HER AKŞAM BİR HİKÂYE Rahminin güzel genç kadına uzak hep işitmiştik. Fakat zağlalli çocuk ne za- mandanberi bir türlü, bir fimeatını bulup da bu genç esmer güzeli İle tanışamıyor, ahbap olamıyordu. Her ras geldiğimiz za- man bize derd yanar dururdu — Birader, bırak Allah aşkına.. ben eski zaman Aşıklarına döndüğu, Sevgilimi sokak» ta gördüğüm zaman peşine takılıyorum. Sa- atleree onun ından süfüklenip £ yorum. Şöyle bana tati hafifçe gülü ek di riyorum. O kadar uğraştiğım'halde bir tür- lü onunla lanışmak fırsatırii ele geçireme- dim. Sokakta da doğrudân doğruya kendi- mi takdim etmeği pek bayağılık, pek âdillk addediyorum. Halbukl onunia müşterek bir tanıdığımız, bizi biribirimize tanıştıracak bir ahbabımız da yok... Ne yapacağım bilmiyo- rum... Rahminin bu haline güler geçerdik. Fa- kat evvelki gün onu bitgin, perişan bir hal- de görünce şaşırdım: Ne o Rahmi? dedim. Bune hal? Aşk yüzünden mi böyle oldun? «Aşk» ki mesi onu zivaneden çıkarmışlı: — Rica ederim, dedi, artık'aşk kelimes ağzıma alma.. ben artık aşka tövbe n Bitti, artık herşey bitti. Bizim macera sona erdi, — Ne çabuk birader?... Bi? halbuki dahs bu işin başlamadığını sanıyorduk. — İyl ya... Bizim macerada daha başla- madan bitti... Artık sevgilim bana sokakta Tus geldiği zaman hain hain, büyük bir nef- retle bakiyor... Hayretle sordum — Sebep? Beni müthiş bir zanne Kadınları rs... Bana İsim bile takmış... «Kibar hırsız". Görüyorsun ya hiç yoktan bir Arsen Lüpen olup meydana tık. Malüm ya da ismi kibar hır- sizdır. Dostumun de ha kahkak #izlık bizim Rahmiden o kadar uzak bir- şeydi ki... Bu pek tuhafım, Ben hursız ha... Hırsızlık bu garip birşey! Siz tesadüfe bakın ki, ta nwmizdan Üç gi adın geçti. İçlerinden biri uzun boy! re çök güzeldi, Onun Rahıninin yüzüne bakarak arkadaşlarına; — Kibar hırsız!... Canı pek sıkılmış gö- Tünüyor. Galiba bugün bir vurgun vurama- dı... Dedidiğini işittik. Zavallı Rahmi bey- ninden vurulmuş gibi idi Genç kadınlar uzaklaşirkeni Rahmi Tia arkasından bakarak: — İşte, dedi, bizim sevgili... boylusu... ız Esmer uzun Görüyorsun ya, Artik meşhur, bir hırsız oldum, Aman Rahmi, dedim, şünü anlat. Meraktan çıldıracuğım, Arkadaşım -yorul muş gibi koluma girdi. Ağır ağır yürürken macerasını unlatmağa başladı: — Efendim, benim bü esmer, gel bu esmer gi olamıyordum. Bunun leri gözlüyor. Dalma kolluyordum. Peşinden hiç ayrılmıyordum. Haftada bir gün herhalde sinemaya gittiğini de öğren- miştim. Geçenlerde bir gün sokağa çıktım. Gözlerim etrafta idi. Çünkü bugün onun sinema günü idi, Herhalde ona ras gele ceğime emindim. Nitekim biraz sonra gü- zel yürüyüşü İle karşıki kaldırımdan geçti- gin! gördüm, Yanında da bir arkadaşı var- dı. Hemen peşlerine düştüm. Evvelce tah- min ettiğim gibi bir sinemaya girdiler, Ta- bil ben de arkalarından. Onlar benden evvel girdikleri için gelişi güzel bir yere oturdular Ben sevgilimin tam yanıbaşına yerleşmeği biraz saygısızlık buldum. Çünkü henüz sinema vaktine epey zaman olduğu için birçok boş İskemleler yardı. O kadar Döş yer dururken gelip onların burunun dibine Oturmak pek garip birşey olurdu. Bunun için sevgilimin oturduğu yerden bir sandal- uzun: böylu, esmer, bir | ye sonrasına iliştim. Yani esmer, genç ka- n uzağa âşık olduğunu dinle benim aramda bir tek boş sandalye vardı. Daha E ilim başlamadığı için i ti doya do- yük, gk çanta vardı. Bunun içinden çıkardığı bazı şeyleri yanında yordu. Nihaytt salondaki ışıklar Filim başladı. Sokuğa çıkarken üşürüm diye ka- n pardesümü giymiştim. Fakat sinema ü çıkardım. Ka- yanımdaki, yanl Je benim aramdaki boş sandalye- üzerine yerleştirdim. Filim başladıktan biraz sonra esmer Kadının sesini işittim, Ar- sö bu filmi vaktile görmüştük. . Dediği işit- tim, Öteki cevap verdi: — Evet, evet... Ne yapalım şimdi, Vaktimiz varken başka bir yere git- Bek bari İk! genç kâdin sinemadan çıkmağa karar verdiler. Pakat tam bu sırada. bipim sevgi- U talâşla: — Çantam!.. dayı — Yere düşmesin!. cevabini verdiler. Yerleçe eğiliyorlar, etrafı araştırıyorlar, fakat bir türlü çantayı bulamıyı dedi, çantam yok... Arka- in yanlarına gelmişti. Meseleyi anladıktan sonra elektriği yakarak yerlere baktı. Çan- ta yoktu. Filmin ortasında salon aydınla- nınca tekrar sıkı bir araştırma yaptılar. Nafile çanta yokta... Onların canı fena hal- de sıkılmıştı. B ters ters bakıyorlardı. hayet sevgilim ena halde canım gikıldı. kalkalım, Öteki: Polise haber ver, Esmer , dedi, bari k mi? diye sordu. ma emin deği ki. Belki » İçinde adresim vür. Bana getirirler, Sonra bir mesele çıkmasını da is- temem. Böyle söyliyerek kalk Balonun kapı- sına doğru ilerlediler. Onların arkasından da ben davrandım. Lâkin tam bu esnada salon karardı. Filmin mabaadı başlamıştı. Yanımdaki #skemleden pardösümü alırken yere birşey düştü. Eğilip bir baktım. Bir çanta!.. Sevgilimin çantası olacaktı, De- mek ben pardesümü çıkarmadan evvel © dalgınlıkta çantasını yanımızdaki koltağun üzerine koymuştu. Ben de filim başladıktan sonra pardöşümü çıkarmış, karanlıkta bu- nu yanımdaki iskemleye yerleşiirmiştim. Çanta pardesömün altında kalmıştı. Onu ararlarken bunu düşünmemişlerdi. Karanlıkta çantayı yerden aldım. Şimdi yapacağım İşi düşünüyorum, Bu çantanın içinde sevgilimin adresinin olduğunu onun ağzından işitmiştim. İşte bu benim için mü- kemmel bir fırsattı. Götürüp kaybolan çan- tasını ona teslim edecek, bu süretle de ah- tap olacaktım ayı pardesümün geni: , Karanlıkta sokağa fırladım. üsald bir yerde çantayı açıp sevgi- âdresini okumak istiyordum. Bunun çin âdela sabırsizlanıyordum. Çünkü çan» tası kaybolunca onun ne kadar sinirlendi- rmüştüm. Şimdi onu yeniden ele ge- çirince kimbilir ne dörece seyinecekti?... O civarda tenha bir pastahane olduğunu bili- yordum. Hemen girdim Kimse görmesin di- ye üst kata çıktım. Oh burad kimsecikler yoktu, Hemen cebimden çantayı çıkardım. Açtım. Adresi bulmak İçin bu içinde tatlı bir koku süzülen çantayı karıştırıyordum. İşte tam bu esnada içeriye gevzilim, ar- kadaşı yanlarında da tanımadığım bit erkek girdi. Onları görünce soyacağı kazayı kırarken yakalanmış bir hırsız gibi şaşır- mıştım. Sevgilim: — Işte, ârdi, birsiz.. Ben pârdesüsürün ce- binde çanlamın ucunu görünce tanıdım. İyi ki buraya kadar onu takip etmişiz. Re- sil adam, Ver çantamı, Adeta nutkum tutulmuştu. Kendimi mü- dafaa edecek tek kelime bulamıyordum. Esmer kadın çantasını kaptı: Tefrika No. 121 SEVİLEN KADIN Şayet bunu arzu ederseniz, hay hay... Ben karşı duracak değilim. Fakat zevciniz olmak sıfatile iyi dü- şünmekte sizi ikaz ederim. Şahsen bu gibi işlerden uzak durmak istiyo- rum, Necile ileri doğru iki üş adım attı. — Mürai! İki yüzlü! Alçak! - diye haykırdı. Vehbi, soğuk soğuk: — Siz kadınsınız... Bu gibi asabi. yetlerinize müsamaha ile. bakmağı centilmenliğim âmirdir... Hem de centilmenliğimi şimdiye kadar isbat ettim sanırım. — Ne suretle? Erkek de kadına yaklaştı. Onun ellerini avuçlarına aldı. Fekat Necile dehşetle uzaklaştı. Erkek: Sen benimsin!.., - demek küs- tahlığında bulundu. - Güzelsin ve karımsın... Ben vaadimi tuttum, Sa- nâ karşı dalma dürüst davrandım “Yaptığın kaprislerin intikamını mak için o kadından bu kadına do. laşmış olabilirim. Buna rağmen he. >? Nakleden : ( Wâ - Nü) vesim sendedir, Necileye, kucaklamak ister gibi ar- zulu bir nazarla bskıyordu. Fakat karısının dehşet saçan hali karşısın. da gerilemek mecburiyetinde kaldı. Sırnaşıklıkta ileri giderse işin belki de vahim olacağını düşünerek dışa- rı çıktı, — İşte... Hissiyatımı söyledim.. diye, lâfı çevirmek, işi yarı şakaya boğmak istedi, Necile onun yüzüne kapıyı kapadı. Bir müddet asabiyet içinde kaldı Vücudunun her parçası zonk zonk atıyordu. Saate baktı. Vakit hayli ilerlemişti. Aceleyle soyundu, Gece lik entarisini giydi ve yatağa girdi. Lâkin uyuyamıyordu. Pek kötü hissi kablelvukular beynini, âsabını kemiriyordu. Süzinin sözlerini bir türlü unuta- mıyordu. Genç kiz: «Sizin kızını de- gilim, sizi aldattılar. Ben öyle kir lenmiş bir kadınım ki namuslu mu- hitte bulunamami» demişti, Buna rağmen Süzi'cik onun kızıy- dı, kendi kanındandı, aşkının mah. arkadaşına gösteri- | cebine | | Türkiye Radyodifüzyon Postaları Dalga uzunluğu Türkiye Radyom 1648 m Ankara Radyosu 182 Ke,/s. 120 Kw. ni. 9485 Ke /3 20 K, W, SAATİLE alga 317 m. 9465 | olan ya- aşağıda nekte dillerde haberler saatleri ilmiştir. ranca saat Arapça sant 1 Fransızca saat 1345 ve 20,15 SALI 7411/939 1230 Program ve m 125 Ajans ve meteoroloji hs k müziği: Çulanlar: Ruşı det Koran, Reşat Erer, H Okuyan: Necmi Riza Ahısi yezih peşrev: semai: (Nihan 13,00 ve 18,45 de ve 19,45 de ani im seni), 3- Lemi - Sul- taniyegâh şarkı: (Andıkça geçen günleri), 4 — Yesari Asım - Sultaniyegâh şarkı; (Biz heybellde), 5- Dede - Sultaniyegâh yürük Şadeyledi), 6- Hasan Gür: Kanun taksimi, 2— Okuyan: Mefharet Sağnak, 1- Arif bey - Suzinak şarkı: (Gözümden git- im - Hicazkâr şarkı: de azap), 3- Arif bey - Gegih BULDU! yetişir bağrımı hun ettin ş - Muhayyer şarkı: (Ey 18 Progrüm N Ajans ve mı leri, 1825 Müzik (Cazband » PL.), 18,58 Konuşma (HaJK ikti- sat saati 10 Türk üz! Tuna gec ara radyosu küme heyeti, Derleyen ya; İdare eden: Meşi muşma (Ormanlarımız imi), 2005 Türk müziği” sihe, Ruşen Kam, Cevde Erer, | — Okuyan: Müzeyyen Senar, 1- Kürdilihicazkâr peğrevi 2- Arif bey - Kür- dili şarkı: (Kanlar döküyor), 3. $el. Pınar - Kürdilihicazkâr şarkı: (Aşkın- it yanan), 4- Sel. Pinar - Kürdilihiğazkâ şarkı: (Nerrdon Kürdülhica; alı), 0 Halk senle kaçalım), 2 — Okuyan: N: Ahıskan, 1 - Haşim bey - Hic: (Şab ta seher), 2- Asariye ki şarkı: (Yok hilâfun), 3 — Rakun - Micaz- â kı: (Bekledim ta fecre kadar), 4- Lütfü bey - Kürd sarkı; (San a m - Kürdilihi- cazklır şarkı" (Bir r ndir aşubu e dır), 20,50 Türk müziği: Halk türküleri, (Sak di Yaver Ataması ve Azize Tüzem), 21 Kön- ser takdimi: Halil Bedii Yönetken, 21,15 Mü- ik (Radyo orkestrası - Şef: Dr. E, Tlus), 1- M.Gilnka: Vulse Fantı Rabaud ; Delibes: Coppelia balezinden far Carmen ope- tasından purğı Saint - Saens: San #on ve Delila'dan Bacetianale, 22 Memleke saat ayarı, Ajans haberleri, #irat, eshamı - tahvilâs, kambiyo - nukut borsası (fiat), 220 Serbes saat, 2244 Müzik (Oda müzi* ği: Sehubert - Genç kız ve ölüm kuarteti) 1 ü azbând - PL), 23,35. Ko mil, ta Çalar ki türküsü Fitre, bizi yılda bir defa, şahsı- mızdan o başkasını o düşünmeğe çağıran fırsattır. Bu davete sa- mimi bir alâka göstermeliyiz. - Utanmaz... dedi, herhalde Maelde- ini da bu çalmış olacak . Kiz- Rd #üphe edi- Yorum.» demişti ya. muhakkak budur. Ka- dınlara musallat hırsız! Genç kadının yanındaki erkek: Polise verelim bunu... dedi. o — Aman bırak Allahından bulsun! vabını verdi. Bir yüzüme tükürmeleri kalmıştı. Söyle- ne söylene yanımdan uzaklaştılar. Şimdi mer kadın bana ras geldikçe yanındakile- rine işte biraz evvelki gibi: «Kibar hursız! «Kadın hirsizi» diye beni gösteriyor.. Ne dersin? Azılı bir hırsız oldum değil mi? Hikmet Feridun Ks dö Sulüydü. Mat teninin kadrosunda, İri gözlerinin saf ışıltısını görüyor- du, İnsiyaki bir şekilde, şefkatle, mu- habbetle biribirlerine bakmamışlar mıydı? Biribirlerinin kim olduklarını anlamışlardı, Kızı ona: «Vehbinin karısı olup olmadığını, sormuştu. Bunu sorar. ken sesi ne hazin titremişti, Kadın. cağız evlâdının boyuuna atılarak yle demek arzusunu duymuş- — Mazinin ne kıymeti var?... Geç- mişi öğrenmek bile istemiyorum. Sen benim evlâdımsın! Başka bir hakikat lâzım değil! Yanımda kal. Benden ayrılmazsın... Ben de seni şuradan şuraya bırakmam... Vehbi ile doktor Kadri Ahmede karşı kalbinde sarsılmaz bir kin du. yuyordu. Bütün hıncı onlaraydı, İki- si de, gözüne yılan soğukluğunda görünüyordu. Büyükannesinin bu neticeleri ve- ren kibir ve azametini de tel'in edi- yordu. Bu düşüncelerle dimağı karmaka- rışıkken gözlerini kapadı. Uyandığı sırada saat sekizi çalıyordu. Sadık hizmetçisi Suzinak yatağının kena- rma oturmuş, onu bekliyordu, — Hanımefendiciğim! - dedi. - Öy- le çırpına çırpına uyudunus ki... Pek rahalsiz olduğunuzu anladım, 'Tefrika No, 111 Yazan: İskender Fahreddin Cellâdın vakitsiz geldiğini görünce Abdullah ona: «Ölüm saati yaklaştı mı?» şaşkın Hatleenin Nöbetç iler Hatiç il nca rindeki muzrakları sallıyarak hi ahi yakaladılar. birinin kulağına rek İçimize sokul- çalmış. nl aradılar, Koynunda- | ki bileziği buldular. i — Hırsız, hirsiz. Diye bağrışnrak, geçtiler, şeyhi ii Zaten bu esnada Leylânın babası da gü- rültüyü duyarak behçepe koşmuştu. Nöbetçiler Abdullahı sürükliyerek $07- bin ön rdüler, Abdullah Ben hırsız değilim. Diye bağınyordu. Şeyh Mehdi, £ egalelerin — altından ben hediye et- | k vay! Hırsızlık yapacak | kızımın bileziğine mi göz diktin? Şeyh Mehdi bu hâdiss karşısında fona n ka rafet iler rebilmiş?! Nöbeti içiler: - Onun nasil Dediler. Abdullah inandırmağa muv Mehdi: Atın şu”serseriyi danına.. Diye bağırarak odasina çekilmişti. Abdullah vahşi hayvanlar arasında.. Şeyh Mehdi vahşi hayvan meraklısıydı. Sarayının zemin katını demir istaralarln ördürmüş. buraya aslan, kaplan, maymun gibi hayvanlar doldurmuşlu. Bu katın ot- rafında gepe demir parmaklıklı birçok hö- cereler rafdı. Şeyh buraya ölüm maRküm- NASI gini görmedik. ne dediy: i hayvanlar zin- larını attırırdı. Abdullah Bu u Açlıktan etrafa sal- | dıran aslanlar, dem! rok korkunç se prmaklığa hücum ede- bağırıyorlardı, Bir başka parmaklıkta oynaşan maymunlar da | Abdullahın iztıraplarile. istihza eder gibi bağrışıyor, pencerelere tırmanarak garip sesler çıkarıyorlardı. Abdullah yirmi dört saatte bir ku mekle Bir desti su veriyorlardı. Abı burâda cellâddan başka insan yüzü gi yolculardan biri; — «Türklerin (Ölüm kuyusuna Tanrı | kimseyi düşürmesin. Oraya giren bir da- ha yeryüzüne çıkamaz.» Demişti. Abdullah vatışi hayvanlar arasında sözü batırlıyarak! — Onlar hiç olmazsa gündüz değirmen taşı çekerek, gece uyuyorlar. Biribirlerile konuşabiliyorlar, Benim gözüme uyku gir. miyor. Kendi kendimş bile konuşmak satını bulamıyorum. Keşki bir (Ölüm kuyu- bu Sa- — Öyle... at kaç?... Bu suali sorarken gözlerini duvar saatine çevirdi. Vaktin ilerlemiş ol- duğunu görünce yataktan sıçradı. — Bana bir elbise getir... - dedi, - Giyinmek için ne lâzımsa hepsini hazırla, Birkaç dakika sonra, saçlarına bi- çim vermekle meşguldü. Korsasını, etekliğini giydi. Her şeyini gözle kaş arasında tamamlamıştı. Eilerine el- divenlerini geçirdi. Arlık hazırdı. Hizmetçi: — Hanımefendiciğim! Sizi ömrüm- de bu kadar asabi görmemiştim! - dedi, Kadıncağız! — Ah, bilsen yaşadığım eu anla- - diye başını iki yana salladı. — Ne ölüyor? Doğru anlamışsın... — Sonra söylerim, — Bari sevinecek bir şey mi? Necile cevap vermedi, Neticenin mesut mu, meşum mu olacağımı ken- di de bilmiyordu ki — “Hanımefendiciğim! Benim si zinle beraber gelmemi istemiyor mu- sunuz? Doğrusu sizi yalnız birak. maktan korkuyorum... Haliniz beni ürkütüyor... — Hakkın var, Suzinak... sen de gel... Fakat acele et. Kısa bir zaman sonra, iki kadın, Haydi ye sordu su) mahkümü olsaydım. Diye söyleniyordu. Biraz sesini yükselto, demir parmaklığın üstüne altına bir a5- lan pençesile karşılaşıyordu. Öte taraftaki parmaklıkta koşuşan maymunlar da Ab- dullah ağladıkça onu taklid ederek hep bir- gibi, gülünç sesler çıkararak, za- kanlı ile alay ediyorlardı. Abdul- ; tihizasma tahamenüı na girişinin ikinel günü akşamıydı. gın üstündeki deliklerden atılan o Parçalarını asinların nasl kapışlığını gö- ren Abdullah: Eyvah, diyordu, bir gün beni de aslan- ların ağzina böyle atacaklar. İkinci defa idrak ettiğim gençliğimin tadını almadan, vahşi hayvanlar ağzında parçalanıp gide- ceğim.. mahvolacağım. Ey ulu Tanrım! Sen bana bu ikinei gençliği neden verdin? Be- ni sevgilime kavuşturmıyacaksan, bu genç- Vk, ze kuvvet neye yarar? Herkes ba- na mi diyor. Sandet bu mudur? İçim- de en ufak bir fe duygusu bile yoktu Olsaydı, bu gençliği bana vermezdin. O hal. de beni neden buraya düşürdün? Bü izli Tap ve İşkenceyi bana neden çektiriyorsun? Bu sirada xindanın demir kapısı 4 yordu. Abdullah kapıdan duran cellâdı rühce titremeğe başladı. Demek ki, zavallı hi saatlerini yaşıyordu. Cellâdın imei te bir sebebi v: dı. Abdullah, C Ölüm saatı yaklaştı mı? daha vakit var. homurdandı, Abdullah birkaç sa hud bir kaç gün daha kazanmış mıydı? Güneşi ve dünyayı gürmiyen bu korkunç zindanda birkaç saat, yahud birkaç gün daha yaşamaktan he çı- kardı? Fakat, hayat o kadar tatlı, ve ölüm © derece korkunçtu ki... Günün birinde as- lanlara yem olacağını bilen bir insan bila, bir saat daha fazla yaşamak arzustle ölüm- den kaçıyordu. Abdullah — O halde ne istiyorsun? dedi - ekme- gim var.. suy r. Dünyayı görmek ar- li başka bir dileğim yok. ii oluyorlar, Sen zindana geldin ge- deli maymunların w; ., kovalıyarak bağıraşıyı rai ahatsız olu yol ir, "Biraz çeneni tutacak msn Yola, canını yakıp seni yere sereyim ant? ndi yüzünden maymunların sa İsyan etmek, onlar hayvandır. ar, Hatic, üm. İki gündür | başladı de Haticenin tuzağına düş- uraya ottıran o dur, öyle mi? «Ben suçlusun!» dedik» rçeklen suçsuz da obur, para etmez. Bir suçlu gibi ceza görmeğe mahkümsuni — Pekt amma, bu kuvveti kim verdi ona? — Sen Hatiseyi tanımıyorsun galiba?t susudur. Hatice, istediğni asta- rır, Wtediğini de ölümden kurtarır. — Tuhaf şer! Ben ona Lajlârun cariyesi gösile bakıyordum. Meğer o da başi ezile- Cek bir yılanmış. (Can) bey bana, günün birinde Leylânın bir yılan tarafından 2e- hirleneceğini söylemişti, Hatice, Leylânın nı yakarsa (Can'ın dediği çıkacak, konağın muhteşem merdiyı aşağı iniyorlardı. Sokağa çıktılar. Hizmetçi, geçen taksilerden birini durdurdu. Bindiler, Necile, Beyoğlu tarafını işaret etti, Araba yürüdü. Süzanla Sezanın çalıştığı terziha- nenin kapısı önünde durdular. Neci- leyi görünce, yakışıklı bir xadın ona yol gösterdi. Bu kadın Seza'dı, ... Necileye büyük bir hürmet göste rerek onu içeri aldı, Terzihanede Sa- bah halinin böyle karışık ve gürül- tülü olduğunu söyliyerek özür diledi. Rahat bir koltuk gösterip bu iti. barlı misafiri olurmağa davet ettik. ten sonra: — Müsaade buyurunuz da patro- numüza teşrifinizi haber vereyimi - dedi, — Hacet yok... Rahatsız olmasın. — Şayet ona emredeceğiniz işleri benim yapabileceğimi düşünüyorsa. nız cidden hakkımda iltifattır, — Estağtirullah... Sizinle görüş mek istiyorum. Seza, misafiri rahat ettirmek için çırpınıyordu. Gürültü gelen kapıyı kapadı. Sakin bir salonda kalmış ol- dular, (Arkası var)