POLİTİKA 1 İngiliz - Japon anlaşması Son günlerde Asyanm siyasi ufku, Avrupaya nazaran, daha ziyade ka- Yarmıştı. Çünkü bir asırdanberi Uzak Şarkta kendisine siyasi, askeri ve ikti- Sadi cihetten hâkim bir mevki temin eden İngilterenin büyük menfaatleri; Asıl Çini teşkil eden 18 eyaletten on ikisinin en mühim yerleri Japon ordusu tarafından işgal edilmesi üzerine, Asyanın şarkında mutlak hâkimiyeti ve te- fevvuku temine çalışan Japonyanın büyük emelleri ile nihayet çarpışmak uturarında kalmıştı. Bunun için imtiyazlı mıntakalarda yalnız Şang Kay Şek hükümetinin kâğıt parası geçiyordu. Ahiren İngiltere hazinesi bu parayı sağlamlaştırmak için on milyon İngiliz lirası tahsis etmişti. Japonya, geçen iki sene içinde Şang Kay Şek hükümetinin para ve silâh cihetinden hariçten gördüğü büyük müzaheretleri bu nımtakalar sayesinde temin ettiğini düşünmüş, harbin ikinci yıldönümünde Japonlar bu muıntaka- İarı Şang Kay Şek'e yardım edemiyecek bir hale getirmek için sıkı tedbirler almışlardı. Amoy limanındaki imtiyazlı mmtakanın bulunduğu adanın Çin Bevahili ile münasebetini kestikleri gibi, memleketin içinde ve bir nehrin sa- hilinde bulunan Tientsin şehrindeki İngiliz mıntakasını da sıkı abluka altına plmişlardı, İngiltere, kapitülâsyonlara dayanarak, protesto etmişse de mıntukadaki febaasmı ve kuvvei askeriyesini muhasaradan kurtamamıştı. Son zamanlar. de İngiltere ile Japonya müzakereye lüzum görmüşlerdir. Yapılan müzakerelerden sonra İngiltere, Avrupada serbes (kalabilmek için, Japonyanın bütün esas taleplerini kabul etmiştir. Bundan sonra tefer- rüat üzerinde görüşmeler yapılacaktır, AKŞAM İzmirde iki kadını öldüren iki kişiyi de yaralayan Bir genç mahkeme salonunda elbise- lerini yırtarak çıplak kalmak istiyor İÜ çâlek Hüleliliği azli ya öakiekiğ Ame Mine İzmir (Akşam) — İzmir ağırceza mahkemesi, mühim bir cinayet dâva- sını rüyet ederken Ali Osman adında- ki suçlunun çeşit çeşit deli hareketle- Tİ yapmasından, mahkeme salonunun ender görülen bazı hal ve vaziyetlere sahne olmasma mani olamamaktadır. Elbiselerini yırtarak çırılçıblak vazi- yette kalan suçlu, Tepecikte İhsan Zehranın umumi! evinde Ayşe Münev. ver ve Ankaralı Necmiyeyi öldürmek, Çaçavkili Hidayet ve sermayelerden Şükriyeyi yaralamakia maznundur. Etrafına korkunç nazarlar fırlatan fa yarı çıblak vaziyette idi, Adliye ne- zarethanesinde bile yanından ayrılmi- yan jandarmalar, onun geçen celsede olduğu gibi, elbiselerini tamamen par- çalamasına ve çıbiak kalmasma mey- dan vermemiş olmakla beraber, üze. riadeki pantalon ve gömleği biraz yırt- masınâ mâni olamamışlardı. Suçlu, zorla maznun sandalyasına oturtulduktan sonra jandarmalardan birinin kasatura kılıfmı kapmışsa da bıraktırılmıştır. İzmirlilerin, bilhassa /İepecik semti halkının alâka ve ehemmiyetle takip ettikleri bu suçlu. nün muhakemesinin ikinci öelsesinde bazı şahidler dinlenmiştir. Bunlardan Karşıyakada berberlik eden B. Hüse. ,Yinin ifadeleri şayanı dikkatti. B. Hü. Beyin, maktul Ayşe Münevverin ken- di berber dükkânına gelerek saçları. ha giyme yaptırdığını söyliyerek de- miştir ki —Bu Biz beni dost tutmak için Çok ısrar etti, vaziyetim icabı red ce- Yabını verdim. Son defa tuvaletini yap- Kuştım; bana, işim olup olmadığını #ordu, o gün işim yoktu, birlikte sine- Maya gittik. Oradan çıkınca bir ara- baya bindik, evine gittik. Tepecikte kahveler önünden geçerken, oradaki kalabalığı bana gösterdi: — Bu Kalabalığın içinde bir adam Yar, beni #iâürersir “dedi Wakat Von. da izahat vermedi ve onun ismini de söylemedi, Şahidler arasında polis memuru 233 numaralı B, Osmanın ifadesi dö mü- himdir, Vazife gördüğü sırada İhsan Zehranın evinden: — Polis, polisi İmdad! sesleri duy- duğunu söyliyen bu şahid, vakayı şöy- le anlatmıştır: — Eve koştum, kapıdan girince dört kadını da yerde yaralı yatar buldum. — Sizi kim vurdu? diye sordum, — AH Osman vurdu, şimdi evin bah- çesine kaçtı, dediler, Tabancam elim- de olduğu halde, bahçeye koştum. AH Osmanla karşılaşlım. Elbisesi kan içindeydi: — Beni kadınlar vurdu, ben de on ları vurdum, dedi. Cinayet âleti olan bıçağı sordum: — Bilmiyorum nerede? dedi. Bıça» Ğı salonda buldum, kan içinde idi. Suçluya bıçağın kendisine âit olup ok madığını sordum. — Bıçak bu evindir. Masa üzerinde buldum; “dedi, Biraz sonra da dolap- tan aldığını söyledi, Suçlunun iki vekili, kadınların Al Osmani evvelâ yaraladıklarını, onun da meşru müdafaa vaziyetinde hare. kete mecbur kaldığını söylediler. Mah- Keme, bu iddia üzerine şahid polisa | bezi süaller daha tevcih etti, Şahid, fazla malümatı olmadığını söyledi, Gelmiyen şahidlerin celbi için muha- keme başka güne bırakıldı. Suçlu, kol- larından sımsıkı tutan jandarmalar tarafından Adliye koridorlarından ge çirilirken koşmak, kaçmak istiyor, ba dirıyordu. Ellerine kelepçe takıldıktarı sonra hapishane otomobiline bindiril. di ve hapishaneye götürüldü. “ Yni Adana valisi Adanaya geliyor Adana (Hususi) — Niğde vallli- ğinden Adana valiliğine tayin edil mis nlan hav Walk hı avın SK inte AYŞE GÜL Hatayın güzelliklerini, şiirini çok (Hatayın ünavatana iltihakı münasebe- tile Refik Halidin «Bir İçim Sus isimli kitabından şu yazıyı iktibas ediyoruz.) Çam ağaçlarının sesi nasıl tarif edilmelidir? Hembuna ses demek doğru mudur? Ne fısıltıya benzer; ne de bir din nağmesi, ne bir sevda sözleşmesidir. Çamların sesi değil, nefesi vardır. Bana, kendi sıhht ra» yihalarını koklayarak derin, uzun, devamlı bir suretle teneflüs ediyor gibi bir tesir yaparlar. Bakarsınız bir şey işitmezsiniz; o zaman galiba ha- vayı içlerine çekerler. Sonra, hep birden nefes almağa başlarlar, çam kokusunu fıstık, reçine, sakız ve ar- dıç kokan bir derin teneffüs kaplar. Nefeslerinde ve vücudlerinde çam rayihası sezilen mahbubeler olmadığı içindir ki zâhir erkekler kadınları çamlıklara götürürler ve orada öper- ler, tâ ki aşklarına bu sıcak, sağlam ıtırdan bir nebze karışsın diye... İşte Hatay sırtlarında, çamlar altın- dayım. Benim altımda da bin metre aşağıda İskenderun ovasile İskende- Tun kasabası soluk almağa mecalsiz, güneş altında dümdüz yatıyor. S8 rinlik, gölgelik içinden o kızgın yer- lere hayretle bakıyorum. Ben 0 k&- dar rahatım, öyle okşayıcı, huzut ve sandet verici tatlı rüzgür karşısında- yım ki gözle görünen bir yerde sıcak. tan bunalmış, sıtmadan kavrulmuş ve güneşten usanmış adamların mev- cudiyetine inanmıyorum. Aşağısı bâ- na bahar içindeki bir bahçede Alri. ka çöllerinde geçen bir seyahat ro. manı okuyormuşum gibi çok uzak, çok korkunç, fakat yarı yalan gibi görünüyor. Zavallı küçük, şirin, be- yaz İskenderun sanki bornoslu bir seyyah gibi şu akçıl ve ağaçsız ovayı aç, susuz, bitkin bir halde zor geçmiş, nihayet denizin sörinliğine kavuşmuş, Üzüm bayramı Manisade 21 ağustos için hazırlık yapılıyor İ Manisa paviyonunu tedkik için Mani- sadan buraya gelmiştir. B. Faik Türel, paviyonda yapılması icabeden deği. şiklikler için Manisaya dönünce alâ. kadarlara emirler vermiştir. Fuar ha- sırlıkları ve Üzüm bayramı hakkında Manisa valisi B. Faik Türel şunları seneki Manisa paviyonunda birçok ye nilikler görülecektir. Manisada 21 ağustos tarihinde - Aki yıldanberi « yapılmakta olan Üzüm bayramı ve Üzüm sergisi, bu yıl da ayni heyecan ve alâke ile yapılacaktır. Her yıl Fuarın açılışını müteakip tesid edilen Üzüm bayramında, bü. yüklerimizin de Manisayı şereflendir. meleri muhtemeldir... Sivas Halk partisi r partisi reisi zer ), değerli ve çalışkan evlâdlarından vi- lâyet daimi encümen Azası Şakir Uma. ittifakla intihap edilmiştir. Şakir Uma ran reisliğe seçilmesi muhitte büyük bir memnuniyet uyandırmıştır, epi #akarma mit.itisi Zihni Orbü Yazan: REFİK HALİD fakat serinlik yerine yarı kaynar bir su tabakası bulunca bu dümdüz v9 sımsıcak ovâ İle sımsıcak denizin arâ- sında ümidsizlikten yıkılıp yarısı su- da, yarısı karada serili kalmışi Za- ten bu sahillerin denizi benim deniz hakkındaki bilgimi değiştirdi. Marma tanın en sıcak günlerde soğuk sula- rında yıkanmağa alıştığım için, ben denizde daima bir serinlik var zanne- derdim. Hayır, burada deniz hem içine de bulunanlara, hem kenarında y&- şayanlara sıcaklık veriyor: Yıkanmak için girenlerin terlemediğine inanmı- yorum. Şimal (Kıml dağlar) m sırtları çok ağaçlı, çok sulak, çok meyvalı ve serin... İşte bir pınar başındayım; oluğun altına bir sepet iri, olgun, renkli şeftali koymuşlar, Başı yeme- nili saçları iki örgü, ayağı takunyalı . sarışın bir köylü kızı bana sordu: — Yer misin amca? Aldım. Buz gibi derisi, ısırırken dudaklarımı yaktı; ezdikce ağzıma serinlik, rayiha, usare doluyor; buna biraz da çamların nefesi karışıyor. Ah ne güzel meyva... Bana şeftali ikram edene baktım: Ne güzel kız! — Yayrum şu görünen köyün adı nedir? — Müftüler, — Daha ötede neresi vardır? — Nergislik, — Ya bu suya ne derler? — Zerdeli oluk. — Şu yukardaki dağ? — Kınalı tepe. , — Şu yol nereye gider? canlı tasvir eden bir yazı — Dere bahçeye. Ne güzel isimler! Lübnan portakal, turunç, hurma ve muz memjeketiydi. z Burası bana daha âşina meyvalar di- yan: Şeftaliler, erikler, kızılcıklar et- rafımı kaplıyor. Çiçekleri de öyle, Hep bildiğim şeyler: Nergisler, kına- lar, küpeler ve yıldızlar... Sonra her evin pencerelerinde müslüman ve fakir meskenlerin âdeta yarı mukad- des bir yeşilliği oaln fesliğenler, fes- liğen saksıları... — Kızım 0 başına taktığın kırmızı çiçeğin adını bilir misin? — Bilirim: Kadife, — Bü su kenarında açan beyaz çiçekler? — İnci çiçeği. — Ya senin adın nedir? — Ulandı; kısaca, usulca; — Ayşe Gül dedi. Burada meyvalar, çiçekler, ağaç- Tar, isimler, hepsi, her şey güzel, ter temiz ve güzel. Ya Ayşe Gül? Hepsin- den daha güzel. Küçük Türk Kızı isimlerinin üzerimde ne boş tesiri vardır: Zehralara, Haticelere, Fatma- isra, Şerifelere karşı yakınlık duya- rım. Ayşe Gül takunyalarını sürte- Tek kadife ve inci çiçeklerinin arasın- dan kaybolurken mütehâssirane ar- kasından baktım. Sevdiğimin ismi imiş gibi, içimden şöyle söyleniyorum: — Küçük Ayşe Gül, cici, şirin, şen Ayşe Gül, güzel Ayşe Gül! Milliyet muhabbetini insan sade gazete sahifelerinde, meclis salonlâ- rında, ikbal mevkilerinde veya harp meydanlarında değil, böyle bir minl- mini isimde ve bir küçük köylü kızı- nın yüzünde okuduğu zamandır ki duygusunun derinliğini görüyor. Refik Halid GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ Camiinin tamiri münasebetile sek Eyüp camisinin tamiri yakında bi- tiyor, Bu mabed, Fatih Sultan Mehmed zamanında yapılmıştır. Sebebi de şu- dur; Peygamberin sahabelerinden ve müslüman kumandanlarından Ebu Eyyub Halid Ensarinin kabri burada bulunduğuna dair kanaat hasl ol mauştair, Peygamber, Mekkoden Medineye hicret ettiği zaman Ha'idin babası Zeyd'in evine misafir olmuştu. Bunun için bu aile büyük şeref kazanmuş, «Peygamber milhmeandarı» lâkabıni al- miştı. 6T0 senesinde, yani Hicretin ellinci yılında Şam hâkimi Muaviyenin or- dusu İstanbulu kuşattı. Peygamber, İstanbulu fethedecek olan müslüman- lara büyük mânevi püyeler verdiği için, islâmiyetin genişleme devrinde buna fevkalâde ehemmiyet atfolunu- yordu. Yezidin kumandasında sonra- dan gelen dört bin kişilik ordu içinde Ebu Eyyub da bulunuyordu. Fakat çok ihtiyardı. Basura yakalanarak vefat ekli ve şehir kalesinin dışında defno- lundu. Araplar çekildiler. İstanbul asırlar. ca nice nice tazyikler, muhasaralar gördü; hattâ Lâtinlerin feth ve tahri- bine uğradı. Rumlar yeniden şehri al- dılar, Ve nihayet, Ebu Eyyubun vefa. tından 783 sene sonra Fatih Sultan Mehmed muâzzam ordularile şehri ar- tık ebediyen Türkleştirmek üzere ku- gatti. Bu orduda, Hacı Bayram Veli'nin müridlerinden Osmancıklı Ak Şem- seddin isimli bir Âlim vardı. Dini, ta- savvufi, labbi bilgisile meşhur olan ve muhtelif eserlerin müellifi bulunan bu gat, Ebu Eyyub'un nerede medfun bu- bandi rüyada silimi ileri Ü B tiği şayi oldu. İstanbul alındıktan beş sene sonra, Ak Şemseddinin işaret et. tiği yere bir türbe ve bir cami yapıldı. Mühim kabirler bu semi etrafında te- essüs etti. Müslümanlar buranın kud- siyetine kani oldular. Ecnebiler uhre. vi manzarasına hayran kaldılar, Pa. dişahlar, tahta çıktıkları zaman kılıç kuşanma merasimi burada yapılırdı. Halk, «Ebu demeyip kısaca «Eyüp» tar. ... Eyüp camisini 1591 tarihinde Et- mekçi zade All paşa büyütmüştür. 1723 senesinde her caminin üzerinds ay bulunması ferman edildiğinden, Eyübün iki küçük ve alçak minaresi yerine, beheri iki şerefeli iki yüksek minare yapılmıştır. Caminin dışında Kızlarağası Beşir iki mahfil bina et- tirmiştir. Birinci Sultan Mahmud bu- raya, sarayın hazinesinden, peygam- berin ayak izini koydurmuştur, Bİ- rinci Sultan Ahmed büyük pencereyi açtırmıştır. Birçok meşhur şahsiyet. lerin burada eserleri ve makbereleri vardır, — m Manisa öğretmenleri Hataya gittiler j Adana (Telefonla) — Kalabalık bir kafile halinde gelen Manisa öğret menleri Hataya gitmişlerdir. Öğrelmenler, şehrimizin muhtelif yerlerini ve müesseselerini ziyaret et mişler, tarihi eserler üzerinde etüd- ler yapmışlardır, Otuz üç kişiden mü- rekep olan öğretmen grupuna şeh- rimizdeki müesseseler tarafından > yafetler verilmiştir. Manisalı öğretmenlerin bu ziya-