orma Shearer ile 'mulâkat “Kadınlar nasıl mı harbederler? Öyle bir harbederlerki siz de şaşarsınız!,, “ Kadınlar korkak değillerdir. Korkak olsalar yıldızlarından Norma Shearer ile yap- tağım mülâkatın ilk kısmını bildir miştim. Bugün de ikinci kısmını yâr sıyorum. Artiste sordum: — Versaya yakın olmak için mi (Trianon palas)da oturuyorsunuz? — Evet, Versay sarayı iki cihetten beni alâkadar ediyor. Biri tarihi, ikincisi de çok güzel olduğundan... On dördüncü Louls çok #evki selim sahibi bir hükümdar miş, Bu sarayı öyle güzel yaptırmış ki, hâlâ bugün dünyanın hiç bir tarafında bir eşi daha yok. Bir kere yerini çok iyi intihap etmiş. Güneş sarayının bir tarafından doğuyor, öbür tarafından batıyor. Sarayın inşa edii- diği nokta her taraftan daha yüksek, etra- fında şahane bir bahçe, ondan sonra or- man, bütün kostane ağaçlar, ilkbaharda yasın doyulmaz manzara, Sonbaharda yap- Faklar sararıp düştüğü zaman da çok gü- Bal olurmuş. Hele sarayın aylusundan bakıldığı zaman görünen o üç meşhur Avöeti yok mu onla” ra üşığım, (Avönü dö Pari), (Avünü dö Su) (âvünü dö Senclo) işte bu Avönüler dün- şatosunda geçirmiş. Jermen şatosu hapishane gibi birşey hiç gü- gel değil. Luver sarayına gelince saray çok muhteşem amma içi pek sevimli değri biras kışla gibi, on dördüncü Louis devrinde Pa- riste Jâğımlar pek fena kokarmış, bütün Luvr sarayının etrafı lâğım dolu imiş, onun için kralm sarayı da iyi Kral ise temiz ve açık hava âşığı olduğu için Versay sarayını kurdurmuş. O zaman Ver- say sarayın yerinde ulak bir üköşk) var- miş, on dördüncü Louwls'nin babası oraya ar avlamağa gidermiğ. Luvr sarayının karşısındaki Marie Antol - netie'in ve oradan idama götü- rüldüğü (Konsyerjeri) gördüm. O ne fona bir yer, İnsanın, oraya girince o bedbaht kraliçenin orada me azaplar çektiğini düşündükçe dell olaca- fı geliyor. Kğer cennet varsa o kadının Tü- bu muhakkak cennete gitmiştir. — Pariste hoşunuza gitmiyen bir şeye te- sadül ekkiniz mi? — Evet, Parlste hoşuma gitmiyen birşey yar. o dn yağmar, çok yağmur yağıyor. Biz Hollivutta güzel havaya alıştık, hein öyle alıştik ki eğer yanılıpla bir gün yağmur yağıcak olsa tufan diye bağırıyoruz. — Açık havada yaşımağı sever misiniz? — İnsanın hayatı havadır. Tabii açık havanın vücude yaptığı tesiri hiç birşey ya- pamaz. Hayatın eldden kıymetini takdir edenler açık havanin kıymetini bilenlerdiz. Bazi insanlar vardır ki bütün fena Sdet- lerine rağmen uzun yaşıyacaklarını tahay- yül ederler, meselâ içki içer, tütün içer, Şok yemek yer, et yor, bütün bunlara rağ- men gayesi i hayat yaşadığını iddia me sorarsanız İçki Tenadır, 5 ön fen yaşıyan bir niz et şifa der. Hülâsa insanlar hayatın kıymetini hiç bir zaman llğim geldiği kadar takdir edeme- mişlerdir. Açık hava, bol spor, basit yiyecok Mnsanların geç ihtiyarlamaları ve sihhatte ihüyarlamaları için yegâne çaredir. evlenip dünyaya çocuk Norma Shearer, Franchet Then ve Clark Gable ile birlikte çevirdiği filimden bir sahnede EN ielâketiür. Norma bu lâkırdıları söylerken o kadar müteessir oldu ki, ağlamamak için cebri nofsediyordu, Kendi kendine sözü değiştir- di. Muhareboden bahsetmeğe başladı; — Biliyor musunuz, eğer çocuklarım ol» masaydi muhakkak upada kalıp hasta- bakıcı olurdum. Kendi yaramı unutmak işin başka yaralar sarardım, Esasen hasta» bakıcı diplomam vardır, Günün birinde ih- tiyaç olur diye Öğrendim. Ah çocuklarım olmasa ben hiç bir şeyden korkmam, mu- hakkak Fransada kalırdım. Hem de Pari- sin işinde değil harp cephesine giderdim. Ne için korkayım, medeniyeti çalışan bu kadar biçare gençler harp eder- ken ben ne için uzaktan Bazı dü- şünürüm de erkekler harbe giderken kadın- arın bucuk bucuk kaçmalırını büyük ego- izm bulurum. Madem ki bir erkek mem- Jeketi için harp ediyor, bir kadın da mem- leketi için harp etmelidir. Vak:Aâ biz kadın- lar erkekler gibi kuvvetli değil. Onlar gibi top tüfek atamayız amma pekâlâ onlara yardım edebiliriz. Meselâ pekü)â tayyare ile harp edebiliriz. Cephelerde tarassud va- zifesini yapabiliriz, ne kadar kuvvetle alA- kası olmıyan işi varsa hepsini yapabiliriz. — Fakat unutuyorsunuz ki kadınlara yaradılışı çok korkaktır. Birçok kadınlar daha uzaktan silâhı görmeden korkudan ba- yılırlar, Bu şerait dahilinde nasl harp sde- bilirler? — Nasil ma harp ederler?.. Öyle bir harp ederler ki siz de şaşarsınız! Kadınlar yara- dılışta Korkak değillerdir. Kadınlar korkak olsaydılar evlenip dünyaya çocuk gelire- wezlerdi. Dünyaya çocuk getirmek vazife- sini erkekicre tahmil ederseniz emin olun ki hilç birisi çocuk doğurmaz. Benim fik- rimce kadınlar erkeklerden daha cesur ve daha kahramandırlar, Ahbaplarımın içinde öyle kadınlar var ki erkeklerden çok daha casurdurlar. Bâzı erkekler hırsızdan bile korkarlar. Tanıdığım bir aile vardır. Bu aile karı koca sinemanmen büyük yıldırları. Ko- cası da yıldız, karım da, Bir akşam çifilk- Jerinde yatıyorlarmış. Gece yarısı bir patir- dı olmuş. Koca korkmuş, bir türlü odadan dişarı çıkamamış. Karısı; «Caom sen ere keksin çık da baksana dışarıda ne oluyorte dan yatağın içine büzülmüş, «Aman çıka- mams dermiş. Nihayet kadın kendisi Kalk- müş kapıyı açmış dışarı çikmiş bir da ne baksın hırsızın biri konsolları boşaltmakla meşgul. Ahpabım hiç bozmamış: — A, demiş, yardım edeyim mi? Bu lAkırdıyı işitince hursız birdenbire dön- müş ve şaşkınlıkla; — Teşekkür ederim, bayan, demiş, ve dep- hal aklı başına gelmiş, kaçmağa hazırlan» muş, ahbapımi, tekrar hisza: — Telâş etme dostum yarın erkendeş stldyoya gideceğim, e kadaş işim var hi, getirmezlerdi Li dermiş. Kocasının umurunda değil, korku- seni teslim etnek için polis çağırmakla mog- gul olamam, demiş. Hırsız da hayret içinde kalmış; — Aman, bayan ben bu kadar er soydum biç senin gibi ev sahibi görmedim demiş ve kemali sükünetle kapıdan çıkmağa hazır- lanmış. Aıpabım önünü kesmiş: — Kapıdan çıkma hizmetçiler duyarlarış tevkif edilirsin, İ; mi gel sen şu odadan, pencereden kaç, ş. Dostum bunu mahsus kocasına bir ders vermek için yapmış. Hırsız da artık emniyeğ kesbettiği için kadını takiben odaya girmig, bir de bakmış bir yatak İçinde biri yatıyor, amma tir tir titriyor. Merakinı mücip ol- muş. Kadına, yatakla çocuk mu var diye #ormuş, kadın hayir, kocam, deyince, İur- mx bereyi vanutmuş gülmekten bayılmış, penetreden çıkınış gitmiş, Kadın kocasının yatağına yaklaşmış, elle kocasını dürter- miş, 'cağız artık o kadar korkmuş bir türlü kani olup yorganın altından ba- Şanı çıkaramazmış. Nihayet kadıncağız bin müşkülâtla kocasını ikna edebilmiş, herif. cağız kan ter içinde yorganın altından çik- mış. Şimdi bu adam harp edebilir de karı- $i harp edemez mi? ; — Evet, bazı kadınlar hakikaten erkek- lerden cesurdurlar, fakat kadınların çoğa korkaktır, buna ne diyeceksiniz? — Emin olunuz ki kadınlar korkak deği- lerdir. Sinirleri biraz daha zayıftır o kadar, Yoksa olduğu gündenberi kadınlar da ep. kekler gibi harbe gilseydiler muhakkak alı- #ırlar, harp etmek onları da korkutmazdı, cesret meselesi daha ziyade alışmaklır. Ka, dın da erkek gib herşeye alışavilir. Tekrar ediyorum, eğer çocuklarım olmasaydı bem muhakkak Avrupada kalır ya Ingiliz, ya Pransız salibinhmerinde çalışırdım. Hera de harp cephesinde çalışırdım. Ne yapayım ki çocuklarım var. Onları canımdan fazla se- verim, onları Amerikaya göndereyim kem. dim de'burada kalayım diye düşündüm, ata ma bir türlü onlardan ayrılmağa karâr ve- remedim. Çok düşündüm. Harp caphesin. de ya bana bir hal olursa çocuklar hem Ye. tm bem de öksüz kalacaklar, onun için Amerikaya dönmeğe mecburum. Eğer ola- dan Avrupaya gönüllü gelirse ben ds ora- da gönüllü toplamağa çalışacağım. Dil hassa Holliyuttaki yıldızların hepsini heş ne saretis olursa olsun İngiltereye ve Frun- saya ımuavenet etmeğe teşvik edeceğim. — Belki de harp esnasında Hollivat #ine- ması çok istifade edecek, daha zengin ola- cak? — Ne Hollivat zengin olsun ns de harp devam etsin. Amerikahların yegine arzu- su Avrupada devamlı bir sulh teeasüş eğ- mesidir, Çünkü sonunda hiç bir millet yole- tur ki, harpten müteessir olmasın. Ergeş Amerika da bundan müteessir olacaktır, Onun için baştan aldadıcı bir zefah olmak- tansa bütün dünyada sulh ve selâmet ei- ması bütün milletler için hayırlıdır. — Hollivula avdetinizde filim çeviroceli misiniz? — Mademki kocam öldükten sonra tal- rar başladım, devam etmeme hiçbir man- mİ yoktur, — Artık kimbilir Avrupaya bir daha se vaman gelirsiniz? — Harp biter bitmeş birinci gemiye binip Avrupaya geleceğim. Zira görüm arkam» da gidiyorum. Zavallı Avrupayı ne halde bırakıyorum. Vapura bindiğim zaman ken» dimi egolzm ile ithamı edeceğim, çünkü na gün dostu olmuğı ve cephede çok arzu ederdim, amma maatişsasif birşey yapamadan lan gidiyorum. —B O, MUT okşamak Tefrik No. 118 İttihad ve Terakkinin taassubu SARAY ve BABALI — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur. politikası Sadrisam Haklı paşa bu gibiler arasında Obaş çekenlerdendi Ab- dülhamid Babaâli hukuk müşavirli. ğinde bulunduğu zamanlardan tanı- dığı Hakir böye karşı teveccüh besle- mezdi, Meşrutiyet devrinde onun na- gır olmasına da iptida itiraz ettiği malümdur. Hakkı bey ötedenberi Babeâli rica- inin riayet ettikleri ananelere aldır. Babıâlide paşalık unvanını almıya- cağı duyulmuştu. Vezir ve paşa olmıyan bir sadrâ- zaml Sadrüzam bey! Bu duyulur duyulmaz ebced hesa- bile tarih söylemeğe meraklı birisi he- İ men şu kıtayı nazmetmişti: Var ola nimeti müsavatan! Beyi paşadan eylemiştir yayi Hakkı bey mdrazam oldukta Oldu tarih: Sadrazam Beyi (1) Fakat şayia doğru çıkmadı. Vakıa ikinci Mahmud, efendilerden vezir ve müşir yapmış idiyse de bu zamana kadar vezir ve paşa olmadan kimse ! sadrâzam olmamıştı. İbrahim Hakkı beye vezaretle ayni zamanda sadaret tevcih olunmuştu. Bu missi sonra Talât beye de teş mil edilmiştir (Maruzat)ından anlaşıldığı üzere Cevdet paşaya ilmiye tarikini terk et- tirmek kolay olmamıştı. Mülkiye hizmetlerinde çok istih- dam edilen Cevdet efendi şeyhislâm olamayınca ve vezaretle mülkiye ta- rikine geçince sadrizamlık kapısı kendisine açılmış, hattâ Abâülhamid devrinde bir defa sadarete getirilme- si tasavvur olunarak sâraya davet edilmiş, kendisi de üniformasını hâ- zırlatmış iken nasilsa tehallüf et mişti. (2) Meşrutiyette Evkaf Nazırı Hayri efendinin şeyhislâmlığa (getirilmesi arzu edilince evvelce İlmiye sınıfına mensup olduğunun hatırlanması ta Tik ve meslek tahvillerinin şaheseri sayılabilir. Hakkı paşanın sadaretinden İtti- had ve Terakki cemiyeti siyaseten hayli ümidlere kapılmıştı. Fakat eski ve gün görmüş iki sadrâzam, Sald ve Kâmil paşalar, gibi bu yeni sadrâzam için de felâketli hadiselerin önüne geçebilmek nasip olmadı. Pirayetin- den beklenilen ümidler boşa çıktı. Hakkı paşa vezir ve sadrâzam ol- duktan sonra da #Hakkı beylik» ha- yat tarzını değiştirmemişti. Sadareti esnasında sultan Reşad Arnavutlar üzerinde manevi bir tesir vücuda getirmek maksağile Arnavut. luğa gölürülmüştü. Padişah Selânikte Ayasofya ca- misinde cuma namazını kılıyordu. Bu sırada sadrâzam Hakkı paşa caminin hariminde ölleri arkasında geziniyor, dudakları arasından hafif ıslik seslerile bezginlik ve sabırsızlık eserleri gösteriyordu! Nezaretleri ve sadareti esnasın- da İstanbulda Tepebaşı bahçesinde tekellüfsüz gezintiler yapan Hakkı paşa her zaman demokrat bir Avru palı nazır gibi hareket ediyordu. Birçok genç meşrutiyet serbestane, riyadan Âzade tavırları, sözleri sahte şeriniçiler, müstebidler, mürteciler İarafından fena teyillere yel aleyhinde bu yolda yapılan tah- riklerin kanlı neticelerini tecrübe et- miş olduğu için «Kara Kitap» sahip- lerinden dalma çekinir, bu gibilerin ellerine, dillerine tahrik we ifsad ve- sileleri vermek istemezdi, Fakat cemiyet ne yaparsa yapsın mutaassıpları memnun edemezdi. Bu hal İttihad ve Terakkinin infi- sahına kadar böyle devam etmiştir. Umumi harp İçinde İdi. Tramvay arabalarında erkek ve kadın yerleri ni güya ayıran kumaş perdeler yır tak, pırtık, pis bir hal almıştı; tamir ve tecdid edilmiyordu. Bunların bu hal ile ipkası şehir ve halk için gü lünç ve ayıp İdi. Beyoğlu mutasarıfı idim. Tramvay şirketi direktörüş gayri resmi surette anlaşarak bu per- deleri kendi kendilerine (yokluyor. müuşçasına tedricen ortadan kaldırtar bileceğimi o sırada İstanbul vali ve kili olan şehremini İsmall Canbulat beye hususi olarak söylemiştim. İs mall bey: — Aman, başımıza bir mesele Çç- kartma! Diye muvafakat etmemişti. Türk kadınları çarşaflarile konferanslara devamea başladıkları günlerde bile bu pis ve yırtık kumaş parçaları tram- vây arabalarında haremi teminine değil, hiç bir şeye yaranıyacak halde sarkmakta devam etmişti! Bu kadarcık bir şeye dokunmağa bile cesaret olunamamıştı! Taassuba kıymet ve ehemmiyet vermek daha evvelki sene lerde bittabi daha kuvvetli idi. Hakkı paşa sadaretinde Basra şeh- rinde Mitat paşa namına bir heykel dikilmek istenilmiş, Basra belediyesi buna karar vermişti. Bu bir mesele olmuştu. Mitat pa- şa Bağdad valiliğinde Basrayı Mya eylemişti. Basra belediyesi de Mitat paşa namına bu suretle bir şükran eseri göstermek istiyordu. Basra valisi belediye meclisinin bu kararını bâbılliye arzedince Dahili- ye Nazırı Talât bey, sadrâzam Hakkı paşa, şeyhislâm Musa Kâzım efendi aralarında müzakerede (bulunarak heykel rekzi tanssuba dokunacağı İçin bunun başka bir şekle, meselâ çeşmeye tebdiline karar vermiş, bu karar Dahiliye Nezaretinden Basra valiliğine tebliğ edilmişti. Bu teşebbüs de bu suretle akim kak muşta 1911 senesinde müstakil Bolu mu- bulunuyordum. Bir gün bükün idare memurlarının «mut- laka cuma namazına müdavemel» eylemeleri hakkında bir <iradel sa» miye> - sadaret emri - aldık! İttihad ve Terakki hükümeti ve önün sadrâzam taassubu okşamakla halk tabakaları ve softalar arasında tarizlerden kendisini baş yere koru- mak istiyardu. Bu yoldaki teşebbüsle- rinin olsa, olsa riyaya hamlolunaca- Eını, kendisinin kuvvetine değil, zaa- fına delil tutulacağını düşünmek is. temiyordu! Saltanat hanedanı arasında ye Osmanlı saltanatında valide sul- tanlara (Mehti ülyayı saltanat) ün- vanı büyük Selçuk! sultanları zama- mından kalmadır. (Habibüssiyer) eseri sultan Sen cer'in validesinin vefatını yazarken (cenazel mehdi ülya) tabirini kulla” narak cenaze'namazının nasıl kılın- dığını bildirir. (3) Sultanların padişah tarafından hazmrlatılan cihazları sarayda Hün- kâr sofasında teşhir olunurdu. Bu çeyizde taçtan süpürgeye, hamam nalınlarına kadar her şey bulunurdu. Hünkâr seyrettiklen sonra saray kadınları da cihaz görmeğe gelirlerdi. Padişah geline bir elmas takımı, bir taç, bir sıra büyük tek taş, bir ger- 'danlık, bir yüzük, bir bilezik vermek Ananeden idi, Bu cihazlarda eşyanın nevi ve kıy- meti padişahın gelin sultana verdiği €ehemmiyete göre değişirdi. Her pa- dişah kendi kızlarının cihazlarının parlak olmasına, hassaten itina ederdi. Abdülhamid. kendi şehzadelerinin diğerlerinden temeyyüz edecek evsar fı, meziyetleri haiz olmalarını arzu ederdi. Fakat bu emelinde muvaffak olmuş değildi. (Arkası var) (1) Bu tarihi elime geçen bir mecmuada gördüm. Malümdur ki, ebesd hesabi hieri sene İle yapılır; Hakkı paşanın sadareti de 'H. 1329 dadır, (Sadrazam bey) ebced hasa» bile ancak 1327 tutuyor; bu halde tam 'a- rihi doldurmak Özere eksik görünen ili adedi için beyitte usulan bir teğmiye lâzım» dı. Ancak 1329 hleri senesi rumi 1377 ye İsa bet ettiği için beyitin nâzımı bu kadarık bir farka aldırmamışi (2) Esbak sadaret mi AM Pund baş bana bunun mevsukiyetini temin ile anlat- (3) İlâhiyat Pakliltesi mecmua: Gen cer ve Gazali makalesi."