19 Temmuz 1939 Sıcak bir gündü, Remziye ile Arif tenha bir dondurmacıya oturmuşlar- dı. Genç kadın bir taraftan dondur. masını yerken. Bir taraftan da an- Tatıyordu: — Arii,.. Biliyorsun ki annem her zaman beni serbes bırakmıyor, Canı- mun istediği vakit evden çikamiyo- Tum, Seninle buluşmak için uydur- duğum yalanlar artık bini aştı, Ge- çen hafta <«berberime gidiyorumi> diye evden çıktım. Çarşamba günü seninle buluşmak İçin anneme «ter- zime uğrıyacağım» diye yalan attım. Evvelki gün ben hazırlamtken an- nem sordu: — Nereye gidiyorsun? dedi. Aklıma gelen ilk yalanı söyledim: — Arkadaşım Hatice hasta imiş de... Ona uğrıyacağım. Böyle söy. liyerek evden çıktım. Bugün gene sokağa çıkarken annem ağzımı ara- dı, hemen: — Kunduracıma gidiyorum... deyi- verdim... Görüyorsun ya, #ana gele- bilmek için ne kadar müşkülierle uğ- raşıyorum, ne yalanlar savuruyorum. Bir gün, bütün bu yalanlar meydana çıkacak diyede ödüm kopuyor... Çünkü ne arkadaşım Haticeye, ne terzime, ne kunduracıma, ne de ber- bere uğradığım var. Arif güldü: — Demek senin terzin de, kundu. racın da, berberin de benim... Çünkü bunlara gidiyorum diye evden çıkı- yorsun, doğru bana geliyorsun, Genç adam gülerek ilâve citi: — Ya benim seninle randevum olduğu günler şirketteki şefime uy- durduğum yalanlara ne dersin? Se- ninle her buluşacağımız gün bir ya- Jan kıvırıyorum. Bir gün adamcağı- zın karşısına çıkıp: — Efendim, dedim, pek samimi bir arkadaşım vardır, kendisi Beykozda oturur, Pek ziyade hasta olduğunu işittim, yoklamak istiyorum. Bugün müsaade edrseniz gidip kendisini gö- reyim... Bir kaç gün sonra başka bir yalan kiviriyorum: — Bir akdasım seyahatten dönü- Bugün bana müsaade edre misiniz... diyorum. Lâkin biliyor musun” Artık uyduracak yalan da pek kalmadı. Ya- lan da tükendi... Hasta arkadaşları yoklamak, seyahatten dönen dostları karşılamak vesaire gibi yalanlar da kabak tadı verdi. Remziye ile Arif altı aydan beri çıl- gın gibi sevişiyorlardı. Sık sık da bu- luşuyorlardı. o Remziyenin annesi, kızına göz açtımıyor, onu sıkı bir kon- trol altında yaşatıyordu. Arif de pek serbes değildi, Çalıştığı şirketteki şefinden izin almak pek müşküldü, Gene bir gün iki sevgili Huluşmuş- Vardı, Remziye: — Arif, dedi, artık ben seninle bu- lüşmak için uydurduğum bu hadsiz hesapsıtz yalanlardan bıktım. Buna bir çare bulalım... Arif; — Evet, dedi, ben de şirketteki şe- fime yalan söylemekten usandım... Buna bir çare bulmalı... Benim aklı- ma birşey geliyor amma söylemeğe pek cesaret edemiyorum. Remziye heyecanla sordu: — Söyle... Ne düşünüyorsun? Arif gülümsedi: — Mademki birbirimizi bu dercce seviyoruz. Mademki daima beraber bulunmak İstiyoruz, Evlenelim. O za- man Kimseye yalan ; söylerneden ra- hat rahat, mesud bir hayat geçiririz. Remziye gözlerini yere indirdi. Sus- tu, Arif onun elini tuttu: — Cevab vermiyorsun Remziye... Yöksa sözlerimden memnun ulmadın mı? Remziye utanarak cevat verdi: — Bilâkis... Artık saadetlerine hiç diyecek yok- tu. Bundan sonra dünyanın en me- sud hayatını geçireceklerdi. Hem de birbirlerile buluşmak için uydurduk- ları bir sürü yalandan kurtulmuş ola- caklardı, Nihayet evlendiler, Ilk günleri son derece güzel geçiyordu. Çok mesud- dular, Falat bir akşam Arif eve gelince Remziyeyi bulamadı. Genç kadın s&- a! veği buçuğa doğru eve geld., Arif YALANLAR a) si si in — Nereden geliyorsun karıcığım? Remziye cevab verdi: — Arkadaşım Haticeden... Biraz hasta imiş de, onu yoklamağa gittim. Genç kadın tamamile doğru söy- lüyordu. O günü hakikaten arkadaşı haticeye gitmişti. Fakat Remziye: «Haticeye gittim!» deyince Arif şöyle bir durumsadı. Çünkü evlenmeden evvel Remziye kaç kere annesine: «Ben Haticeye gidiyorum!» diye yalan söyliyerek kendisile buluşma- ğa gelmişti. Bunun için genç adam karısına dik dik bakarak: — Hakikaten Haticeye mi gittin? diye sordu. Remziye sinirli bir tavırırn cevab verdi: — Rica ederim Arif... Tabii Hati- ceye gittim... Başka bir yere gitmiş olsaydım senden saklar mı idim? Aradan bir kaç gün geçti. Bir ak- şam Arif eve geç geldi. Remziye sor. du: — Niçin geç kaldın kocacığım? Arif hemen cevab verdi: — Beykozda bir arkadaşım var, Pek hastalanmış... Kendisini yoklamağa gittim... Arif doğru söylüyordu. O günü Bey- kozdaki “arkadaşını yoklamağa git- mişti, Lâkin Remziye bu «Beykozda. ki arkadaş» sözünü işitince birderibi. re yerinde doğruldu. İlk defa içine bir kurd düşmüştü. Çünkü evlenme. den önce Arif şirketteki şefine «Ben Beykozda bir akadaşımı yoklamağa gidyorum!> diye yalan uydurarak kaç kere kendi randevusuna gelmişti. Bunun için kocasının gözlerinin İçine bakarak sordu: — Doğru söyle Beykozdaki arka- daşından mı geliyorsun? Arif sinirlenmişti: — Tabii oradan geliyorum... Remziye hâlâ şüphe içinde idi: — Bak sana söyliyeyim Arif... Ben senin şirketteki şefin değilim... Böy- le yalanlara İnanmam... İlk defa işte böyle. bir hiç yüzün- Gen kavga ettiler, Çünkü evlenmeden önce birbirlerile buluşmak için etra- fındakilere uydurdukları yalanları biliyorlardı. Şimdi birisi hakikaten terzisine, berberine, kunduracısına gitse öteki buna inanmıyor: — Ben bu terzi, kunduracı, berber hikâyelerini çok iyi bilirim!,. diyordu. Biri: «Beykozdaki arkadaşıma git. tim.s, «Seyahatten dönen bir dostu- mu karşıladım > dese öteki: — Kimi kandırıyorsun? diye şüp- heleniyordu. Halbuki ikisi de yalan söylemiyordu. ; İyi geçinmek için bir çare buldular. Artık karı koca her yere beraber gidi- yorlar, birbirlerinden hiç ayrılmıyor- lar. Hikmet Peridun Es Bu gece Nöbetçi eczaneler Beyoğlu ciheti: Galatasarayda Ga- latasaray, Tepebaşında Kinyoli, Cüm- huriyet caddesinde Kürkçüyan, Yeni- şehirde Paronakyan, Şişlide Hâskâr- gazi caddesinde Asım, Necatibey cad- desinde Kemal, Sarıyer: Osman. İstanbul tarafı: Fatih: Baraçhanede zagümrük: Feneı meddin, Kumkapı: Belkis, Küçükpa- zar: Bensason, Samatya: Erofilos Çu- Ja, Alemdar: Ongaloğlnnda Abdülka- z Nâzım, Ev, Apartıman kira'amak için «Akşam»ın KUÇUK İLANLARI En süratlı ve en ucuz vasıtadır. Dalga uzunluğu 1648m. 182Kc/s1ğ0Kw. Ankara Radyosu TAG. 19/74 m. 15195 Ke./8. 20Kw. Ankara Radyosu TAP. Tom. 9465Kc./5. 20Kw. TÜRKİYE SAATİLE Çarşamba 19/7/939 Çarşamba 19/7/939 1230: Program, 1238: Türk müsigi-Pl, 13: Memleket asat ayarı, ajans ve meteo- roloji haberleri, 1815 Müzik (Riya- seticlimBur bandosu - Şef: Ihsan Künçer): 1 — Saint - Saens - Geçld resmi marşı, 2 — Tsehalkowsky - Güftesiz şarkı, 3 — Meyerbeer - Le pardon de plomermel ope- rasından fantezi, 4 — Lincke - Serenad, $ — Delibes - Lakme operasından fantezi, 19: Program, 19/05: Müzik CP. Dukas - Çırak sihirban: Senfonik parça - P1), 19, Türk müziği (Karışık program), 19, Türk müziği (Halk türküleri ve oyun Yazan: İskender Fahreddin Leylâ, kendisini başkasile evlenmeye teşvik edenlere: “Ben Can beye söz verdim başkasına varmam,, diyordu — Oğlum, dedi, son zamanlarda serseri gibi dağlarda dolaştığını ha- ber aldım. Gönlüne düşen bu ateşin nereden geldiğini biliyorum. Artık seni Leylâ ile evlendirmeğe karar verdim. Can birdenbire sevindi, babasına teşekkür etti, Urman sözüne devamla: — İşte, dedi, Leylânın babasına havaları), 20: Memelket saat ayarı, aians| şöyle bir mektup yazdım. İstersen sen ve meteoroloji haberleri, 20,15: Konuşma, 2030: Türk müziği: i — Osman beyin - Baba peşrevi, 2 — Dede'nin - Saba şar- kı - Gşeyle gel bülbülleri, 3 — Âşık tafa - Saba yarkı - Bir esmere gönül ver- dim, 4 — Küzm Us - Hüsam şarkı - Benzemezsin kimseye, 5 — Keman taksi- mi, $ — Mehmed Nasib - Hicaskâr şar- kı - Görmezsem eğer sevdiceğim, 7 — Re- fik Fersan - Rast şarkı - Yaktı cihanı ateşin, 8 — Halk türküsü - Karda kara Mus- | çaktı, de bir kere oku. Relsin oğlu sevincinden çıldıra- Babasının uzattığı mektubu gözden geçirmek saygısızlığını gös- termedi: — Mademki siz karar verdiniz. Hemen şeyh Mehdiye gönderiniz. Dedi, Reisin emin adamlarından yonca, $ — Halk türküsü - İndim dağdan | biri bu mektubu Âmiriler kabilesine ovaya, lo — Halk türküsü - Damından görünür bağlar, 2110: Haftalık posta kutusu, 21,25: Neşeli plâklar - R., 2130: Müzik (Saksofon soloları «- Nihad Esengin tarafından, 2150: Müzik ©Melodi - Pİ), 27: Müzik (Küçük orkestra - Şef: Necip Aşkın): 1 — Paul Linoke - Olur - Olur - Olur (Şen parça), 2 — Micheli - Büseler serenadı, 3 — Rachmaninow - Serenad, 4 -- J. Brahms - Macardansı No.3, 5 — Eduard Künneke - Dans sültinden Blus, 6 Becce - Neturno, 7 — 9). Strauss - Neşeli vals öperetinden (Buseler valsi), 8 — Ferraris - Çiğan sevgisi, 9 — Cari Rydahl - Melodi, 10 — Franz Lehar - Götergette operelinden potpuri, 23: Son götürdü. O gün reisin, Âmiriler şeyhine yaz- dığı mektuptan bütün kabile efradı haberdar olmuştu. Bu haber herkesi sevindirmişti. Can beyi kabile ara- sında sevmiyen ve bilhassa ona âci- mıyan bir ferd yoktu. Can beyin ar- kadaşları her gün ona: — Bu aşk seni çıldırtacak! onunla mutlaka birleşmelisin! Derlerdi. Can bey ftraten şair olarak yaratılmış, ince ruhlu bir Sen ajans haberleri, zirmat, esham, tahvilât, | gençti. Her gün arkadaşlarile hurma kambiyo - nukud borsası (fiat), 2320: Müzik (Cazband - Pi), 2355 - 24: Yarm- ki program, Avrupa İstasyonları Saat 20 de Hamburg 20 dans ve halk şarkıları — Viyana 20 piyano — Prag 20,20 operet bavaları — Belgrad 20,05 orkestra — Bük- reş 20 hafif muzika — Florans 20 hafif muzika — Londra 2030 Amerikan muzi- kası — Sofya 20,15 Maşeagni'nin «Ca- valeria rusticanas operası — Stokhölm 2025 çingene Berlin 21,15 senfon. konser — Breslav 2115 - 1 karışık muzika — Kolonya 21,10 operet havaları — Leipzig 2115 askeri muzika — Prag 2140 - 23 Fiotovun «Marthâs operası — Bari Yunanca neşri- yat — Budapeşte 21,10 orkestra — Florans 2120 piyano — Lille 2130 Pilerne'nin «Fragonardı operası — Nis 2130 - 2330 hafif muzika — Rennes 2130 konser — Touloume 2145 marşlar — Toulouse Pyrenee 21 hafif muzike. Saat 22 de Prankfurt 22 hafif muzika — Kolonya 22,10 dans — Viyana 22 güzel sesler ve meşhur orkestralar (plakla; — Bero- münster 22,10 salon orkestrası — Florans 22.25 orkesira — Laibach 22,15 Tamburiça orkestrası — Milâno 22 hafif muzika — Roma 22 senfon, konser. Sant de Berlin, Leipzig, Münih 2340 - 1 hafif muzika — Danzig, Viyana 2330-1 Viya- na muzikası — Breslav, Königsberg 2330-1 karışık muzik — 93,0 salon muzlkasi — Hamburg 23/40 sa- Ton muzikası — ee ye keman ve piyano — Belgrad — Budapeşte 23,25 çingene çalgısı — Bükreş 23,15 Ru- men muzikasi — Müâno 28,15 salon mu- zikası — Stokholm 23.15 dans, Saat Mden sonra Prag 24 Çek muzlkası (orkestra) — Florans 24 dans — Londra 24,10 dans — “Milâno ve Roma 24 dans — Breslay, Ko- Konya, Ştulgart ve Viyana 1 -4 gece mu- gikası, WAKŞAMN Abone ücretleri Türkiye Ecnebi emmi #ENKLİK © 1460 Kuruş © 7700 kuruş 8 AYLIK 70 , M0 » 3 AYLIK 400 a 0 » 1 AYLIK 150 , — , Posta ittihadına dahli olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı 1400, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Cemasiyelâhir 2 — Hızır 75 B. İmank Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı K. 686 906 442 841 1100 16 Va. 234 4461220 1618 1537 2183 İdarehane: Babıali civarı Acımusluk sokak No. 13 ... bahçelerine gider, orada kuşlarla, ge- yiklerle, atlarla, koyunlarla konu- şurdu. Can bey, arkadaşlarıma: — Babam, Leylânın babasına mek- tup yazdı. Çok yakında düğünümüz olacak. Bu derdden elbette kurtula- Diye cevap vermişti. İlk evlenme teşebbüsü, böylece, Urman'ın, Leylâyı babasından iste- mesile başlamıştı. Can beyin en heyecanlı, günleriydi o arada geçen günler. Can bey: Ne uzundur yaz günleri, Rab korusun düşkünleri, Diye söylenir dururdu. Bazan sarayın bahçesine iner, uzaklardan gelen kuşlara yaklaşır, onlarla konuşmak ister, gözleri ya- şarırdı. Bir kuş ötse o diyardan, Sanırım cevaptır yarden, Ve böylece söylene söylene ortalık kararıncaya kadar bahçelerde, s0- kaklarda dolaşırdı. * Şeyh Mehdi'den nlenfi cevap gele- ceğini hiç kimse ummadığı için, bü- tün kabile efradı: — Veliahdimizin yüzü yakında gü- lecek., diye söviniyordu. Zaten Şeyh Mehdi, Urman'ın ar. zularına nasıl Karşıkoyabilirdi? Âmi- riler, bu sıhnyellen memnun olma- ıydılar. Çünkü, Araplarla Türk ka- bilesi bu süretle birbirine daha çok yakın olacaktı. Âmiriler, her zaman Türk kabilesinin yardımına muhtaç vaziyette bulunuyordu. Türkler Fırat boylarını baştanba- şa saran çok kuvvetli bir kabile idi. Gerçi Âmiriler de çöle hâkim bulu- nuyorlarsa da, Şeyh Mehdi kendi ka- bilesine kendisini Urman kadar ser- dirememişti. Âmiriler, Mehdinin kar- deşi Saidi daha çik sever ve sayar- Jardı. Mehdi kurnaz bir adamdı. Ka- bilesi arasında günün birinde bir ayaklanma (hadisesi olmasın diye, kardeşi Saldi çöle göndermişti, Said yıllardanberi çöl bekçiliği ya- pardı. Türkler, Âmirilerin iç yüzlerini çok iyi bildikleri için, Şeyh Mehdiden menfi bit cevap gelebileceğini akılla- rından bile geçirmiyarlardı. Ur şehrinde çok yakında muhteşem. bir düğün yapılacaktı. Urman şimdi- den düğün hazırlıkları yapılması için adamlarına emirler bile ver- mişti, Can bey bunları duydukça neşeleniyordu. Reisin oğlu, o gün sarayın bahçe- sinde ağaclardan b gövdesine, yazdi 1 ey! Konuyor saadet kuşu başıma, Giriyorum yirmi iki yaşıma. Can bey O yılın mayısında yirmi birini dolduruyordu. Beş on gün sonra yirmi !ki yaşına girecekti : Ayşenin tasası Can beyin anası - günler geçtikçe « tasalaniyor: “— Mehdi kızını oğluma vermezsö bu üzüntüsünü kocasına da açti: — Günler geçiyor, dedi, Mehdi ne- den vecap vermiyor acaba?... Urman hüsnüniyet sahibi bir adamdı: — Kimbilir ne hazırlıklar yapk yor.. ve kimbilir ne kadar çok sevin- miştir, dedi, Mehdi zaten kızını şim- diye kadar bunun için başka bir kim- se İle evlendirmemişti, Ayşe üzgündü. Ve o gün kocasile konuşurken birdenbire ayağının bur- kulmasından canı sıkılarak: — Bu işte bir uğursuzluk olsa ge rek, dedi, ne zaman bu bahsi açsam, canım yanıyor. Geçen gün de bahçe- de gene seninle konuşurken, üzeri- ne dayandığım ağaç dalı kopuverdi. Beni kolumdan” tutmasaydın havü- zun içine yuvarlanıyordum. — Haydi * canım, sen her şeyden bir mâna çıkarmiağa çalışırsın! Bun- lar birer tesadüften ibarettir. Ağaca dayanıp düşme bir dikkatsizlik eseridir. Yi — Ya şimdi Ayağımın burkulk masına ne dersin? Hem detam bu Yâfın açıldığı sırada... 'Urman gülmöğe başladı: -— Bu da bir tesadüf eseridir. Ben sana mermer üzerinde yürürken, bas- tığın yere dikka et demedim mi? Ayşe ayağını uğuştururken, aksi bir tesadüf olacak ya, tavanda aslı duran bir kanarya kuşu kafesile bir- likte yere düşmez mi?! Ayşenin gözleri dönmüştü. — Ya buna ne dersin? - diye ba- ğırdı. - Bu da bir tesadüf müdür? Urman derhal yere eğildi. kuş kafesini kaldırdı. — Şu kanaryalar ne kadar nazik mablüklardır, — Ne oldu?... Öldü mü yoksa hay- vancık?... Reis başımı sallıyarak! — Evet, dedi, incecik kanatlarım çırparak can verdi. —Peki,.. Bunâ ne dersin, Urman? Benim artik, oriların evlenmesine aid bir tek söz söylemeğe cesaretim kal- madı. 'Urman, yerde duran kafesi uzakta dolaşan hizmetçilerden birine verdi. — Kafesin ipi çürümüş Bugün değilse yarın kopacaktı. Tesadüfen biz konuşurken 'koptü ve düştü. Or. tada üzülecek bir şey yök... Ayşe ağzını açmiyordu. Bundan sonra, oğlunun evlenme işi hakkin- da eşref saat arıyacak, kocasile 0 24- man konuşacaktı. Burkulan ayağını sürükliyerek oda sına gitti. y «Leylâ» nin babası cvap veriyor Can bey, Leylânın da” kendisine olan temayülürü bildiği için, baba sından menfi cevap geleceğini um- muyordu. Reisin oğlu bir sabah Fırat boyla- rında, bir ağaön dibinde oturmuş ağlıyordu: e İnsan deyip uldanma kim içtikleri kandır. Ağyâr elinde Mecnunun hali perişandır. Can kendi kendine söyleniyor ve muhitindeki insanların kendisini çe kemediklerinden şikâyet ediyordu. Can beyin bir endişesi vardı: Mehdi, kızını vermezse ne yapacak? Can zeki bir gençti. Bütün ümidi- ni Leylâya bağlamakla beraber, bu ihtimali de düşünüyordu. O zaman babası ne hiddetlenecek, belki de bu yüzden İki kabile arasında bir döğüş