ran 1939 AKŞAM MİKÂYE ak memnundu. Ça, | Ga mü İŞ için kendisini » ei ate çıkarıyordu. Bu e a gün kâdar süre. ie tahı e luğunu dü T İÇİN büyük Herne hazırlıklarına ke çim Galata rıhtımından ağa © vapuruna biniyordu. Dün ar bir gündü. Deniz bir dere e zamandanberi İn içi iü seyahatini düşünen İuram,,.< SöMuyordu. Hiç bir Ayi vapurun hareketin- e Eüverteye, sa. kk dolaşıp duruyordu, İL göziy RERLİNİ çekmişti, dü, aa » Eayet muntazam li Maha kişi bir kadındı. İL Onu Bözden kay. Sönra apurun Pk sanı çaldı. Ma- > yağ , Salonuna indi, a şöyle bir gez- adan henüz yes b Mahirin aba :T yer daha Büzel kadın buraya mı X kaç ayı hü ap Seçince yemek sa. hi, anadan &enç kadın be- na te adımlarla Mâhirin b ilerliyordu. Yeşil i. Mahirin masagm. inde durdu. İd s1 birlerini hafifçe ge- Ç kadın baş iskemle- eme) , ye Mahir Kaçamak iy daşini tedkik edi in Yakından ço dd, çok daha bakış- yordu, Gen Yatı, leri Vak Zümenı celi a çi dl. Mahir kapa 4 en ER Sonra Saatlerce sg kadının yü. ağ yi burnunu ay- üne irişi er getiriyor, u, © “arafını, her şeyini be. ei ee m Giyimde. gi kenden kalktı, Traş Ortalıkta yayı teye firladı. Fa. Oücakç, YOKtU, Henüz hir Oh , U bekleri ine Yıl kadar sizi dakikalar , denizin gi geliyordu. başi tünde güzel king Yordu, Mahi, bir ile çe ârmak Si si vertede yanya- kayak divane olu- * Bu sal hire Büvertede görü E riya beyaz elbisesi na Yakın bir p< ŞÜrmiş, da e » Dayı, Püverte üzerinde kalkma. Vapurda bir macera — Ne ökuyorsunuz? Roman mi? Genç kadın gülümsedi: — Hayır... Bir şiir kitabi... — Şilr okumağı sever misiniz? — Oldukça... Bundan sonra Mahirin aklına bir fikir geldi. Uğraşacak, çalışacak Fa- hire için bir Iki manzume yazacak, bunları kendisine okuyacaktı. Bu sü- retle genç kadına karşı duyduğu his- | leri biraz olsun ona anlatacaktı, Ze- İen seyahatin sona ermesine de fki gün kalmıştı. Gaybedecek vakti yok- tu, Hemen o günden itibaren kama- rasına çeklidi. Fahire için yazacağı manzumeleri odüşünmeğe başladı. Lâkin manzume yazmak ta ne güç işmiş!... Mahir saatlerdenberi sigara içiyor, kafa patlatıyordu. Yazacağı manzumede Fahirenin yeşil gözlerini medhetmek istiyordu. Lâkin egözle- rin» kelimesine bir türlü şöyle gü- zel bir kafiye bulamıyordu. Aklına «sözlerin» kelimesi geldi. Fakat «göz- lerin» İle «sözlerin» kafiyelerini çok kullanılmış, çok eskimiş, çok âdi bul- du. Bundun vazgeçti. O Fahirenin güzelliğini anlatabil- mek için şimdiye kadâr hiç bir şairin kullanmadığı yepyeni, son derece gü- zel sözler atıyordu. Kendisine ilham gelsin diye kamarasına biraz içki getirtti, içti. Lâkin saatlerce çalıştı- ği halde dört mısradan fazla yaza mamıştı. Nihayet ertesi günü akşama doğru manzume bitti. Zaten daha vapuürde geçirecekleri bir tek gece kalmıştı. Mahir kendi kendine; — Bu gece manzumeyi Fahireye okurum... Bundan sonra artık onun hakkında ne düşündüğümü, neler hissettiğimi tabi anlar... diyo'du. O gece son derece güzel bir meh- tap vardı. Ay ışığında etraf bembe- yaz kesilmişti. Vapur sanki cıvadan bir deniz üstünde ilerliyor gibi idi, | Mahir güverteye çıktığı zaman Fa hireyi demir parmaklıklara dayan- ! mış geceyi ve denizi seyrederken bul- du. Sessizce onun yanına yaklaşlı. Genç adam da dirseklerini güverte- nin kenarındaki demirlere dayadı. Sanki Fahireyi görmemiş gibi denize bakarak gene kadın için yazdığı mân- zumeyi okumağa başladı. Vakia bu gülünç bir vaziyetti Lâkin Mahir yazdığı şiiri doğrudan doğruya Fahi- rTeye okumak cesaretini kendisinde bulamamıştı. Böyle hareket etmeğe mecbur olmuştu. Arkası Fahireye dönük olduğu için genç kadının yü- zünü göremiyordu. Acaba okuduğu manzume Fahirenin üzerinde ne gibi bir tesir bırakmıştı. Kendi yazdığı manzume bittikten sonra Mahir bir kaç âşıkane şiir daha okuduk. Be gendiği mısralarda sesini hafifçe tit- retiyor, bazan da derin derin içini çekiyordu. Böylece belki yarım saatten fazla $lir okudu. Bütün bunları Fahirenin İşittiğine şüphe yoktu, Okuduğu şiir- ler hep kendi hallerine uygun gşey- lerdi. Artık muhakkak Fahire onun içinden geçenleri anlamış olacaktı. Nihâyet yavaşça başını çevirdi. Etra- fına bakınca hayretler içinde donâ- kaldı. Çünkü güvertede kendisinden ! başka kimse yoktu. Yanından geçen bir durdurdu, sordu: — Bir müddet evvel burada bir bayan vardı. Acaba nereye gitti gör- dünüz mü? Kamarot:; — Evet... dedi, yarım saat evvel kamarasına çekildi. Yattı zannede- rim... O günden sonra Mahir bir daha kadınlara şiirle ilânı ask etmemeğe yemin etti. kamarotu Hikmet Feridun Es Kaybolmuş bir kedi Siyamsi cinsinden beyazlı si- yahlı erkek bir kedi oturduğumuz Beyoğlunda İstiklâl caddesinde 219 numaralı Işık apartımanının 5 inci dairesinden muttasıl spar- tımanlardan birine geçmiş, bir daha dönmemiştir. Bulanlar adresimize getirdik- leri takdirde memnun edilecek- lerdir. DOC | 9330 hafif muzika - | muzikası — ÇARŞAMBA 14/6/939 1230 Program. 123$ Türk müziği - Pİ, 13 Memleket saat ayarı, ajans ve metoo- roloji haberleri, 13,15 - 14 Müzik (Karışık program- PL) 19 Program. 1905 Müzik (Soli - Pİ) 19,15 Türk müziği (Fam) heyeti), 20 Mem- leket #nat nyarı, ajans ve meteoroloji ha» berleri. 2015 Neşeli pliklar - R, 2020 Türk müziği (Müştetek ve sölo tağann!) 1 — Hicaz peşrevi. 2. — Sadullah ağanın - Hicaz yürük semaisi - Nideyim sahnı çemen. 8 — Şevki beyin - Hicaz şarkı « Bilmiyorum bana noldu. 4 — Leminin - Hicaz çarkı - Sorulmasın bana yesim. 5 — Tek sazla halk türküsü - Ay doğdu balmadı mı. 6 — Tek sazla halk türküsü « Yüdiz türküsü, 7 — Koman taksimi, 8 — Uşşak şarkı - Yad ile geçti zamanım. 9 — Bimen Şen - Uşşak şarkı — Bahar etdi. 10 — Refik Persan - Uşşak şarkı - Kız bü- rün de şalına, 21 Konuşma, 21,15 Müzik (Operetler - PL.) 2145 Haftalık posta ku- tusu. 22 Müzik (Küçük orkestra - Şef” Ne- cip Aşkın) 1 — Hanns Lühr - Memleketten memlekete (Muhtelif memleketlerin me- lodileri üzerine rapsodi). 2 — Alois pach- emegg - WViyananın cazibesi, 3 — B. Kutseh - İspanyol kaprisi, 4 — Walteş börchert - Bir gecenin hikâyesi, 5 — Heriwinn Destal - Marş, 6 — Zichrer - Viyanalı küçük kız. 23 Son ajanı haber- Jeri, ziraat, esham tahvilât, kambiyo - nükut borsası (flat). 2320 Müzik (Car- band - Pİ). 23,55 - 24 Yarınki program Avrupa istasyonları Saat 2 de Brcslâv ve Münih 20 askeri muzika — Melnik 20,15 Salon muzikası — Prag 20,0 askeri muzika — Athlone 20 piyano — Bükreş 20,15 konser — Paris P. T.'T. 2045 karışık muzika — Riga 20 opera ve operet muzikesı — Toulouse 2045 karışık muzika, Saat *i de Berlin 21,15 orkestra — Münih, Breslay ve Hamburg 2115 kanşık muslka — Frankfurt 21,15 opera havaları — Kö- nigaberg 2115 karışık muzika — Leipeig 21,15 hafif müzik& — Prag 21 karışık mu- zika — Bari 21.15 Yunanca neşriyul — Belgrad 21 opera — Cenova 2130 - 3 hafif muzika — Latbach 21 opera — Londra 2130 orkestra Milâno 2140 konser — M. Ceneri 21,55 - 23,40 Puccini'- nin «Manon Lescaules operası — Nis 2130 - 2330 konser — Paris P.T.T. 2130- Rennes 2130 - 330 konser — Sottens 21,45 karışık muzika, Saat. 22 de Berlin 2215 piyano — Şitutgart 2230 konser Viyana 22 meydun konseri — Prag 22,10 orkestra — Peşte (o Şopen ge- Gesi Florans 22' Mascagni'nin Caval- Jeria Ruslicana operası — Hilversim H 2250 hafif muzika — Roma 22 cazband. Saat 23de Berlin, Breslav 2330 - 1 hafif muzi- ka — Danzig, Leipzig, Viyana 2330 - 1 Viyana muzikası — Frankfurt 2330 salon muyikası — Hamburg 23,40 orkestra — Kolonya 2340 piyano — Königsberg 2930 - 1 askeri muzika — Münih 23,20 - 1 hafif muzika Ştuttgart 2330 Portekiz Bükreş 23,15 Rumen Or- Kestrasi — Milâno 23,10 cazband — Stok- holm 23,15 dans, Saat Mden sonra Prag 24 - 1 Çek orkestrası — Peşle 24 salon muzlkası — Landra 2410 dans — Milino ve Roma 24 dans — Berlin, Graz ve Ştuttgart İ - 4 gece konseri, 1 — Millet Meclisi - Nida. 2 — Vekâleten değil, 3 — Uzun sigara ağızlığı - Hamile, 4 — Red. 5 — Tersi birdir - Pek mükemmel, 6 — Nefi edatı - Ceket, 7 — Başına «K: gelire biçak mahfa- zası olur - Yakala - Raci, $ — Bir mobilye boyası - Yedirme. 9 — Sicak suya biraz soğuk su koy e Tenavül buyur. 10 — Başında saç yok - Hubub edetek, Yukardan aşağı: 1 — Gümrükten mal kaçırmaklık, 2 — Rahat - Feryad. 3 — Ara - Saçın bir teli. 4 — İlimler - Yanmış şey. $ —bBir kedi rengi - Tersini satar. 6 — Beygir - Maksad - Sahip. 77 — Biricik - Başına «P, gelirse Yuna- nlstanda meşhur bir liman olur. 8 — Bitgiler. 9 — İsmi işaret « Sonuna «T» gelirse hürmet olur. 10 — İstical göstermek. kasap Pısırık, İs, 4 — An, Şoseler, 5 — Aksam, La, $ — Yaka, 7 — Alın, Acele, 8 — AN, Fesat, 9 — Ek, Ira), İm, 10 — Tahkikat, Yukardan aşağı: 1 — Papatya, Et, 2 — Akın, Alâka,3 — Zas, Akı), 4 — Alışkanlık, 5 — Raros, Ri, 6 — Istafak, 7 — Epkem, Cela, $ — ES, Bes, 9 — İklel, Lal, 10 — İsrafetme, Mütercimi Mebrure SAMI Tefrika No. 33 Erkeğinin herhalde, ölmüş olacağıs nı düşünerek tekrar kendini avuttu. Hiç şimdiye kadar bir kocanın, sağsa eğer, ara sıra olsun oğullarını, ana b&- ba bucağını görmeden, yllar yık ses soluk vermeden kaldığı işitilmiş bir şey miydi? Elbette ki, ölmüştü canım. Kadın bunu için için o kadar tekrar etti durdu ki, en sonunda buna kendi de iman getirdi; sade kala kala oğlu ile köylüleri inandırmak için yeni bir havadis uçurma işi kalıyordu. Âdet ettiği gibi bir kere daha şehre gitti, tanımadığı bir arzuhakcı buldu ve içini çekerek, derdli derdli, kardeşi- nin karısına yani görümcesine bir mektup, yazdıracağını söyledi: «Yazınız ki, bakide kalanların baş- Jarı sağolsun, kocası geçenlerde ölüp gidiverdi. Alnımın yazısı kötü imiş, kölelerden biri geceleyin nasilsa bir Jâmba devirmiş, ev tutuşmuş, karde şim de uykuda iken alevler içinde ka. Lup cayır cayır yanmış; ne kemiği var, ne de külü; hepsi savruldu gitti. Köyüne, ocağına gönderilecek bir şey. si de kalmadı.» Görümcesinin adresi diye kendi evi. ni kendi adını verdi, kara haberi gön- deren için de bir isim uydurdu; yazı- ci da fazladan verilen babşişin hati- rına, mektubun yazıldığı yerin adını değiştirdi. Bu işle azıcık sakatlık sez- mişti amma, nesine lâzımdı, çenesini tutsun diye de bol bol para alıyordu ya. Kadıncağız kendi kendine: «Yaka- yı kurtardım gene!» diyor, bir oh nefes çekiyordu. Amma biran evvel bu kur- tuluşu gerçekleştirmek istedi. Kâhya- ya haber vermeliydi. Şurada burada dolaştı ve mâl sahibinin nerede otur- duğunu sordu; herhalde o taraflarda kâhyayı da tanıyacaklardı. Başına ge- len derdelten kendini kurtarmaktan başka birşey düşünmüyordu, hemen söylenen yere doğru koştu. Gâliba o günü ilâhlar kadından yana çıkmış- lar ve onu korumağa kalkmış olacak. lardı ki, işi ras gitti, tam tarif edilen evin bahçesine girecekken, çitin ke. narında adamla karşı karşıya geldi. Birden hafif bir çığlık kopardı ve eli- ni erkeğin koluna götürdü; adam göz- lerini çevirip evvelâ onun yüzüne, $00- ra da ceketinin kolunu tutan par- maklara baktı ve: — Ne istiyorsun kadın?» diye sordu. — Şey... Kocam ölmüş, artık dulum ben... Anca bugün haber alabildim de! dedi. Adam silkinip kolunu çekti ve ba- fıra bağıra: — Kocan ölmüşse bana ne? dedi. Ve kadın dayanılmaz bir acı ile göz- lerini kaldırıp ona bakınca da seri sert; «— Ben sana borcumu ödedim... Hem de bol bol ödeim. Bir alışımız verişimia kalmadı.» diye ilâve etti. 'Tam o aralık sokaktan geçen bir t- nıdığı, gülerek adama takıldı; — Ne o azizim? Başın belâya mi gir. di? Böyle güpegündüz bir erkeğin ya- kasına sarılmak için amma da sıyrık olmalı... Görünüşe aldanma derler ya, uzaktan bakınca ben de ne güzel bir kadın dedimdi! Kâhya, şiş göz kapaklarını şöyle kal- dırmağa bile pek tenezzül #©tmeden, ağır ağır, buz gibi: «— Kadının karasını, bayâğısın 8€- versen büyür, bana gelmez!» deği ve yürüdü gitti. 3 Kadıncağız hiç birşey anlıyamanış- tu. Utançtan, şaşkınlıktan aptala dön- müş, oracıkta kala kalmıştı. «Borcumu bol bol ödedim, bir alışverişimiz kal- madı» demek de neydi? Birden aklına mücevherler geldi, Öyle ya, borcun ödenmesi buydu işle! Demek ki, o iki paralık ivırzıwrı vermekle, kadına karşı borcunu ödemiş, temize çıkmış oluyordu. Artık şimdi, kafasına herşey dank etmişti. Ne yapacaktı ki? Kalbi don- muş gibi, dimdik, sert adımlarla dö- nüş yolunu tuttu; durmadan kendi kendine: — Şimdi ağlamanın $17a81 de- gil, daha gözyaşı dökecek saat gelime- di, diyordu. Ve sahiden de gözyaşları- nı tuttu, Onlar İstedikleri kadar içine dola dursunlar, dudakların: bacakla- rını titrete dursunlar, kadın razı ölmâ- dı, bu yaşları akıtmadı, tuttu. Dişleri. ni sıktı, kaskatı sustu. Kara haber ge. Binceye kadar, gözünden bir damla yaş düşürmedi. Bir iki gün sonra, yazdır. dığı mahud mektup çıka geldi ve ka- dın onu köyün yazıcısına götürdü. Hiç bozmadan, dili dolaşmadan: — Galiba iyi bir haber değil bu am- ca; vakıtsız geldi, dedi. İhtiyar kâğıdı aldı, okudu ve yüzü gözü çarpılarak: »—- Haberler kötü kı- zim, kendini siki tut, böyle şeylerde gayret lâzım! dedi. Kadın ayni metin sesle: — Hasta mı, diye sordu. İhtiyar da mektubu elinden bıraktı, ü nü çıkardı ve kadının tâ g07- içine bakarak, dua eder gibi hik Şu ve saygı İle: — Ölmüş! Mevlâ rahmet eyliye, de- di, O vakıt ana önündeki peştamalı ba- şına örttü ve ağladı. Artik kendini kapıp koyuvermekten çekinmiyordu. Saatlerce, sanki sahiden kocası ölmüş gibi, bitip tükenmek bilmiyen yaşlar!2 hüngür hüngür ağladı. Yalnızlık içim- de geçen yıllarına, derdi sıkıntı ör rüne, alın yazısının kötülüğüne, beht- sızlığına, kocasının vefasızlığına ladı durdu... Karnında taşıdığı çocü- ğun kimselere söylenemez, başının cn büyük cezası olduğuna herkesin lânc- tini tükrüğünü hakketmiş bir kadın vaziyeline düştüğüne ağladı ağladı Çocuklarından biri, ya da bir komsu duyar diye tuttuğu bütün o göz y rını şimdi alabildiğine akıtıyordu; hiç kimseye de bu yaşlara sebep olan âci- ları sayıp dökmeğe ihtiyacı yoktu. Kara haberi öğrenir öğrenmez kö- yün bütün Kadınları, başın sağci- ğini anlatarak kendini sıkı tulmasını, böyle ağlıya ağlya bir derde uğrıya- cağımı, geride kalacak çocuklarını, hele iki erkek evlâdım düşünmesini söylediler; ve gittiler yavrucaklari bu. lap analarına gayret versinler diye yanına getirdiler. İki oğlan da önüne dikilmiş duruyorlardı, büyüğü sankt birdenbire hastalanıvermiş gibi sapsa- rı kesilmişti, küçük de anası ağlıyor diye bir avaza uluyordu. Birdeybire, herkes şaşkın ve mahzun mahzun susar dururken, genç kadının hıçkırıklarından bile baskın çikan bir ağlama, bir çığlık bir kıva- mettir koptu. Köyün meşhur dediko- du tellâlinin, ortalıktaki bu yas hava- sile merağı kalktı ve yağlı suralından yaşlar akarak kâh burnunu, kâh içimi çekerek kesik kesik, yana yakıla bir söylenmedir tutturdu: « Benim canım yok mu a dostlar? Bir de bana bakın! Benim hâlim sen- den beter a kardeşim... Senin elinden tutacak oğulların var hiç olmazsa... Ya benim çocuğum da yok ya! Kimse. ler bana benzemesin... Asıl kara yazi benimkisi, benimkisi!» Eski yaralarını, acılarını öylesine açıp döküyordu ki, şaşıran kadınlar döndüler, bu sefer de onu teselli etme- ğe koyuldular ve ana da bu Jâkwd kalabalığını, patırdı gürültüyü fhrsat bildi evine girdi; çocukları da arkası sıra gelmişlerdi. Gene usul usul hep ağlıyordu; bir türlü Kendini tutanı. yordu, çıkıp kapısının eşiğine oturun. ca hıçkırıkları yeniden arttı, hüngür hüngür bir ağlamadır tulturdu. Bü- yük oğlanın gözlerinden pıtır pılıf yaşlar süzülüyor, o hiç sesini çıkarma dan, birşey demeden, sade elinin ter- sile boyuna ıslanan yüzünü siliyordu; küçük oğlan da hiç tanımadığı bir ba- banın, böyle birdenbire ölüvermesi ne demektir, pek de anlamadan ağabey- sini örnek etmiş, sümüğünü çekişiire çekiştire ağlıyordu. Küçük kıza gelince, o da parmakla- rını bereli göz kapacıklarına basmış: — Madem ki, babam ölmüş, ağla- malıyım eibette,. Göz yaşı da çok ya- kıyor canımı. Amma babama ağlama dan da olur mu hiç, diye içini çekiyor. du. (Arkası var)