; E ima #iküiyet eder dururdu: kocalarını görmüyor musun, Baml yardım ediyorlar?.. Bak Köcüsine... Vallahi evin yarı işle- #örüyor... Hele Mebrurenin kocası * Ö'da karına o kadar yardım © kadar hizmet görüyormuş ki, — Halbuki sen bir safra kurmasını , bir yumurta pişirmesini bil- — Artik bu kadarı da fazla doğru- rısına er işlerinde elinden | LA Yardım etmesi lAzımdır. bu bitip tükenmek bilmiyen “ o etlerinden artık Hakkının başı şişmiş- Günü karısı: bez — terriye gidiyorum... İstersen bera- birlikte Şıkalım.. Galatasaraya kadar ver giç Ederiz. Deyince Hakkı mühim bir tedi, Sönmüş gibi kurnaz kurnaz gülüm- i ii ini E Ben evde kalacağım!... dedi. Sana bir cali; PaRrliyacağım. Gelince pek şayıra- Lültiye; yi Kum ÜN etme, Ka ön ku - Fakat rica ederim sürpriz ya- erimi dağıtma... Ortalığı alt | otuşa Kapıdan çıkınoz Hakkı bir koltu- rism Bugün sokaktan döndüğü saman son derece şaşırtmağa karar ver- kadan için de Lütfiyenin kendisin- | © ümid etmediği bircok ev işleri ya- e meva a temizliyecek, mobilyeleri rma li bir tarzda yerleştirecek, masa- Mutfağı 21 değiştirccekti. Bundan başka #irecekii ecek akşam için de yemek pi- © azıma, efün bunları çok çabuk yapma. | Ye 4. Vakıâ Lütfiye öyle kolay kolay damı bul, mezdi. Eve gelmesi gene ak- in bina $u. Fakat karısı eve gelince her a 3 olması lâzımdı. Kapıdan içeriye 08 dair Atığı zaman Lütfiyenin son dere- bn erip ei Bitiyordu. Bu Hakkının bü- ik hayatında karısına yapacağı en ne e PNİZ olacaktı. Hem de bu suret- şişeidar hamarat bir erkek olduğunu yeye isbat edecekti Hakkı kendi kendine: «Yemek geç pişer, i. evvelâ ona başlıyayım. . yemek pişer- eN Ge ben öteki işlerimi yaparım» —. &irdi. Fakat aksi gibi ev işleri- 83 gp ei #rmiyardu. Ne yemek pişirecek- ida pek kestiremiyordu. Nihayet ak- geldi. Karısının bir yemek kitabı ola- Bundan okuyup, ölçü We, dikkatle inek yapması kabildi. Hakkı içinden: Ben Kitabı açtı. Pişireceği yemeği seçmek çin sakifeleri karıştırmağa başladı Niba- Yet bir patlıcan yemeği pişirmeğe karar Verdi. Tam bu esnada kapının önünden ge- ap izevatçının Sesini işldince pencereye w Satıcıyı çağırdı. Patlıcan satın aldı. 5 a lâzımdı. Bereket versin ki © lan geçen bakkalın çırağını gör SU. Onunla kasaba hüber İk e Tollamasını tenbih etti. Lâkin et sona bu yemek İşinin içinden Kitab, Ascağını bir törlü Teskiremiyordu. ave okuyor, Milkin bir türlü aklı “ tasar Nihayet pişireceği yemekte ba- Öne: yapmağa Karar verdi. Kendi ken- ler içag voslda uhçilar yeni Yeni yemek- a elenmiş, Daki bu yemeklere ki , çok defn ön sevdikleri Karin erin, meşhur artistlerin mdlârinı ta> Yemek ye, Belki ban de ortaya yeni bir yarım... Bu patlıcanlı yemeğe il #ldı., İsmini koyarım. diyordu. Yet dilim dilim kestiği patlıcanları, zen tarzında kestirdiği etleri bir tence- iL ae koydu. Ateşin üzerine yerleş- İğlerile odan Sönra aşağı indi. evin diğer Bini meşgul olmağa başladı m *ski tarzda yapılmış bir endam ay- * gerini biç beğenmiyordu. Bunu Pe — Salona nakletmeğe karar verdi. lak e ağır ve çok büyüktü. Haklı tefek, çelimsiz bir adamdı. Aynayı )dırdı, Lâkin öteki salona götürür. Tefrika No. 92 SEVİLEN KADIN — Sonra daha başka rivayetler de ü. Bunlara pek esassız denemez. ag ur hanım efendi bir delikanlı- Ozu <> iki köpeği saldırtmış... 5 tikanlı da o günden itibaren sır- ui, edem basmış... Delikanlı şüphe- ki çocukların babasıydı... Değil Mi Bayram ağa, kardeşim... ik Nereden çıkarıyorlar böyle sey. — Simdi iki kişiyiz... başka kimse yok. kimseye, Aramızda Buna hakiketi fenalık çıkmaz... Benden kötülük gelmemiştir, sana aa erimez. Hem hadisenin üzerin. Yür” zaman geçti... Tahminler i irak mi bulayım?... Öyle mi is- VE Ne tahminleri, canım? iz Ma demin burada gördüğü- mak p m Şayet köpeklerle parçalat- Stediğiniz insansa? idi mi söyledi bunu sana? Göra; Ya bu ş sen- | EPİN Görtüyorlu;... memisinden İ İşm. Keremeta İ yet cüzdanları ve dörder fotoğraflarile evi- ken aynanın bir ucu bir kenârda duran ga- yet kıymetli biz Çin vazosunu çarpmıştı. Hakkı şaşkınlıkla endam aynasını vazonun Oerine düşürünce dehşet içinde kaldı. Çün- kü ayna da, Çin vazosu da tuzla buz olmuş- Hakkını gözünde, ne vazanun, ne de ay- nanın kıymeti vardı. Lâkin karısına ne ©8- yap verecekti? Bunu düşündükçe savallınn. tüyleri diken diken oluyordu. Hemen vazo ve ayna parçalarını tapladı. Bunları karın görmesin diye bodruma attı. Kendi kendi. De: «Öyle birşey yapmalıyım ki karım be- nim bu kabahatımı affetsin.» Bunun için de şöyle bir etrafına bakındı. Evin içinde bam kırık dökük şeyler olduğunu biliyordu. Meselâ duvardaki büyük saat bazen daha kurulması bitmeden duruyordu. Bunu ta- mir etmek Ikrımdı. Hemen sasti yerinden çıkardı, Arka kapağını açtı. Saatin içinde- ki bütün letleri en küçük vidasına kadağ söktü, çıkardı, Lâkin bam vidalar o de- rece küçüktü ki, perdeleri yari inik Joş odada bunları gözleri kolaylıkla seçemiyor- du, Daha iyi görmek için balkona çıktı. Yere biir kfğıd yaydı. Çıkardığı küçük vi- daları bu kâğıdın Üzerine koydu. Şimdi egâtin tamiri ile meşguldü. Fakat bir ara- lik Turla esen bir rüzgâr, üstünde vidaların bulunduğu kâğıdı ahmca uzaklara savurup attı. Tabii vidalar da gitmişti. Hakkı küçük bir çığlık koparmaktarı kendini alamadı. Sokağa fırlayıp boş yere vidaları aradı, bu- lamadı. Bundun sonra saatin öteki İç âlet- lerini yerlerine yerleştirmeğe kalkıştı. Onu da beceremedi. Hepsini bir köşeye attı. Fena halde canı sıkılıyordu. Evin içinde hiç bir iş beceremedi. Birdenbire aklını geldi. Banyodaki su muslukları pek fusin damlıyordu. Hiç olmazım onları tamir ede- bilirdi ya... Eline iki kerpeten aldi. Evvelâ gidip ev içindeki bütün suyun açılıp ko- #ilmesine mahsus büyük muüjuğa gitti bunu kapatmak istiyordu. Fakat kür olam- ea musluk © kadar sıkışıktı ki yerinden 6y- mamıyordu, Hakkı bütün kuvvetile musluğa amldı. Birdenbire büyük musluk yerinden çıkmıştı. Borudan açılan delikten etrafa oluk gibt su fışkırıyordu. Hakkı suyu kesmek için çır- pınıyordu, Fakat tepeden tırnağa kadar su- cuk gibi ıslandığı halde suyu kesmeğe im- kân bulamamıştı, Tam bu esnada sokak kapısı acı acı çalınmağa başladı. Hakkı ko- şup kapıyı açtı. Komşulardan biri telâş için- de gelmiş. — Ayni yanıyorsunuz?.. Mutfak pencere- sinden dumanlar çıkıyor... diyordu. Hakikaten evin içi dumana boğulmuş- tu. Hakkı mutfağa koştu. Fakat dumandan mutfağa girmek imkânı yoktu. Bu esnada komşular haber vermiş olmal ki, itfaiye otomobilleri kapının önüne dayandı. Bere- kel versin evin bir kısmı yandıktan sönra yangını söndürebildiler. Heyecanı biraz hafifleyince Hakkı mut- fakta yarı yanık bir çırayı kibrit kutuları- nin yanına bıraktığını hatırladı. Yangın hakkında Juahat vermek için karakola git- meğe hazirlanirken karım sokaktan dön- di. Lütfiye hiddetinden deli olmuş bir halde: — Bu ne bal? Deyince Hakkı şaşkın şağ- kın kekeledi: — Şey karıcığım şey... Sana ne kadar biz | bamarat erkek olduğumu isbat etmek, bir | sürpriz yapmak istedim de... Mikmet Feridun Es aaa aaa mmm BEYOGLU HALKEVİNDEN: Evimizin Halk dershaneleri ve Kurslar şubesi 16 bi- rinelteşrin $00 tarihinden itibaren faali- | yeta geçecektir. Açılnesk kurslar aşağıda yanıdır. Kaydolunmak isteyenlerin hüri- mize mürscaat eylemelerini rica ederiz. Türkçe. (Fransızca, A. B. C.) Fransızca tercüme usulü, Fransız Dictian, (İngilizce, A. B. 0) (Almanca, A. B. C) Ameli mu- hasebe, dikiş, şapka. Nakleden Via-N gasbedilen evlâdlarının muhabbetini kalbinde besliyorsa?... İntikam al mak bisleri varsa?,., Bunun hışmını neden senin üzerine celbetmeli?... Başkaları dururken... Değil mi ya?... — «Başkaları» dediğin kim? - diye sordu. — Çocukların ortadan kalkmasını istiyenler... Bu delikanlıyı sırf güzel, genç ve zeki olduğu ve Necile hanım tarafndan sevildiği için kıskanan- lar... Zavali anneyi «Evlâdlannız öldü?... diye aldattılar... Bütün bu | işlerden doktorla Vehbi bey mesül. | dür. — Demek bu adam hakikaten o, — «O; dediğin kim? — Hüsnü efendinin oğlu Cemil bey. — Gördün mü işte... İsmiyle, cis- miyle biliyorsun... — İsmi vektile kulağıma çalın. mıştı. — Ya bizzat kendidir, yahut da arkadaşlarından biri... Görüyorsun ki, mevcudiyetini buralarda hissetti riyor. Bir tehlike mevcut demektir... 'Ben senin yerinde olsaydım ne yapar. Gey e Ankarada 100 bin lira sarfile bir beden terbiyesi binası yaptırılacak Ankara 6 (AA) — Vilâyet dahilindeki bütün spor klüpleri beden terbiyesi kanu- | nu hükümlerine göre yeni şekillerini almış- lardır. Kazalar dahilindeki klüplerin ida- resine ortaokul bulunan yerlerde çimnas- Uk öğretmenleri, diğer yerlerde de öğret- men ihtiyat subayları getirilmiştir. Bütün kazalarda ihtiyacı (karşıl; şeklde spor alanları vöcude getirilmesi böl- gece kararlaştırılmıştır. Buna ait keşilen hazırlanmıştır. Merkesde de Atatürk parkı plânına dahil olan btyfik stadyomun inşa- mna bu yıl başlanacaktır. Gimdiki futbol sahsanda yazlık ve kışlık spor faaliyetleri» ne müsalt olabilecek şekilde 100 bin Nraya bir beden terbiyesi binası yaptırılacaktır. Projeleri ikmal edilen bina yakında ikale- ye çıkarılacaktır, Bu sene bölge faaliyet bir hususiyeti de kayak şubesinin de ilâve edil. miş olmasıdır. Bu işe çok elverişli olan Kaz dağında kayak sporlarına ait hazırlıklağ yapılmaktadır. İstanbul güreş klübü faaliyete geçiyor Güneş klübünün spor şubelerini lâğvetmesi üzerine açıkta kalan güreş- çilerinin aralarında toplanarak İstan- | bul güreş klübü namı altında bir Klüp teşkil edeceklerini evvelce bildirmiştik. Türkiye güreş âleminde büyük var- lıklar göstermiş olan Haliç ve Kumka- pı klüplerinin eski azalarından mü- rekkep bu sporcuların vilâyete verdik- leri istidanın muamelesi nihayet bül muş ve klübün resmen faaliyete geç- mesine müsaade edilmiştir. Bu mü- nasebetle klübün Kumkapıdaki mer- kezinde bu hafta bir kongre yapılacak ve klübü idare edecek heyet azaları tesbit edilecektir. Sporcu Hariciye Vekilimiz bay Şükrü Baraçoğlunun hâmi relsliğini kabul et- tiği bu eyni güreş klübümüzde Hafız Besin, İsmail Hakkı Vefa, Sadullah, Nedim Kaleci, Seyfi Cenap gibi güreş muhitinde tanınmış şahsiyetlerin ida re heyetine seçileceği öğrenilmiştir. Güreş şubesine büyük bir Tuz verecek olan yeni klübümüze muvaffakıyetler dileriz, #tihadına dahil olmıyan ecnebi memleketler: Beneliği 2800, altı aylığı 1900, öç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için Yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Şaban 28 — Hızır 155 B. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşım Yatsı 1042 1209 616 932 1200 130 Ç s0 12,00 15,18 1742 19,14 İdarehane: Babsâli civarı Acımusluk wkak No, 13 dım, biliyor musun? — Ne yapardın? — Vazlifende kalmasını istiyor mu- sun? — 'Tabij değil mi ya? Eh, öyleyse... İşin hakikatini de ararsan ne cürmün var senin Zâ- ten?... Emir kulusun! — Doğru, — Ben çalışınm, sanabir 2arar gelmez. — Ne yapacaksın? — Bu adamın havadis toplamak İs- tediği anlaşılıyor. Hakkı da var, Ço- cuklarını, yahut dostunun çocukları. nı arıyor. Yavrulardan nasıl sarfı na- zar etsin?... Değil mi?... — Hayatta olduklarını biliyor mu? — Hem onu, hem de başka şeyleri biliyor, — Nasıl öğrenmiş? — Anlatması uzun sürecek, Asıl sa. dede gelelim: Ben senin yerinde ol- sam icab eden malümatı veririm. Lâ- kin nereden öğrendiğini söylememe- sini rica ederim. — Belki böyle hareket etmem doğ- ru olur. — İstersen bana söyle... Daha em- niyette olursun Bayram ağa... Ben de seni icabında himaye ederim, — Teklifin muvafık, -— Şimdiki hanımın Necile hanım efendidir, Şayed bütün bu marifetleri LEYLÂ ie MECNUN Tefrika No. 38 Yazan: İskender Fahreddin Reisin oğlu o günlerde Leylânın derdinden kimse ile görüşmez, kimsenin yanına çıkmaz olmuştu Fakat, bu çileden çıkmalar, bu homurdan- malar neye yarardı? Hepsi de bacakların- dan rinoirle bağlanmış. hürriyetleri alın- muş mahkümlar değil miydi? Göğü ve gö- neşi görmiyen zavallı ölüm mahıkümları, yerin dibinde inlemekten ve ölümü bekle- mekien başka ne yapabilirlerdi? Beyld Ahmed «Vur!» dedikçe, Himo hıza geliyor ve mütemadiyen kamçısını sallıyor- du, En kuvvetli mahkümlar bile pestil gi- bi birer birer yere serlimişlerdi. Himo bir aralık Taşbileği göremeyince: — Meydana çık. nereye saklandın? Aş&- Ri inersem çabuk bulur ve hesabını çabuk görürtim. D4dI. Mahkümlatdan bitkin bir ses cevap verdi: — Taşbilek şuracıkta sinmiş.. Onu boş yere aramayın! Himo, gördü: — Haydi, meydana çık bakalım, kurnaz kartal! Taşbilek aldırmadı. Seyid Ahmed, celiâda: — Bir mahitma söz geçiremiyor rusun? dedi. Haydi. kamçını salla da şakırtısını Himo kamçımnı ssvurmağa başladı. Kamçı altında kalanlar sağa sola kaçı- myor ve: — Taşbilek.. senin yüzünden işkence gö- rTüyuruz. Haydi, meydana çık! senkleşilemez.. diye bağırıyorlardı. ku- yunun içinden yükselen muztarip sesler ar- tayordu. Beyld Ahmed o kadar insafsızca hareket ediyor, mahkfümları kırdırmak için, cellâdı Öyle kaşkırtıyordu ki. yeraltında açılan bu zulüm ve işkence sahnesini taş yürekli in- sanlar bile kolay kolay seyredemezlerdi. Mahkümlardan biri yavaşça fısıldadı: — İnsanlığını unutmuş bir canavarın eli ne düştük, Tanrı bizi neden görmüyor ve umtıraplarımızı neden duymuyor? (Karabulut): — Busalım arkadaşlar, dedi, cevap ver- miyelim. Hele şu baykuş suratlı herif te. pemizden çekilip gitsin, Ondan sonra konu- guruz. Ihtiyarlardan biri: — Ölüyorum. bir yudum su Diyerek, bataklığa doğru sürükleniyordü. Hiimo ihtiyarın kıpırdadığını gördü: — Benin ecelin gelmiş. hâlâ, karayılan- Jar gibi, ezildikçe başını kaldırıyorsun! Al sans. Himo, zavallı ihtiyara öyle şiddetli bir kamçı darbesi indirdi ki, talihsiz ihtiyar yerinden kalkamadı. gözleri döndü. çıp- lak sırtından kanlar fışkırmağa başladı. Ve cansız olarak yere serildi. Seyid Ahmed bu kanlı ve korkunç sah- neyi sevinçle, neşe İle seyrediyor ve: — Yaşa, Himo. var ol. Diyerek çırpınıyordu. Biraz sonra ses kesilmişti, Herkes taşın etrafında yerini almış, de- girmen taşı dönmeğe başlamıştı. O güne kadar sesi çıkmıyan mahkümlar- dan kıvırcık saçlı, orta yaşlı, zayıf bünyeli bir adam, Taşbileğin arkasında, ilk defa, yavaş yavaş söyleniyordu: — Bu işkencelere daha fazin tahammdi edilemez. Kuyunun içinde yüz kişiyiz. Hi- moyu gebertip buradan kurtulmanın çare- sine bakmalıyız. Taşbilek başını arkaya çevirdi. Bu sözleri söyliyen adamın yüzüne bak- kesi Seni Tanrı söyletiyor sanıyorum. Bu sözleri ben söyleseydim, herkes korkudan tütrerdi. Kıvırcık saçlı adam sözüne devam etti: — Günün birinde yeryüzüne çıkarsak, ilk yapacağımız iş Urman'ı öldürmek olmalıdır. Taşbilek #ozdu: mahyalık elinden gider, çiflikteki mükemmel vaziyetini kaybedersin. Halbuki şimdi kendilerine yardımcı olduğunu öğrenirse tabii nazarına se- vimli görüneceksin. Zavallı kadın evlâdlarını kaybetmekten çok ıztırap çekiyor. Bundan da benim haberim var, Eski fenalığına karşılık şimdi on- lara bir iyilik edersin. — Doğru amma, bir şey var. — Ne? — Pek fazla birşey bilmiyorum da, — Az da olsa, söyle, — Necile hamm efendi, bütün bun- ları vaktile kendisine söylemediğim için beni asla afletmiyecektir. — Pişmanlık kabahati sildirir. Bayram ağa abdal değildi. Baba. canlık, namus, mamus Âlâ amma, maddi vaziyeti de çürüktü. Bir (De- £oll> derlerse, herşey elinden gide- cekti, Kahvecinin ikazı üzerine bun- ları düşünmeğe başladı. Hem, Ce. mili, kolundaki yaradan tanımıştı, Bu adam, hanımiyle yeniden müna- sebet peyda etmiş olabilirdi. Bayra» mın çocukluğundanberi alıştığı Te hat çiflik ağası hayatı böylece elin- den giderdi. Bu adam mâdem ki Mı- sırdan dönmüştü, kendisi için tehli- ke başlıyor demekti. Kahveci öteden- beri aklını pek takdir ettiği bir adam- dı. Şimdi de muvafık bir yol gösteri — Niçin? Kabilemizin başına geçecek ons dan uygun kim var? — Can beğ. Derhal onu reis yapmalıyız. — Ne dedin, Can bey mi? Öyle bir buda- Yaya ben değil, benim uşaklarım bile boyun eğmez. 16 — Sen onu budala mı sanıyorsun? Ben- ce o, yardurü eni akıllı adamıdır. — Nerden-aniladın böyle olduğunu?.. — Bir gün bana: «Elime fırsat geçerse, Mk yapacağım iş (Mahkümlar kuyusu kapatmak olacaktır!» demişti — Güzel 'Bir'fikir. Fakat, suçluları me yapınalı? — Başka milletler nasl cezsiendırıyorsa, biz de öyle yaparız. Binlerce yıl önce esirler Açin açılan bu kuyuya bizim gibi erleri at- mak doğru mudur? Yer yüzünde zindan m yok? Taşbilek sustğ. Bu adamla Konuşmak faydam; olmiya- caktı. Fakat, uzun boylu konuşmak için değirmen taşının durması Jâtimdi — Beninle akşam Üstü derdleşiriz. arka- daş! dedi, Direğe sarildi.. Baatler geçtikçe mahkümların ini du. Himo, yukarda, kulübesinin önünde şa“ Ep içmeğe başlemıştı. Beyid Ahmed çoktan uzaklaşmıştı Taşbilek ö gün und içti: — Dünyaya çikarsam bu herifin derisini koyun gibi Yüzmek boynumun borcu olun, “Bana Mecnun demek lâzım!,, Taşbilek (Mahkümlar kuyusundan küre tulmak için çabalıya dursun. biz gelelim Can beye, Reksin oğlu o günlerde Leylânın derdin den kimse Me görüşmez, kimsenin yanınd gıkmaz olmuştu. Hergün vakit geçirdiği sa- ray bahçesine bile nadiren iner ve çok sev- diği kuşlarile pek az meşgul olurdu. Kabile reisi, çöldeki isyanı bastırmak için beş bin kişilik bir kuvvet göndermiş, fakat göle giden bu kuvvetten henüz bir haber almamıştı. Urman, Şeyh Saide yardım etmekle ve kazanucaktı? Brmu hiç kimse bilmiyordu. Binde ve köşesinde: .— ina şaşmamak kabil deği), Kâh halifeje, kâh çöl göcebelerine Ya oder. «— Reis ne yaptığını bilmiyor. Vektin- den önce ihtiyarlamış!ı Reisin bu yaptığı deliliktir Ye bir kız vermekten çekinen Arı diyo yardım ediyoruz?!» Gibi dedikodular baş göstermişti. Halli bu'işi, Can bey bile duyduğu 28- man, babasını tenkid ederek: — Kemilğe iyilikle mukabele edilir der- ler amma, Şeyh Sald iyilikten anlar bir adam değildir. Demeklen kendini maşa, Oysa ki Urman uzağı gören bir adamdı, Oğlunun gün geçtikçe, Leylâya karşı olan temayülünün arttığını ve mukavemetinin azaldığını gör üzülüyordu. Yurdda (Can) beyi bu halde görenler, ona: «Mecnun» demeğe başlamışlardı «Can» beyi ârtık ne Zehra, ne Gülsüm, rlardı «Can» beyi aplar derinleşiyor, isi leri, parçahıyors Zehranın sihirti met Leylisından ayiramamıştı. Zehra hiddetinden ne yapacağını bilmi- yordu. Reisin Zarısı ona: — Sen de ötekiler gibi beceriksiz mişsin) Diyerek her gün azarlıyor ve ağır sözler söylüyordu. Reisin bir ümidi vardı Cürkası var) yordu. Onun dediğinden şaşmamalı. Zaten Mehmed Eminin namuskâr ol. duğunu, kendisine bir katakulli oy« nanıyacağını biliyordu. Mutlaka si- yanet edecekti, Bu yaptığı marifet Vehbi beye söylenmiyecekti, Âşikârdı ki, iki rakib, yan! Vehbi ile Cemil mü- cadeleye girişeceklerdi. Mücadelenin mevzuu Necile hanım efendiydi. Oda Cemili istiyecekti. Binaenaleyh, Ce. mil taraflısı olmak, aklın kâriydi. Bayram ağa, çarıklı diplomat olduğu için bunda şüphe etmiyordu. Bu suretle vaziyetini tesbit ettik- ten sonra, doktor Kadri Ahmedin on sekiz sene evvelki maceradaki rolünü anlattı. Mihrinur hanım efendinin nadcılığını, Kızların nasıl doğup çif- Mikten ne suretle yola çıktıklarını, bi- rinin Bursa, öbürünün İzmire gön. derildiklerini, hepsini, hepsini an Jattı, Lâkin çocukların akibeti hakkmda tafsilât vermiyordu. Esasen Mihrinur hanım efendiyi de hadiseden sonra pek az görmüştü. Hanım efendi bu mevzüâ temas etmemeği tercih eği. yordu. 5 Yalnız bir şeyi katiyetle söyliyebi- Hirdi ki, o da, bütün ipucları doktor Kadri Ahmeddeydi. Çocukların ski- beti hakkında malümat verebilecek biri varsa, o ÖR doktordu. (arkası var)