada dolaşan bir İngiliz kendi kendine şu üç suali mütemadiyen sor mağa mecburdur. «Asırlardanberi istilâdan masun, varlık içinde yaşıyan bir İngiltere dünya harbindeki zaferinden ne ka- zanabilir? «Almanya bir dünya harbini kay- kaybetmiştir? «Kendi memleketini hepimizinkin- den iyi idare eden Almanya, nihaye- tinde bütün Avrupayı idare etse İyi olmaz mı? <İlk iki sunlin henüz cevabını bu- Iamadım. Üçüncüsüne (Hitler) ida- reye geçer geçmez hemen olamaz de- dim. Ancak o zaman Almanyanın Ayrupaya hâkim olması fikri bende nefret ve İsyan uyandırdı» Reed eski Almanyayı iyi biliyor, Ve tün dünyayı alâkadar eden ahlâki ve içlimal olduğu kadar siyasi zaaf ve fenalıklara temas ettiği için kita- bin çok canlı tarafını teşkil ediyor, Buna tahsis ettiği kısmın adı «Alman hürriyetiz dir. Reed'e göre Cümhuriyet devrinin Almanyası zahiren İngillereden baş- ka değildir. Orada siyasi hayat mu. hafazakâr, liberal, sosyalist, komü- nist birtakım partiler tarafından idare ediliyordu. Fakat, bu sırf biz hayalden ibaretti, Çünkü kudret on- larda değil Prusyalı mareşal Hinden- Yazan: HALİDE EDİB burg ve ordunundu ve bü ordu Cüm- huriyet aleyhdarı idi, Cümhuriyetin en büyük zaafı, müellife göre, Cüm- huriyetçi bir ordu yetiştirmeğe mu- vaffak olmamasıdır. O kadar ki mâ reşal Hindenburg (Hitler) e kudreti verdiği gün Cümhuriyet ölmüştür. Cümhuriyet Almanyasının ikinci büyük saafını adliyesi teşkil ediyor- du. Bunlar evvelâ saltanat Almanya- sına hasret çeken adamlardı. Ve bir taraftan Cümhuriyetin kanunlarını | tatbik ederken bir taraftan rejimin devrilmesini (bekliyorlardı. (OReed'e göre hakikati halde sosyalist - liberal intiharı kanunlarının zaafından ileri gelmiştir. Caniyi sırf muhitin ve irsi tesirlerin kurbanı telâkki etmişler, bütün bunların üze- rine müesses olan hapishane inkılâb- ları bilhassa idam cezasının kalkması Cümhuriyet düşmanlarına kudret vermiştir. Haddizatında normal bir cemaatte faydalı olan bu inkılâb genç Cümhuriyete zararlı olmuştur, çün- kü siyasi kıtaller birbirini takib et- miş, memleketin en büyük adamını öldüren kwa bir mahbusiyeti mem- nuniyetle göze almıştır. Alman Cüm- huriyeti üç kişi idam etmiştir. Biri 1925 de yirmi iki genç ve erkek çocuk öldüren anormal Haarmann, biri s6- kiz adam öldüren gene anormal K. Angerstein, biride Düsseldorf'ta 1930 da on bir kız çocuk öldüren ge- ne anormal R. Kurten'dir. Cinsi me- sailde anormallik Reed'e göre Cüm- huriyet Almanyasını kemiren ve bu- günkü Almanyayı doğuran hastalıktı. Bu hastalık sırf Almanların ilk de- ia kavuştukları hürriyeti sutistimal etmeleri, bütün deruni inzibatı kay- betmeleri ile yayılmıştır. Netice ola- rak evvelâ bir aksülâmel doğurmuş, #önra bu cinsi inzibatsızlık ve gayri tabiilik yazi idaresinde eziyet ve iğ kence etmek hastalığını, yüni 'siyaği (endism) i doğurmuştur. ç Recd Almanyanın bu hürziyeki içti yaf sahade nasıl kullandığım çok acık misallerle gösteriyor, Eski Almanya. | da «Berlin civarındaki göllerde »kisa mayo İle denize girenleri kıliğı ve başı demir miğferli polisler yakalar ceza verirdi... Şimdi denize çırılçıplak giri- yorlar» âlyor ve bu Âdem ve Havva gi- bi dolaşmanın nasl umumileştiğini uzun uzadıya anlatıyor. Hattâ hava bozuk olup ta göl kenarında çıplak dolaşamıyanların pazar sabahları Ber- inin büyük tiyatro sahnelerinde çıp- Bahite İak jimnastik yaptıklarını anlalıyor, Meselâ bu çıplaklardan birinin bir ka dın mebusun kızı olduğunu ve genş çıplak bir erkekle buz Aşıkane levhnlar oynadıklarını, mebus kadının «Biz hap yat isteriz» diye bütün eski Adetlerden nasıl vaz geçmek lâzım geldiğini söy“ lediğini tekrar ediyor. Ayni akşam bü- nu eski biçim bir Almana anlattığı za» man «Biz böylelerini eskiden timarha- neye koyardık» diyor. Reed, her şeyde ifrata giden Alman- yada hürriyetin ölçüsü bulunamama. sından nasıl bir felâket doğduğunu anlatırken «Ya bir adama dilediğini işle diye ölçüsüz hürriyet veriliyor, ya- hud ferdin ruhu, vücudü devlete mal ediliyor» diyor. Ve İngilteredeki zahiri olan ahlâki taassubu uzun uzun ten- kidden sonra tavır ve hareket mesele- #inde inzibatın lüzumuna kanaat ge tirdiğini anlatıyor. Liberal rejimin Al manyada hürriyet gibi mukaddes bir kıymeti memlekete verirken ayni za manda hürriyetin sulistimalile rejimi berbad etmelerini tenkid ediyor, Ve nazilerin bütün meydana dökülmüş olan sefahati kaldırmasını takdir ediyor. Fakat maalesef nazilerde de bU zanf bu anormal bayat bususi şâ- hıslar arasında devam ediyor. İşkence etmek iptilâsının, içtimai tereddinin, yalnız ifratla değil cinnet derecesin- de kuvvete tapmanın neticesile Ak manyayı da dünyayı da deli pazarına nasi çevirdiğini anlatıyor. Ve bu temayülü, bu hastalığı romanlarında teşrih eden birçok halis Alman eseri zikrediyor ki, bunlar arasında Lang- hoff'un (Lâstik lobot) u en meşhu- Tudur. Hülâsa yalnız (Deli pazarı) nda değil hattâ daha ilmi bir bakımdan bugünkü dünyadaki zulüm, işkence, delilik ve ölçüsüzlüğün bir sebebi de deruni ve ahlâki inzibatın eksikliği ol- duğunu yazan birçok mütefekkir ve ilim adamı olduğu için bu mesele üze- rinde çok düşünmek her memleket için elzemdir zannediyorum. Reed'in parlak sahifelerinden bazıları da na- zilerin en büyüğünden başlıyarak bü- yük simalarile temasını anlatmasıdır. Meselâ bir gün Angriff gazetesi bir bü- yük nazinin harpte tek başına on dört İngilizi nasıl esir ettiğini anlatıyor. Ertesi gün bunun ondört İngiliz de ğil on dört Fransız olduğu söyleniyor. Hepsinin Bu; övünmek, mübalâğa ile tehild etmek evzâı arasında en göze çarpanları Reed realizm ile anlatıyor. Pek genç olmamak şartile tarihe merak edenlerin, bugünün felâketle- rine sebep olan siyasi vekaylin, siyasi simaların iç yüzünü öğrenmek isteyen lerin Deli-Pazarını okuması faydah olur zannındayım. Halide Edib GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ STRAUSS AlLESİ Viyananın kendine bas meşhur musi- kizini yaratan Biraus'lar vardır. Bunlardan (Oscar el şefdörkestr ol u muştu. oo Bülhasın © Oscar Sirsus dans musikisine fevkalâde istidadı vardı. Bizzat bir orkestra tertib ederek besteledi” &i havaları çaldırırdı. Avrupada seyahat etti, Nihayet Viyana sarayının balo orkss- tras şefi oldu. Bir çok valsleri şöhret al mıştır. Bunlar arasında Taglioni, Gabrleli Victoria, Göcile, la Bayadâre, ilh zikredile- bilir. İkinel bir Johann Strauss vardır ki, yu- karda İsmi geçenin oğludur. 1826 te doğ: 1899 da ölmüştür. Genç yaşında dans mu- #ikisinde şöhret kazandı. Babasının op- kestram yanını da kendine göre bir orkestra, yaptı; sonradan şef oldu. Arka- dagşlartle birlikte Avrupanın ve Amerika- nin meşhur şehirlerini gezdi. «Artist haya» tas, eviyanalı kanlı, « in gecen, «Güzel İtalyan, «Buse» gibi valsleri ve «Güzel mavi Tuna» gibi şaheserleri Âdeta Viyanayı tema» eder. Muhtelif operetlerin müellifi ola da kendini göşterm , Biraderi Josef Strauss 1829 da Viyanada doğup 1370 de Varşovada vefat etti O ia gefdorkestrlik yapmıştır. Diğer biraderleri Bdovard Strauss Viyanada doğup Viyana- du öldü; (1835 - 1016). Jozefin vefatında onun yerine orkestra şefi oldu. Oscar'ın Fransız olmasile, Viyana, musj- kisinin mümessili olan aileyi Cermen dün- yasından kaçırmış oluyor. Yukarda ismi geçen Oscar Siraus Viya- nada 1810 de doğmuştur. Tüccar Lou Siraus'un oğludur. 1908 de Clara Singer'le evlenmiştir. Profesör Greiner'in talebesi- dir 1485 - 1890 arasında bir çok tyatroların orkestra şefliğini yaptı, Berlinde ve bey- helmilel merkeslerde sanatin! gösterdi Fi- Himcilik âleminde de tanınmıştır. İlk maruf eseti 1904 de Viyanada Çari Theater'de gösterilen Die Lustigen Nibelun- gen'dir. Sernameleri sahife dolduracak kadar çok telifatı mevcuddur. Bunlar arasında yalnış son vals», «Kicopatranın inetleris, «ÜŞ valm isimli olanlarını zikredelim. Fransada bir gazetenin mü- dürü 15 sene ağır hapse mahküm oldu Paris 21 (A.A.) — Fransanın men faatlerine mugayir bir makale neş- retmiş olan «La Solldarite İnternatlo- nale Antifascista, gazetesinin mesul müdürü 16 sene ağır hapse mahküm edilmiştir. Makalenin muharriri silâN âltına alınmış olmasına rağmen dört ay hapse mahküm olmuştur, vEmEEETEREREFERETİŞİZE iü EEE Lu >