POLİTİKA Uzak Şarktaki gerginlik Uzak Şarkta vaziyet günden güne fenalaşıyor. İngiltere ile Japonya tar. iki gerginlik mevzii hâdiselerden doğmuş bir hal olmaktan çıkmış- devlet arasında son hesabı görmek zamanı gelmiş gibi görünüyor. Japonya Hariciye Nezaretinin salâhiyettar mümessili; meselenin Tienisin'de | ecnebi mıntakasında bir Japon taraftarının öldürülmesinde Medhali bulunan dört Çinlinin İngiliz memurları tarafından Japon askeri larına teslimi ile halledilmiş İm ve ileride ecnebi mınta- olamıyacağını ” kalarının Çinlilerin Tideri Şank Kay Şek'e silâh kaçağı yatağı olmıyacağına kavi teminatı alınmadıkça şiddetini muhafaza edeceğini söylemiş ve ile Fransızların Uzak Şarkın dahili işlerine karışmaktan büsbü- tün vazgeçmeleri zaruri bulunduğunu da ifâve etmiştir. Binaenaleyh İngiliz memurları dört Çinliyi Japonlara teslim etmeğe “Sâs itiharile razı oldukları ve hakem teklifinde bulundukları halde vaziyei ini kaybetmemiştir. Pekin Yolunun tam ortasında olup Şanghaydan sonra Çinin ile sahil arasındaki demiryolu ve nehir en büyük ticaretgâh Tientsin'deki | İngiliz ve Fransız imtiyazlı mıntakaları Japon kuv- tarafından muhasara çdildiğinden buradaki bir kaç bin fazla Çinlinin ve mıntakaların muhafazasına memur askeri kuyyetlerinin Hariçle irtibatı kesilmiştir. Japonlar yiyecek elli b ecnebi İle İngiliz ve Beçmesine müsaade etmedikleri takdirde mıntakalar açlıktan teslim olmas İn mecbur kalacaklardır. İngiliz Kabinesi fevkalâde toplantı yaparak ecnebi mıntakalarını kal dirmak maksadile Japonların yaptıkları tazyiklerden doğan vahim vaziyeti tedkik etmiştir, İngiliz Parlimentosunda da bu hususta münakaşalar ya- iştır, Çin limanlarınm seddedilmesine karşı Uzak Şarktaki Singapur Ve diğer İngiliz ilmanlarının da Japon gemilerine seddedilmesi Londarada ünülmektedir. Fakat İngillere Amerikadan bit yardım görmedikçe daha 'Ze şimdilik (araftar görünmüyor. AKŞAM ilerisine gitme A... mama Hasta arabası mı, yarış otomobili mi? hay rtlanddan Los Angelese giden ve İ kümetin kararı mucibince otomo- | erine 45 kilometreden ziyade sürat | Yermiyen yolcular geçenlerde bir Bünta arabasının arkadan geldiğini, | kendilerini süratle geçip gittiğini gö- | yünce hayretlerinden evvelâ gözleri” | ışlardır. Alil insanları | yp pmağa mahsus olan ve bizzat ali | tarafından idare edilmek için ay- | tertibatı bulunan bu lâstik te- kerlekii arabaya takılan bir motör bâyı bir yarış otomobili süratile Asfalt yol üzerinde uçuruyordu. Bu garip araba tek kollu Tapper isminde bir Amerikalının arabasiydi. Tapper her gün hasta arabasmın betantinden sıkılmağa başlamış, icad ettiği tertibat sayseinde arabasına bir motör takmış ve tek koluliyle kullandığı bu motörle arabaya yüz kilometre sirat vermeğe muvafak olmuştu. Tapper bu cüretinden do- layı seyrüsefer memurlari tarafından cezaya çarpılmaktan kurtulamamış- tır, Kendi polislerini yakalıyan polisleri » Hollanda hudud mıntakasında İvegen civarında geçn gün tuhaf bir hadise olmuştur. Altı günlük bir pisabaka © binişine çıkan o sekiz by terdamlı atlı polisten mürekkep ya grup bir çavuşun kumandası al- Nda bulunan bir hudud muhafaza leri tarafından durdurularak İevkit edilmiştir, Çavuş bu işgüzarlı- hemen telefonla yüzbaşısına bil- Miniş ve merkufların Hollanda hu- Sudunu tecavüz eden atlı Belçika rinden mürekkep olduğunu da ilâve etmiştir. Bu aralık mevkuf polis memurları hudud muhafaza bölüğü çavuşuna işlediği hatanın çok gülünç birşey ol- duğunu beyhude ikaza çalışmıştır. Çünkü çavuş onların Belçika casus- larından olduklarını kabulde inad ve israr etmişlerdir. Nihayet hadise ye- rine gelen hudud muhafaza kıtaatı yüzbaşısı meseleyi aydınlatmış ve Amsterdamlı polisleri serbes bıraktır- mıştır. GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ Navarin muharebesi tinadan bildirildiğine göre, Yunan Maliye Nezareti ile bir Fransiz Şir- ni, Xİ arasında 1827 de Nararin de Güner inrebesinde batınlan Türk - Mur mi. yannan yüzdürülmesine karar ve- . Müzakereler cereyan etmekteymiş. İs, Görden çikarılacak Kıymelli maden ae, harp hazinesi ve gemilerin kıymetli ii Garı küllyetii yekün teşkil ediyar- Elde edilecek servetin yarın Yuna- rayame, Yarısı Prahsız girketine kalacak- ka Marin, yahut Avarin, yahut Nes - Menage, Cenubi Yunanistanda, Mora ya- bona sında, Mesina eyaletindedir. Pe- küygezin garbinde ve Kalamala'nın 43 Tuş, etre conubu garbisindedir. 2,000 nü- 1 Vardır, dağ! man olmakla beraber, muamelesi Meriç” Deniz cihetinden, eski adı Sphac- Nalan Sphagin adasile kapalıdır. bilğyarin'de Pylos harabeleri vardır ki, Na, ate yerine Pales - Kastro denen eski yazin kasabası bina edilmiştir. eyi Pİ Navarin, yanl Keo-Kastro Venedikli” Büy, S0eridir. Burada bir şato inşa et- Dilge. Yunan istiklâl muharebeleri za- keruyata yıkıldı. Yerine mubikem bir kale lm ki bilâhare hapishane haline s0- - ar. On birinci ve on beşinci asırlarda İs- i Navarralılar buradaki sahil- tu, “İ geçirdikleri için şehre Navarin is- tir, My, Mur Navarin muharebesi 20 teşrini- 1827 de cereyan elti, Osmanlı devle- Yunanlılar ihulâl çıkarı Mehmed Ali, bu ihtilâl bastırmak Yapılan hareketlere uzaktan yar- » Isyan büyüyünce ve Mora vali- VW İbrahime vadeditince işe olddi- | anıldı. Yunanistana kuvveli bir VE donanma yolladı. # 88 Aralarında ittifak eden İngiliz, Fransıs ve Ruslar, Yi Osmanlılara mü- tareke teklif ettiler, İstanbul şerite razı olmadı. Bunun Üzerine - Godringion kumanda- sında İngiliz, Riguy kumandasında Fran» sız ve Heyden kumandasında Rus donan- muları, Misir donatmasile takviyo edilen Türk donanmasını Navarin'den ayrılmağa mesbur etmek için emir aldılar. Misir donanması başındaki İbrahlm paşa nezdine, kaptan Pellows gönderile- rek Mısır dönaninasını İskenderiyeye, Os- manlı donanmasının da İstanbula avdet etmeleri bildirildi. Üç müttefikle Türk ve Mışırlılar bu esnih yolile anlaşamadık- ları için, İngiliz amirali manevra emretti. Müslümanlar ada İle liman arasinda hi- iâl bişimi bir saffıharp teşkil ettiler. kuvveti bizim tarafta daha xiyadey- > 9158 top ve 19260 İnsan... İngiliz, Fransız ve Rusların 1252 topları, 8850 adamları vardı. Fakat daha iyi denizci oldukları için seksen dokuz parçalık müs- Yiman donanmasının altmışı battı. Müt tefiklerin ise - amiral setineleri zedelen- mekle beraber » hiç bir gemisi batıma- mıştır. Müslümanların bilhassa topçuluğu başaramamaları smwağlübiyetlerine sebep oldu. Navarin harbi, Ikinci sultan Mahmud zamanında geçmiştir; Türklerin başına gelen deniz felâketlerinin en mühimmi sayılabilir. Mehmed Ali paşa, Avrupalıların bu işte takip ettikleri haşin görünce, müstakil bir hükümdarmış gibt İngilizler- Je müzakereye girişti. Moradaki Misir or- dusunu ve mütebaki donanmasını geri çekti. (1828). i sene zarfında Osmaulilar Ruslarla kN edip boruldular ve Yunanista- nın istiklâlini tasdik etsiler. , ingiltere ve ingilizler: 3 Sokaklar ve iç Londrada ilk gün pençeremden bâ- kar bakmaz içime gariplik çöktü. So- kağı, içindekilerin (hareketlerinde, seslerinde ve sessizliklerindeki Obâş- kalığı yadırgadım. Karşımda apartımanlar var, oturaklı mukkem, cephelerinin sarmaşık kap- lamıyan yerleri isle örtülü. İs Lon- dra binalarının hepsinin üstünde, sar- maşık ekseriyetinde, Apartıman yahud €v umumiyetle her sokakta tuğladan yapılmış ve bir örnektir. Kıtaları pek mühim değildir, büyük ve küçük ev- ler, oldukları sokaktaki üslüba yahud üslüpsuzluğa tâbi olmuşlardır. Bazi« larının önleri bahçeli, bazıları sokak üstünde, bazı sokak binalarının kap Yarının önünde iki direkli üstü kapalı bir (antre)si vardır, bazıları dümdüz, Bazı istisnalar, ve âbidelerden sarfına- zar Londra kasvetlidir, hallâ çirkin- dir. Güzelliğini keşfedebilmek için çok dolaşmalı; bu bir örneklik arkasındaki başkalıkları görebilmeli, Bu kasvete, bir örnekliğe İngiliz ruhunun da is- yan ettiği bir devirde gitmiştim, her İngiliz Londranın çirkinliğinden kas- vetinden bahsediyor, Ruskin isminde- ki büyük muharrirlerinin ismini, onun en faal muakkıbı olan W, Morris'in fi- kirlerini herkes tekrar ediyordu. İngiliz topraklarında bunlar etraf. larındaki birçok meşhur olan sanat- kâr, şair ve muharrirle beraber yeni bir sanat yaratacaklar, o kasvetli ül- keye renk, neşe ve güzellik getirecek- lerdi. Bu hareketin tesirini ev eşyasın» da, kadınların tuvaletinde, renkli cam- larda, el oyması tahta masa ve raflar, nebati boyalarla boyanmış gene el İle yapılmış kumaş, deri ve saire, mütefel- kir addedilen muhitlerde hâkimdi. Londranın etrafında çoğalmağa başlı- yan bahçeli evler mahallelerinin mo- da olmasında, bazılarının üslübunda ve hemen hepsinin içinde gene bu karanlığa, kasvete isyan etmiş Tuh hâkimdi. Sokakların Ikinci yadırgadığım şey ışığı oldu, Sanayi ve fabrikanın hâkim olduğu dokuz milyon nüfuslu şehrin yalnız bulutlu, demir renkli göğü de. gl, bin bir bacasından fışkıran isde sokaklara İstanbulumuzun bazı 80 kaklarında asma çardaklarının vevdi- &i yeşil ve serin loşluktan pek başka, donuk kirli bir ışık salıyor. Misafir olduğum Marylebone cadde. sindeki ev Londranın büyük sokakla- rına, Hayd-Parka ve kalabalık bir is- tasyona yakındı, yani merkez addedi. lebilirdi; Ev sahibim ve dostum bana Londra sokaklarında omnibüse inip binmek, yeraltında dolaşmak, bir ta- raftan bir tarafa geçmek ve sair usul. leri gösterdikten sonra yalnız başı. ma dolaşmağa başladım. Herkes tabit olarak sıra beklediği, kimse kimseyi itip kakmadığı, herhangi bir yabancı yahud yolu bilmiyene herkes nazik davrandığı, yol gösterdiği için bu do. laşış kolay oldu. Orta ve arka sokak. ları sevmeğe başladım, çünkü kapıla- rında çocuklar, pencerelerinde sar. dunyalar, acayip acayip sesler çıkara. rak dolaşan ayak satıcıları -bütün harici başkalığına rağmen. bizim mâ. halleteri hatırlattı. Gelelim divan yol- larına: Bunların Mayfair gibi aristokratla- rın oturduğu konaklı, üslüplu ve sa. kin taraflarını geçiyorum. o Picadiliy Circus, Regent, Street, Oxford Street gibi kalabalığın kesif, hareketin mü- temadi olduğu yerlere geliyorum. Bu- ralarda durup insan ve araba geçidini * seyre daldığım zaman İngiliz deni- Jen insanın hususiyetini kapı deli. ğinden gözetliyorum gibi yavaş yavaş sezmeğe başladım, Soldan giden, sağ- dan gelen muhip bir araba ve in. san akını sulardan dahaaz 805 çi- kararak mütemadi ve muttarid bir ahenkle geçiyor. Hızlı yürüyor, acele etmiyorlar, konuşuyor, fakat bağır. miyorlar. İnsan ve makine hareketle rini, seslerini biribirine akord etmiş gi. bi. Arada polisin kaldırdığı elle duran sonra tekrar akan bu kalabalığın inti- zamını dışardan idare edilen bir yürü. yüşten ziyade her ferdin kendi kendi. ne ayak uydurduğu bir gidiş diye tarif etmek daha doğru olur. Bunu mihani. ki intizamdan ayıran şeyi Priesity is- mindeki bir İngiliz romancısı geçen gün «Hürriyet nedir?» adlı makâlesin- indekiler "Thames nehri üstünde meşhur asma köprü Yazan; HALİDE EDİB de bir cümle ile İfade ediyordu. Hür adamı ağaca, hür olmıyanı telgraf di- reğine benzetiyor, Birincisi dal budak salıvermek için etrafında mesafe ister, ikincisi yere kakılmıştır. Hür adam- lar galiba yalnız kendileri için değil komşularına da lâzım olan mesafeyi sevki tabiilerile buluyor, biribirine çarp- inadan yürümenin, yaşamanın sirri. ni insiyaki bir şekilde buluyorlar, Ge- ne bir romancı dostum, İngilterede fer- din hürriyetinin hududlarını kendi kendine nasil tesbit, hürriyetin nasıl kargaşalık ve çârpışmağa müncer ol. madığını basit bir misal ile bana an- lattı. Dedi ki: «Sakın bizim sokakları, idaremizin bir marifeti diye telâkki et- meyin. Londra polisleri bir defa grev yaptı, fakat sokaklardaki göliş gidiş e5- kisinden daha muntazam ve biraz daha ağır devam etti Muayyen fast- larla arabalar durdu, insanlar geçti, ve bu grev esnasında hemen hiç bir ka- za olmadı.» İngilizlerin hususiyelini bu cümle kadar ifade edenine tesadüf etmedim. Müfrit ferdiyetçiliklerine rağmen dai- ma ihtiyaçları karışan ve çoğalan bir medeniyetin maşeri temposuna ayak uydurabilmişlerdir. Bütün bu dedikle. rim Britanya adasındaki İngilizlere, yani Avustralya, Kanada yahud Yeri Zelanda gibi hemen hemen müstakil İngiliz gruplarına, bilhassa müstem- lekedeki İngilize aid değildir. Onlar iklim lığı, iktisadi, siyasi ve salt âmillerle İngiltere adasındaki İngiliz- lerden çok ayrılırlar. Biraz gözünüz alışır da kalabalığı tedkik ederseniz tavır ve hareket, mi- zac birliğine rağmen hayrete şayan tip başkalıkları görürsünüz, Sarışın, uzun klâsik İngiliz tipi zannedildiği kadar umumi değildir. Bu millet ka- dar ırk menşeleri muhtelif olana 42 tesadüf edilir. Bilhassa Londra her tip İngilizi topladığı için orada bu baş- kaliğı en çok hissedersiniz. Ve bütün bunlar arasında sırf Londranın yetiş. tirdiği cokney denilen bir örnek var: dır ki, İstanbullu kadar kendi başına bir âlemdir. Cokney'in bilhassa şive başkalığı en evvel dikkati celbeder, insana âde- ta başka bir lisanmış gibi gelir, Tabil bü halk tabakasına mahsustur, müte- fekkir zümrelere, divan yollarına de: gil. Bu şivenin en bariz vasfı başında «Hs olan her kelimenin oH» ani alip samitle başlıyan kelimelere ilâveleri- dir. Meselâ Ham and eggs'i Am and beggs'e (1) çevirmeleri gibi. Londranın pek bariz ve ecnebilerce biraz müptezel olmuş «Bobixsi (2) ya Nİ polisi ditı kadem boyunda ve ahali. sinin hiç yadırgamadığı bir izbandud tipidir. Polis silâhsızdır. İngilizler ba- zen memleketlerinde cinayetin azlığı. nı bu silâhsızlığa atfederler. Tabii fevkalâde ahval müstesnadır. Fakat ahalinin çok intizama rlayet ettiği hissini veren bu şehirde polisin vazi- fesi zannedildiği kadar kolay değildir. İstatistiklerde dünyada en âz cinayet © işlendiği görünen bu halkın canileri ve mücrimleri çok azılı, çok yakası açılmamış usuller keşfine kadir, ele geçmesi en müşkül olanlarıdır. Bun. dan başka da polis ferdin haklarına tecavüz etmemek için çok müteyak- kız ve dikkatli davranmağa mecbur- dur, Herhalde polisi de öleki müessg- salı gibi halkın sokak muaşeretini ve ihtiyar, sakat ve çocuk değil (bunu Pariste de görürsünüz) ördek yavru- sunu sokaktan geçirmek için geliş gi- dişi durdurduğuna şahid oldum. Bi- zim için en garibi altı kadem boyunda bir kanun mümessili, önüne kattığı el kadar ördek yavrusile sokağın bir ba- şından öbür başına geçerken kimse nin gülmemesi, hattâ tabii bulmasıs dır. Londranın meşhur olan ve hakikat bir imparatorluk merkezi olduğunu hisseden Westminister tarafı, sarayı, parlâmentosu, katedralı, köprüleri ile herhangi seyyahın en evvol gezdiği yerler olduğu için üstünde durulma» ğa değmez. . Fakat bir örnekliği, hayat tempo- sunun harici kurulmuş bir saat gibi tesbit edilmiş görünmesine rağmen Londrada yaşadığım muhi* içinde, In» giliz kanalını geçerken hissettiğim zıd cereyanların, biribirine çarpan, biri. birini tadile uğraşan içtimai, “kt rüzgârlar gibi estiğini duydum! Halide Edib (1) Pastırma. ve yarmurta (9) Bu polislerin bir lâğabı da elondra Lordu — Lord ot London. dur. Ekmek meselesi Dün Belediyede fırıncılara yeni bir teklif yapıldı Şehrimizdeki uncu ve fırmolarn ekmek narhıma zam yapılmak üzere Belediyeye müracaat ettiklerini yaz- mıştık. Dün uncuların mümessi'llerile toprakofis mümessili Belediye iktisad müdürü B. Saffeti ziyaret ederek bu mevzu etrafında görüşmüşlerdir. Uncularn iddiasına göre 937 senesi memleket buğday mahsulü pek mü- kemmel evsaf ve şeraiti haizdi. Bi- naenaleyh Belediyenin ekmek imal için aradığı yüzde seksen randman almak kabildi. Fakat 933 senesi mah» sulü zayıftır. Bu mahsulden Beledi- yenin ekmek imali için aradığı yüzde 2 nisbetinde yumuşak ve yüzde bir nisbetinde sert buğday unu İslihsa- ine İmkân yoktur. Belediye iktisad müdürü B. Sâffet bunun üzerine mutavassil bir şekli teklif etmiş, ekmek çeşnisine esas İt- tihaz edilmek üzere yüzde bir üeyaz yumuşak, bir kırmızı yumuşak ve bir nisbetinde de sert buğday kulları masını ileri sürmüştür. Toprakofis mümessili de, bu şekilde un tedarik edileceğini söylemiştir. Bu nisbet dahilinde un tedarik edil. diği takdirde ekmeğe zam yapmağa hacet kalmıyacaktır. Maamafih, De- lediye daha esaslı teşebbüslerde bu- Tunmak ve işi kökünden halletmek Üzere alâkadar makamlara müracaat edecektir,