Devllaması Opera heyeti!., İstanbul Belediyesi uzun seneler dağ gibi üstüne çöken rehavet yorga- nından sıyrıldıktan sonra, maşallah, adamakıllı canlandı!... Asıl güzelliği, halinde uykudan yeni uyanmışların şaşkınlığı da yok!.. «Babah şerifler hayrolsunu» o deyip göyle hir gözlerinin çapağını aldık- tan, yüzüne birkaç avuç su Ssezp teri sonra hemen işe başlayıverdi! Ne uzun uzun gerindiği, ne de ardar- tıpkı metodik haya mekteplerde örünüş mizlik! Kahval : Fiarlık!... iy 5 — İstirahat ve eğlence!... Nitekim o da evvelâ temizlikle işe başladı, Belediye bütçesine yeni ge Mirler ilâve etmekle kahvaltısını yaptı, projelerini, plânlarını hazırladı ve kollarını sıvayıp İşe girişti!... Bu ara- da istirahat için Taksim bahçesi ve gazino gibi yerleri de unutmadı!... Şimdi de sıra eğlence faslına gel- miş olâcak ki bir öpera heyeti teşkil edeceği söyleniyor. Bu mühim iş için filvaki elde bir primadonnamız var. İş bir opera bi- nasile bir sanatkâr heyetine kaldı de- mektir! Birkaç ay içinde koskoca bir gazino binası kuran Belediyemi- zin bir opera binasını da az zaman- da meydana çıkaracağına şüphe edi- lemez. Sanatkâr heyetine gelince, da kendi tiyatrosunda Ç ler arasından verir, onları olur bi Olur mu hiç?. “demeyi mn. Bizim sa ne artistlerimizin maşallahı vardır! Yapılacak Iş yeter ki sahneye dair ol- nda komedi, dram, orta oyu- arlar, filim, hattâ talih yıld- zı, bale ve operet artisti olurlar! Eh, sanatın eli alınlarına yazmış sa niçin opera artisti de olmasın! lar?.. Geçen hafta üç gün süren Yodos fırtına- 8: İstanbulda mühim tahribat yapmıştı Buna dair elde ettiğimiz resimleri yukarıya 'derendiyoruz. Resimlerde görüldüğü Üzere bay Mazhar Osmanın kaşları, bay Fazıl Ahmedin ku- Jakları, bay İbrahim Çallının saçları ve bil- hassa Kandili rasathanesi müdürü bay Fa- (Yazı ve resimler: Lodosun yaptıkları". Cemal Nadır'in) | Yanmadığı henüz anlaşılamamıştır. Bunlar- yanamamış, uçup £ yairo münekkidieri verdikleri Tepebaşı şehir tişatr ish komedi kısmına 20 gâra kapılarak hava) r üstünde dolaştıktan sonra gözden kay- | nuştur!... İçinde kimsenin bulunup bu- | İ dumsı yüzü suy dan başka doktor Hafız Cemalin otomobili İ de lodosu mukavemet edömiyerek yüksel- miş ve birkaç saat Sultanahmed, Beyazıd camileri üstünde uçtuktan sonra -doktorun hürmetine- kazasız, belâ- mz tekrar Divanyoluna inmiştir?... Cümle- mize geçmiş ols Gay macar dam AN YE; saat 9 şilköyde, iki saat sonra Ankarada, on dakika sonra da Ser- gievinde idik. Kurdelâ henüz kesi). MD ey miş, devlet resim ile mülâkat! ve heykel sergisi | sonra yanıba görünce müdi. Hatti vede kaldır ya der gibi yüzümüze yeti sanal erlerile dolu! ve «D> grup Say top endâhtında ku (101) rakamını gi değil, fakat; <İşallah top atmak m nasna değildir!» dunsile her önünde durarak İ rünmeğe çalıştık! Sergi biribirine 7ü Üç teşekkülün eserlerini «- ancak devlet kuvvetile! - bir yerde topladığı için mürekkebalı lâtif bir halitayn, Nİ tabirile içimi hoş bir kokteyle benziyordu. Bu bakımdan seyircilerden ziyade sergiye iştirik eden sanatkârların intibalarını öğrenmek d meraklı olacaktı. Bu maksadia bir sanatkâr | bulmak için etrafa bakındım, ortada | yalnız genç «D» grupu sanatkâr rından başka doluşan yoktu. Güzel sanatlar birliği sanatkârları artık ib. | tiyarladıkları için, müstakillerse müs- | takil oldukları için gelmemiş olacak- lardıl.. Bu sebepten “Yalnız gençler- den biri ile konuşabilecektim, Zaten modernistlerden biri de uzaktan beni görünce koşup geldi, meslek icabı, elimi sıkacağına kulağımı çekerek: — Bonsuvar üstad!... dedi. (Hal buki vakit öğleydi!) Hoş geldin yahu, Londrada ne var, ne yok?... (Ben İs. tanbuldan geliyordum âmme o beni fütürist güzile görüyordu!) — İyilik, sağlık, dedim. Sergiyi görmeğe geldim, Ve hazır gelmişken de intibalarınızı öğr ek istedim, iki satır konuşabilir miz Hay hay, a ese Wittan anlıyor gö- | dedir yorsunuz? Sanatkâr boynunu bükt nin bulunduğu duvarlara b bakıp içini çektikten sonra — Dur, sana bir fıkra anlatayım, > ve ea etti: Vaktile bir safta varmış, hiç çalışmaz, yalnız kuran yiaz haylaz dolaşır- eden çalışmıyorsun?> diye 80- ranlara da; «Cenabı Hak rezzaki lemdir, rızkımızı ihsan ederi» ceva- bını verirmiş, Buna bir ibret dersi ver- mek istiyenlerden biri: «Pekâlâ öleyse, demiş, seni boş bir Deki kapatacağım, yiyecek, içecek eğer yaşayabilirsen ben de senin fikrini kabul edeceğim!» tek- lifinde bulunmuş. Solların canına minnet, Bir odaya ii Bahıie 7 Traktör yerine fil!,, — Almanyada benzin sarfiystının önüne göçmek için yeni tedbirler alın- mışt... — Çakmakları mı yasak etmişler!... — Hayır, traktörle ziraatten vaz- — Hayvanat bahçelerindeki filler ve develer vasıtasile sürülecekmiş! -— Ben olsam fil ve deve yer san kuvvetinden istifade eder — Fakat insanda fil ve deve kadi kuvvet nerede? — Öyle amma fille için karınlarını doyurmak Azrail!.. Aktörlüğü zamanında Allahtan korkar gibi kork vayla tiyatronun önünden dı. Vitrinlere baktılar: «Azrail tatil yapıyor» yazılıydı. Arkadaşının kolunu dürtüp tiy kapısındaki otomobili gösterdi: — İnanma, dedi, içeride çalışıyorl.. İğne bulıranı!.. — Dikiş iğnesi buhranı varmış — O buhran bizim evde kaç sene dir var ayol! Evlendim evleneli bir gün karımın elinde iğne görm. i.. sursnaa sanane kapamışlar. Kapıyı dışarıdan kilile- mişler. Günler geçmeğe, softada da takat “bitmeğe başlamış, Üçüncü gün okuyamaz, dördüncü gün dua edemez olmuş. Nihayet duvarlara, kapıya saldırmağa başlamış, Bu es- nade bir de bakmşı ki tavandan üşa- ğı bir koca ekmek sarkıyor. Kolunu uzatmış, fakat aksi çeylan, pârm larının ücile ekmek a: tim açıklık kalıyor!.. tüne bâsacak bir şey de tamtakır!... Hemen akim Bundaki kitap gelmiş kendi kitabın üstüne, elini ekmeği yakalamış... Tam kapıda bağrışmalar olmuş: — Aman hoca, ne yapıyor: Kitaba basılır mı?... Softa kopardığı lokmaları ardarda atıştırırken: — Susun çocuklar susun, demiş, açlı sofuluğu bozdurdu!... Sanatkfra teşekkürle ayrıldık. On dakika sonra tayyare meydanında, iki saat sonra Yeşilköyde, yarım saat sonra da matbaadaydık!... 'Tram- geçiyorlar. (91 Mecnun değil, «D» grupuna mer: kişi münasinadır!