Son derece şakacı bir çocuktu. Hattâ öna «Şakacı Nuriş derlerdi. En büyük zevki arkadaşlarına takılmak, onlara akla hayale gelmiyecek şaka- Jar yapmaktı, Nuriyi uzun müddet gözden kay- © Übetmiştim. Onu aylardanberi gördü- | ve A ŞA m Pe mizi, şapkalarımızı çıkarmağa meç- © Çeketi aldım. Denize doğru uzattım. — Kadriye de: “diyerek arkzd ğüm yoktu. Geçen gün Köprünün Kadıköy is- kelesi gişesinden bilet almak için 41r& beklerken birisi kolumu tuttu. Dö nüp baktım. Bizim Şakaci Nuri... — Vay Nuriciğim. « Neâlemdesin?. dedim. Gülümsedi; z — Vapurda görüşürüz... dedi, yal- nız sen hazır gişeye sokulmuşken bana da bir bilet almanı rica ederim... — Peki, peki... dedim. Gişe memuruna parâyı uzatırken birdenbire aklıma geldi. Muhakkak Şakacı Nuri bana bir muziplik yapı- yordu. Onun Kadıköyüne filân git meğe niyeti yoktu. Şaka olsun diye bana iki bilet aldırıyordu. Gişe memuruna iki bilet vermesi- ni söylemiştim. İş işten geçmişli, Bİ- Jetleri aldım. Nurinin yânına yaklaş- tım. Ona sordum: — Bana bilet aldırdın amma haki- katen Kadıköye gidiyor musun? de- dim. Nuri yüzüme garip gârip baktı: — Tabii gidiyorum, dedi, gitme- sem sana bilet aldırır mi idim? Cevap verdim: — Yok hani şaka yapıyorsun gannelim de... Nuri gülümsedi: — Geçti o günler... dedi, artık kimseye şaka yapmamağa yemin et- tim. Şakaya törbeliyim... Hey gidi günler hey... Bir zamanlar ne idi? Önümüze gelenle şaka eder durur- duk. Fakat bundan sonra hiç kimso- ye en küçük bir şaka yapmıyaca- ğım... Kendi kendime söz verdim. Merakla sordum: — Sebep? Nuri başımı salladı: — Bu bir gülünç hikâyedir. Maa- eğlenmek, hava almâk istiyordum. Tıpkı bugünkü gibi Köprüde bizim Kadriye rasgeldim. Sordum: — Nereye gidiyorsun? — Adaya... cevabını verince he men koluna girdim: — Mükemmel... dedim, ben de Adaya gidiyorum. Bugün beraberiz... Kadri: — Fakat, dedi, Adâya gidince beni arama... Orada genç, güzel, şık bir kadınla buluşacağım... — Canım Adaya kadar yol arka- daşlığı yaparız ya... Sen ona bak... Vapura girdik. Yukan güverteye oturduk. O günlerde Kadri de gayet güzel, yeni bir elbise yaptırmış. Kad- riyi bilirsin. Üstüne başma ne kâ- dar düşkündür. O gün yeni elbisesine | karşı son derece büyük bir itina gös- teriyordu. Birdenbire aklıma geld. Kendi kendime: «Kadri elbiselerine bu derece itina ediyor. Şuna adamakıllı bir muzip- ik yapayım.» dedim. Bir firsat kol- Jamağa başladım. Fakat sıcak o ka- dar şiddetli idi ki biraz sonra ceketi- “bur olduk. Kadri dalgın dalgın bir şeyler an- Jatıyordu. Ceketi yanında duruyor- du. Hemen yavaşça elimi uzattım. — Bak, dedim, ceketini denize atı- yorum!.. Kadri: - — Bırak Allah aşkına... dedi, böy- mak istiyordum. Fakat bu esnada nasil oldu biimem? Ceket elimden kurtulup denize düşmez mi? İkimiz de şaşkın şaşkın birbirimize bakma» ga başladık. Ben Kadriden ziyade aptallaşmıştım. Çünkü ceketi hâki- katen denize atmağâ hiç niyetim yoktu. Yalnız onu deniz üstünde bi- raz sallıyarak Kadriyi kızdırmak İs- tiyordum. Fakat ceket parmakları- mın arasından kâyıp ta denize dü- şünce ne yâpacağımı şaşırmıştım. Fakat Kadri hiddetten deli gibi ol- muştu. Hem onu bilirsin. Çocuk kı- zınca ne yaptığını bilmez, Gözü hiç bir şey görmez. Bir aralık: — Ceketimi denize atarsın ha... diye ayağa kalktı Sonra homurdan- mağa başladı: — Cebimde de 250 lira param var- dı... Şimdi ben sana ne yapayımi.. Bu aralık Kadrinin gözleri benim ceketime ilişti, Ben de biraz evvel Kadri gibi sıcaktan ceketimi, şapka- mı çıkarmış, yanıma koymuştum. Kadri; — Ben de senin ceketini denize ata- yım ân aklın başına gelsin... diye- Tek yanımda duran ceketimi kapınca denize fılattı. Bir çığlık kopardım: — Aman cebimde 90 lira vardı... Kadri: — Ya ben ne yapayım? Cebimde | 250 lira vardı. Ben Kadrinin ceketini şaka yapar- ken, bir kaza neticesinde denize dü- şürmüştüm, Halbuki o benim ceks- timi kasden denize atmıştı. Bu sefer ben hiddetten ne yaptığı- mı bilmiyordum. Baktım, Kadrinin yanında, yeni aldığı şapkası duruyor. Bu sefer hemen onu kaptım, denize fırlattım. Kadri: — Ne? Şapkamı da attın ha... Be- nim elim armud devşirmiyor yâ... diyerek o da benim şapkamı kapın- ca denize fırlattı. Şimdi ikimiz de ce- ketsiz, şapkasız kalmıştık. Üstelik bütün paramız ceketlerin cebinde idi. Şimdi yanımızda beş pâ- ma yoktu... na anlatıp belki vapuru durduradile. ceğimiz geldi. Fakat ceketle şapkayı denize attığımız yerden çok uzaklaş- muştık. Üstelik vapur biletleri de cöketle- rin cebinde idi. O günü tekrar evimize dönünceye kadar neler çektik. Ben de bir daha kimseye şaka etmemeğe yemin et- tim... Hikmet Feridun Es Apartıman sahipleri Boş dairelerinize hemen iyi kiracı bulmak için «Akşam, KÜÇÜK İLÂNLARI'ndan ist fade ediniz. - Gülümsedim: — Ceketini denize alacağıma inân- miyor musun? Kadri asabileşiyordu: — Canim böyle şaka olur mu? Da- ha şu elbiseyi bugün sırtıma giy- dim. Bırak yahu... Buruşacak filân, halbuki bugün Adada randevum var... başladım: — Atıyonum... Atıyorum... AttımI.. Türkiye Radyodifüryon Postaları Dulgu uzunluğu 1840m, 182Kc./3120EW. Türkiye Radyosu T.A.G. 1974m. 15195 Ke/& 20 Kw. Ankara Radyosu TAP. Tom. M65K4/5. MEG TÜRKİYE SAATİLE 29 Ağustos 909 xalı 1240: Program, 1235: Türk müziği: Okuyan: Müzeyyen Senar, Çalanlar: Cev- det Kozan, Kemal Niyazi Seyhun, Vecihe Daryal, 1 — Hicazkâr peşrevi, 2 — Udi Mehmed - Hicazkir şarkı » (Seni candan severim), 3 — Hucı Arif bey - Hlcazkâr şarki - (Riyasız çeşmi ahuyu severdim), 4 — Lemi - Hicazkâr şrakı - (Son aşkımı canlandıran), $ — Halk türküsü - (Bir bahçıvan), 8& — Kema! Niyazi Seyhun - Hicazkür saz semaisi, 13: Memleket saat ayan, ajans ve meteoroloji haberleri, 13,15 - 14: Müzik (Karışık porgarm - PL). 19: Program, 19,09: Müzik (Pl), Türk mü- #iği (Fasl heyeti), 20,15: Konuşma, 2030: Memleket saat ayarı, ajans ve meteoroloji haberleri, 2050: Türk müzigi (Klâsik program - Ankara radyosu küme &0$ ve saz heyeti), 2140: Konuşma, 2145: Neşeli plâklar - R., 2150: Müzik (Operm arya- lar), 2230: Müzik (Dens müziği - PL), 25: Son ajans haberleri, zirast, esham ve tahvilât, kambiyo - mukud bordası (flat), 230: Müzik (Cazband - PL), 2380 - 24: Yarınki program, Avrupa istasyonları Saat 29de Beriin 20 opera melodileri — Breslav 20 orkâstraya devam — Prag 20,20 hafif mu- zika — Athlone 20 orkestrâ — Budapeşte 20,40 Tosea operasında parçalar — Bük- reş 20,10 konser — Hilversum (1 2055 salon muzikası — Londra 20,20 askeri mu- rika — Sofya 20,15 halk muzikası. Saat 21 de Berlin 2115 dans — Breslav 2150 7, | Strauss konseri — Kolonya 2130 dans — Hamburg 21,15 Çaykovski konseri (or. kesira) — Frankfurt 21,30 dans — Latpaig 21,15 askeri murika — Şiutözari 2130 Ve- berin «relsehütz. operası — Viyana 21,15 operet — Breslav 21 opera parçaları — Belgrad 2130 piyano — Beromünster 2150 senfon. konser — Bükreş 21,10 keman kon- seri — Filorans 21309 hafif muzika — Grenoble 21,30 - 2330 hafif muzika Laibach 2140 dans — Londra 21 Mozart ve Sehuman konseri — İyon 2130 - 2330 Han'ın ola Maivinae opereli — Pa- ris P.T.T. 2130 Lecog'un «Mamsell Angole opera komiği. Sant de Münih, 22,15 orkestra — Prag 33 senfon. konser Barselon 2205 solistler kon- seri — Florans 2245 baf'f muzika — Hüversum 1 22 konser — Miâno 22 Cananlca'nın «Miranda» operası — Press- burg 22 senfon. konser — Sofya 2240 ha- fif muzika ve dans — Sottens 22 orkestra. Saat 3de sandin. Mföni), Viyana 2920... 1, o furt, Kolonya 23,30 - i dans — Hamburg | 2340 - i dans — Budapeşte 23 dans — Bükreş 23,15 Rumen muzikası — Floransa 23,15 dans — Hilversum 23,20 hafif muzi- ka — Roma 33,2) keman Stokholm 23,15 askeri muzika, Saat Ziden sonra Prag 24 Çek muzikası — Budapeşte 4 çingene çalgısı — Londra 2410 dansa — Roma 24 dariz — Frankfurt, Königsberg, ERİME aram ER KADIKÖY HALKEVİNDEN: Zafer bayramı münasebetile 30 Ağustos 939 çarşamba akşamı verile- cek müsâmerede Evimiz gösterit şu- besi tarafından Süreyya sinsmasın- da (MHisseişayia) temsil edilecektir. Davetiyelerin idare memurluğundan alınması. GÜNEŞ BANYOSUNDA YANAN CİLDİNİZİN KALIRIZ İİ PATI KULLANINIZ her türlü yanıklart, kan çibanlarını, meme ltihaplarını ve çatlakları, koltuk alti çıbanlarını, dolama, akneler, ergenlikler, çocuklarin ve büyüklerin her türlü deri tedavi eder. Sıhhat Vekâletinin 22/4/936 tarih ve 5/31 numaralı ruhsatiyesini haizdir. Addoyâ Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma Ceketi deniz östünde sallamağa | Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser icabımda günde 3 kaşe alınabilir. çumu büsbütün kazdır. | JMNMNMI EMEN KOM) GM) OR GN AN Tefrika No, 45 Yazan: İskender Fahreddin Sofranın öbür başından atılan bir hançer, yıldırım dehşetile Elharisin önüne düşmüştü — Hiç bir derdimiz yoktur, seyidi | Halifeye ve onun değerli kumandan- ; larına her zaman gıhhat ve muvaf- fakıyetler dileriz, Tarzında cevaplar veriyorlardı. Birbirlerine omânalı bakışanlar, hattâ bıyık altından müstehzi gülüş- lerle etrafı tecessüs edenler de yok değildi. Abdullah sofranın alt kısmında Tahiriş yanyana oturmuştu. Tahir de bu ziyafette davetliler arasında görünüyordu. Abdullah bir aralık önüne bakarak fısıldadı: — Hâlâ eski fikrinde ısrar ediyor musun? Tahir: — Evet... Diye başını salladı. Abdullah kaşlarını çatmıştı, Ben- zinde bir damla kan yoktu, yüzünü bakır gibi kara sarı bir renk kaplar mıştı. — Benim hâlâ ümidim var, Tahiri — Kimde..? — Sende... — Bir şey yapabileceğimi mi sanı- yorsun? — Evet. İ — Benden geçti artık. Evlendim. dünya evine girdim, Bütün emelim bir çocuk sahibi olmaktır. — Şeyh Mehmed gibi bir hainin canını cehenneme gönderen senin gibi bir kahramanın böyle birdenbi- re kedileşmesine gülmemek için ken- dimi güç tutuyorum, Tahiri Sen kendi kendini aldatıyorsun. O dedi. gimi bu gece seninle birlikte yapar- sak, tarihte, Bağdad fatihleri kadar meşhur olacağız... Gelecek nesiller bizi sevgi ve saygı İle anacaklar... Tahir yavaş yavaş cevap veriyordu: — Bu kadar temiz yürekli, yurdu- na bağlı, fedakâr ve merhametli bir kumandana kıydığımız için mi gele- cek nesiller Kl Elk? a a ie- | meşhur bir kahraman olmak sevda» sında değilim. — Bu işte bu gece bana yardım et- meni istiyorum, Tahir — Yapamam... — Yapmağa mecbursun! — Beni burüda da mı tehdid edi- yorsun? — Tehdld değil, Heyetimizin verdi ği kararı sana tebliğ ediyorum! — Bu İşi neden mutlaka benim görmemi istiyorsun? Başka adam bu- lamadınız mı? Sen, hiç şüphe yok Xi, hançer kullanmakta benden çok da- ha mahirsin! — Bu, meharet meselesi değildir. Fırsat kollamak lâzım, Bu gece bü- rada hançerin muvaffakıyet temin edemiyeceğini sen benden iyi bilir. sin! Onun sırtındaki elbiseyi görmü- yor musun? Bir şüphesi olmasaydı, böyle bir ziyafet gecesinde zırhlı el- bise giyer miydi? — Bir şüphesi olduğunu tahmin et- mem. Kumandanın xiyafetten son- jr derhal yola çıkacağını söylüyorlar, Belki bunun için, önceden hazırlan- rafa nasıl gidebiliriz? Tahir gülümsedi: — Bu gece senin ensen kaşınıyor galiba?! Ayakta dolaşan Türk akın- cilarını görmüyor musun? Onlar da- vetlilere kırmidamak fırsatını verirler mi hiç, a budala? Bağdadın Emeviler tarafından ikinci defa istirdad tarihinde çok mü- him bir hadise olarak kaydedilen El- harisin 0 geceki ziyafetinde Urman bir tesadüf eseri olarak kumandanın yanından ayrılmamıştı. Urman soruyordu: — Bu gece yola çıkmak fikrinde mi siniz, seyid? — Evet, Sabaha kazşı Bağdad ci. varında bir kabileye baskın yapmak üzere yola çıkacağım. Urman birdenbire şaşırdı: — Etrafti Halife ordusuna karşı gelen hiç bir kabile kalmamıştı. Ba na bu niyetinizden şinidiys kadar neden bahsetmediniz? Elharis bir yere gidecek değildi. Fakat, davetlilere karşı böyle görün- mek ve bu suretle kendini her hangi bir muhtemel tecavüzden korumak istiyordu. Urman'a; — Yalnız kalınca konuşuruz, dedi, Urman susmuştu. Biharis aradası- rada davetlilere: — Haniya, bir derdi olan yok mu? Şikâyetlerinizi dinlemek için bekliyo- rum, Diyordu. Bu arada Bağdad eşra- fından birisi söz aldı: — Orduyu doyurmak için, fırınla- rumız ekmek çıkarmağa yetişemiyor, seyid! Şehir içinde çok kalabalık var, Fakirler ve hastalar bu yüzden ek- mek tedarik edemiyerek aç kalıyor- lar. Ordunun bir kısmını şehir dışına çıkarmak ve iaşelerini orada temin etmek mümkün değil midir? dedi, Kiharis cevâp vermeğe hazırlanır- ken, Urman atıldı: — Merak elmeyin! Çok yakında Türkler yurdlarına dönecekler, O za- man ekmeğinizi de, yiyeceğinizi de kolayca lodarik edebilirsiniz, Bir başkası ayağa kalktı: — Aramızda eskidenberi devam eden toprak ihtilâfları lüzumsuz y&- re bir çok masum kanının dökülme sine sebep oluyor. Bu ihtilâfları kati hükümlerle siz halledemez misiniz? Eiharisin bu meseleden haberi bile yoktu. Bağdadlılardan bir çoğu baş- larını sallıyarak: — Biz de ayni şeyden müştekiyiz. Bu işlerin âdilâne bir surette hallini istiyoruz, dediler, Elharis hepsine ayrı âyrı cevaplar vererek: — Ekmek ve erazi işlerinin derhal yola gireceğine emin olabilirsinizi dedi. —Yemak -yiyorlarda.— ,- -— Urman'ın içinde sebebi meçhul bir sıkıntı vardı, Yıldırım dehşetile düşen bir hançer.. Urman bu ziyafetin ne maksada tertip edildiğini bilmediği için, Elha- risin fazla tevazu ve iltifat göster mesine âdeta hiddetleniyor: — Bu adamlara yüzvermeyinir.. Diye söylenmekten kendini alamı- yordu. Elharis bir çok kimselerin derdle- rini dinlemişti. Eşraftan birinin: — Hazreti Muhammed Adaletten ayrılmazdı. Biz de adalet istiyoruz. Sözüne, Elharis: — Yarından itibaren adaleti tat- bik edeceğim. Fakat adaletten şikâ- yet eden olursa, onu da cezalandıra- cağım. Cevabını vermişti, 'Tam bu sırada, sofranın öbür ha- şından atılan bir: hançer, yıldarım dehşetile Elharisin önüne düşmüş! «. Sofranin etrafında oturan davetli. ler birdenbire şaşırdılar. Eğer Ur- man, atılan hançeri vaktinde görüp elini uzatmesaydı, bu melün silâh Elharisin alama saplanacaktı, Ortalık birdenbire karıştı. «— Bu ne rezalet?» «— Bu alçaklığı kim yaptı?» *— Bu nimete bu derece küfran olur mu? «— Yakalayın haini...» Gibi bağrısmalar başlamıştı. Atılan hançer Urman'ın avucunun içine saplanmıştı. Elharis derhal Urmanı'ın alnından öptü: — Beni ölümden kurtardın, koca aslan! Etrafta dolaşan Türk nöbetçileri hemen palalarını çekerek kapıları kestiler, Fakat, işin garip ciheti şu idi: Han- çer sofranın alt başından atıldığı halde, onu atani hiç kimse görme. maşiti. Saray muhafızı Ebu İsmall; — Bu hançeri atan merd bir adam- sa, bizi uğraştırmadan ayağa kalksın. (Arkası var) üya Du yağ sre