POLİTİKA Sovyet - Alman ticari müzakeresi Sovyetlerin telgraf ajansı Tass Almanya ile Sovyetler Birliği arasındaki ticari mübadeleler ve bunu temine mahsus olarak Almanyanın vermekte ol- duğu krediler hakkında Berlinde müzakerelerin başlamış olduğunu haber vermiştir. Bu müzakereleri Sovyet Harici Ticaret Komiseri yani Nazırı namı» na Berlin mümessili Barbarine idare etmektedir, Bu resmi haber Almanyanın Sovyetler ile geniş mikyasta iktisadi mü- nasebatta bulunması için Moskovada evvelce yapılan gayri resmi temasların kâfi derecede zemin hazırlamış olduğunu isbat ediyor, Almanya İle Sovyetler arasında esasen iktisadi minasebetler kesilmiş değildi. Fakat Sovyetler manganez ve emsali harp sanayli için lâzım olan ham maddeleri vermediklerinden ve Almanya da Rusyaya istenilen makine- leri teslim etmediğinden ve muhtelif siyasi meselelerden arada soğukluk peyda olduğundan bu münasebat asgari hadde inmişti, Bunun için Almanya son defa Rusyaya ancak 200 milyon marklık kre- di açmıştı. Fakat bu defa Rusyanın ham maddeleri ile Alman sanayi eşyası arasındaki mübadele fevkalâde tevsi edileceğinden münasebat azami hadda getirilecektir. Almanya miiddeti bitecek olan bu krediyi devam ettirdikten başka üzerine yirmi beş milyon İngiliz liralık yeni kredi açacaktır. Alman- yanın Moskova büyük elçisi de bu müzakereler ile alâkadar olarak Berline davet edilmiştir, Moskovada İngiliz ve Fransız mümessillerinin dört aydanberi yapmakta oldukları siyasi müzakerelerde Sovyet hükümetinin istical etmiyerek gayet teenni ve ihtiyat ile hareket eylemesi ve orta da İspanya meselesinin kalma» muş olması Almanyanın Rusyaya aid nazar ve telâkkisini tadil elmiş ve es ki iktisadi münasebatın iadesi için arm müzakereler başlamasına imkân hasıl etmiştir. AKŞAM e —— di Amerikaya ilk muntazam vapur seferlari Transatlantik kumpanyası Ameri- ka seferlerinin 75 inci yılını kutladı. Havre'dan Nevyorka ilk vapur 15 haziran 1864 senesinde hareket et miş ve on üç buçuk günde Amerikaya varmıştır, Vapurun adı «Washington» dur, İngilterede yapılmıştı. Birinci süva- risi kaptan Düchesnedi. Washington o devrin en bi en hızlı gemisiydi 3.204 Uzunluğu 105 metre idi. Makinesi 850 beygir kuvvetinde idi, Hem bu- har, hem yelkenle yürürdü. Bunun için «Havanın ve ateşin oğlu» adını takmışlardır. Hızı saatte 24 kilometre idi. * ” 1847 de Havrelı iki gemici Ameri- İ Alexis Piron'u Alexis Piron, 1689 da Dijon şehrin- de, doğmuş, 1775 de Pariste ölmüş bir Fransız muharriridir. Çok kim- senin (o bugün unuttuğu bu muhar- ririn devrinde büyük bir şöhreti vardı, Bunun için de Dijon şehri do- ğgumunun iki yüz ellinci senesini kutladı. Bu zatın birçok manzum hikâ- yeleri, kasideleri, şarkıları ve bir de klâsikleşmiş meşhur bir komedisi vardır: La Metrommi, 1733 de Thöa- tre - Français'de temsil edilen bu ko- medi. fevkalâde beğenilmişti. 1753 de şairin başına garip bir ma- cera geldi. Her fırsat buldukça aka- demi azaları için: Mani dolduramıyacak kırk kişi» diye bahsettiği akademiye aza oldu. Erte- «Dört kişinin ak- | ! kaya vapur işletmek arzusunu gös- termişler, hükümet de kendilerine Cezayire asker taşıyan üç vapur tah- sis etmişti. Fakat bu gemilerle Bahri Muhite dayanamıyacakları çabuk an- laşıldı. 1856 de Lyonlu bir zat bir kumpan- ya kurdu ve Amerikaya vapur işlet meğe başladı, Fakat Amerika kum- panyaları hükümetten yardım gör- düğü için rekabet edemedi, seferleri tatil etti. Nihayet 1861 de Transatlantik ge- nel kumpanyası teessüs etti 15 hazi- ran 1864 de Washington gemisi on İki pare topla karayı selâmlıyarak Havre limanından oNevyorka doğru | açıldı. tanır mısınız? si günü tardedlidi. Sebebi? Meğer şair kırk üç sene evvel açık saçık bir manzume yazmış. Düşman- ları bu manzumeyi meydana çıkar- muışlar. Kral da böyle müstehcen ya- zlar yazan bir şairin akademiye aza olmasını istememiş, Alexis Piro akademiden tardedil- diklen sonra Fontenelle; — Eğer müstehcen manzumeyi sahi. den kendisi yazdıysa iyice azarlama- lı, yok yazmadıysa kendisini akade- miye almamalıdır! nüktesini savur- muştu, Kral şairin teessürünü azaltmak için Alexis. Pirona senede bin lira aylık bağladı. AZ Almanya, Alman genç kızlarının yabancı diyarlarda hizmetçilik, da- dılık gibi işler görmelerine razı değil artık; yabancı diyarlarda bu gibi hizmetlerde çalışanları hükümet ge- ri çağırdı. Bugün Fransa ve İngilie. rede hizmetçilik ve dadılık eden sek- sen binden fazla Alman genç kın vardır. Bunların hepsi Almanyaya dönecekler. Bu münasebelle Fransız gazetele- rinden biri şöyle bir fıkra anlatıyor: — Bizim de Almanyada çalışan kadınlarımız var. Bunlardan bir ta- nesi de Melavir'dir. Bu kadıncağız zengin bir Alman ailesinin yaninda- ersin aramasin sess Bu seneki susâm mahsulü Bu seneki susam mahsulünün 200 bin çuvalı bulacağı tahmin edilmek- tedir. Bu miktar, geçen sene 70 bin- di. Geçen seneden piyasada 1100 çu- Val Susam kalmıştır. Dün, Keşan Runtakası mahsullerinden 110 bin kilolük bir parti alivre olarak kilosu İ | OR dır. Her gün bayanın köpeği Azoru da yanına alıp çarşıya gider, alış ve riş eder, Geçenlerde bir gün hava fırtmalı idi. Yağmur yağıyor, gök gürlüyor- du. Melavie'yi sabahleyin çarşı vakti evde gören bayan hiddetlendi: — Ne duruyorsun dedi, çarşıya gitsene! Melavie; — Nasıl gideyim? dedi Bu havada köpeği sokağa çıkarsanız gitmez. Alman bayan hiç istifini bozmadı: — Öyleyse dedi, Azoru bırak, sen giti rn Sergi yarın açılıyor 1 inci Yerli Mallar sergisi hazır. lıkları bitmek üzeredir. Sergi komite- si başkam İstanbul ve Belediye Relsi B. Lütfi Kırdar, dün öğle üzeri tekrar Galatasaraya giderek sergi ha- zırlıklarını gözden geçirmiştir. Sergi yarn 17 de, B. Lükfi Kırdar tarafın- İ lerinde dolaşıp duruyorlar. Yahudi mültecileri yüklü bir takım ; vapurların âylardanberi denizlerde çıkaracak emin liman bulamadıkla. rını geçende yazmıştık. Pariste çıkan nan bandıralı dört vapurun hazin macerasını anlatıyor. Bu vapurların üçünün ismi Osiris, Breslau, Thesalia- dir. Dördüncüsünün ismi bile belli değildir. Her birinde kadın erkek, ço- luk çocuk dörder yüz mülteci vardır. Bu mülteciler üç aydanberi yandan yana gitmekte, bir türlü çıkacak bir liman bulamamaktadır. Dört vapurun dürdü de şileptir, Kamaraları, salonları yoktur. İçle- rindekiler vapurun güvertesinde veyâ anbarında serilip yatmakta, ne bu- lurlarsa yemektedirler. | Mültecile- rin hepsi Almanyadan, Çekosloyak- yadan, Polonyadan yola çıkmış kim- selerdir, Hiç bir memleket kendileri- ni kabul etmediğinden kaçak suretile Filistine girmeğe * çalışıyorlar. oVa- purlarnn kaptanları müsaid bir fır- sat bulamadıklarından Filistin sahil- Aylardanberi deniz üzerinde serseri bir hayat yaşayan bu zavallıların yi- yecekleri kalmamıştır. İçlerinden bir çokları hastalanmıştır. Geçenlerde bu vaziyete merhamet eden Türk ma- kamları muhacirlere kısa müddet bir Türk limanında nefes almak imkânı- | nı vermiş, kendilerine bedava yiye- | iktisadi meseleler | Devlet sermayedarlığı ile hususi teşebbüs yerli mallâr Bc çarşamba sonra sergiyi 2i- . Şu. paviyonlar | Etibank, İnhi- | sarlar pariyonu, Belediyenin yaptığı ya- rinki Istanbul paviyonu; Hatay Valisinin delületile tertip edilen Hatay paviyonu, Maarif Vekileti tarafından hazırlanan kitap sergisi... Bütün buraya kadar isimle- dolaştığını ve içlerindeki mültecileri | rini yazdığımız paviyonlar ekseriyet ii- barile sergiyi doldurmaktadır. Geriye de bir iki dokuma fabrikası, deri fabrikala- kotaj fabrikalarının yaptığı müş- terek paviyonlar vardır. On çorap fabri- kası elele vererek, ancak bir kaç metre yerde çoraplarını teşhir edeceklerdir. Sergiyi gezenlerde Şu intiba hasıl ola- caktır. Acaba Türkiyede devlet teşebbüs- lerinden başka fabrika ve sınal bir te- şebüba yok mudur? «Bu memlekette, sa- nayi sermayedarlığı ve hususi İabrika- törler diye bir zümre yok mudur?» Hal- buki devlet sermayesinin iştirakile tesssüg eden fabrikalardan başka, yüzlerce fabrika, daha var. Bütün bunlar geceyi Bündüze katarak çalışmaktadırlar. Fakat bir türlü Kendilerini göstermek ve eşyalarinı bir sergide teşhir etmek istemiyorlar. « Bunu nasl ve ne suretle izah edebiliriz. Acaba bizdeki fabrikatör, malını neden bir ser- gide teğhir etmek istemiyor? Bu Sualin cevabını verirken şöyle bir tasfiyeye tâbi tutacağız 1 — Bir nevi fabrikatör var ki, malının yerli olduğunu inkâr eder. Bu gibi fab- rikalar Arasında ipekli ve yünlü, dokuma fabrikaları çoktur. Eğer bu fabrikalar, mailarını «yerli mallar sergisi» diye bir sergide alenen İlân edecek olurlarsa işlg- tine gelmez. Itriyat sanayii de böyledir. Eğer bir çok traş Sabunu, krem, ruj gibi mamulâtın yerli mah olduğu halk tara- fından öğrenilirse, bunu yapanlar bundan sonra yaptıkları eşyanın üzerine «Paris, diye bir kelime ilâve edemiyeceklerdir. Hasılı bir çok fabrikalar, bu gibi #ö- beplerden dolayı yerli malı sergilerine ig» tirak etmezler. 3 — Bazı fabrikalar da yuptıkları işle- rin günün birinde devlet bankaları tara- fından yapılacağına kanldirler. Onun için meşgul oldukları işlerin kârlı bir iş ol- ! İ | j madığını iddia ederler. Çünkü aksini vân edecek olurlarsa, yukarıda (yazdığımız gibi Du işin ellerinden çıkacağından şüp- he ederler, Bu şüphe ve tereddüdün fab- rikatöre nereden geldiğini, hangi badise- ler yüzünden, ortada böyle bir şüphenin hasil olduğunu bilemiyoruz. Her halde bunun sebeplerini araştırırken, devlet to- şebbüslerile hususi teşebbüslerin hangi iş- lere karışacağı ve her ikisi arasındaki | hududların kati ve açık olarak tayin edil- memesi gibi meseleler üzerinde durmak lâzımdır. Hususi müteşebbis neler yapa- cak, devlet neler yapacak? Meselâ Madencilik sahasında da hiç bir sermayedar maden aramak ve maden işletmâz gibi teşebbüslere girişme- Oecuvre gazetesi mülteci yüklü ve Yu- cek tevzi etmiş, ilâç vermiştir. Fakat bundan sonra vapurlar yine denize açılmağa mecbur olmuşlardır. Vapurlardaki zavallılardan bir kıs- mı ümidsizlik sevkile kendilerini kay- betmişlerdir. Bunlar arasında boğu- lanlar, ölenler, çıldıranlar vardır. i Faket işin en müthişi vapurlardan üçünde veba vakaları baş gösterme- sidir. Thesalla müstesna olmak üzere diğer üç vapurda bu müthiş hasta luk tahribat yapmağa başlamıştır. Bunun üzerine vapurlar Beyrut açık- larına giderek Fransız makamların- dan yardım istemişlerdir. Fransız me- murları üç vapurdaki yolcuları mu. 1600 Yahudi mültecisinin macerası 3 aydanberi serseriyane dolaştıkları vapurlarda veba çıktı Vapurlardaki mülteciler Beyrutta bir tahaffuzha- neye nakledildiler, VApURar temizlenecek vapuru vakkaten bir tahaffuzhaneye çıkar- mışlar, burada nezaret altına almış- lardır. Ayni zamanda vapurlar da te- mizlenmekte, içindeki fareler öldürül- mektedir. Asıl garibi içinde hastalık çıkmıyan Thesalia vapuru sahile kabul edilme- miş, denize açılmağa mecbur tulul- muştur. Bu vapur yine serseri bir hal- de dolaşmaktadır. Muvakkaten karaya çıkanlar hasta» lığın önü alındıktan sonra tekrar va» purlara . yükletilecekler ve yeniden uzaklaştırılacaklardır. Bu suretle kü- çük bir tavakkuf devresinden sonra serseri hayat yeniden başlıyacaktır. GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ Futboelün Galatasarayla Demirspor arasında» ki şampiyonluk davası ve stadyomda» ki kavgalar dolayısile futbol, günün mevzuudur, Romalıların «haspârtum. isimli bir top oyunları vardı. Bu, İngiltere- ye geçti ve 1300 senelerinde umumi istirahati bozacak derecede halk ara- sında teammüm etti. Kral ikinci Edu- ard futbolü menetmiştir, Buna rağmen yasağa riayet edilmiyordu. 1349 da ikinci bir emirname çıktı ve futbolle horoz dövüşü kati surette menolundu. Bunlarla uğraşanların hapsedilecek- leri ilân edildi. Bu karar kanun mahi- yetindeydi. Avam kamarasınca dâ tas. dik dilmiştir. 1680 senesinde kral ikinci Şarl, ken- di maiyetile duc d'Albermale'in mal- yeti arasında futbol maçı yapılmasına ruhsat verdiği için yasak kendiliğin- den kalkmış oldu. Bu imüsaadeden sonra ayak topu oyunu İngilterede bir. denbire canlaniverdi. 1840 da futbol milli bir oyun mahi- yetini aldığı için, İngilizler bunu ders programlarına koydular. 1840 - 1863 arasında ancak mektep- Adapazarı (Akşam) -— Kocaeli vilâyetinin en verimli okullarından Ada. tarihi liler arasında resmiyeti haiz olan fut. bolün 1863 de hükümet tarafından müsaadeli «İngiltere tutvol birliği» isminde bir merkezi kuruldu, Bu bir. lik hâlâ devam etmektedir. ** Türkiyeye İlk futbol, İngiliz tacirle- ri ve gemleileri tarafından getirilmiş. tir. Fakat Sultan Hamid, » içtimslara sebebiyet verir diye - bu sporu hoş gör- müyordu. Eski kafalılar da «Hazreti Hüseyinin başı ile ayak topu oynan- mıştırI» diyorlar, Laassub gösteriyor- lardı. Buna rağmen Türk gençleri ilk maçlarını İngilizlerle beraber Kadı- köyünde oynamışlardır, Her maçtan sonra gençler hafiyeler vasıtasile ka- rakollara davet edilirler, bin müşkü- lâtla, bazan da İngilizlerin müdaha. lesile, serbes bırakılırlardı. İlk futbol klübü, 1905 senesinde Ga- latasaraylılar tarafından tesis edilmiş. tir. 1907 de de Fenerbahçe kuruldu. Buna rağmen ancak Meşrutiyetlen sonra futbol herkesin oyruyabileceği serbes bir oyun halini aldı. Bizde sporun teşkilâta raptı 1922 senesinde bâşlar. pazarı ortaokulu her yıl talebesi artan ve memleketimizin daima er nü toplıyan bir irfan yuvasıdır. Gönderdiğim fotoğraf me: