*., Neriman uzandığı koltukta sigara- ! mnın dumanlarına dalmış düşünü- u. Bir aralık içeriye hizmetçisi | girdi: | &. — Efendim, dedi, köşkteki kapıla- | zi boyamak için bir adam gelmiş, aşağıda bekliyor... Neriman sigarasını söndürdü, dr şarı çıktı. Genç kadın babasından kalan bu eski köşke biraz çekidüzen verdirmek istiyordu. Bilhassa Köşkün kapıları pek berbad bir halde idi. Neriman bunları boyatmağa karar vermişti. İyi bir boyacı arıyordu Genç kadın aşağıya indiği zaman taşlıkta kaskelli bir adamın bekle- diğini gördü, Neriman dikkatle bs- kınca bu adamı derhal tanığı, Bu, ne zamandariberi peşinde koşan, sirna- gık delikanlı idi. Genç kadın onu kaç kere terslemiş, paylamış, yanın- dan koğmuştu. Lâkin bütün bunlar para etmemişti. Bu yılışık genç hafta- Tardariberi onun peşini bırakmıyor. du. İşte şimdi de başına bir kasket, sırtına boyalar içinde bir elbise giy- miş, boyacı kıyafetine girmişti, Nerlmanın aklına bir şeytanlik geldi. Genç adamı tanıdığını hiç belli etmeden sordu: — Kapıları boyamak için gelen adam siz misiniz? Delikanlı cevap verdi: — Evet efendim... Benim... — Küşkte boyanacak on altı tane kapı var... İşte kapıların büyüklük- eri de şu kadar. Bunlar yağlı boya «lacak... Hepsini kaça boyaysonksı- mz?... Delikanlı gülümsedi: — Aman efendim... dedi, sizden fazla para alacak değilimi... Ne ka- dar verirseniz veriniz. — Öyle şey olur mu canım? Bir fiat söyleyiniz de biz de kaç para ve- receğimizi anlayalım. Belki ben fiati fazla bulurum da bu İşi yaptırmam, Sahte boyacı bir an düşündü; — Hepsini iki raya boyarım efen- (dim... dedi. Boyası da tabil bizden... Neriman içinden: «Pek te az iste- di; dedi, sonra delikanlıya döndü: — İyl amına, dedi, boyalar gayet güzel olacak... Yapabilecek misiniz? — 'Tabii tabli efendim... Ne de- mek? Şimdi bir de arkadaşım gele- cek. O çok usta bir boyacıdır. — Haydi bakalım öyleyse... 'Tam bu esnada köşkün kapısı ça ındı. “Gene boyacı kıyafetinde bir adam geldi. Sahte boyacı: — İşte... dedi, arkadaşım... 'Bundan sonra iki arkadaş işe baş- Iadılar. Arâsıra Neriman onların yâ nına gidip hallerine bakıyordu. Sır- maşik genç «kapıları boyayacağım!» diye üstünü başımı berbad etmiş, kanter içinde kalmıştı. Neriman onun vaziyetine baktıkça gülmemek için kendisini zor zaptediyor, için- den: «Oh olsun, diyordu, münasebet- sizliğini bu derece İleti götürür mü?> Yılışık delikanlı arasıra Neriman- Ja konuşmak için vesileler çıkarıyor, lüzumlu ve lüzumsuz sualler sormak mâksadile Nerimanın karşısma Giki- Yiyordu. Lâkin genç kadın bu konuş” maları gayet kısa kesiyor, sahle bo- yacıya hiç yüz vermiyordu. İçinden İl «Budala, diyordu. Boyacıyım diye köşke gelirken kimbilir neler ümid ediyordu. Belki de bu suretle benim- le ahbaplığı Merleteceğini bile um- muştu, Halbuki o kağar çalıştı kanter kaldı. Benden de hiç yüz bulamadı. İşte bu ona iyi bir ders olsun da bir daha böyle münasebetsizliklerde bu- Yunmasın...? Kapıların boyanması bittikten son- ra yihşik genç tekrar Nerimanın kar- gsma çıktı: — Efendim, eğer emreğerseniz du- varları da boyayalım. Onların öa bo- yanmağa ihtiyaçları var... dedi. Neriman gülümsedi. Köşke istedi- ği gibi çekidüzen vermek için işte Adeta bedava bir adam bulmuştu. Genç adama: — Peki!.. dedi, fakat bütün du. »— Aman efendim?.. dedi, ne mü- nasebet? Biz onu gayet ucuza çıkara- biliriz. — Meselâ kaça? Delikanlı gayet ehemmiyetsiz bir bara sövledi. Neriman — Âlâ... dedi, yarından itibaren işe başlayınız. ; Genç adam âdeta sevinç içinde: — Peki den işe baş kanlı yanında iki hakiki boyacı berâber gelmişti. Derhal işe başladı- lar. Evin içinde büyük bir faaliyet göze çarpıyordu. Duvarların boyanma işi de bitmiş, fakat sırnaşık delikanlı Nerimanla ahbap olamamıştı. Son duvar da bo- yandıktan sonra genç adam Nerima- Ba: — Bâhçeyi tanzim ettireceğinizi işitim. Benim iki arkadaşım var. Bah- çecilikten son derece arilarlar, Eğer müsaade edecek olursanız bahçeyi düzeltme İşini'de biz yapalım!.. deği ve ücret olarak ta gene son derecede «z bir para İstedi. Neriman buna da: — Peki... dedi, Hemen başlayınız. Ertesi güründen itibaren bahçenin tanzimine başlandı. Artık Neriman genç adanın adr nın Şevki olduğunu öğrenmişti. Şe- ki bahçede canla başla çalışıyordu. Neriman “bahçeye çiktığı zaman he- men koşup onun yanına “yaklaşıyor, çiçekler, güller hakkında izahat ve- riyor, lâfı uzattıkça uzatıyordu. Bahçenin tanziminden sonra Şevki köşkün elektrik tesisatım düzeltmek işini üstüne aldı. Bu da bitince bu sefer su meselesine el attı. Genç adam Nerlmana yalan bulunmak için hiç bir işten kaçınmıyordu. Üç ey Adeta parasız denilecek şekilde küşk- te çalışıyordu. Nerimanm “babasından kalma eski köşk âdeta bir şeye benzemişti. Genç kadın Şevkiye baktıkça onun kendi- sine pek bağlı olduğunu hisediyordu. Şevki de sevimli çocuktu. Zaten üç Ay içinde bütün işlerini gördüğü için Şevki ile aralarında epey ahbaplık başlamıştı. Bir gün Neriman genç adamı ya- nına çağırdı: — Fer işimi size gördürdüğüm için bu mesele için de gene sizi düşün- düm, dedi. Şevki büyük bir istekle sordu: — Yapılacak bir şey mi var?.. He men emrediniz... Neriman gülümsedi: — Evleniyorum... Düğün hazırlık- ları ile meşgul olmaklâzım... Sis Açıkgöz bir gençsiniz. Bana yardım ediniz. Şevki sapsarı kesilmişti. Neriman onu fazla üzmek istemedi, Gülerek: — Sanki, dedi, üç aydır sizi tanıma- dığımı mı satiyorsunuz? Artik kim olduğunuzu itiraf ediniz bakalım... Bir hafta sonra Şevki memnun, mesud düğün hazırlıkları ile meş güldü... EB. 639 886 436 636 1200 3200 Va. 221 4371219 M9 1942 2142 İdarehane: BabAli civarı Acımusluk sokak No. 13 Bulmak için «Akşamın KÜÇÜK İLANLARI En süratlı ve en ucuz vasıtadır. | Ankara Radyosu Türkiye Kağzadifüzyon 'Postaları Dalga, uzunluğu 148 m. iE3Ke/s120Kw. Türkiye Radyosu T.A.G. 19/14m. 15165 Ke/s. 20 Kw. : 4465 Kes. Ew. ANKARA RADYOSU TÜRKİYE SAATİLE 1230: Program, 1248: Türk müziği -Pl, 13; Memleket saat ayarı, ajans ve metoo- Toloji haberleri, 13,15 - 14: Müzik (Karı- 1405: Müzik (2 nel rap- PL), 1915: Türk müsigi (Fasıl heyeti), 20: Memleket saat ayarı, ajans ve metecroloji haberleri, 20,15: Ko- nuşma (Doktorun sasi), 2030: Türk mü- #iği (Halk türküleri), 2050: Türk muzi- Ri: 1 - Salâhaddin Pınar - Kürdilihicaz- kür şarkı - Ne gelen var, 2 - Şemseddin Ziya - Kürdilihicarkâr şarkı - Güvenme büsüne, 3 - Artaki - Kürdüllcarkir şarkı - Ay dulgularırken, 4 - Boğos - Kür- dilihlesrklir şarkı - Güller aşmış, 5 — Lemi - Kürdilhiceskir şarkı - Nazlandı bülbül, 21,10: Mili masikilere dair üçün- cü konuşma (Leh müsikisi) Hall) Bedi Yünetken, 21/25 tieşeli poklar - R., 2130: Müzik (Piyano woloları - Ulvi Cemal Er- kin), 22: Müzik (Küçük orkestra - Şef: Necip Aşkın), 23: Son ajans haberlero, 2i- raat, esham, tabvilât, ieamiiyo - nukud borsası (ilat), 23.20: Müzik (Cazband - Pi), 23,55 - 24: Yarıriki program Avrupa İstasyonları Sant Wide Daüzig 20 viyolonsel — Kolonya 20,40 karışık muzika — Münih 20 dans — Viya» na 20 sülon muz'kası — Brünn 20,25 kon- ser — Atilone 70,15 orkestra — Bükreş 20,15 muzikn — Florans 20 hafif ınuzika — Bolya 2045 senfon. konser — Stokholm 2030 batif muzika, Saat 2 ör Berlin ve Denzsig 2115 orkesisa — Breslav 21,15 hsfif muzika — Frankfurt 31,15 karışık muzika — “Hamburg, Kö- nlgsberg ve Şiufigari 21,15 karışık muzi- ka — Bari 21/18 Yunanca neşriyat — Bu- dapaşte 21,40 orkesira — Lille 21,30 - 23,30 orkestra — Lonüra 21 karışik muzika — Lyon 3130 - 23,30 konser — Paris P.T.T. 3140 karışık muzika — Toulouse 21,35 ha ff muzika ve marşlar, Sant 22 de Münih 2240 keman — Beromünsler 22,16 hafif muzika — Bükreş 22.15 hafif musika ve dans — Floransa 72 hafif muzi- ka — Lonâra hafif muzlka — Milâno 22 Humperdinck'in” «Kral Çocukların “ape rası — Paris P. T. T. 22 salon muzikası — Roma 22,45 orkestra — Sofya 2240 dane — Stokholm 22,15 orkestra. Saat 2 de Berlin, Frankfurt, Kolonya, Königsberg, Viyana 23,30 - i dans orkestrası — Bres- Mv 7330 könser Dantig ve Münih 2320 - 1 duns — Leipsig 2390 hafif muzi- ka — Ştuttgart 2330 konser — Budapeşte 23 dans — Bükreş 73,15 Rumen muzika- sı — Laibarh 23,15 orkestra — Roma 7330 senfon. konser — Stokholm 23/15 hafif Mmüzike. Saat 24 den sonra Öğretip alıştıran - Şöhret, 8 — Nefi edatı - Yalaz, 9 — Nazlı hateket - Odak, 10 — İstenilen şeyi vermemek için minaa &ız bahaneler bulan. Geçen bulmacımızın balli Boldan sağa: 1 — Paşabahçe, 2 — İzin, Şeibe, 8 iman, Fes, $ — Almiyet, 5 — Gemi, 6 — Hidrojen, 7 —OU, Tmdüve, 8 — Şifiller, 9 — Ahennema, 10 — Fire, Te, Mütercimi Mebrure Telrika No. 99 Böylece gamlı gamlı düşünerek, tes- | bih çeker gibi mıni murıl söyleniyor- du. İki üzüntüsü vardı: Doğacak ç0- cuk ya sakat ya da kız olursa korku» su, bir de bir türlü gelmek bilmiyen küçük oğlunun derdi. Bazen bütün ömrünün upuzun bir bekleyişten baş- ka birşey olmadığını düşünüyordu. Bir zamanlar boşuboşuna hep kocasının dönüp gelmesini beklemişti, şimdi de oğlunu ve erkek torunlarını bekliyor- du. Yansı böyle yazılmıştı bir kere, am- ma'ne de kötü yazmışlardı zavailımın- kini! Ümid bu, kolay kolay gider mi el den, komşulardan biri şehre gidip gel- di mi hemen soruyordu: — Bugün oğlumu gördün mü? Ve köyü bir baştan bir başa, kapı kapı dolaşıp: — Bugün dim gitti “şehre? diye aranıyor ve oradan dönen birini bu- Yar bulmaz: — Bugün rasladın mı, gördün mü oğlumu? diye tekrarlıyordu. Bu kuruntulu kararsızlık günlerin abanmış görüyor, ve ihtiyar, titrek seslle: — Bugün gördünüz mü oğlumu? diye sorduğunu işitiyorlardı. Acıya- rak, iyilikle cevap veriyorlardı: — Hayır nine hayır görmedik. Hem biz çarşı, pazarda dolaşıyoruz... Ma- denikiso dediğin gibi kibarlaşmış, ki- taplardan çikarıyormuş parasını, hiç bizim olduğumuz yerlere gelir mi? di- yorlardi. Mahzun mahzun dönüyor, ve bir. den kısılan, donuk bir sesle: — Pek iyi bilmiyorum “amma, gâli- ba kitaplarla bir iş yapıyormuş, diye mırıldanıyordu. O vakit, tek ihtiyarın hoşuna gtisin diye, gülerek: ediyor mu?» diye düşünmekten baş- ka yapacak ne vardı Ki! Fakat bir gün, gökte ay bir kaç de- #alar devrini yapıp geçtikten sonra kulağıma bir haber çalmadı. Ana her wakitki gibi kapının dibinde oturmuş” “düşünüyordu. Kahvaltıdan yeni kalk- tığı için, elinde 'uzun çubuğu vardı, «Yuvarlak tepelerin üstünden sabahi güneşinin yükselişini seyre dalmış ba. kıyordu. Onu Adeta gözlüyor, sıca- Fını yaymasım Bekiyordu. Çünkü bu güz, gün başları adamakıllı serin oluyordu. Birdenbire karşıki Emmile- Tin büyük oğlunu gördü. Genç adam; çarığının kopan ipini düğümlemeğe çalışarak yürüdü gödi. Biraz ötede duran kendi büyük oğluna sökuldu. "Yanaş sesle kulağına bir şeyler söy- ledi, Ana birden şaşırdı. Çünkü daha © sabah, şefak sökerken unun şehre gittiğini görmüştü. İbtiyarlamıştı amma, eski âğetini bırakmamıştı ek İ den; hasta olmadıkça gene hep gün doğmadan kalkiyordu yataktan. Pek- dâ da karşıki akrabalarının bu oğ- Au idi gördüğü, hattâ yenii biçilmiş bir wt yükü götürüyordu şehre, Bu ka- dar erken dönmüş olmasına şaşarak, götürdüğünün hepsini satabildi mi diye çağırıp sormağa niyetleniyordu. ki, oğlunun başını kaldırarak, yüzün. de müthiş bir korku İle: — Karüeşim ha! değiğini işitti. Evet, ananın iyi işiten kulaklarına bu çığlık ulaştı, geldi. Sağır değildi ©, hemen telâşla; — Ne var? Ne olmuş küçük oğlu. ma” diye sordu, İki erkek çatılmış yüzlerle bir gey. ler söyleşiyorlardı hâlâ; birbirlerine Öyle korku dolu gözlerle bakıyorlardı ki, ana dayanamadı, bacakları tutul. duğunden topalıya topallıya yürü- dü, yanlarma gitti ve sopasile yere vurarak: — Ne olmuş oğluma! Ne var? diye Koşunun oğtu bir şey demeden çekildi ve büyük evlâdı da: — Kardeşimin işleri pek iyi gitmi- yormuş galiba anacığım... Amma ne nin nesi, ben de bilmiyorum... Şehre gitmeliyim... Bakar, sana heber geti- ririm... dedi. Fakat ana, yakasını bırakmadı, Se. sini ânha yükselterek: — Bir şey var... Söyletmeden bırak. mam seni! diye bağırmağa başladı. Bu sesi duyan gelin, lâf dinlemeğe — Ne diyorsa anan yapsana... Of. keden hasta ulacök, dedi. O vakit oğlu yutkuna yutkuna 20 runa şunları söylibeyildi: — Emmimin oğlu görmüş... Şeyi gör müş... Kardeşimi. Bir çok başkaları- nin arasında. Elleri iple arkasına bağlı imiş, elbiseleri de parça parça imiş... Tam “ot sattığı pazardan ye- çirmişler bunları... Yirmi, otuz kişilik imiş kurdeşim, Emmim oğlunu görün. ce, 'başını çevirmiş. O'da sorup se Tuşturmuş, nöbetçi 'askerlerden öğ- renmiş ki... Şeymiş bunlar... Komü- nistmişler, hapse: götürülüyorlarmış... Yarın da öldürüleceklermiş.. Bu sözlerden sonra Üçü "de birbirle- rine bakakaldılar; ihtiyar ananın çe- nesi titremeğe başladı ve gözlerini bir yüzden ötekine çevrildi, çevrildi... Sonra: — Ben bu lâfı bir kere daha duy- dumdu... Amma he demektir bilmiyo- rum, dedi. Oğlu ağır ağır: — Emmioğluna sordum, nöbetçi askerine «komünist nedir?» diyecek olmuş ta adam gülmüş, ebir çeşit zâ- mane hırasları; demiş. Ananın aklına, ne kadar vakittir yâ» tağının altmda saklı duran paket gel- di ve ahlayıp oflamağa, başına hir- kasınm.eteklerini çevirip örterek hiç- kırmağa başladı. — Daha o gece anlamalı idim! De mek ki yatağımın altındaki çıkında çaldıkları var, eyvahlar olsun, çaldık- ları... diye inliyordu. Bu lâkırdılar üstüne oğluyla geli- ni hemen onu tuttular, dörtbir yan- Jarına korka korka bakurak kadını evden içeri soktular, sormağa bas ladılar; — O me demek ana? Neler söylü- yorsun sen? Gelin koştu, yatağın alt tarafında- ki perdeyi çekti ve kocasının yüzü- ne baktı. Oda ierledi. Anası ağlama ve hıçkırıklarını daha yükselterek: — İçinde ne var bilmiyorum... Ge- etieyin getirdi bunu... Bir iki gün kimselere bir şey söyleme anam, de- âi gitti... Gidiş o gidiş, gelmedi... Bir daha hiç gelmedi... 'Erkek doğruldu, gitti usulca kapr yı kapadı, kölunu indirdi, karısı ön pencerenin önüne bir bez astı, İkisi berâber paketi çekip çıkardılar, iple- Ti çözdüler. Ana, gözleri bu koca şeyin üstünde: — İçinde koyun derisi var demişli bana, diye #urıldandı. Karı, koca bir cevap vermediler, böyle bir şeye inandıkları yoktu, her halde başka bir şey olacaktı bu, kat- luğına, ağırlığına bakılırsa acaba #- din dir dive düşündüler. Amma çıka çıka sade kitap çıktı; Kara yanlı bir alay küçük Kitaplar; #onra ıda üstlerinde kanlı ecayip öüm sahneleri gösteren resimli bir çök sahifeler; bunlarda iriyarı, dev gibi adamların ufak yapılı erkekleri uçakla kesizleri, oralarını buralarımı, parçalayışları gösteriliyordu. i Bu gerip şeyler karşısında ağızları açık kaldı, üçü de hiç bir şey anla- madan birbirlerinin yüzüne afal afal baktılar... Kendi kendilerine, bir adt mn, böyle üstü kara kara bir şeyler yanlı basbayağı kâğıd parçalarını çalmak, saklamak için ne zoru var- dır diye düşündüler... Akılları almi- yordu böyle bir hırsızlığı. (Arkası var),