Urun Matı: 7. Bfendim, dedi, köy; k a ye gitmek için ârk- an başka vastamız yok. İki otomobil Müşteri va OnİRr da sabahleyin erkenden Aldılar, gittiler. Ne zaman döne. gekleri belli deği! . Bunun için arabaya bin- Şereniz kalındı, Vakıâ yo- — Sok Uzun s#iirecek amma ne yapa- Hümi: mai Amma, dedi, arabada da epeyce Uzun olâcağım zanmederim.. San boylu adam; lek © kadar değil. dedi, emrederseniz YI hazırlatarım. sonra Hilmiyi köye götü li arı ye götürecek olan upaabın hazırlanmasına başi mal bir muhacir arabası idi a somYasını andıran bir yay koydu. boylu adam Hilminin yanına yak- tirmanıyorlar, kâh yokuşlar- A$ai iniyorlardı. Bazen ormanlıkların — ndan, tahta bir köprünün üzerinden Bonbaha <. YSl pek şairane idi. Mevsim ir Olduğu için yerler yapraklarla ülmüştü, a yastıkların üzerine âdeta yatar £ mer Belmizti. Canının sıkıntısı defet- — srabacı ile konuşuyordu: ar pek fena değil. Köye kadar hep Böyle ek fena değ öy Arabacı cevap verdi; ik hem efendim... İki saat kadar yolü- murlar gi Ordan satıra bozuk... Hele yağ- ir Süçleşir. a sırada Hilminin kulağına bir motör geldi. Başını çevirip arkanna baktı. e bülandığı helde henüz pek yeni »RU anlaşılan şık bir otomobil geliyor- a seslendi: r, yol verelim. er — Bir otomobil geliy Zaten arkalarında verilmesi için korna ç Açsişi. Arabacı atların dizginlerini çekti. abayı biraz yana aldı. Fakat yol o dereos dardı ki otamibil arabanın pek yanından Ve gayet y geçmeğe mecbur olmuştu. Bu sırada Hilmi otomobili idare edeni keedü. Bu son derece gık, güzel, genç bir Kindı. Hilmi derhal onu tanıdı. Genç kas » küçük bir seyahatte, bir tren yolculu nda görmüş fakat kendisi ile bir türlü ahbaplığı ilerletememişti, Ara yolunda tekrar karşılaşacağını nezdi. Kimbilir kaç beygir kuv- Yetindeki otomabilinde, direksiyonun o ba- La KİR Oturan genç kadın muhacir arava- Malak ilmiye alay eder gibi baktı. Gü- Msedi. Sonra otomobilini hızlaştırdı. To- . dumana Kalarak uzaklaştı. Onun alay- Hümiye: — Gürdünüz mü? dedi, kendisi arabaya Fulmuş ya.. Kizi nasl mehtaba aldı. Bilmi dudak büktü: — Aldınına, . dedi, Pakat bu tenha, şairane yolda yanından Beçen bu şık, genç, & kadın onu epeyce lürmüştü. Arabacı hâlâ ondan bah- #ediyordu: otomobille api geçecek bilmem arabacıyı a 'nlemiyordu bile. Şu esnada altında sür- İ bir otomobili bulunmazı için neler ve Mezdi ki... İşte o zaman genç kadın kendi- sine alaycı alaycı gülemezdi, Otomobili ile Onu Yetişir, muhakkak kendisile ahbap ol- Mabsn bir yolunu arardı, Hilmi bu düşüncelere o derece dalmıştı he kadar zaman geçtiğini fark bile ct- Medi. Bir sırtı döndükleri zaman arabacı yeranla ona seslendi: Baksanıza yol üstünde kalmış!.. haini hemen doğruldu, Baktı, evet, ars “min dediği doğru idi. Otomobil yol üs- kalmıştı, Araba otomobilin yanına İçimde" zaman genç kadın üstü bağ yağ ve © kalmış olduğu halde meydana şık- Tefrika No. 99 başlayınca çamurdan gidip <el- | (Sülümsemesini arabacı bile farketmişti, Siinkinin otomobili bozulmuş galiba, | — Affedersiniz, dedi, otomobilim işleye- miyecek bir hale geldi. Ben mutlaka ileri- deki köye gilmeğe mecburum. Otomobilin kapılarını kilidleyip şimdilik bir kenara bı- rakmaktan başka çare göremiyorum. Beni arabanıza alır mısınız?... Oradan belki bi- risini bulup tamir için bursya getiririm. Arabacı Hilminin yüzüne baktı. Onun gözlerinde: «Biraz evvel bu genç kadın bi- zimle nasıl alay etti? Şunu bi Üzelime gibi bir mâna vardı. Hilmi gülümsedi. Bu kadar genç, sarif bir kadına Karşı © derece kabalık edemezdi. Delikanlı, genç kadına döndü: — Emredersiniz, dedi, arabaya buyurunuz, fakat aklıma birşey geliyor. Acaba aruba- mz otomobili çekemez mi?... Arkasına bağ- basak Arabacı iyi bir adamdı: — O olmaz... dedi, amma başku birşey ya» pabiliriz. Şurada bir çiflik var.. Ben bek- çisini tanırım. Arabayı Atları otomobile bağlarsak köye kadar çi keriz. Biz otomobilde oturursunuz. Ben de yaya arabayı çekerim... Köye kadar böyle gideriz. Artık ne yapalım”. Genç Kadın buna pek teşekkür etti, Ara- | bacının dediği gibi yaptılar. Evvelâ araba- yı götürüp çifliğe bıraktılı an çıkarıp otomobile bağladılar. Yola çık- tılar. Bundan sonra yol büsbütün yairane bir hal almıştı. Böğü er, köcayemişler, üze- rinde pıtırak gibi yemişleri görün bo- dür muşmula fiatları Jardı. LAf açmak İçin Hi — Ben sizi gayet iyi hatırlıyorum. dedi, sizinle tren arkadaşlığı etmiştim... Genç kadın gülümsedi. O du Hilmiyi ha- tirliyordu, Tatlı tatlı konuşarak, etrafı sey- rederek ierliyorlardı. Bir su başının önüne geldiler. Arabacı altlarına su vermek için | durdu. Atları suyun başına çekti, Hilmi ile genç kağın uzuşan bacaklarını dinlendir- mek için otomobilden indiler. Fundalıklı rın arasına doğru ilerlediler. Hilmi cebi den paketini çıkardı. Genç kadına bir slga- ra ikram etti. Bu kısa yolculuk onları öl- ribirine pek ısımdırmıştı. O kadar Ki bir #ra-| hik ikisi de yolda otomobilin, bozulduğunu bu suretle birbirlerile ahbap olduklarına pek memnun görünüyordu. Köye girmeden evvel gece bastarmıştı. Mehtap geçtikleri dağ yolunu, aşağıdaki geniş vadiyi ışıl ışıl aydınlatıyordu. Genç kadın — Ne güzel bir gece!... dedi, Bilmi cevap verdi: — Hayalımın belki en güzel gecesi. Arabacı ikinci molayı vermek için atla- ri durdurduğu zaman gözü otomobilin içi ne ilişti, Genç kadının başının Hilminin omuzuna dayadığını gördü. — Hey gidi gençiik hey!... diye başını iki tarafa salladı Hikmet Feridun Es Abone ücretleri Türkiye (Oo—( Eenebi 1400 kuruş o 7700 kuruş 7 » 0 » >» w > 150 » — » Posta ittihadına dahil olmiyan eenebi memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı Yİ RA. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pal göndermek lâzımdır. Ramazan İ — Hızır 162 8 İmsak Güneş Öğle İkindi Akşum Yatı E. 1100 1237 626 $35 iz 1 va. 432 6101209 1506 1731 1909 İdarebane: Babıfli civarı Acımusluk sokak No. 13 SEVİLEN KADIN — Nerile harımı da gördünüz mu? » dedi. — Evet. — Demek Bunca senedir hâlâ se- rSunUz? >> Her zamankinden fazla! Gülünç, Teyi mi?... Pakat hakikat! Önümü. bir mâni çıkıp ta bizi biribirimiz- ayrıldıkça bu kadının kiymeti MAZarmda artiyor. Bana ihanetine » verdiği sözü tutmayıp ta Vehbi beyle evlenmesine rağmen ona salgınlar gibi Aşıkım. Bir kadına bağ- | yemi sadık kalmak, benim seciyem tizası olacak, Değil mi, Bekir?... İki- miz de ayni ahlâktayız, sadıkız! Arap, efendisine âşık gibi bakıyordu. kaygı m yarsunuz doktor... Haydi ŞU şarabi buyurun... Sonuna kadar... — Cidden mükemmel şarap... yön Devam edeyim, aziz doktor... cile hanım bana çocuklarının, daha —— çocuklarımızın öldüğünü yaz 'zun seneler düşündüm, dü- #ândüm de belki bu haberin yanlış EE MİN ende iğ Nakleden Vâi-N olduğu, eviâtlarımızın hâlâ yaşadığı aklıma geldi. Ne dersiniz? Doktor «Hayır, olamaz!» mânasına gelen bir işaret yaptı. Cemil devamla; — Biliyorum... Fikrim saçma... Fakat insan hislerine göm vüramı- yor ki... «İhtimal...» diye düşünüyo- rum... Hem gittikçe bu his beni kayramağa, mesgul etmeğe başladı... Neticede müthiş azap, bir işkence ha- ini aldı... Elimden geldiği kadar mu- kavemete çalıştım... Lâkin sonraları kalbimde İlham şeklinde doğan bu hissi boğmanın adetâ bir cürüm ola- cağıma itikad ettim... Kızlarım şimdi büyümüş olacaklar... Pek tehlikeli bir yaşta bulunuyorlar... Dünyanın her türlü muhatarasına maruz vazi- yetteler... —! — Görünmez birel sanki beni omuzlarımdan tuttu; annelerini bul- mam, görmem, onunla görüşmem için beni zorladı... Kulağımda müte- madiyen bir ses. «Kvlâdlarına sahip oraya bırakırım. | Atları araba | asından geçiyor- | Galatasaray - Fenerbahçe maçı tekrar edilecek mi? Geçen hafta Kadıköy stadında oynanan Fenerbahçe - Gulatasaray maçında Fener- Mler tarafından yapılan göle Galatasaray klübü tarafından itiraz edildiği malimdur, Hakemin maç hakkında verdiğ! rapor ile Galatasaray klübünün Yaptığı itiraz dün akşam İstanbul hakem Komitesinin yaptı- & toplantıda uzun yoblu tedkik edilmiştir. Hakem, verdiği raporda golden evvel dü- dük çalmış olduğunu zikrelmiş olduğun» dan hakem komitesi bu maçta üç noktadan nakzedici sebepli görmüş ve aşağıdaki kararları vermiştir: | — Hakemin yapılan sayıdan evvel dü- İ dük çalmış olmam dolayısile, topun oyun hârlel olması ve Yapılan sayının mütebet addedilmemesi. 2 — Nizamsız yapılan bir gölden sonra oyuna devamın nizamsız addedileceği, 4 — Normal şekilde yapılmadığı için gay- ri nizami addedilen golden dolayı bu ma- çın neticesinin muteber sayılamıyacağı ei- hetle futbol kavaidi umumiyesine göre maçın yeniden yapılması. Bölge hakem komitesi tarafından veri- len ve yukarıya kaydettiğimiz kararın bir suretinin yüksek hakem komitesine ve bir suretinin İstanbul futbol ajanlığına yolla» nacağı haber alınmıştır. Bu makamlar, İstanbul hakem komitesi- nin verdiği kararları muhik görüp kabul ederse Galatasaray ve Fenerbahçe klüpie- ri, ilg maçlarının birinci devresi nihaye- $inde bu maçı tekrar oynıyacaklardır. Gece maçı Klüpler arasında hususi olarak terlip edilen gece maçlarının sonuncusu büp #k- sam sani 9 de Taksim stadında Beyoğlü- spor ile Şişli takımları arasında yapıla- caktır, Yeniden Beden Terbiyesi teşkilâtına alı- nan ve evvelce g&yrifedero namı altında müsabakalar icra eden bu Iki klübün va- pacakları bu sön karşılaşmanın alâkasını fazlalaştırmak için Norlur gazetesi tar fından maçın galibine verilmek üzere bir kupa konmuştur. Her Iki takım teşkilâtının lig maçlarına en Kuvvetli oyuncularından bazılarının ta- bilyeti ve bazılarının evvelce diğer klüpler- de kayıdı olması yüzünden nisbeten zayıf takımlara iştirik ettikleri halde bu maç hususi olduğundan en kuvvetli kadrolarile sahaya çıkacaklardır. Bu cihetle karşılaşmanın çok sıkı ve © nisbette heyecanlı olacağı tahmin edil- mektedir. Bulgaristanın Levski takımı İstanbula gelecek Sofya 13 (Akşam) — Dnevnik gazetesi- nin bildirdiğine göre, Sofyânın kuvvetli futbol birinellerinden Levski tükamı aym 26 ve 28 sında İstanbulda iki maç yapa- caktır. Bunun için Levski Sofyada Maarif Nezaretinden müsaade istemiştir. İstanbul asliye birinci hukuk bâklerli- ginden: 430/209 Pepror tarafindan Feriköy eski Rus ye nl Türk Bey sokak bahçe derununda 58-1 No. İu- hanede Heranoş #leyhine açılmış ve mfstakrez bin lira tamamen ödenmedi Binden Feriköyde Tatavin caddesinde esk/ 23 yeni 77-1 No, lu dükkân: müştemii ha- nesi üzerine konan (İpotel kaldırması ve kaydının tashihi talebine mütedair olan davadan dolayı ilânen Yapılan tebilğate rağmen muayyen olan muhakeme günün- de icabet etmeyen müddelaleyh Heranoş hakkındaki muhakemenin gıyaben dera- mına ve davaci tarafından ipotek bedelin- den yedi yüz liranın tediye edildiği hakkın- da müddelaleyhe yemin teklif ve tevcih olunduğundan bu bepta tastir edilecek ye- min davetiyesinin de İlânen tebliğine ve emrü muhakemenin "7/12/5439 tarihine müsadif perşembe günü saat 14 e tallkına karar verildiği tebliğ makamına kalm ol- mak Üzere ilân olunur. M 2174 ol... Onları vikaye et!» diyordu. Doktor, artik iskemlesinde otura- muyordu. Sağa sola dönüyordu. — Fakat, çocukların ikiside öl müştü... - diye kekeledi, — Aldanıyorsunuz, azizim.., yattalar, .. — Nereden biliyorsunuz? — Biliyorum... Öyle İyi biliyorum ki... Hattâ kendi kendime «acaba ya- şıyorlar mı?> diye de sormuyorum; size soruyorum: «Ne yaptınız yavru- Jarımı?» Kadri Ahmedin alnını pıtrak gibi ter kapladı. Yüzü kıpkırmız! kesilmişti. Titriyen parmaklarını cebine sok- tu. Bir mendil çıkararak çenesinden Sızan damlaları sildi. Susuyordu. Ne cevap vereceğini düşünüyordu. İçinde bulunduğu #erait, tasavvur ettiğinden de ağırdı. Cemil Hüsnü bu kadar katiyetle iddialarda bulunduğuna nazaran bir şeyler biliyordu şüphesiz... Bazı de. Mileri olacaktı. Fakat ne suretle?... Bu izleri nereden ele geçirmişti?.. Ona hakikati kim öğretmişti? Han; mucize neticesi bu adam uzak mem. leketlerden, Mısırlardan kalkıp bura- ya gelmişken burada kimsenin bil- mediği esrara sahip olmustu? Başını kaldırıp muhatabını sözdü. Ha- LEYLÂ ie MECNUN Tefrika No. 89 Yazan: İskender Fahreddin Sihirbaz da Leylâ gibi Can'ın öldüğüne inanmıyordu. Pencereden yakaladığı bir güvercini kesti ve . Ömerin sevinci Urdan gelen kervanlar, o güne kadağ, Ömeri sevindirecek er ufak bir haber bile getirmemişti. Ömer o gün yolculardan (Canhır öldüğünü duyunca: — İşte bugün benim için en büyük bay- ramdır, Diye sevinmiş ve koşarak karısını göğ- moğe giiznişti. Ömer son günlerde kansı Leylânın yüzün görmez olmuştu. Leylâ Odasına kapanmış, kimselerle görüşmüyok- du. Ömer, her zamanki gibi bir kucak be- diye alarak Leylânın odasına koştu: Aç karıcığım kapıyı.. ben geldim. Kapı açılmadı. Odadan ince bir ses dü- yuldu: — Beni yalnız birakın.. İnsan oğulla- rının yüzünü görmek istemiyorum artık. Ömer yalvarmağa başladı: — Kapında bekletme beni, Leylâ! Ar- tik herşey bitti. Tanrı seni bana bırakma# için, onu aldı. Şu inaddan vaz geç de se- ni seven kocanın yüzüne gül! Çektiğim gileye nihayet ver... Leylâ: - Kapıyı aşamam. Defol oradan. Onun ölümünü duyar duymaş sevinçle kapıma koştun, değil mi? Diye bağırıyordu. Ömer kapıyı şiddetle vurdu. — Aç diyorum sana. Artık bu rezalete ta- | hammül edemem. Kabile içinde herkes senden bahsediyor. Dülerde destan oldun. Haysiyetimi, şeretimi yerlere düşürdün! Leylâ içeriden cevap verdi: Ben dalma onun kalacağım. o ölürse, ben de öleceğim. onunla ben de mezara gi- deceğim. Baadetimiz! paylaşmak mu İstiyor- sun? Biribirimizi seviyoruz diye kıskanıyor musun? Ömerin sabri tükenmişti: — Haydi, Leylj! Beni çileden çıksrma.. bak sana ne güsel hediyeler getirdim. Be- nim kimsenin saadetinde gözüm yok. Yalnız haberin olsun Ki, Can ölmüştür. Bir ölü- nün arkasından ne kadar ağ'anabilirse, © kadar ağla! Fakat, gözlerinin yaşı dindik- ten sonra, gene benim olacaksın! Tari seni bana nasip etmeseydi, onun canını alır mıydı? Leylâ tekrar: — Kapımdan uzaklaş... O zavallının ölü- mile sevinen insanın yözünü şeytanlar gör- atin. Diye haykırmea, Ömer kapıyı zorlamağa başladı. — Kayıyı kıracağım, Leylâ! Sabrım tü- kendi k. Bana karşı gelmenin ne demek olduğunu göstereceğim sana! Leyli ağzını kapıya dayadı: — Zorla odama girersen, ölümü bulursun, anladın mi? Haydi, şimdi istediğini yap! Ömer geriye çekildi. — Bu, aşk değil, bir felâkettir - diye #öy- lendi- Allah insanın bu derece aklını ala- cağına, canını alsa daha iyi olur. Ve kolundaki hediyeleri Kapının eşiğine fırlatıp hiddetle yürüdü. Bugün değilse yarın, onu unutacak- sın! Gene benim olacaksın! Madem ki o geberdi.. Onu unutacaksın! Hangi ölünün arkasından yıllarca ağlanmıştır? Hangi ölünün hatıraları “yıllar geçtikçe- unutul mamıştır? ... Leylâ büyücünün evinde... Şeyhin kızı, içindeki şüpheyi silip stmak istiyordu. Bir akşam arkadaşı Hatice ile kimseye görünmeden sihirbaz Cuan'ın eyi- ne gitmek üzere yola çıktı. Hatice ona: — Boşuna gidiyoruz büyücüye, diyordu, yüzleree insan (Can) beyin cenazesinde bulunmuş. Urdan gelen yolcuların hepsi de onun öldüğünü söylüyorlar. Cuan bunun aksini iddia edecek değil ya, — Doğru söylüyorsun Hatice Fakat Cemil, deminki soğukkanlılığının zer- resini kaybetmemişti. — Doktor! Siz de bu hakikatleri bilmemezlik edemezsiniz! Necile ba- nımın gayet buhranlı anlarında ya- nında bulundunuz, Çocukları elinizle doğurttunuz, O sırada çiflikte kimse yoktu, Bulunanların ikisi öldü: Mih- rinur hanım efendi ve hizmetçisi... Yaşayanlar da: Sizsiniz; ve Bayram «. Değil mi?... — Pekâlâ öyleyse? — Bayram ağanın ağzını arayınız... Eğer isterse size malümat versin. — Bayramın bildiği bir tek şey var. Çocukların hayatta oldukları, Fakat nereye götürüldüklerini bilmiyor... Öyleyse, Mihrinur hanım efendinin emniyet ederek çocuklarını teslim et- tiği insan sizsiniz. — Hanım efendi öldü. — Kanuşan ölüler vardır... Mihri. nur hanım efendi de öldükten sonra bam şeyler haber verdi, — Nasıl? — Gayet vazih malümat verdi, — Kime? — Bana. — Beni saf bir çocuk yerine koy- mak istiyorsunuz. Böyle şey olur mu? — Bana pek açık olarak bazı ma. Yümat verdi, Şayed unuttunuzsa sise taallük eden bazi kısımlarını tekrâr- İçininde bir şöphe ve kulağımda dâlmi bir ms var: «Can yaşıyor, merak etmel> diyon, Onun hayalini görüyorum. her dakika, her yerde yanımda, karşımda, etrafımda dola- #yor. — Ben önün hayalini görmeğe alışmışan! O ölmekle, onun hayalini görmemek wi Joab eder? (Can) beyi unutuncıya kadar bu hayal seni takib ederek, Leyli yolda giderken, dikkatsizlikle bip su birikintisinin içine dalıyordu. Adımı suya atacağı sirada birdenbire geri çekildi ve: « İşle. dedi, gene onu görüyorum. Beni kolumdan çekti. . Çamura düşmekten kür- tardı. Hatice hayretle Leylânın yüzüne bakı- yordu. — Onü yalnız sen görebiliyorsun. Ben bir şey görmüyorum. Fakat, inandım xİ, 0 ber yerde seni takib ediyor. Ölse de, gaza da onun bayşli senin peşini birakmi. yacak! Büyücünün €yİne varmışlardı. Cunn odasında yalnızdı, Leylâyı görünce: — Buraya neden geldin a kınm? dedi, baban duyarsa benim derimi yüzdürür. Leyli sihirbazın elini öptü: — Kimseye görünmeden yola çıktık. Ma- rak etme, Buraya geldiğimizi şeytanlar oi- le görmedi, Ve ziyaretinin sebebini anlatlıktan sonraj — Sen her Şeyi bilirsin, dedi, bana bakı“ kati söyle: Can bey ölü mü, yaşıyor mu? Cuan: — Bu kara haberi ben de duydum am- ma, inanmadım. Diye cevap verdi. Hatice lâfa karıştı. Ur'dan gelen yüzlerce yolcunun gözlle gördüklerine inanmamâk için deli olma gerek. (Cân) bey Leylâya bir hayalet Da- dinde görünüyor. buna İnanıyorum. Paket, Onu gözümle görsem, gene yaşadığına İran mam, Öldüğünü güren yüzden çok şahid var. Cuan bu sırada penceresinde uçuşan De» yaz kanadlı güvercinlerden birini yakula- dı. Duvardaki hançerini kınından çekip boys munu kesti ve karnını yarmağa başiadı — Ne senin dediğin doğrudur, ne benim dediğim. Hakikati şimdi güvercin söyliys- cek Hatice hayretle sihirbaza bakıyordu. Leylâ bir kenara oturmuştu. Cuau güvercinin karnını yardı, içini çi- kardı, derisini açtı. Hatice Cuanla istihza ediyordu Bu hayvancağız kesilmeden konuşsay- dı, dediklerine belki inanırdım. Fakat, şim» di. kanını yere alıttın. Derisini yüzdün. koydu, üzerine biraz su döktü ve bir şey» söyliyebilir? Cuan, Haticeye cevap vermedi. Leylâ vakit geçtikçe sabırsızlanıyordu. Bibirbaz, kestiği güvercine hakikati na- sıl söyletecekti? Oyan güvercin derisini bir tasın içine koydu. üzerine bir 22 su döktü ve bir şeye ler okumağa başindi. Fırat boylarında güvercin derisine baka- rak olmuşu ve olacağı keşfetmek Sümer'i- lerden kalma bir ilimdi. Bunu yapan Asu- lar devrinin ea büyük Cuan'ın yanıbaşında yanan tütsüle mavi dumanlar çıkıyordu. İki genç kız ydge lerini tasın içine dikmişlerdi. Sihirbaz birdenbire gözlerini açarak: — Can bey yaşıyor. Diye bağırdı Hatice şaşırdı: -—- Tuhaf şey! Ölmemiş demet reisi. oğ* Leyli sihirbazın bağırmasından hiç ürkmemişti. Hakır gibi sararan çehresinde, mevsimsiz açilan güller gibi, tatlı bir tebes- süm belirdi: — Yaşıyor, değil mi? Can ölmemiş, değ) mi? (Arkası var) Jayabilirim. — Buyurun. — Mihrinur hanım efendi, hiddet lenerek reddettiği torunlarının bw kılmaları için size para tevdi elli O kadın azametliydi; oesalet delisiyii; fakat kendine göre vicdanlıydı. Son- radan vicdan azabına kapıldı. Sizin istikametiniz hakkında da tereddüd etti. Maamafih, mazinizlen haberi yoktu. Ne adam olduğunuz içine doğ- muş galiba... — Beyefendi! Beni tahkir etme Doktor sofradan kalkmak teşeb- — Hiddetlenmeyin efendim... Otu- Tun, oturun... Bakın ben soğukkan- »lığımı kaybediyor muyum? Siz de öyle yapınız. Sizden çök zararlar gör- düm, Fakat buna rağmen ne derece tatlı ve uysalım, bakınız! Siz ki sah- tekârsınız. — Sahtekâr mı? — Hem ne tertip!... — Neler söylüyorsunuz kuzum? — Söyleyin: Necile hanıma, benim ağzımdan yazılmış bir mektup götür. dünüz mü? — Size yardım olsun diye aşk mek- tabunuzu götürmüştüm... E, sonra?... — Onuünkileri de bana taşımıştınız. — Saf aşkınıza acımıştım da, evet, (Arkasi var)