Cemal işinden çıktıktan sonra ağır ağır Eminönüne doğru ilerlemeğe başladı. Bugün bir çok karışık ve yo- Tucü işlerle uğraşmıştı. Sabahleyin | evden çıkarken saçlarını kestirmeğe | karar vermişti, Halbuki bütün gün | bir.fırsatını bulup berbere gideme- mişti. Akşamüstü de altı yirmi beş yapurile köye dönmeğe mecburdu. Vâpur vaktine ancak yirmi dakika vardı. Bü zaman içinde de saçlarını kestirip traş olamazdı. Cemal Balıkpazarına doğru yürü- dü, Evden ısmarlanan öteberiyi s8 tın almağa başladı. Karısı beyin İste- mişti. Gitti evvelâ beyin aldı, üç dört tane sulu limon aldı. Ondan #onra meyvacısına uğradı. İki kilo üzüm tartıtrırken gözü manav dük- kânımın duvarındaki -küçük, çatlak ya ilişti, Yüzü toz içinde idi. rı uzamıştı, Kravatı yana kaçmıştı, Cemal bu kalender haline bakıp: «Adam sendels diye omuzla- rm silkti Manâv Cemalin biraz evvel satın aldığı © öteberiyi Ode üzümlerle beraber büyük ve bir tek paket hali- ne soktu. Cemal bu paket! alıp Köp- rünün vapur iskelesine doğru hızla İlerlemeğe basladı. İskelenin merdi- venlerinden aşağı inerken orta yaşlı bir kadına hafifçe çarptı: — Pardon!. deyip geçöcekti. Fa- kat kadınla gözgöze gelince şaşirdi. Mırildandı: — Mediha! Ortayaşlı kadın da durmuş Cema- le hayretler içinde bakıyordu. Bir- birlerine doğru birer adım attılar. Kadın: — Cemal!.. sensin değil mi? diye sordu. Cemal hâlâ şaşkınlıktan kur- tulamamıştı. Senelerden sonra Me- diha ile karşı karşıya geleceği hiç aklına gelmezdi. Aralarında kısa bir sessizlik oldu. Mediha kendisini daha evvel toplamıştı. Cemale sordu: — Vapura mı? Cemal cevâp verdi: — Evet... Vapura... — O halde beraberiz... Haydi gi- relimi... İkisi de heyecan içinde idiler, Ve- pura girdiler. Tenha. bir yer arıyor- lardı. Fakat vapur kalabalıktı. Ha- va epeyce bulutlu olduğu için yalnız üst güverte o derece kalabalık de- gildi. Cemal sordu: — Burada otursak acaba üşür müsün? Mediha cevap verdi; — Hayır... Üşümem:... Oturalım... Bir iskemlenin üzerine yanyana oturdular. Aralarında kırık dökük bir kaç cümle konuşurlarken hep eski günleri düşünüyorlardı. Aralarında ne güzel, ne şiirli gün- der geçmişti. Birbirlerile ilk tanıştık- Jarı zaman biri ön sekiz, öteki yirmi Yaşında idi. Çılgın gibi sevişmişler- di. İkisi de ince ruhlu gençlerdi. O zamanlar gözlerinde, part, iyi yaşa- mak filân gibi şeylerin mânası yok- tu. Onlara nazaran insanlar dünya- ya yalnız aşk ve şlir için gelmişlerdi. | a başka bir şey düşünmez Bazan etraflarındaki eskimiş karı bakarlardı da hayretler İçinde kalırlardı. Meselâ bir gün ken- — Şu insanlar ne kadar maddi “luyorlar, Şu adama bak. Evine dö- e kanına gözel niş © gençlik çağlarında sevişirlerken Mei öyle zannediyorlardı ki dünya- bütün çiftler senelerce musiki, de İçinde, elleri birbirinin ellerin- da yetaba, yahut bir denize, bir da- m şürli saatler geçirirler... Yatı pembe bir gözlük camlarının dan seyrederlerdi, : ik Balli . ' dine a Gençlik. arkadaşları Şimdi bir vaptır iskelesi Üstünde yanyana otururlarken hep bunları üşünüyorlardı. Bir aralık önlerinden şişman bir adam geçti. Adamın bir inde birbirine bağlanmış üç pala- mut balığı vardı. Mediha gülümsedi: — Hatırladın mi Cemal... dedi, çok eskiden bir gün evine salata gö- türen bir adamı görmüştük. Sen o zaman: «Şu insanlar şiirden ziyade midelerini düşünüyorlar. İnsan evin- den bekliyen bir kadına salata mı götürür. Bunun yerine bir buket çi- çek götüremez mi?» demiştin. Şim- di şu balık taşıyan adamı görünce aklıma o geldi. Cemal gülümsedi, Şimdi bu genç- Miğindek! tuhaf tuhaf fikirlerini O derece budalaca buluyordu ki... Mediha da gülümsedi: — Hey gidi günler hey... diye mi- rıldandı. Bu sırada Cemalin gözüne bir şey ilişti. Manavın yaptığı büyük paket alt tarafından yırtılmıştı. Bu yırtığın içinden bir limon dr şarıya fırladı. Yere düştü, Güverte- nin üstünde tekerlenerek ilerideki iskemlelerden birinin ayağı yanında durdu. Cemaj çok fena bir şey yapmış gi- bi utanmıştı. Vapurda kahve, çay satan garsonlardan biri limonu yer. den alarak Cemele getirdi. Cemal: — Teşekkür ederim... dedi, Ilmo- nu paketin yırtığından tekrar içeri soktu. Mediha, Cemalin utandığını farket- mişti. Cemal; — Görüyor musun? dedi, vaktile evine salata getiren adamı âyıpla- mıştım. «Ben salata yerine evime çi- çek götüreceğim.» demiştim, Halbuki şimdi ben de bir zamanlar ayıpladı. ğım adama benzedim. Mediha gülmeğe başladı, kalen- derce bir tavırla: — Aldırma... dedi, bak sana ne | göstereceğim... Mediha böyle . söyliyerek yanında duran psketlerden birini açtı. — Görüyor musun? dedi, ben de evime çiçek yerine ne götürüyorum. Cemal, Medihanın açtığı pakete baktı. Bunda iki takım kuzu ciğeri * vardı. İkisi de gülmeğe başladılar, Cemal: — İnsan gençliğinde hayatı nasıl görüyor? Sonra da onu nasl bulu- yor... diye mırıldandı... Hikmet Feridun Es Bu gece Nöbetçi eczaneler Beyoğlu tarafı: Tünelbaşında Mat- koviç, Bostanbaşında İlimad, İstiklâl caddesinde Kemal - Rebul, Pangaltı- da H caddesinde Halk, Ka- raköyde Hüseyin Hüsnü, Suriyer: Asaf. İstanbul tarafı: Fatıh: İsmaili Hak- kı, Karagümrük; Ali Kemal, Eminö- nü: Sirkecide Beşir Kemal - Mahmud Cevad, Bakırköy: Terziyan, Aksaray: Cerrahpaşada Şeref, Fener: Emilyadi, Kumkapı: o Asadaryan, Küçükpazar; Hâsan Hulüsi, Samatya: Kocamusta- fapaşada Rıdvan, Alemdar: Çember- Mtaşta Sırrı Rasim, Şehremini: Top- Kapıda Nâzım, Eski İskele caddesinde Büyük Eczane, Yeldeğirmeninde Çu- la, Üsküdar: Ahmediye, z Kadıköy: B. 004 946 808 888 1300 14 Va. 315 BO7 1219 1000 1910 2028 İdarehane: Babıâli civarı Acunualuk sokak No. 19 Askeri ve İ Misa tedkiklerin vardığı netice LEYLÂ ie MECNUN (Baştarafı 5 inci sahifede) ettiği böyle bir mayın ağı, Manş de- nisile Atlantik arasındaki bu kes İlrme deniz ticaret yolunu düşman denişaltılarına karşı mükemmef su- rette kapamıştı. «Heligoland Bigket» de, tam Alman açık deniz füosu üssünün ağzında yapılan ve daimi sürette muhafaza edilen diğer bir mayın ağı da Alman-.. ları o kadar müşkül vaziyete sok- muştu ki nihayet üslerine dönen de- nizaltı gemilerini Kattegat yolundan geçirmeğe mecbur etmişti. Bunun Üzerine, Amerikalıların < teşebbüsü ve kısmı azamı onların mayınları ve gayretile Norveç sahillerinden Or- keneylere bir mayın ağı yaplımış fa- Kat bu ancak mütsreke aktedildiği sırada tamamlanmıştır. Bu pasif müdafaalarla (o birlikte, korsanlık eden U. bolları kovalamak, yakala- mak ve «öldürmek» için de; hidro. fonlar, derinde patlayan bombalar, hava bombardımanı, muhriplerin, ve denizaltı gemilerini avlamak üzere hususi olarak techiz edilmiş, tüccar gemilerinin topları, O. bot adı veri- İen meşhur denizaltı tuzakları gibi vasıtalardan mürekkep fevkalâde İ fa'al bir aktif müdafaa vücuda geti- Bütün bunlar nihayet Almsn deni- İ saltı mürettebatının maneviyatıni kırmış ve onları denizin altında kal mağa, ufak bir top mermisile basa. Tabilecekleri işi, çok pahalı ve adedi ! mahdut olan torpitolarile yapmağa mecbur etmişti. Bu denizaltı harbin. de ceman 199 U- bot batırılmıs ve mütarekeden çok evvel, tethişçilerin İ kendileri dehşete düşmüştü. Eğer gelecek harp, geçen harbin bıraktığı yerden başlayacaksa, ki böyle olması pek muhtemeldir ve İngilterenin de- nizaltı gemilerini avlamak için aldı- mı parlâmentoda bildirdiği fevka- lde tedbirler de göz önünde tutula- cak olursa, harp sahnelerinin en dehşetli ve telilikelisi denizin altı olacağına şüphe edilmemelidir, ... Bu tetkik serisi devam edecektir. Yarınki nüshamızda: «Mihverciler İm üstünlüklerini (o kaybediyor BULMACAMIZ i — Süpürme vasıtası » Tersi urgandır. 2 — Bir mevsim meyvası - Dişi değil 3 — Istılah - Okuyucu. 4 — Rürbeler - Tersi elektrik batarya- sıdır, 5 — Kunduracı âletlerinden - Sonuna «N, gelirse musallat olan demektir. 6 — Yad etmek - Ümid eder. KD 8 — Şart lâhikası - iptidada. 9 — Mektep - Bağışlama - Başına e» gelirse insan tüyü olur. 10 —-Bir nevi şiir « Faydalı bir böcek, Tetrika No, 3i Yazan: İskender Fahreddin Urman, bir değnekle kum üzerine çizgiler çizerek göllerin ai Meşa <Mniyetindeki muharipler arasın da, Piratlan gelen Urman kabilesi Diyerek, âdeta acımyordu. Urman: — Çok zaman oluyor, Abdülmelik Diye cevap vermişti. Halife Abdülmelik öldükten sonra, yerine geçen oğlu Velid bin Abdül melik te, babası gibi, Fırat kıyıların- da mevcudiyetlerini muhafaza eden Türk kabilesini unutmamıştı. Ne 28- man bir güçlükle karşılaşsa: — Urman'lara haber gönderiniz, bize yardım etsinler. , Derdi. Zaten Abdülmelik ölürken, oğ- Tuna : «— Haccacı vezirlikten uzaklaştır- ma. Endülüşü başsız bırakma. Firat boylarındaki Türkleri rencide etme.» Diye vasiyet etmiş, ve yeni halife babasının sözlerini tutarak, Abdül melik ölüm döşeğinde ne dediyse yapmıştı. Bağdad cephesinde Elharisle Ur- man dost olmuşlardı. Düşmana, elele vererek hücuma başladıkları gün- denberi, çölden gelen Arapların bu- rada hiç bir işe yaramadıkları anla- şılmıştı. Elharis; siz gelmeseydiniz, Bağdad üzerine yürüytmezdim. ganlığını gördükçe göğsü kabanr ve kendisini her zaman tebrik ederdi. Bağdad henüz âsllerin elinde bulu- lardı. Nehrin yataklarına sallar ya- parak, âsilerin buradan güfelerle kaçmasına da mâni olmuşlardı. Ertesi sabah bütün cephelerden hücum yapılacak ve şehir âsilerden istirdad edilecekti. 'Elharisin, şehre gizli yollardan gi- ren casusları © gün karargiha döne. rek, âsilerin yeni tedbirler aldığını ve şehirden kuvvetli bir huruç hare- keti yapacağını haber verdiler. O gün Urman, halifenin kuman- Âsiler burasını zayıf görünce, eminim ki, huruç hareketini bu cepheden yapacaklardır. O zaman ihtilâlcileri İçimize çekip kılıçtan geçiririz. muharipler geri çekilmek suretile cephe boşaltıldı. Âsiler bunu görünce sevindiler, Ha- Mfenin ordularını kılıçlan geçirmek sevdasına düştüler. Ve bir cephenin tedibe memur edilmişti. Hangi taraf galip gelirse, mağlüp- ların boynü vurulacaktı, Bu mu- başına geçen şeyh Mehmedin azadlı kölesiydi. Elharis, Urman ile ayakta duru- yordu. Casusun verdiği çok mühim malümeatı dinliyorlârdı. Casus, halife ordusuna iltica et- — İsterseniz gene dönerim. Hattâ Arzu ederseniz şeyh Mehmedi öldü- rebilirim de. Diyordu. Elharis: — Onu öldürmeğe lüzum yok, dedi, sen bize bildiklerini anlat bakalım, Şeyh Mehmedin kölesi anlatmağa başladı: — halifenin memurların öldürdükten sonra: «Artık kimseye vergi vermiyeceğiz. Kendi kazancı- mızı kendimiz yiyeceğiz» diye sevi- niyorlardı. Şeyh Mehmed hocaları elde etti; camilerde, medreselerde on- lara irad temin etti ve hepsinin er- zak ambarlarını doldulşlu. Şimdi va- Minin sarayında yüzlerce cariyenin arasında afyon çekerek yaşıyor. Bü- e ŞAYAN gp EŞ VE tün emeli halife ordusunu perişan 5 ederek Bağdada halife olmaktır. Eiharis sordu: — Böyle etrafına yüzlerce kadın toplayan bir adam nasıl hilâfet ilân edebilir? Halk bu Tezaleti görmüyor mu? — Halk valinin sarayında olup bi- tenlerden haberdrr değildir. Şeyh Mehmed hocaları elde etti. Bu adam- Jar şeyh Mehmede fetva verdiler: © «Hilâfet senin hakkındır!» dediler. o — Kendisini halife etti mi? — Hayır. Henüz ilân etmedi. Bunu buruç hareketinden sonra yapacak. — Halife ordularını püskürteceğin- den emin görünüyor demek!... — Şüphesiz. Emin olmasa bu mw olarak ilân azzam İşe girişebilir mi? 7 Âsilerin sayisi çok mu? — On binden fazla... — Tuhaf tesadüf. Bizim ordumuz da ancak on bin kişiden ibaret. 'Urman dayanamadı: Ri — Biz onları yardımsız tepeliyece- ğiz. Onlar isterse yüz bin kişi olsun- lar. Türk her biri on Arap ihtilâlcisine bedeldiz. Akkoç, kara koç harp meydanında belli € olur. Halifenin kumandanı, medi çok yakından için, bu malümatı alınca fena halde hiddet- adam vaktile yanındaki kö- elerinin karnını bile Meh- mışlar. “ Deği, O geceyi istirahatle geçir diler Ertesi sabah batı cephesini büsbü- tün boşalttılar. (Arkası var)