HER AKŞAM BİR HİKÂYE hmi gelmişti, di. Kapıdan gi- sana okumak niştim. Pnun bu hali, İme gitmişti: - Bune te için bir ro- Nercde o kitap? heyecanı ga- ş Rahmi? dedim. Da- senin verdiğin romanı oökuyama- n i— Aman şu Mitsbı bir dakika ba- bir şey anlayamamkla ik odaya girdim. Bir gün nin bana verdiği kitabı Rahmi elimden Kitabı Sahifelerini telâş içinde birer tevirmeğe basladı. Bir taraftan m fena halde sıkılmış bir adam prije kip getirdim pt İer > Yok kendine tl dör - Kuzum bu kitabın içinde ku- muş bir sar gül görmedin mi? wiRahminin bu sözü üzerine gülüm- Him Yok... Nafile... diye ken- eniyordu, Nihayet ba- i— Görmedim. —— ancak on, on beş sahifesini dum... O sahifelerin içinde de si le kurumuş bir sarı gül filâ , dedim, i— Eyvahlar ? yap Li İM rumu olsun, dedi, şimdi ben gım? rım ânlalsana.. bir sarı r mi? — Ah azizim ah Sen bu kuru- , (55 gülün benim için ne kadar kıy- li olduğunu bilmezsin Bi— Yo bu adli? - Ne oldu? gül için bu kada bir aşk hatırası mi Tabil ya... Bak..: Dört aydan- pri Peride ile seyi ştiğimizi tabil sen rik, duymuşsundur. Çünkü dediko- udi cu dostlarım mız sağ olsunlar bi- yi” bu ceramızı kuvvetli bir âdyo is her tarafa yay- dışlar, Feride çok güzel kadındır. şakat garip bir h Kene n kahraman xa | (n7etir. Bir kere fevkalâde hassas ir kadındır. Geçirdiğimiz o mace: hn tarihteki meşhur ve büyük ask- ka, benzemesini ister. Sonra kendi- nde garib bir merak vardır. Aşkır- izA aid hatıraları toplamak... Me- lâ onunla beraber bir kır gezintisi pp m$12. Şöyle dağlara, tepelere kadar | ranmışız. Güzel manzarali şairane Pr yerde oturup bir kaç tatlı saat girmişiz değil mi? Feride hemen rafında güzüne ilişen şeyleri, me lâ bir Siçeği, yahut bir otu koparır: — Bunu bu günün hatırası diye byacağ im!.. der, çar Feridenin en büyük arzularından İri benim de onun gibi beraber ge- rdiğimiz aşk saatlerine aid hatıra. ri toplamamdır. Meselâ ilk defa ona aşkımı söyle- Pei ı gün €wnin bahçesinde, pek irane bir çardakta yanyana otu- iyor uk. O bir aralık çardağın pğnündeki san güllerden birini kopa- vermişti. O gündenberi dai- 1susiyeti vardır, “İP baria n na bana sorar: — Sarı gülü ni — Tabii sek, #anuyum? saklıyor piusun? im... Saklamaz olur v Bu benim hayatımın en ühim hatırasıdır. “ Hakikaten bu sarı gülü bir kite- bın sahifeleri arasına, koyup kurut- #nuştum. Pakat o kitabın ismini bir blürlü hatırlayamıyordum. e Ferideye bir kere de: Saçların ne Buğday basağı eme bu sözüme gülmüş: Ee Feride... demiştim, — Eğer pek hoşuna gitti ise eski akman âşıkları gibi saçımdın bir tu- m kesip sana vereyim demişti, Bundan sonra saçlarımı ucundan ihiraz kese > bana vermi, ci s a ti. | ii şti. Feride her buluştuğu- Zaman Feride ban soruyordu: Halıralarımızı saklıyor sevgilim tabi... Hattâ küçük bir kutunun i » tun içine Koydum. Senin hatıralarını canım Bibi saklıyorum, diyordum. Hakikaten de bir kutu bulmuş, Zaten ben o | gör” HATIRALAR bunün içine Ferideye aid bütün ha- tıraları koymuştum. Fükat bizim evin karışıklığını biliyorsun. O «ha- tıralar kutusus nu kaybetmiyeyi Du? Yalniz sarı, kurumuş gül na verdiğim kitabın de oldu nu zannediyordum. Meğer o da kay- bolmuş. Feride her cum si benim apar- tımana gelir. Birlikte bir kaç tatlı saât geçiririz. Bugün bana telefon etti. Dedi ki: «Bu cumartesi sanâ geldiğim zaman ne yapacağım bili- yor musun? Maceramzın hatıraları. nı göreceğim. Bakalım iyi saklıyor musun? Yoksa hepsini kayıp m et- tin?» Görüyorsun ya? Feride cumar- tesi günü bana gelecek. Halbuki ben ona dair bütün hatıraları kaybet- tim. Şimdi ben ne yapayım?... Gülümsedim: — Sana bir akıl öğreteyim?. de- dim. Bende eskiden kalmış bir kuru gül var. Onu sana vereyim... Sev- : sİşte güzelim bana verdiğin gül!» diye gösterirsin Bu fikir Rahminin gitti — Mükemmel... dedi, nerede o ku- rumuş gül... Bir göreyim Kitaplarımdan birini açtım. Ben- deki kurumuş gülü Rahmiye verdim. Arkadaşım sevinçle: — Çok güzel, çok güzeli. Feridenin tana verdiği gül. kat ya sevgilim bana ve tamını sorarsa... — Onu bilmem... dedim Bu esnada kapım çalındı. Apartı- manın kapıcısı gelmişti. Kapıcının beş yaşındaki çocuğu da arkasında duruyordu. Benimle beraber apartı- mân kapısına kadar gelen arkada şım Rahmi kapıcının çocuğunun Sar) rına bakıp; - Aman, dedi, tıpkı Feridenin saç- lan Güldüm — Öyle ise bir tutam keselim. giline: «Buk senin verdiğin saçlar nasıl saklıyorum!» diye göster Kapıcının ne beş pek hoşuna Tıpkı Fa- diği saç tu- çocuğunun eli kurüş verdik. Minimininin larından bir parça kestik. Rahmi memnundu: Ehhb... Artık rahat edebilirim. Balıralarım tamalandı sayıbr... de di, çıktı gitti Dört beş gün Rahmiyi görmemiş- tim. Bir sabah işime gelirken tram- vayda kendisine rasgeldim. — Rahmi... dedim, ne oldu? Ka- pıcının çocuğunun saçını, benim £ na verdiğim kurumuş gülü sev ne gösterdin mi? — Bırak Allah aşkma... Neler ok du biilyor musun? Cumartesi günü Feride geldi. Biraz sonra bana sordu: | — Nerede hatıralar? — İşet sevgilimi. diyerek senin verdiğin kurumuş gül ile kapıcının çocuğunun saçlarım çıkarıp gösler- dim. Feride evvelâ hayret etti, Sonra birdenbire hiddetlendi: — Bana yalan söylemeğe utanmı. yor musun?.. dedi, geçen gün bura- ya uğramıştım, Sen yoktun. Hizmetçi beni içeri aldı. Odanda outrup bir sigara içiyordum. Bir aralık gözüm senin yazıhanenin yanındaki kâğıd sepetine ilişti, Baktım bir mukavva kutu... Merak ettim. İçini açtım. Bir de ne göreyim? Benim sana verdi- ğim kurumuş gül... Gene sana verdi- ğim saç tulam... Fena halde hid- detlendim. Apartımanından çıktım. Evime gittim. Sana onun İçin: — Cumartesi günü gelip benim sa- na verdiğim hatıraları göreceğim!. diye telefon ettim. Demek sen hatıralarımı bövle sak- hyorsun ha... Fakat sen bu öteki ku- rumuş gülle, bü bir tutam sarı saçı Sev- | dans Sk z AKSA) Türkiye Radyoğifözyon Fostalari DALGA UZUNLUĞU 1639 m. (183 Kes 120 Kw. 19/74 m. 15105 Kes 3110 m. 9465 Kes ANKARA RADYOSU Cumartesi 3/6/939 TÜRKİYE SAATİLE TAG TAP 1330 Program, 13,5: Müzik (Neşeli mü- şik - PL), 14: Memleket saat ayar, ajans ve meteoroloji haberleri, 14,10: Türk mü- ziği: 1- Peşrev, 2- Artakinin kürdil hica kâr şarkı: «Cismin gibi), 3. Sehak: (Çıl- vet sevinç), 4- Kemençe taksimi, $- Fal- â 8- Şemsed- Ey gonca açıl), 7- Muhtelif saz eserleri, 14.40 - 1530: Müzik OKarışık program - PL), 1530 Mimi küme müsaba- kaları (19 Mayıs stadından naklen). 19: Program, 1909: Müzik (Dans saati P1,), 1930: Türk müziği * (tasi heyeti), : Konuşma (Dış politika hâdiseleri), 25: Neşeli plâklar - R. 2030: Memleket saat ayarı, ajans ve meteoroloji haberle- ri, 2045, Türk müziği, 1- Refik Fersan: (Cihanda biricik sevdiğim sensin), 2- Şev- ki: «Bilmiyorum bana ne oldu), 3- R. Fer- san: (Göğsümden kaçıp gittin), 4 - Şem- seliin Ziya: (Denizin dalgasını dinliyo- rum), 21: Müzik (Muhtelif seçilmiş beste, şarkı ve semniler), 2120: Temsil (Nedim gecesi, Yazan: Ekrem Reşit), 22: Haftalık posta kutusu (Ecnebi dillerle), 22,30: Mü- ik (Küçük orkestra - Şef: Necip Aşkın), 1. Fried Walter - Rüya - Keman solo orkestra için, 2 - Volgraf - Kalbimi aşkla doldur - ağır vals, 3- Rahmaninoff - Pr- Mıde, 4- Borklewiez - Gavot, 5- Ratf - Ka- vatin, 23: Son ajans haberleri ve yarınki program, 23,15: Esham, tahvilât, kambi- yo - mukut ve ziraat borsası (fiyat), 23,25- 24 Müzik (Cazband) PJ Avrupa istasyonları Saat Wide k muzika — Breslav 20,15 4 2020 salon muzikası — Lille 20 hafif muzika — Mid- land 1945 denberi opera muzakası Sofya 20 halk konseri — Toulouse 2045 marşlar. Saat 2ide Berlin 2115 Şekeri muaika - ve Stuttg. 2115 karışık mu 2130 orkestralar - Leipzig melodiler 15 karışık muz ka — V » muzikası — Brünn 2) hafif muzika Atihlone 2120 or- kesira — Bari 21,15 Yunanca neşriyat — Belgrad 2130 orkestra — Bükreş 21,15 ha- #if muzika — Florans 2155 karışık muzi- ka — Londra 21 orkestra —ILyan 2130 - 7330 hafif muzika — Rennes 2130 - 2330 konser — hafif muzika Frank Saat 22 de mualka ve dan 40 hat muzik: ine 22 Da operası — M. Ceneri 2245 dans — Roma 22 «Frate Mares uperası — Sofya 2240 hafif muzika ve dans — Stokholm 2230 keman Fiorans Saat 23de Berlin, Breslav, Frankft, Hambg Lelpzig, Münih ve Stutig. 2320 -1 dan Kualonya 2333 - | gece muzikasıvedans— Künigshg. 2340 - 1 hai muzika — Vi- yana 7330 -1 orkestra — Budap. 23 or- kestira — Bükreş 7315 Rumen muzika- sı — Reval 23 dans Stokhelm 7315 dans. Saat Mden İtibaren Prag 2410 dans — Budap. 24.05 çinge- ne çalgısı — Florans 24 dans — londra 2405 dans — Berin, Hambg., Kolonya; Münih ve Stuttg. 1 - 4 hafif muzika — Milâno 1 dans Ev, Apartıman kira'amak için «Akşam»ın KUÇÜK İLÂNLARI En süratlı ve en ucuz vasıtadır. nereden buldun? Çabuk söyle... Feride küplere inmişti, Meğer ben sana verdiğim kitabın içinde san- dığım kurumuş gülü de hatıra ku- tusuna koymuşum. Bizim hizmetçi de bu kutuyu : bir kenarda bulmuş Lüzumsuz diye kaldırıp benim kâğıd sepetime atmış... Görüyorsun ya ba- şıma gelenleri... Hikmet Feridun Es EVROZİ Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızi derhal keser. Bayı SAA İcabında günde 3 kaşe alınabilir. yy Sofya 21 orkesira — vilna 210 | İ | | Muharriri Pearl! BUCK 'efrika No. Yenge... Yenge... A gelmiş... Aman acele etsin, tez gelsin, bu işte ne hamarat olduğumu bilir 0... dedi, Oturdu bek ©, sen alacakmışsın... Ana eğildiği yerden doğruldu: «— Peki, peki geliyorum.> diye ce vap verdi. Oğluna dönüp: «Al çapamı... Ben yokken elinden geldiği kadar şu fasulyeleri çapala. Geçen defakilerdeki gibi hamarat çı- karsa gene, bir saatin içinde döner ge- lirim...» dedi. Genç kadın hemen kestirme yolla- ra saptı, kız da arkasından koşuyordu. Böylece hızlı huzl giderken bu güzel havada bir şeytan saklı imiş gibi, içi- ne ne vakıtlır duymadığı, hoş ılık birşeyler doldu. Bu vadi, bu dağlar ba- yırlar hergün gözünün önünde idi am- ma, ©, İki büklüm olmuş, durup din- lenmeden öylesine çalışıyor uğraşıyor- du ki, başını kaldırıp da «dünyasına» bâkmağı bile akıl edemiyordu. Kafa- sını tarlalarına, evine vermiş, güzleri topraktan, işinden gücünden ayrılmı- yordu. İşte şimdi, gözlerini kaldırdı ve gördü: Söğüdler tazecik pırıl pırıl yeşil yap- raklarla örtülmüştü, armud ağaçları- nın olgunlaşmış beyaz çiçecikleri rüz- gâra kapılmışlar uçuşuyorlardı, yer, yer taze yeşilliklerin arasından, do- nanmış nar ağaçlarının ateş gibi kr- zılıkları göz alıyordu. Sıcak bir rüz- gür, vakıt valot, birdenbire esiyor, son- ra da hemen yatışıveriyordu. sinti kesildikçi Şa ıhk derin sessizlik içinde sürül tarlalardan yükselen toprak kokusu rüzgâr çıktıkça insanın nefe- sine dolan çiçek kokuları mı daha hoş ve güzeldi?... Ana, bunu kestiremedi. Sade sık sık değişen, kâk durgun kâh da ani esintilerle yüzünü, kollarını, saçlarını okşıyan dağılan bu &ırli ha- va içinde, birdenbire güçlü kuvvetli ha- yat dolu, genç vöcudünün varlığını setti... Yeni ve sonsuz bir «erkek is- kıvrandı! Evlenelidenberi hemen her baharda bir çocuk doğurmuştu. Ne çare, bu se- fer kısır kalmıştı işte! Vaktile karnın- da bir çocuk taşımasını ne tabii bu- Tur, bunu daima tekrarlanacak bir iş yerine kordu. Halbuki şimdi, gözünde büyüyor, bugünedek kıymetini anlı. yamadığı eşsiz bir saadet şeklini ah- yor, yalnızlığını düşündükçe ztarabı dayanılmaz hale yordu. Sanki âde- ta memeleri sancıyordu, sızlıyordu... Kocası dönüp gelmezse, artık bir da- ha, onlara süt dolmıyacaktı.... Karm- nın içinde, canlı bir varlığın kımılda dığını biç duymıyacaktı, Ateş gibi ya- kıcı kavurucu «isteği» birden boğuk bir çığlık halinde dışarı taştı: «Off, gelsene! Gelsene artık!» diye bağırdı. Daha doğrusu, böyle bir çığlık ko- pardığını sandı ve «çocuğun kulağına gitti mi ncaba?. diye, birden durdu. Amme dudaklarının arâsından ses ha- linde birşey çıkmamıştı ki. Sade rüz: gârın huşu ile, nur ağaçlarından birinde keyifli keyifli öten bir «Ke tavuk» sesinden başka birşey muyordu. Ana, emmloğlunun evine varıp da loş odadan içeriye girince, zavallı ge- benin o her zamanki güler yüzünün yerinde, ıztıraptan kırışmış, ter içinde kalmış suralını görür görmez, vücu- dünde, sanki doğuracak olan o kadın değil de, kendisi imiş gibi anlaşılmaz bir ağırlık ve doluluk duydu. Çok geç- meden, yavruyu aldı, birşeylerle sardı sarmaladı ve tarlaya dönmeğe bol bol vaktı varken, nedense gidemedi. Hali kalmamıştı. Bacaklarında garip bir takatsızlıkla, evine doğru yürüdü. İhtiyar nine onu görür görmez: — Nerden çıktın geldin ayol? Ye- mek zamani oldu mu? Karnım daha acıkmadı ya... dedi. Sonra da ellerini gözlerinin üstün. de tuta tuta küçük kız çıktı: — Vakıt mi anne? Ateşi yakayım m1? diye sordu. Kadıncağız hiç umursamıyan bez- gin bir sesle: — Yorp... Daha erken... Çok halsiz- liğim var da benim... Azıcık dinlenme. ge geldim, dedi ve gitti, yatağına uzan. dı, Amma bir türlü yerinde duramı. yordu; kalktı, küçük oğlunu kaptı, sk akı onu göğsüne bastırdı, kucakladı. çocuğu yul- Mütercimi Mebrure SAMİ nneminvaktı | Memesini çıkardı, zorla yavrusunu em- zirmeğe kalkıştı. Yalnız hoyratça sıkılıp, sarin olmadığından şaşaladı, hem kar daha açıkmadığından, canı oyun İste- diğinden, tepinmeğe başladı anasını it- ti. Kadını garip bir hırs bürüdü, gözle- Ti karardı, ve,çocuğu pataklayıp, hiz- la yere bırakiverdi © bir avaz€ bağırırken kadın da: — İçim ist gelip emmeğe kalkarsın da, tam canım sana meme vermek ister, kaçarsın ha; diye azar- Jadı Oğlunu, yere kapanmış, bağıra ba- ğra ağlar görmekten âdeta acı bir zevk duyuyordu. Yaygara; baanne, teli kız da kardeşini kaldırmağa Zaten genç annenin de, İç yalışıverdi. Kıza bırakmadı, eğilip mi- niminiyi kendisi kaldırdı, üstünü başı- Bi silkti ve göz yaşından sırsıklam ol- muş yüzceğizini, elinin tersile kurula. dı. İç sıkıntısının, ıztırabınır m çocuktan çıkardığına pişman olmuş- tu. Amma © gühden a memeden yüz çevirmeğe başladı ve linde kal la, bir bu er i kalmıştı, o ıçtu Gia — cuk böyle mezken, yavrucak, Zir me tesellis Bu kadının içinde, tâ kızlık zama- nındanberi gizli bir ateşlilik saklı idi. O, başka kadınlar gibi, öyle her geçen erkeğe bakayım, g di. Kendi kendisinin lerine vâramadığı, içli, kapalı bir tab atı vardı. Daha evlenmeden önce, yal- nız kaldığı zama ia da zihnini «€ kek, len sırli düşünce kure: ve benliğini, muamr garip istekler ni, © bunlara al- dırmaz, ne niçin, ne de yorlar diye bilmeğe, lamazdı. Önür sessiz bir bekleyi: madığı yanırdı Ancak, evlendikten, bir erkeğin ne demek olduğunu dosdoğru öğrendik- ten sonradır ki ek dınlandı ve gözü Vakıt vakı ve derin iste likle inbikten'çek casına darıld bile, kadın ni, yaşıyamıya, girdi. Bazen, bu beklemek, sabretmek ne- dir bilmiyen, «istek» duygu içini fırs tına habercisi bulutlar gibi koyu bir şiddetle kaplar, sevdiği erke; sebepsiz ve bırçın öfkeler şeklinde be- Yirir ve «sona erinceye kadar» sürer dururdu. Biribirlerine sarılıp da, eze- li ve basit bir âdete uyarak, isteğini doyurduktan sonra, rahatlar ve sakin- leşirdi Amma ne tuhaftır ki kek» yetmiyordu. Er laması, etinin içinde bir çocuğun lanıp şekillenmesi de lâzımdı, İstediği r de buydu. Anca o zaman, «yaptık- larının» tamam olduğuna inanc geti- rirdi. Karnının içinde, çocuğunun ki- mıldamağa büyümeğe başladığını du- yunca, tam bir sandetle, yüzü, gözü ışıl ışıl nurlanır ve yarımlıktan çıkıp da sanki tamamlanmış gibi bir his inde kalırdı. Yumurcaklar bacaklarının ârasın- da dolanıp durdukça, bağırıp ağladık. ça, veya her çocuk gibi varı yoğu tut- turdukça kızar, öfkelenir, canı bur- nuna gelirse de, ne vakıt kendinde yeni bir gebelik alâmeti sezse, hemen benliğinde tatlı bir haz, âdeta iyice doymuş, dinlenmiş ve uyumuş gibi, vücüdünde, artık hiç birşey İstetmiyen aratmıyan, zevkli bir tokluk duyardı. Daha kızlığında bile, babasının ya- nında, bu köyün belki azıcık büyükçe- si kendi kasabacığında yaşarken de, yeni doğmuş çocuklara bayılırdı. Bâ- basının evinde boy boy bir alay çocuk vardı, kendi, en büyükleri olduğ onlara amalık ederdi. Bazen koca gü- nün işlerile yorgun düşer, akşam üs tü, yumurcaklar da bacaklarının ara sında dolaşıp durdukça sıkılır, « sında dolasıp durdukça sıkılır, «Çeki- ne de onlara çok düşkündü, sevmeden yapamazdı, (Arkası var) asın) çözemediği «heyecana», d onsuz yapamıyacağı. ını anlar bir hale ona sade eği için peydah. “eYs girilen e veya, Sy yane