Hasan o günü gene evde yalnız » Kalmıştı. Karısı Muallâ sokağa gi- © derken: — Kocacığım ben “biraz gezmeğe — gidiyorum. Eve dönünce bütün işleri bitmiş göreyim... Olur mu? demişti. Karısının arkasından da kaynana- $&ı hazırlanmış, odâ kapıdan çi- karekn: — Kuzum Hasan, dün akşam kah- ve fincanları yıkanmâfniği.. Bir sürü ” kirli kahve fincanı birikmiş, onları | da güzelce yıkamağı ihinal etme... demiş, damadının cevap vermediğini görünce kalın ve sert sesile sor- müştu: “ae va — Anladın mı damad?... Hasanı hayatta en fazla çileden çıkartan söz de bu idi: «Anladın mı damad?, sözü... Kaynanası kendisi- ne böyle dediği zâmanlarda Hasan küplere binerdi. Fakat sesini de çi- karamazdı. Hasan evde tekbaşına kalınca bi- raz divanın üzerine uzanmış, bir si- gara tellendirmişti, Fakat gözleri saatte idi. Görülecek bir çok işleri vardı. Ken- di kendine: «Beş dakik& daha yata- yım, beş dakika daha keyfime baka- yım.» diye diye vâkit geçiyordu. Nihayet kalktı. İşlere başladı. Lâ- » kin Muallâ da sokağa gitmeden ev- “ vel hiç bir şeye elini sürmemişti. Bü- © ün işler Hasanı bekliyordu. Ortalık gi süpürülecekti. Camlâr şilinecekti, Salondaki küçük seccadeler silkile- cekti. Kahve fincanları yıkanacaktı. Daha neler de neler... Bereket vefsin ki üç senedenberi Hasan bu işlere âdeta alışmıştı. Elin- gn mükemmel ev işi geliyordu. Ev- - velâ akşamdan kalan kirli kahve fin- canlarını yıkadı, Ne kadarda çok fincan vardı. Bunları yıkarken ku- laklarında daima kaynanasının tok « ve aksi sesi çınlıyordu; #Anladın mı damad?.» oFincanların yıkanması bitince hemen süpürgeye sarıldı. Or- talığı baştanbaşa güzelce bir süpür- dü. Sonra da camları sildi. Küçük seccadeleri bahçeye çıkarıp bunları da adamakıllı silkti, Artık işi bitmişti Odasına döndü. « Radyoyu açtı. Tekrar divanın üzerine uzandı. Fena halde yorulmuştu. Bir sigara yaktı. Kansı ile kaynanası sokaktan er- ken döndüler; İkisinin de ellerinde birer Kilap vardı. i Kaynanası kapıdan içeri girer gir. mez damadına sordu; — Dün akşamdan kalan kahve fin- canlarını yıkadın mı? Hasan işgüzar bir verdi: — Hepsini yıkadım? Bu cevabının kaynanasını mem- nun edeceğine emindi. Fakat Hasan: «Hepsini yıkadım!» deyince kayın va- Mide fena halde kızdı: — Ne? dedi, fincanların hepsini yiş kadın ha... İşte bu olur münasebetsiz- Jik değil... Hasan şaşırmıştı: — Siz öyle tembih etmediniz mi? dedi Kaynana: , — Rica ederim.. dedi, üstlik bir de ukalâlık etme... Bük sana peşinden söyliyeyim... Bundan . sonra kahve fincanlarını. yalnız ben yıkayaca- ğım... Kirli fincanlara sen elini sür. miyeceksin... Bu karar Hasani pek memnun öt- “— Peki kayın valideciğim... dedi, - emrinizi harfiyen yerine getireceğime — emin olabilirsiniz. « © Bundan sonra karısı Mualâ, Hasa» «min yanına yaklaştı; — Camları sildin mi? dedi... (Hasan iyi bir iş yapmış bir adam — tavrile cevap verdi: © — Sildim karıcığım... Muallânın canı sıkılmıştı; — Nede acelecisin, dedi, böyle hemen camları silecek ne vardı? Ku- o Zum sana şimdiden tembih edeyim... Bundan sonra camları hep ben sile. , Ceğim... 4 Hasan şâşkın cevap verdi: — Peki karıcığım... — Ortalığı süpürdün mü ? — Süpürdüm... © — Bugünde amma işgüzarlığın üstünde... Bak onuda söyliyeyim... firik we ortalık, sğülmmiyeopkela. AM Xi yenl tavırla cevap | Ortalığı yalnız ben süpüreceğim. Kayın valide: — A... Bende ortalık süpüreceğim. Muallâ; — Rica ederim anneciğim... dedi, beni üzme... Ortalığı bundan sonra ben süpüreceğim... — Ben'de süpürmek İstiyorum — Yooo... dedi, bu iş bana âit... İstersen üç dört günde bir sana orta- lık süpürtebilirim... Kayın valide boynunu büktü: — Peki, dedi, ben onada razıyımi.. Fakat hiç olmazsa halıları da ben sil. keyim... Hasan hayretler içinde onların bu sözlerini dinliyordu. Karısı ile kayna- nası ev İşlerini âdeta paylaşamıyor. lardı. Ertesi günden itibaren evin içinde müthiş bir faaliyet göze çarpıyordu. Karısı ile kaynanası ortalık sü- pürmek meselesinde az daha kavga çıkaracaklardı. Biri süpürgeyi sıkı sı- kı tutmuş bırakmıyor: — Hayır ben süpüreceğim!... di- yordu. Öteki süpürgeyi kapmağa ça» uşırken: — Olmaz!... Ben süpüreceğim... Bugün benim günüm, süpürge süpür- mek benim hakkım!... diye direti- yordu. Hele kirli kahve fincanlarını yıka- mak için kaynanasile karısı âdeta bi- ribirlerile çekişiyorlardı. İkisi de fin- canları yıkamak istiyordu. Nihayet kirli fincanları aralarında taksim et- tiler. Beşer fincan yıkadılar, İşin tuhafı, bir gün evvel ellerinde getirdikleri kitabı okuyup okuyup ey işlerine saldırıyorlardı. Artık Hasan rahattı, Hiçbir işe el sürmüyordu, Fakat karısile kaynana- sının hallerine bir türlü akıl erdire- miyordu, Onların gizli gizli okuduk- ları kitabı merak etmişti. Bu kitabı okuduktan sonra neden ev işlerine sa- rhyorlardı? Bir gün Hasan evde yalnız kalınca bu kitabi açtı, okumağa başladı. Ev işlerinin güzellik üzerindeki te- #irleri — Ev işlerinin güzellik üzerin. de birçok tesirleri vardır. Meselâ cam silen, çamaşır asan ka- dınların belleri incelir. Yerleri siler. ken, süpürge süpürürken, parkeleri parlatırken bütün vücut harekete ge Jir, fazla yağlar erir, Halılar dövülür. ken kollar kuvvetlenir, kahve telvesi eller için gayet iyidir, - 7 Sinek, Sivri sinek, Güveler Temas suretile mücadele ve imhası | Bi“ Pi, LAMA, Türkiye Radyodifüzyon Postaları Dalga uzunluğu 1648 m. 131Ke./8.120 Kw. Türkiye Radyosu TAG. 19774m. 15165 Ke/& 20Kw. Ankara Radyosu T.AP. 70m. 9485 Ke./s. 20KG. TÜRKİYE SAATİLE Sah 4/8929 1230; Program, 1235: Türk müziği: 1 — Hüseyni peşrevi, 2 — Nuri Halil Poyraz - Hüseyni şarkı - Artık yetişir, 3 — Hüsey- ni şarkı - Sevdiğim cemalin çünkü görs- mem, 4 — Kanun taksimi, $ — Tanburi Cemil - Hüseyni şarkı - Görmek ister gözlerim, & — Sadeddin Kaynak - Gülizar türkü - Bağrıma taş bassaydım, 13: Mem- leke saat ayarı, ajans ve meteoraloji ha- berleri, - 13,15 - 14: Müzik (Karışık prog- ram - PL). 19: Program, 19,05: Müzik (Oda müai- 1940: Türk müziği (Pasml he- yeti), 2015: Konuşma, 2039: Memleket saat ayarı, ajans ye meteoroloji haberleri, 20.50: Türk ymüleği (Müşterek, solo be- gannileri ve oyum havaları), 2130: Ko- nuşma (Verem hakkırlda -“Doktor: Mu- bit. Tümerkan tarafından), 2145: Neşeli plâklar - R., 2150: Müzik (Senfonik plâklar), 2230: Müzik (Kabare ve salre- Pl), 23: Son ajans haberleri, ziraat, cs- ham, tahvilât, kambiyo - nukud borsası (hat), 3320: Müzik 23,55 - 24: Yarınki program. Avrupa istasyonları Saat MW de Berlin 20 operet muzikası — Breslav 20,15 dans — Hamburg 20 orkestra — Kö- askeri muzika Münih 2030 fanfar — Viyana 2005 karışık muzika — Athlone 20 orkestra — Belgrad 2005 hafif muzi- ka — Peşte 2023 piyano — Bükreş 2035 keman — Löndra 2030 askeri muzlka — Sofya 20,15 halk muzikası. Saat Zide 21,15 askeri musika — Kolonya ve Viya- na 2130 dans — Könligsberg 2135 Vag- nerin «Uçan Hollândalı. opera — Leipzig 21,15 orkestra — Athlone 21,45 vi- yolonsel — Bari 21,15 Yunanca nejriyat — Peşta 2130 salon orkestrası — Florans 2130 hafif muzika — Hüversum IE 2149 konser — Laibach 2130 askeri musika — Londra 31 viyolonsel — Lyon 2130 - 2330 konser — Sofya 21 piyano. Saat 23de Prag 22 orkesten — Belgrad 22,15 piya- no — Londra 22 karışık muzika — Müâno 22 Puccini'nin «Mnaon Lescaule opera- sı — Roma 2230 senfon, konsee — Sofya 22.40 hafif muzika ve dans Sanat ?de Berlin, Kolonya, Münih, Viyana 2335-1 hafif muzika — Breslav, Danzig, Frank- furt, Hamburg 2340 - i dans — Leipzig 7350 - 1 hafıf murika — Peşte 23 çinge- ne çalgısı — Bükreş 23,15 konser — Flo- rans 23,15 dans. Saat Ziden sonra Prag 24 Çek muzlkası — Peşte 24 askeri muzika — Londra 24,10 dans — Roma 24 dans — Berlin ve Şiutigart 1 - 4 hafıf muzlka, kahve fincanlarını yıkamak elleri yu- muşatır...» Hasan gülümsedi. Karısile kayna- nasının esrarını öğrenmişti!... Hikmet Feridun Es TABLETİ Yemek salonlarına, yatak ve ban- yo odalarına, mutfaklara, aptesa- nelere, kahvelere, gazinoları, lo kantalara, eşya depolarına asmakla ve diğer haşaratı uzaklaştır. mak kabil olur. Mizım gelen GÜVELERİN SÜRFE- LERİ, KARINCALARI ve HAMAM BÖCEKLERİNİN İMHASI İÇİN ve kürklere, elbiselere, çamaşırlara, halılara, dolap çekmelerine ve sandık. içinde satılan sw KUTU KRİSTALİZE ASEPTAYI GÜNEŞ BANYOSUNDA YANAN CİLDİNİZİN yanıklarını teskin ve tedâvi için PATI KULLANINIZ her türlü yanıkları, kan çıbanlarını, meme iltihaplarını ve çatlakları, koltuk altı çıbanlarını, dolama, akneler, « çocukların ve büyüklerin ber türlü deri ergenlikler, , iltihaplarını tedavi öder. Sıhhat Vekâletinin 22/4/936 tarih ve 5/31 numaralı ruhsatiyesini haizdir. (Cazband - PL), | | bir gençtir. nigseberg 10 Xarışık muzika — Lelpsig 20 | Berlin 21,15 dans — Dansig, Hamburg LEYLÂ ie MECNUN TTefrika No. 25 Yazan: İskender Fahreddin Ömer titreyerek kendini yere attı, Can beyin başıucunda bir arslan dolaşıyordu Hatice kısa bir tereddüdden sonra söylemeğe mecbur oldu: — Cuan... — Şeyh Mehdi düşünmeğe başladı: — Cuan yalan söylemez amma, bu işde bir yanlışlık olsa gerek. Benim aklım almıyor bunu. Ömer ancak sa- yaşta adam öldürmesini sever, Ben onun köstebekler peşinde koştuğunu duymadım. — Öç ülmak istiyormuş, seyid! Ömer son günlerde Can beyi fena bal de kıskanmağa başlamış. Şeyh Mehdi kaşlarını çattı: — İşin içine kıskançlık girdiyse, buna diyeceğim yok. — Kıskançlık onun hakkıdır, seyid! Fakat, Can bey, kimseye zararı do- kunmıyan, kendi âleminde yaşayan Ona kıyarlarsa, emin olunuz ki kızınız Leylâyı ebediyen kaybedersiniz! —bDemek Leylâ o köstebek su ratlı delikanlıyı hâlâ seviyor, öyle mi? Hatice önüne bakıyor, cevap ver- miyordu. Mehdi hiddetle bağırdı: — Sen onun çocukluk arkadaşı- sın! Leylânın bütün sırrını senden başka kimse bilmez. Haydi, bana ha- kikati söyle: Kızım hâlâ onu sevi- yor mu? Hatice yavaş yavaş başını salladı: — Evet.... — O halde Ömer Kılıcını biletsin, hasmını bir an evvel gebertsin. Bu İş başka türlü halledilmez. Şimdi hak verdim Ömere. Zavallı kahraman! Kurmak istediği yuvanın başkaları tarafından yıkılmak istendiğini gö- rür de bu rezalete tahammül edebi- Tir mi? Hatice korkarak çekilmek İstedi. Fakat, bir kaç kelime daha söylemek- ten çekinmedi: — Can bey öbür dünyaya giderse, Leylâ bu dünyada bir saat bile kal. maz, seyid! Kızınızı kaybetmek is- temiyorsanız, Ömerin kılıcını kının- dan çıkarmasına meydan vermeyiniz! — Beni onun ölümile tehdid mi ediyorsun? Haydi, defol karşımdan, Hatice odadan çıkarken, şeyh Meh- di homurdanıyordu: — Ömer bu işe karar vermişse, onu bundan: menedemem, Menetmek hakkım da değildir. Ömer elbette ka- rısına sahip olmak ister. Kabilem ef- radı bu rezaleti düyacak olursa, Ley- lânın derisini yüzmökte ısrar ede- cektir. Kocasına sadakat göstermi- yen Halime isminde bir kadını da geçenlerde parçalayıp leşini karyala- rn, köpeklerin ağzına atmışlardı. Bu rezaletin daha fazla örtülmeğe tahammülü yoktur. Ya (Can) gebe- recek, ya Leylâ... «Can beyden önce kızınızı cezalandırınız!» Şeyh Mehdi o gün çarşıya çıktı. Bıçak bileyieiyi gördü: — Cuan, dedi, sen kızıma Ömerin Can beyi öldüreceğini o söylemişsin! Bunu nereden duydun? Cuan. birdenbire şaşırdı: — Ben çoktanberi kızınızın yüzü: nü görmedim, seyid! - diye cevap ver- di. - Fakat, onun arkadaşı Hatice dün dükkânıma uğramıştı. LAâf ara- sında Ömerin bıçağını bilettiğini söy- ledim. -Eğer gerçekten bu bıçakla Can beyin kanını: dökecekse, yurdu- muza yakında bir felâket gelecek demektir. Türkleri kışkırtmakta ne mâna var? Yarın rels Urman cenk- ten muzaffer döner de oğlunun Ömer tarafından öldürüldüğünü öğrenir se, ne yaparsınız?-Urman'ın önünde durulur mu hiç? Kabilemizin huzur ve sükünetini bozmağa karar verdi- nizse, ilkönce kızınızı öldürtünüz! Çünkü kabile arasına İlk fesad te- humunu sokan odur. Leylâyı Can beyle evlendirmediniz... Leylâ ona kaçtı, Hârp ederek kızınızı Can be- yin elinden kurtardınız. zorla Öme- re verdiniz. Leylâ mademki bugün Ömerin karısıdır. Ona boyun eğme- ğe mecburdur, Boyun eğmiyorsa, (Can) dan evvel onun cezasını “ver. meniz icap elmez mi? Şeyh Mehdi alevin saçağı sardığı nın farkına yarıyordu. Leylâ mese lesi kabile arasınnda hayli dedikodu- lara meydan vermiş... Halbuki Ley- lânın babâsının bunlardan haberi yoktu, Cuan'ın verdiği cevap, şeyh Mehdiyi bu mesele üzerinde daha derin nmeğe mecbur etmişti. Cnan'ın sözleri yabana âtılâmaz- dı. Bir Leylâ yüzünden bütün kabi- lenin hayatı tehlikeye mi düşsündü? Şeyh Mehdi: — Hakkın var, Cuan! Diyerek çarşıdan ayrılmıştı. * Leylânın babası evine döndüğü zaman, Cuan'ın sözlerini düşündü ve fikrini değiştirdi. Ömeri çağırmak ve ona (Can) beyi öldürmekten vaz- geçmesi için nasihat etmek istedi. Fakat, kabile reisi bunu yapmakta gecikmişti. Ömeri aramağa giden reisin kölesi biraz sonra döndü: — Seyid, Ömer ava gitmiş, ancak gece dönecekmiş. Şeyh Mehdinin canı sıkıldı. — Ömer bana sormadan bu işi ya- pamaz. O her halde karısına kuş av- lamağa gitmiştir. Avdan dönünce kendisini görürüm. Dedi, O gün akşama kadar Leylâ ve ba bası telâş ve heyecan içinde Ömeri beklediler, Ortalık karardığı halde Ömer mey- danda yoktu, Leylâ arkadaşına! — Hakikati babama söylemedin mi? Diyor, Hatice: — Her şeyi anlattım. Fakat baba- nız Ömere hak verdi: «40, karısını kıskanmakta haklıdır!» dedi. Ken- disine yalvardım, Ömeri himaye ede- rek beni koğdu. Diye cevap veriyordu. Şeyhin malikânesinde herkes Öme- rin Ur dağına gittiğine hükmetmişti. — Can beyi öldürürse, Leylâ ar- tık onun yüzüne bakmaz. Kanaati hâkimdi. Şeyhin mensup- ları hem Ömere, hem de Leylâya acı- yorlardı. Yarın Türk kabilesi reisi harpten dönerse, Leylânın babası, Urman'a ne cevap verecekti? Kabile arasında çarçabuk yayılan bu haberi gizlemek lâzımdı. Hiç ol- mazsa günün birinde bu vakayı in- kâr etmekle işin içinden siyrılmak belki mümkün olacaktı, Mehdi, bu düşünce ile adamlarına emir verdi, O gün bu meseleden bahsedenlerin ağzını kapatımağa çalıştılar, Ömer, Can beyi öldürme ge gidiyor Ömer o gün alını Ur dağına doğru sürmüştü. — Bugün ne olursa olsun, bu ser- seriyi geberteceğim. Diyordu. O gün ikindi sularında Ur dağına varmıştı. Ömer, Can beyi «Yılak ka- le» önünde bulacağını umuyordu. — İlk raslayışta hainin boynunu vurup kanını yere akıtacağım. O ya- şadıkça ben dünyada rahat ve huzur yüzü görmiyeceğim. Diye söylenerek yaklaşmıştı. Ömer o kadar büyük ve sarsılmaz bir azimle yola çıkmıştı ki, hançeri- ni kınından çektiği zaman muhak- fak elini kana boyayacak ve hançe- #İnin üstündeki kan lekesini kansı- na gösterecekti. Ömer, ilk sefer görüştüğü yere vardı.: Uzaktan hasmını görmekte gecikmedi. — Can bey.. merhaba! Diye haykırdı. Reisin oğlu ayni ağacın dibinde yatıyordu. Can o kadar derin bir uy- kuya dalmıştı kl.. Ömerin sesini bile duymamıştı. Ömer: — Tesadüfler bana yardım edecek, dedi, serseri uyuyor. Onun işini uyandırmadan bitirir giderim. (Arkası var) dedi, sYıkık kale» ye