| | İ Me Sahife 6 'Jkı karısını zehir AKŞAM liyen ihtiyar bir zengin tevkif edildi - Sen Marten ilk karısını parası, ikinci karısını da genç metresile evlenebilmek için zehirledi Pransız adliye ve zabıtası, esrarengiz İki ginayetin tahkikatına ©l koymüş, iki ka- rsmı zehirlemekle maznun San Marten namında ihtiyar bir zengini tevkif di miştir. Sen Marten altınışlıktır. Fakat dinç- tir, kadınları sever. Arabacılıkla işe baş- Jamasına rağmen açıkgöz bir adam Ol- duğu Için sz zamanda işini İlerletmiş, ol- dukça büyük bir servet sahibi olmuştur. Bugün senelik iradı, 60000 frangı geçer. Bu bakımdan hal ve vakti yerindedir. Sen Marien kendisini müreffehen geçindire- çek bir gelir sahibi olmasına rağmen hâlâ çalışıyor ve pansiyon şeklinde bir otel işletiyor. Sen Marten 1629 senesinde ilk defa ev- Jenmiş, fakat aradan bir kaç sene geçtik- ten sonra karısı Mari, karın sancılarına tutularak ölmüştür. Marinin ölüm tarzı garip görünmesine rağmen şüpheyi davet etmemiş, cslbedilen doğtor defnine rühsat vermiştir. Jik karısından dul kalan Marlen, esi- radan Klara ramında yaşlı, fakat serve$ sahibi bir kızla ikinci defa evlenmiştir. Marten, ikinei karısına bir vasiyetaamö tânzim ettirmiş, kendisini umumi varisi nasbettirdiği cihetle, ordan 300,000 frank- ık bir borç senedi de almıştır. Klara, kocasının bir gün kendisini 2e- hirleyip öldüreceğinden korkuyordu. Hat- ta bazı muhibbelerine bu korkularını ifşa emişli. Bundan bir sene evvel Klara, köyüne gitmiş, Parise döndüğü ' zaman, hizmetçi sıfatile Anna namında 16 yaşın- da tombul köyül Kızını da beraberin- de getirmiştir. Sen Marlen, fırsat buldukça küylü kızı- nim peşini bırakmıyor, onu metres ittihaz | etmeğe uğraşıyordu. İhtiyar zengin, bir çok vaadler ile nihayet bu emeline mu- Yalfak olmuş, hattâ genç köylü kın ihti- yardan gebe kalmıştır. | Kocasının bu sarkıntılığını imzasız bir mektupla öğrenen madam Klara, köylü kızını köyüne göndermiştir. Fakat Annayı çıdırasıya seven ihtiyar, onu Parisa ge- Ürterek hususi bir otelde oturtmuş, genç i Gamilerden kilim ” seccade çalan ihtiyar İki karısmı zehirliyen altmışlık Sen Marten kızla münasebetlerine devam Genç kız, ihtiyar âşığının kendisini çıldı- rasiya sevdiğini göstermek için kendisine fırsat düştükçe: — Beraberce yaşayabilmemiz için ister misin bir cinayet işliyeyim dediğini, övü- ne övüne ifşa etmiştir. İhtiyar âşık, genç metresile, münasebe- tine devam ededursun karısı Kisra, karın sancılarına tutulmuş ve bu sancıların hakiki sebebi teşhis edilemeden bu dün- yadan göçüp gitmiştir. Madam Klaranın bu beklenmedik es- Manisa (Akşam) — Manisa camilerinden son zamanlarda birçok ki- etmiştir. Um ve seccade çalınmıştır. Polis bunların faili olan Şahin isminde 75 ya- şında birini yakalamıştır. Namazında niyazında bir adam gibi görünen Şahin 8 seccade ve 2 kilim çalmıştır. Cürmünü itiraf etmiştir. Gönderdi- diğim resimde Tefrika No. 38 ÇE Öyle yerleri vardı ki, saatlerce at üs- tünde giderken güneş yüzü göremez. | diniz. Kömürçukuru köylülerine aid | Çınaralan ve Dörtoluk yaylâları, yemiş| bahçelerinden ibaret, sulak, serin, öy- | le sevimli yerlerdi ki, insan bir kere ayak bastı mı artık ayrılmağa Tazı olamazdı; mezarının bile orada kaldı- fanı isterdi, Bu son söz Kırana kendi mezarını düşündürdü: Öyle bir yaylâ kenarın. da, keçilerin üzerinde gezindiği bir ta- ze tümsek... Ve arzusunu ikisine de söyledi: «Ölüm hepimize mukadder, dedi, şayed yanımda siz bulunabilirse. niz ve imkânı olursa beni o yaylâlar. dan birine gömünüz!» Tikisi de bu sözü, müteessir olmak- | la beraber çok tabii telâkki ettiler, Gü-| ya her zaman almağa alıştıkları emir- İerinden biri idi. i — Allah gecinden versin, dediler, | gam yeme, olur, istediğin gibi yapa- | nz. Kıran, lâkırdıyı değiştirdi; hareke- İ Şahin ile çalınan kilim ve seccadeler görünüyor. TE Yazan: REFİK HALİD te ait fikirlerini söylemeğe başladı: — Buradan Beylan civarındaki $0- seye varış on saatlik bir muhtaç değil mi? Aylan yaylasını bulduktarı sonra yol büsbütün iniş- tir. Demek ki yarın sabah Şalankale- yi bırakırsak akşama doğru ferah fe- rah birinci hedefimize erişmiş olaca- — Bel! — Şoseyi ay çıkmadan karanlıkta geçeceğiz ve Derindereye ineceğiz ve gün doğmadan Kızıldağ eteklerinde bulunacağız. — Beli! — İlk işimiz geciktirmeden bir bas. kın yapmaktır. Bunun, öyle yolcu oto- mobillerini çevirmek gibi gösteriş ma. hiyetinde olmasını istemiyorum. Bir köy veya bit konvua vurmak lâzım. Sesi Beyruttan ve Ankaradan 'duyul. | malıdır. — Beli! z- Ha, yukardaki kadınıda gose kenarında bırakır, geçeriz. Tarengiz ölümü ve genç metresine söyledi- ği , sözler, komşularının şüphelerini tah- rik etmiş, Sen Martenin karısını zehirle- diğine dair adliyeye ihbarda bulunmağa ç sevk eylemiştir. Adliye bu #ibar üzerine, Klara'nın eese- dini mesardan çıkartarak ötepsiye tâbi tuttuğu gibi, barsaklarını da tahlil et- tirmiştir. Bu tahlil neticesinde zavallı ka- dının * Siriknin zehirle öldürüldüğü ta- hakkuk etmiştir. Bu cinayetin meydana çıkarılması Üze- rine adliye ve zabıta, Sen Mârtenin İlk karsı Marinin cesödini de mezardan çı- kararak doktorlara muayene ettirmiş, bu bedbaht kadının da arsenikle öldürüldü- ğü tahakkuk etmiştir. Bunun üzerine Sen Marten tevkif edi- miştir. Ihtiyar cürümlerini külliyen inkâr etmektedir. Sen Martenin genç metresi Anna, bir ay evvel erkek - bir çöcük doğurmuştur. Genç kadın bâlâ hastanede yatıyor. Anna kendisile. görüşen gazetecilere Sen Mar- “tenin kendisine” «Seninle beraber yaşa- -mmak için istermisin bir cinayet işliye- yim”?. deliğini inkâr etmiş, zabıtaya diği ilk Madenin tehdid neticesi olduğu Için asil ve esastan âri olduğunu söylemiş ve demiştir ki: — Dostumun benimle evi tiği doğrudur. Fakat bu evi ni, işlerini bitirdikten sonra yerine geti- recekti? Hang! işlerdi. bun. — Bu işler, veraset işinin tasfiyesi idi Ondan sonra kendisinden doğurduğum çocuğu tanıyacak idi, O, bir çocuk babakı olduğundan dolayı, memnun ve bahtiyar İ görünüyordu. Hiç bir endişe ve telâş gös- termiyordu. Bu da hiç bir cinayet İşle- mediğine ve vicdaninın müsterih olduğu- na delildi. Ben, karısı öldükten sonra metresi oldum. Doştumun masumiyetine tamsmile inanim vardır. Onu kurtarmak ve masumiyetini isbat için elimden geleni yapacağım Genç kadın, bu beyanattan sonra hün- İ gür hüngür ağlamağa başlamıştır. Cenevreye giden üniversitelilerimiz Edirne (Akşam) — Cenevre üni- yersitesinin daveti üzerine Avrupaya | gitmek üzere 28 i bayan ve Zdübay olmak Üzere 52 kişilik bir üniversite- Mi grupn, başlarında profesörleri oldü- ğu halde şehrimize gelmişler, erkek muallim okuluna misafir edilmişler, merasimle Atatürk heykeline çelenk koymuşjar, akşam Halkevinde şerefle» rine verilen çayda bulunmuşlardır. Misafir grup bu sabah Rusçuk yolu ile Cenevreye gitmek üzere şehrimiz- den ayrılmışlardır. Cerrahpaşa hastanesinin yeni paviyonları Cerrahpaşa hastanesinde bir müd- dettenberi yapılan göz ve cerrahi paviyanlarının ikmaline muktazi para bütçeye konmuştu. Bunun münakasa şartnamesi hazırlanmıştır. Binaların ikmaji ile buraya konacak makineler için seksen bin lira sarfedilecektir, Karşısındakiler bu son karara, di- gtrlerinde olduğu gibi candan, gönül. den «belilu demediler, önlerine bakıp sustular. »— Bugün ve geceyi dinlenirsiniz. İ barındıran kaledeki son saatlerimiz i rahat geçsin. Öksüz, gene önüne bakarak hafif- çe dedi ki: —— Bey, ben Çinar köyüne gidip ar- İ kadaşlarla bulunsam daha iyi olur, kumandanı görüp dönerim diyede söz vermiştim. Yoksul da söze karıştı: »— Paşaoluk'takiler de beni bekli- yorlar. Yiğit delikanlilardır amma daha toydurlar, başlarında adam ge rek! Öksüz cesarelendi: — Sen Hisarda tüne, sabahleyin yol. da buluşuruz. Kıran, iki arkâdaşının bü progra- mi şimdi, onun hatırı için, önünde, birdenbire kurduklarını anlıyamadı, rf yeni efradı başsız bırakmâmak is- tediklerine hükmederek ve düşünce- İ derini doğru bularak tasvib etti, Nasıl buluşacaklarını, ayrı ayrı ve üçer, dör- İ der, hedefe ne şekilde gideceklerini ihmal edilmedi. Umumi heyet tayin İ olunan ve kendilerince malüm olan | Bizi birçok aydanberi emniyet içinde | bir dere kenarında güneş battıkan ya-| 7 © İ oşehrelerindede-bu ölümrrengi-vardı: |: İ kararlaştırdılar. Teferrüatın hiçbiri | * zarar vereceğini 26 Haziran 1839 İstanbulda nasıl bir fuar açılabilir ? Istanbulda ancak beynelmilel bir turizm fuarı açmak fayda verebilir Valimiz B. Lütfi Kırdar, İstanbul- da beynelmilel bir fuar açılacağından bahsetmişti, Bu haber, İzmir gazete- lerinde telâş uyandırdı. Acaba ne den? Bizce endişeye hiç bir sebep yoktur. Pek tabii olârak, İstanbulda fugr tertip eden bir teşekkül, her şeyden evvel ;İzmir fuarının vaziye- | tini düşünecektir. İstanbulda . fuar açarak, İzmir fuarını sönük bir hale getirmenin, hiç bir idare adamının hâ- tırına gelmiyeceğine şüphe yoktur. Esasen. İstanbulda fuar açmak he- nüz ana hatları bile çizilmemiş bir | tasavvurtdan ibarettir. İstanbul fua- | rının şekil ve mahiyeti tesbit edir meden, evvel, bunun o İzmir fuanna düşünmek doğru değildir. ) Het şeyden evvel, İstanbulda açıla- efik farlar; İzmir fuarı arasında bir şekil benzerliği bile olmamalıdır, Iz- mir fuarı, senelerdenberi beynelmi- | lel bir mahiyet . almağa gayret et- | mektedir. Bütün memleketin var kuv- vetile bu beynelmilel fuarı takviye elmnesi, bir zaruret haline girmiştir. Fakat İzmirde fuar açılıyor diye, memleketimizin diğer kısımlarında da fuar açmak vesilesile hareketler yapmağı ihmal edemeyiz. Bu da ay- rı bir meseledir. Zannediyoruz ki İs- tanbul fuannı açmaktan maksad da, fuar vesilesile İstanbulda bir ha- rekeb uyandırmaktır. Yukarıda da yazdığımız gibi, İs- tanbulda -açlacak olan sergi, şekil ve mahiyet itibarile “İzmir fuarından farklı olmalıdır. Bu itibarla İstan- bulda turistik bakımdan beynelini- lel bir sergi açabiliriz. Hatlâ bu ser- giye beynelmilel turizm fuar , de- mek daha doğrudur. İstonbul ayni zamanda turizm bakımından ehem- | miyetli bir şehir olduğu için, bey- nelmilel turizm sergisine, müsaid şartları ihtiva etmektedir. Turizm programlarında, bir çok turistik yollar İstanbuldan geçmek- tedir. Meselâ: Romanyanın turizm plânlarında İstanbul, zaruri bir yol ve uğrak yeridir. Romanya yapurla- rı, İstanbuldan geçerek, Akdenizin turizm bakımından ehemmiyetli mev- kilerine uğramaktadır. Bundan başka Sovyet Rusyanm turizm programlarında İstanbul 7a- Turi.olarak büyük bir mevki tutmak- tadır. Sovyet Rusya, Yunanistanda, Mısırda, bütün Akdeniz memleket- lerinde seyyah celbetmek için, İs- tanbuldan da bahsetmektedir, Hasılı İstanbul, Akdeniz ve Karâ- denizde memleketlerin turizm faa- Arkadaşlarını uğurladıktan sonra Kiran, yukarı kata çıktı ve bir şeyden haberi olmayan Ninayı dalgın bir va- ziyette köşeye çekilmiş bulunca, gü- lerek, kucakladı: — Seninle başbaşa geçecek bir gece daha kazandım! Dedi, kadının sevincinden sarardı. ğını gördü. vi> Nina, Kıranın düşünceli bakarak diyordu ki: — Sana keder verdiğimden dolayı saadet duyuyorum; sevildiğimin şa- hidi bu kederdir, Hem benim içimde, henüz tamamile açılıp genişlememiş * bir ufak ferahlık var. Öyle geliyor ki aşkımız, yarın, bir yol kenarında 80- na ermiş olmıyacaktır. «Mukaddera. tımız, zannedildiğinden fazla, yüzle. rimizde okunur. diyen bir güzel söz hatırıma geliyor. Ne senin, ne de be. nim yüzümüzde hayatları pek çabuk sona erip hiçe gideceklerin alâmeti yok. Bu alâmetin ne olduğunu iyi bil- memekle beraber, diyebilirim ki o, bel- ki de bir renktir; içten, Allahtan, gizli ve keşfedilmemiş kuvvelerden gelen bir renk, bir mâna... Genç yaşlarında kaybettiğim bütün tanıdıklarımın bu rengi ve mânâyı taşıdıklarını şimdi gayet vüzukia görüyor, hatirliyorum. Ve sana asıl müthüşini söyliyeyim! Ol- ga, Tatiana, Marla ve Anastazi'nin yüzüne | bugünkü Türkiye, diye liyetine sahne olmaktadır. Bu itlbar- la İstanbulda açılacak beynelmilel turizm fuarına, Akdeniz ve Karade- nizdeki memleketlerin mühim bir kısmı iştirak edecektir, Beynelmilel fuarlarda, en ziyade aranılan şey, başka memleketlerin iştirakidir. İstanbulda açılacak olan beynelmilel turizm fuarı da, bu şari- ları mükemmel bir surette ihtiva edebilir. Beynelmilel turizm fuarında biz beler yapabiliriz? Bunu, uzun uzu- dıya düşünerek tesbit etmek lâzım- dır. Fakat hatıra gelen şeyleri bu- raya yazmağı faydalı buluyoruz, İstanbul "fuarında; turizm bakı- mından Türkiyenin bütün bususi- yetlerini tebarüz ettirmek mümkün- dür. Fuarı ziyaret eden seyyahlara hoslarma gidecek eşyayı daha mü- kemmel bir sürefte teşhir etmek ka- bildir. Turizm fuarında, dünkü Türkiye, mukayeseli paviyonlar yapmak kabti olabilir. Bil- hassa dünkü Türkiye paviyonunda, kafesli bir ev, yaşmaklı kadın. gibi düne aid şekilleri canlandırmak su- retile, bugünkü xpodern Türkiyenin ne kadar ilerlediğini gösterebiliriz. Hasilh bu mevzu daha ziyade işle- nebilir, Ressamlar, dekoratörler bu fikirleri daha cazip bir hale getire- bilirler. Netice olarak denilebilir ki, İstan- bulda beynelmilel bir fuar açmak lâ- zamgelirse, mevzuunu turizme İnhi- sar ettirmeliyiz. Bunun haricinde, İzmir fuarına, bir nazire olarak ikin- ci bir fuar açmak faydasız, hattâ zararlı bir hareket olur. 3 Hüseyin Ayni Bu gece Nöbetçi eczaneler Beyoğlu ciheti: Tünelbaşında Matko- viç, Bostabaşında İtimad, İstiklâl cad- desindö Kemal - Rebul, Pangaltıda Halâskârgazi caddesinde Halk, Kara- köyde Hüseyin Hüsnü, Sarıyer: Nuri. İstanbul tarafı: Fatih: Şehzadeba- şında Asaf, Karagümrük: Arif, Emin- önü: Bahçekapıda Mehmed Küzim, Bakırköy: Merkez, Aksaray: Ziya Nu- ri, Fener: Hayim Berk, Kumkapı: Lülelide Haydar, Küçükpazar: Hik- met Cemil, Samatya: o Yedikulede Teofilas, Alemdar: Ankara caddesin- de Arif Neşet, Şehremini: Ahmed Hamdi, Kadıköy: Muvakkithane caddesin- de Halid, Üsküdar: Çarşıboyunda İti- mad, Heybeliada: Halk, Büyükada: Şinasi Rıza. Ortaköy, Arnavutköy, Bebek, Bey- koz, Paşabahçe, Anadoluhisarı, Ta- rabya, Yeniköy, Emirgân ve Rumeli- hisarındaki eczaneler her ç O zaman pek vazıh anlamamakia be- reber, yüzlerine baktığım zaman ban& bu grandüşesler kisa ömürlü ve bir felâkete uğramağa namzed gibi görü” nürlerdi, bellisiz bir hüzün hisseder- dim. Halbuki sende uzun ve rahat sü” recek bir hayatın esrarlı şulesini bu- Yuyorum. Ninanın sözlerinde Slav itikad ve âdetlerinin bir tecellisini sezen Kıran, kadının yüzüne yalnız güzelliğini se- yir için, güzelliğin yaman kudretini daha İyi anlamak için bakıyor, doya- | miyor, bu kudretin kendisini büsbü- tün hırpalamasını, takatsiz bırakma- sını, hallâ bir efsanevi mahlük haline gelerek yutmasını istiyordu. Dişi örümceklerin erkeklerini, hem zevk alarak, hem zevk vererek ağır ağır, çıtırdata çılırdata ağızlarında ezip eritmeleri gibi! Socrate: «Hüsün kısa bir zulüm ve bir istibdaddır» der; Eflâtun da bunu «Tabiatin bahşettiği bir imtiyaz» tar- zında anlatır. İşte güzelliğin o imti- yazla kurulmuş olan zulüm ve istib- dadı altında kalan genç çete kuman- danı, uğradığı ezadan ölçüsüz bir ke- yii duyuyordu; bir «stolgue» zevki, (© lâketten, mztıraplan alınan metin adamlara mahsus acaip neşe...» (Arkası var)