Bu kadın kim? Bpey zamandanberi Hilminin halinde bü- Yâk bir değişiklik göze çarpıyordu. Ona bir-| büyük bir dalgınlık, neşesizlik gel- Meselâ üç dört kişi oturmuş konuşur- ken v bir aralık. sanki mühim birşey düşü- Müyormuş gibi dalıp dalıp gidiyordu Daha var. Paraza kalabalık bir salon- dayız. Herkes konuşuyor, gülüyor, eğleni- Halbuki Nuri Hümi tk! üç haftadan- böyle yericrde daima bir köşeye çeki- cebinden uzunca bir kâğıt » ona bakıp bakıp düşünüyordu. kâğıdda, bir şeyler hatır- istiyormuş gibi kaşını, gözünü oy- » dudaklarını büzüyor ve en niha- Düyük bir can sıkıntası içinde başını iki tarafa sallıyrodu. Bundan sonra da hid- etle elindeki küğdi tekrar cebine atı- Yordu. Onun bu hali Bepimize merak olmuştu. Socuğu böyle günlerdenberi düşündü- Ten, dalgın, neşesiz bir hale sokan şey ne 141? Her halde bunun bir sebebi olması 1â- Yımdi. Birdenbire aklıma . bir şey geldi. Acaba Aşık mı 1417. Fakat buna ihtimal verlemezdi. Çünkü Nuri Eğimi karısını çok severdi, &vine son derecede merbut bir adamdı. Bütün bunlardan başka da âşık olmiyacak derecede aklı bir adamdı. Muntazam, mazbut bir hayatı vardı. Hal- intizamın en büyük düşmanlarından birl de aşktır değil mi?. Muntazam ve mazbut bir hinyat yayayan Aşıklar pek na- Gide mahlüklardır. İşin en merak edilecek cihetlerinden biri de Nuri Hilminin arasıra eebinden çıka- TP, ona baka baka düşündüğü, kaşını gö- xünü oyallığı, başını can sıkıntısı içinde bir taraftar öteki tarafa salladığı kâğıddı MU cârareneiz kâğıdın mahiyetini öğren- Meği pek arzu ediyorduk Hattâ ben bir gün Nuri Hilminin ağzınt Aradım — Sana bu yakınlarda bir şeyler oldu im, bir kere çok dulgınlaştın. Neşen kaçtı. Sonra da arasıra cebinden bir kâğıd Sıkarıyor, ona bakıp bakıp düşünüyorsun Nen var kuzum?... Nuri Hilmi bana kaçamak bir cevap verdi: — Bir geylin yok. Sana öyle gelmiş. Bir aralık aklıma başka bir şey geldi. ba Nuri Hilminin zaman zaman cebin- den çıkardığı uzunca kâğıd ödemesine im- kân olmıyan vadesi gelmiş bir bono mu İdiP.. Kin bunun da Ihtimal! yoktu. Çün- kü Nuri Hilmi borçtan nefret eder, bütçe- sinin yetişemiyeceği alişveriş ve para 1ş- lerine katiyen karışmazdı. Sonra onun bo- mo ile filân da ulâkam yoktu, O halde onu bu derece düşündüren kâğıd ne olabilirdi? Bir gün Beyoğlunda dolaşırken yanım- dan mısla geçen birisi omuzuma çarptı tım, Nuri Hümi.. Âdeta şaşırmıştım. Çünkü Nuri Hilmi bizm aramızda sakin, Yoğukkanlı, telâşsiz bir adamı olmakla meş- burdu, Onun böyle etrafı görmiyecek, sa- Ün solu çarpacak derecede telâşlı olması beni büyük bir hayrete düşürmüştü. Onda r halde mühim bir şey vardı. Hemen arkasından seslendim: - Hilmi, dedim, ne oluyorsun Allah aş- a, Nuri Hilmi: — Aman kardegim.. dedi, şimdi ser- Ma... Pek mühim bir işim var. Sonra sana ber şeyi anlatırım.. Akşama yazıhsneye Uğra.. Orada görüşürüz Başka bir şey söylemedi. 'Telâştan elimi dile sıkmağı unuttu. Hattâ «Allaha ısmar- dadı demeden bir taksiye atladı. Uzak Şa, SEŞERŞEİ m Çocukluğumdan beri tanıdığım arkada- Şımın sırrını pek merak ettiğim için akşa- Mi iple çekiyordum. Nihayet saat beşte ilminin yazıhanesine uğradım. Pakat onu Şok değişmiş buldum. Üç haftadanberi Üzerine çullanan dalgınlıktan, neğesizlik- Yen kurtulmuştu. Kendisinde üzerinden bü- Yük bir yük, büyük bir sıkıntı atmış bir Adam hali vardı. Beni karşısına oturttu: — Birader, dedi, üç haftadanberi bir hiç Yüzünden âdeta çıldıracaktım. Aklımı ka- Hıracaktım. Bak anlatayım da dinle. Be- diri bir kat eski elbisem vardı. Seneler. denberi giymiyordum, dolapta asılı duru- yrd Bundan Üç bafla evvel düşündüm. 'ndi kendime dedim ki: «Yeryüzünde mus ebe çıktı, Dünyanın her tarafında, her- iktimmda riayet ediyor. VakıA yeni el- Diselerim yar amma onları giyip eskitmi- Yerim. Şu eski elbisemi giyeyim.» Bu kara- z verdikten sonra dolapla duran eski el- İselerimi çıkarttım. Giydim. Bir aralık na- ŞA oldu bilmiyorum, Elimi eski eibisemin Sebin soktum. Baktım, hışır hışır bir kâ- Cebimden çıkardım. Bu'sırada karım | Yanıma yaklaşmıştı. Benim eski elbise- | Min cebinden bir kâğıd çıkardığımı görün- ken ve içlerinden ce yaka etti: — Ne 0? Yoksa eski elbisenin oebinde bir para m unutmuşsun. Meselâ yüz Jirahk bir kâğıd. İkimiz birden cebimden çıkan uzunca kâ- Bda bakıyorduk. Birdenbire hayretie göz- derim açıldı. Bu bir makbuzdu. Bu kâğıd da benim Nazlı adında bir kadın namına fe- rağ harcı olarak tapu dalresine bir para ya» tırdığım gösteriliyordu. rım elimden makbuzu aldı, Bana s0r- du: — Kim bu Namı?. İşin garibi ben ne Nazlı laminde bir ka- dın, Ne de onun İçin bir yere para yatır dığımı hatırlıyorum. Tabii müthiş şaşır- Bilmiyorum karıcığım! . dedim, hayretle yüzüme bakıyordu: Nas) olur? dedi, kendisinin namına para yatırdığın bir kadını nas) batırla- mazsin .. Namlarına para yatırdığın kadin- lar bu kadar çok mu?.. Şaşkınlıktan ne söyliyeceğimi bilmiyor- dum. Karım benim bu halimi gördükçe büs- bütün şüpbeleniyordu. Nihayet: — Demek sen kadınlar için ev alıp sati- yorsun... Onların namına pâralar yatırı- yorsun... Maşallah, bu marifetlerinden hiç haberim yoktu doğrusu... Benim hayretim karımınkinden çok de- ha fazla idi. Hafısamı ne kadar yoklasam bu Nuzlı adındaki kadını hatırtıyamıyorum. Deli olacaktım... Vakıh kendimden hiç biz şâphem yoktu. Gizli kapaklı bir aşk işine karışmış değildim. Pakas ben Nazlı adında bir kadın namına nasıl para yatırabilirdim. Çaldırmak işten değili... Tabii karıma bu İşi izah etmeme imkân yoktu, Evvelâ bu- Du kendi kendime İzah edememiştim ki.. Bundan sonraki günler dalma ben! bir dü- şünce aldı. Büyük, derin bir dalgınlık için- de idim. Hep bu esra: dım: o gınlığın, düşünceli tavırların sebebi... Ara- sıra cebimden makbuzu çıkarıyor, ona dik- katli dikkatli bakıyor, hayatımı zehir eden bu işi aydınlatmak için hafızamdan bir ışık belirmesini bekliyordum. Lâkin imkânsız. imkânsız... Artık neşem büsbütün kaçmiış- ta. Bambaşka bir adam olmuşlum. Bu &8- bah yazıhanemde otururken artık iyiden İyiye dolan çekmecelerimde bir temizlik yapmağa karar verdim. Bir sürü eski kâ- pıdlat toplanmıştı. Lüzumsuz olanları se- pete atmak üzere, bir kenara ayırıyorum. Bir aralik elime Kadın yazısı ile bir mek- tup geçti, Bir de İmanya baktım. Hayretten dona kaldım. Mektup Nazlı imzasını taşı- yordu ve bana yazılmıştı. Üç haftadanberi hayatımı allak bullak eden esrar perdesini bu mektup kaldıracak-| * . Hayatımda hiç bir yazıyı bu kadar dik- kale okuduğumu hatırlıyam Mektubu okuyup bitirdikten sonra kah- kubalatımı zaptedemedim. Adeta einirle- rim bozulmuştu. Mütemadiyen gülüyordum. Çünkü bir hiç için üç haflamı berbad et- #iğimi anlamıştım. Mektubu okuduktan sonra herşeyi hatır- ladım. Efendim uzak akrabamdan birin- den bana miras olarak bir ev kalmıştı. Bu evin içinde Nazlı adında ihtiyar bir kadın- cağız kira ile oturuyordu. Bir aralık bayan Nazlı bu evi satın almak istedi, Murmelesi- ne başladık. Bu arada da kadıncağız bana bir mektup yazmıştı. İhtiyar olduğu İçin, evin satın alma işlerile yakından meşgul olamıyacağını, kendi namına ferağ harcı- Bı filân benim yalırmamı, sonra hesaplaş- mamız bildiriyordu. Ben de onun namına ferağ harcı olarak bir para yatırmış, sata- lan evden sidığımız paralarla yen! elbise- ler yaptırmıştır. Ferağ harcı olarak yatır- dığım para için aldığım makbuzu da eski elbiselerimin cebinde unutmuşum. O orada kalmış... Aradan da uzun zaman geçtiği için ben ne bayan Nazliyı, ne de onun namına yatırdığım parayı hatırlıyamıyorum. İşte üç haftadanberi bâlimdek! büyük değişik- liğin sebebi... Bu sabah telâş içinde sana ras geldiğim zaman ihtiyar kadının mektubunu eve kâ- rıma göstermeğe, ona hakikati anlatmağa gidiyordum. Hikmet Feridun Es İTİZAR Arkadaşımız Vâ - Nü, uğradığı acı kayıp dolayısile tefrikasını ya- zamadığmdan, bugün de (Sevilen kadın) romanı dercedilememiş- tir. Özür dileriz, 182 Ke./. 120 Ew. TAG 1974m. 15196 Ko/a. MEw. Radyan TAP IITm DMM Ko/, EÇ SALI 1410/919 TÜRKİYE BAATİLE 1230 Program ve memleket saat ayarı, 1338 Ajans ve meteoroloji haberleri, 12,50 'Türk müziği: Yeni şarkılardan m program, Çalanlar: Rüşen Kam, Reşat Erer, Cevdet Kozan, Okuyanlar: Radife Neydik, Melek Tokgöz, 1330 - 14 Müzik (Marışık program - Pİ). 18 Program 1805 Memleket saat ayarı, ajana ve meteoroloji haberleri, 18,26 Müzik (Dans müsiği - P1-, 18,58 Konuşma CHalk iktimi saati-, 19,10 Türk müziği (Karışık program), 1950 Konuşma o (Tavukçuluk), 20,00 Türk müziği (Klâsik program) An- kara radyosu küme sas ve saz heyeti, İda- re eden: Mesut Cemil, 21 Kanser takdimi: Halil Bedi Yönetken, 31,15 Müzik (Radyo orkestrası - Şef; Dr. Praetorlus), 1- Mozart; | Sefoni» (do majör - «Jüpilers), 7- Honneg- ger: «Pastorale d'Btâ» 3- Sehubert: «Rosa- mundes (Balet Müziği), 22 Memleket saat Ayarı, ajans haberleri, ziraat, cahum - tah- rilât, kambiyo - nukut borsası (fat), 22,20 serbes saat, 2240 Müzik (Cazband - P1), 2325-2330 Yarınki program ve kapanış. RADYO LAMBALARI Radyo makinelerinden iyi randı- man ölmek için muhakkak surette radyoların kalbini teşkil eden lâm- balarını arasıra muayene etmek ve ölçtürmek lâzımdır. Bu işin bilâbedel yapılmasını arzu edenlerin lütfen 41014 numaraya telefon etmeleri lâ- sımdır, Soldan sağa: 1 — Üst üste dizmek. 2 — Deynini eda et, 3 — Kudurmuş - Aklı selim. 4 — Koyun, keçi sürüsü - Yüksek, 5 — Akrabalar. 4 — Uzak nidası - Sevap - Bir eda iy AR mış yumurUR, 8 — Betaetli - Rahat. 9 — Şar tedatı - Şarki Anadoluda bir dağ silsilesi, 10 — Yukarıdan aşağı: 1 — Namaz - İki kere beşyüz. 2 — Şehir içindeki dar yolün arası, 3 — Çanakkale tarafında tarihi bir ha- rabe - Yanmış kömür. 4 — İerayi kaldırma $ — Sanuna «L» gelirse güzel kokulu bir çiçek olur - Niyaz - Lâbza 6 — Başına «S8, gelirse 12 ay eder - Uyanık 7 — Gün doğması - Tarıssud etme. 3 — Mefruş - Bir erkek ismi, — Tersi mühlettir -— Tersi mesrur de- mektir, — 166 günlük sene - Eski bir Türk Alâmet - Tersi Duy demektir. Geçen bulmacamızın halli Saldan sağa: 1 — İsale, Şinr, 2 — Bayırtupu, 3 — Lav, Kıraat, 4 — İtale, Uslu, 5 — Barık, Pe, Bek, Üst, 7 — Saç, Azamet, 8 — Kerpeten, 9 — Hali, Rakit, 10 — Ani, Çin, KI, Yukardan aşağı: 1 — İblis, Ha, 2 — Saatabakan,3 — Ay- vareçeli, 4 — Lı Lak, Rİ, 5 — Erkek, Ap, &— Tı, Üzeri, 7 —. Şurupsatan, 8 — İrasetmek, Apal, Enik, 10 — Rutubet, Ti Harp okuluna giren talebeler Abideye çelenk koymuşlardır. Yukarıda talebe İstiklâl marşın. söyler- biri nutuk irad ederken görünüyor, Tefrika No. 97 Yazan: İskender Fahreddin Bu sudan kim içerse derisini değiştiriyor, çirkinleşiyor, dünyanın en iğrenç mahlüku haline geliyor Şeyh Mehdi, kabile efradı üzerindeki nü- fuz ve kudretinin içim, Emi- ne hidisesini günlerce Şimdi yerilles arasında yani yeni dedikodular baş- kim yırtacak!» «— Eminenin bağını Ömerden başka kim-| se koparsmaz. O, (Can) beyi kıskanıyordu. | Emine belki sarayda olup bitenleri (Can)e | bildirdiği için bu felâket başına gelmiştir» | Hasılı herkes bir türtü söylüyor ve Arap- | Jardan hiç kimse Eminenin Şeyh Sald tera- İ fından öldürüldüğüne inanmıyordu. Hatti Eminenin çöle gittiği haberine de inanan bir ferd yoktu. Şeyh Mehdi her ne kadar İ hakikati dostlarına ve kabilenin ileri gelen- lerine anlatmışsa da artık şeyhin sözleri- ne de itimad edilmiyordu. Yerliler: | — Mehdi, Leyliyı (Can) beye vermemek- le, Türklerin kinini uyandırmıştır. Leylâ De (Can) evlenmiş olsaydı, ne Şeyh Said baş | kaldırır, ne de Ur Türkleri bize düşman olur- du. Diyerek şeyhin aleyhinde atıp tutmağa başlamışlardı. .. Maymunun boynu vurulduk- tan sonra.. Leylârın babası o akşam odasında otu- Türken, Mecnunun Leylâya gönderdiği mek- tabu hatırladı; yerinden kalktı, kızından çaldığı meklubu odasında bir sedirin alti- na saklamıştı. Sar bu mektubun saklandı- $ı yeri biliyordu. Mektubu çalıp götürdü- günden şeyhin haberi yoktu. Mehdi mek- tubu aradı, bulamadı. — Keşki Sarı öldürtmeseydim, şimdi © sağ olsaydı, bu mektubu bulurdu. Diyordu. Mektupla (Canlın neler yaz- dığı hatırında kalmamıştı. Acaba (Can) kendisine atıp tutuyor mıydı? — Aksi şeytan, dedi, mektupta neler ya- gli olduğunu nasl oldu da unuttum. Ba- bamın kirk yıl önce yazdığı vasiyetname Aynen hatırımda kaldığı halde, gu birkaç satırlık mektuban mealini bana şeytan mi untturdu, yoksa Allah mı? Mehdi mektubu saatlerce aradı, bulâma- dı. Ve Barı öldürdüğüne pişman oldu. Şeyh Mehdi, bu mektubun tekrar Leyjâ- nın eline geçtiğine ihtimal vermiyordu. İsylânın babası bir kere de Haticenin Ağzını yoklamak istedi; Leylânın arkadaşını gialice çağırttı — Kınm Leylâ, o serserinin gönderdiği mektupları bahsediyor mu? — Hayır. Onun çalındığı gündenberi buh- #etmedi, ö — Mecnunun gönderdiği mektuba bu kadar çabuk mu unuttu? — Uhuttuğunu sanmıyorum. Bejki de tek- Yar eline geçtiği için bahsetmiyor, Benim odamdu saklı olan bir mektup onun eline nasıl geçebilir? Hatice susmuştu. Şeyh Mehdi hiddetle bağırdı: — Bu mektubu s*nden istiyorum, Hati- cel Eğer onu bulup bana getirmezsen, s€- Bİ sarayımdan uzaklaştıracağım. Hatice birdenbire şaşaladı. — Ben Leylâdan ayrılırsam, kızınızı ça- buk kaybedersiniz. Onu teselli eden, avutan benim. Mektuba gelince, bulmağa çalışaca- ım. Fakat, elde ödemezsem, he yapabili- rim? Hatice itidalini toplıyarak şeyhin yanma sokuldu. Bu mektubu bulup ne yapacaksınız? dedi - Leylâ (Can)ın gönderdiği mektubu ezberlemiştir. — Ne diyorsun, ezberlemiş mi? — Evet. Hergün kendi kendine birkaç Kere ezberden okuyor. — O halde sen mektupta benim hakkım- da neler yazın olduğunu bilirsin! (Can) be- nim için birşey yatmış mı? Hayır. Sadece: «Baban bir gün yola gölcek, seni bana vermeğe razı olacak. Fa- kat, o gün beni bulamıyacak!s diyor. Bi- rin hakkınızda başka birşey yoktur. — Bu sözlere inanayım mu, Hatice? Eğer böyle yazıyorsa, baba karşı hürmet besli- yer demektir. Halbuki ben, onun bana aon- suz küfürler sarurduğunu sanıyorum. — Yanılıyorsunur. (Can) bey kütür et- mesini bile bilmez, Leylânin babası yumruklarını sıkarak: — Ah, mami oldu da o mektubun içinde- ki sönleri unuttum... - diye bağırıyordu - Ben acaba bunadım mı? Yoksa o, büyülü bir mektup mıydı? Mehdi deli gibi söyleniyordu. Hatice: — Merak etineyin, dedi, mektubu bul- mağa çalışacağım. Fakat, sizi temin ede- rim ki, o mektupta sizin aleyhinizde yazl- muş bir tek söz voktur. İsterseniz, bir sabah erkenden gelip kızınızı kapıdan dinliyebilir« siniz! Şeyhin gözleri birdenbire işıldadı Bu güzel bir fikir, Hatice! Mademki kızım o serserinin mektubunu ezberlemiş. yarın sabah erkenden odasma geleceğim ve kamdan onu dinliyeceğim. Ertesi sabah.. Leylâ kendi kendine konuşuyor Şeyh Mehdi ertesi sabah kızının odasına gitti, Kapının önünde durdu. Sarayda her- kes uyuyordu. Leylâ her sabah güneşten önee uyanır ve odasında rak ken- di kendine söylenir, ağlar, sızlânır, Sonra harem bahçesine İrier. papapanının yemi- ni kendi elile verirdi. Leylânın babası kulağını kapıya dayadı. Hatice yalan söylememişti Leylâ, yanında Mecnun varmış gibi, ken» di kendine konuşuyordu: «— Bu gece gene onu rüyamda gördüm. Bir suyun başında oturmuş, beni düşünü- yordu. Kulağımda onun hazin sesini, yanak. larımda sıcak nefesini duydum. (Can) hiç değişmemiş. Gene eskisi gibi güzel. eskisi gibi yakışıklı, Bana gülerek baktı: (Leylâ! « dedi - beni düşmanlarım öldürmek istiyor. Fakat, benim öyle kuvvetli ve yenilmez bir muhafızım var ki. beni o koruyor. Üzerime yabancı eli uzanmasın diye, yanımda suyu büyüledi. Bu sudan kim içerse, derisini de- Biştiriyor, çirkinleşiyor. Dünyanın en iğre mahlüku oluyor. Fakat, ne gariptir ki, et- rafımızda başka içecek su yok. Bu sudan ben de içiyorum. ve içtikçe dinçleşiyorum.. gençieşiyorum. İşte Tanrimın gösterdiği mus eizelerden biri. Babamın adamlarından bi- rinin birdenbire çirkinleştiğini söylüyorlar. Şimdi inandım ki, babam da onun düşma- nıdır. Böyle olmasaydı, bu adam birdenbire nasil derisini değiştirebilir, nasil çirkinleşe- bilirdi? Demek Ki, babam bu adamı Ur da- ğına gönderdi. (Canjı öldürecekti. Tanrı ona cezasını verdi; yurduna derisini depiş- tirerek, çirkinleşezek döndü. Eğer böyle ol- Gvysa, babam da günün birinde ayni aki- Aazapları, bu sonsuz işk di». Şeyh Mehdi kapıdan kulağını ayırdı Vay alçak kız vay! - diye mırıldandı « benim hakkımda ne fena hükümler veri- yor.. Ve ne fena temennilerde bulunuyor. (Besle kargayı; oysun gözünü!) derler. Eli ne fırsat geçse, gözümü değil, yüreğimi bile oyup koparacak. Ben, Mecnunun mektubu- nu dinlemeğe gelmiştim. Kızım olacak mahlük'un içini okudum. onun neler dü- şündüğünü öğrendim. Pakat, Leylânın bu talsımlı sudan bahsetmesi beni düşündürdü. Acaba. gerçeklen Mecnun onun rüyesına mı girdi? Yoksa o Kıys'ın Ur dağına git- #iğini duydu mu? Yok. yok. bu sirri ben- den ve Ömerden başka kimse bilmez. O bu- nu duymuş olsaydı: (Babam Kıysı Cam öldürmeğe göndermiş!) derdi. Onun bire seyden haberi yok. Şeyh Mehdi çekilip gidecekti. Tekrar kız“ nın sesi kulağma aksetti. Kapıya yaklaştı. Leylâ konuşmalarına devam ediyordu: (Arkas var) General Weygandın Ankâra seyahati General Weygand Ankarada Reisicümhur köşküne girerken Ankara 23 (A.A.) — General Weygand'ın Ankarayı #iyareti münasebetile Fransıx büyük elçisi tarafından verilen akşam ziyafetinde Polonyamu An kara büyük elçisi B. Sokolnicki de davetli bulunmuştur.