31 Mayıs 1939 | ma | Dedikoducu mili Feridi seneleğdenberi tanırdım. İyi, hoş çocuktu. Çok beğendiğim bir tabiati vardı. Dedikoduyu biç sev- mezdi, Onun şimdiye kadar hiç kim- 3e hakkınör “- yaptığı işitil- memişti, Son üç dört senedir Feridi görmü- yordum. Dün ona tramvayda rasgel- dim. İki üç cümle konuştuktan son- ra bir aralık kulağıma eğildi: — Haberin var mı? dedi, Sadık, ni- ganlısı Ferhünde ile müthiş kavga etmiş... Amma Sadık ta haklı ya... Ferhündenin kırdığı ceviz artık bini aştı, Hakkında ne dedikodular var, ne dedikodular. Sana hepsini anlatsam hayretinden parmağın ağzında kalır. Feridin bu sözleri beni hayretler içinde bırakmıştı. Çünkü eskiden arkadasım biç dedikodu yapmazdı, Halbüki şimdi karşımda eski Ferldin yerinde dehşetli bir dedikoducu vardı. Ben dalgın dalgın onun yüzüne bakarken Ferid: — Aman, dedi, sana mühim bir havadis daha vereyim... Cevdet yok mu? Bizim Cevdet... Altmış yâ şında bir kadınla evleniyormuş... Dü- gün birader... Cevdet ancak otuz beş yaşındadır. Halbuki aldığı kadın alt- mışlık... Vakia Cevdet 45 yaşında di- yor amma sakın inanma, Kadın tam altmışında imiş. Doğrusu Cevdetin bu hareketine şaşmamanın imkânı yok. Vakia alacağı kadın altmışında amma çok zenginmiş, Lâkin para için de İnsan hiç sevmediği, altmı- şında bir kadınla evlenir mi ya... Cev- det hakkında söylenenleri bir bilsen azizim, bir bilsen, Feridin bu müthiş dedikoduculu- gunu gördükçe hayretim gittikçe ar- tayor, Katmerleşiyordu. Tramvay Ga- Iatasaraya gelinceye kadar bana ne dedikodular, ne dedikodular anlat- madı ki... Galatasarayda indik. Nihayet da- yanamadım, Feride sordum: — Yahu sana ne Oldu böyle? Merak'a yüzüme baktı; — Ne gibi? — Eskiden sen hiç dedikodu yap- mazdın. Halbuki şimdi?,.. Ferid acı acı güldü: — Evet... dedi, şimdi son derece dedikoducu oldum. Bunun tuhaf bir hikâyesi de vardır. Anlatayım da dinle... Azizim bundan bir buçuk se- De evel Leman adında bir kadınla tanıştım. Bu kadının güzelliğini sa- ma kolay kolay anlatamam karde- şim... O ne mânalı gözler, o ne kır- mızı dudaklar, o ne ağız, o ne diş- Meri... Fakat son derecede hain bir ka- dındı, Bir türlü gönlümün arzu etii- ği kadar yüzvermiyordu. Halbuki ben mutlaka onunla içlidışlı ahbap olmak istiyordum, Bunun için de her çareye başvurdum. Olmadı, olmadı, olmadı... Benim yaşlı başlı bir ta- Dıdığım vardır, Sermed... Bu zat çok gün görmüş, insan ruhunu çok iyi anlamış bir adamdı. Bir gün bans: — Azizim, dedi, her kadınım bir zayıf terfaı vardır. İnsan bunu keş. federse artık 6 kadınla kolay kolay ahbaplığı ileri götürebilir... Meselâ bazı kadınların, hattâ bazılarının de- gü, ekserisinin en zayıf tarafı şık- hk ve tuvalettir. Böyle kadınlarla ahbap mı olmak istiyorsun? Onlara mütemadiyen modadan, tuvaelten bahset. Fakat modadan gayet iyi anlaman şarttır... Daha bunun gibi her kadının son derece merak ettiği şeyler vardır. Onlara bu merak et- tikleri şeylerden bahsetmek lâzımdır. İhtiyar dostumun bu sözleri üze. rine Lemanı büyük bir dikkatle ted- kik ediyordum. Nihayet onun zayıf tarafını keşfettim. Bu çıtıpıtı gözel Kadın son dere- ceğe dedikoducu İdi, Onun bir mi- safirlikte, bir gezintide en büyük sevki dedikodu yapmaktı. Meselâ bir salonda herkes musiki dinler, dans eder, eğlenirken eman bir köşeye çekilir, kendi kafasında bir kaç kışı bulur, onlarla dedikodu yapardı. Bir dedikoduyu dinlerken âdı manın gözleri zevk içinde sü kendinden geçerdi. Vakia ben © zamana kadar hiç dedikodu yapmamıştım. Dedikoduyu da sevmezdim, Lâkin ne çare ki Le- manla ahbap olmak için muhakkak ona yakası açılmamış, hayretverici bir kaç dedikodudan bahsetmem Tâ- zımdı, Bunun için de kulaklarımı açtım, 'Tamdığım en yaman dedikoducula- ra başvurdum. Onların ağzından in- sana hayretverici bir kaç dedikodu kaptım. Gittim, bunları Lemâana anlattım. Azizim beni dinlerken bu dedikoducu güzel kadının halini görmeli idin, Âdeta kendisinden geçmişti. Dalgın dalgın yüzüme bakıyordu, Ben sö- zümü bitirince Leman: — Aman, dedi, siz ne kadar güzel konuşuyorsunuz. Yarın bize buyur- sanıza... Gene böyle talı talı görü- şürüz. Ben ertesi günü gene tanıdı- ğım dedikoducuları dolaştım. Me- raklı bir kaç dedikodu daha buldum. Doğru Lemana koştum. O gün anlat- tiğım dedikodular da pek makbule geçti. Leman beni ertesi günü de dâ- vet etti. Ertesi günü de. ona boş gitmedim. Bir iki dedikodu götür. düm. Artık o günden sonra her zaman önü sik $ik ziyaret ediyordum. Her vakit te en yakası açılmamış dedi- koduları ona getiriyordum. Bütün bunlar aramızda derin bir samimiyet uyandırmıştı. Bu hayat sekiz ay ka- dar sürdü. Lemanla güzel bir aşk hayatı yaşadım amma sekiz ay ona taşıdığım dedikodular yüzünden ta- blatim son derecede değişti. Dediko- duya alışmıştım. İşte görüyorsun a... Şimdi müthiş bir dedikoducu oldum. Ferid sustu: — Aman, dedi, bak şimdi hatırıma geldi... Selim yok mu Selim? Karı- sından müthiş bir dayak yemiş... Bak sana tafsilatını da anlatayım... vesaire vesaire... Hikmet Feridun Es ,BULMACAMIZ ai he mk lll ik Soldan sağa: 1 — Ateş yakmağa yarar - Yapma, 2 — Bir çift ayağı var, İhata - Yardım. Kör - Bir kadın ismi. 5 — iki nota yanyana - Adaleye men- sup. 6 — Başına .B. gelirse tahliye eden elur. 7 — Dünyanm en büyük kıtası - Ba- sına «O: Kelirse cezayi nakdi olur. $ — Mutfak levazımatından - Tersi yanardağdan fışkırır. 9 — Trapez - Fiyakah. 10 — Çanakkalenin “kir kazası ehalisin- den Yukardan aşağı: 1 — Bir maden suyu markası - Su, 2 — Dikme - Futbol sahasi, 3 — Bir nevi içki imalinde Xullamılır, — Mult - Abadi Bes. Tersi satıcıdır. 5 $ — Uzak nidası - Geçindirme - Kırmızı. 7 - İntikam hissi besliyen - Nota. 8 — Reklâm kabul eden müessese, 9 — Kina le boyamalı. 10 — Çanakkalenin bir Kaza ehalisinden. Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa: 1 — Kütüphane, 2 — İzale, Bakü, 3 — Lüzumsuz, 4 — Olimbos, At, 5 — Mey, Elüstü, © — Enaz, Uluer, 7 — Nil, VAM, 8 — Rle, Emelin, $ — VI, Avuç, Ye, 10 — Hazine. Yukarıdan aşağı: 1 — Kilometre, 2 — Üzülen, İlk, $ — Taziyane, 4 — Ülüm, Zi, Ah, 5 — Pembe, Leva, & — Balu, Muz, 7 — Abusülveei, 8 — Naz, Sual, $ — EK. Atejye, j0 — Üstüvüne. Sahife 9 Türkiye Radyodifözyon Postalari DALGA UZUNLUĞU 1639 m. TAÇ. 1874m. TAR 153 Kes 120 Kw. 15195 Kes. 20 Kw. 31,0 m. 9465 Kes 20 Kw. Çarşamba 31/5/3939 1280: Program, 1235: Türk müziği; 1- Osman beyin hüzzam peşrevi, 2 - M. Ce- Milettin paşanın hüzzam şarkı: (Kerem #yle mestane), 3 - Hüzzam şarkı: (Çıkar yücelerden), 4 « Leminin: (Yeter hleranlı sütler), 5- Leminin: (Son aşkımı cans), 6 - Taksim, 7 - Halk türküsü: (Yürü dil- ber yürü), 8- Halk türküsü: (Demirciler demir), 13: Memleket saat ayarı, ajansve meteoroloji haberleri, 13,15 - 14: Müzik (Riyaseticümhur bandosu - Şef: İhsan Künçer), I- G. Gesesse - Marş, 2 - Poppy- Endülüs valsi, 3 - Flotow - «Martha» ope- retinin Uvertürü, 4- Ch, Silver - «La belle au beis dormani, öperetinden seleksyon. 1830: Program, 18,45: Müsik (Neşeli plâklar) 19: Konuşma, 19,15: Türk mü- ziği (asıl heyeti), 20; Memleket sani ay- rı, ajans ve meteoroloji haberleri, 2015: Türk müziği, I- Mahur peşrevi, 2- Şeref İncilinin mahur şarkı: (Alamam doğru- sw), 3 - Dedenin mahur şarkı: (Sana lâ- yık mi), 4 - Klarnet taksimi, 5 - Kürdül hlcazkâr şarkı: (Aşkınla dolan sinem), 6 - Kürdili hlcazkâr saz semaisi, 7- Artakinin : (Aşkınla harap olduğumu), 8- Yesari Asımın Eviç şarkı: (Benim öksüz benliğimde), 9 - Halk türküsü: (Elâ güz- derine kurban), 10 Sarı kurdelâ, 21: Haf- tahık posta kutusu, 2115: Esham, tahvilât, kambiyo - nukut ve ziraat borsası (fiyat), 2125: Neşeli plâklar - R., 2130: Müzik (Küçük orkestra - Şef: Necip Aşkın), 1- Becker - İlkbahar - melodi, 2- Oscar Fet- Yaş - İkinci avcilar - fantezi, 3- Demersse- man - AranjveZ de bir bayram, 4- Drigo- Serenat, 5 - Panl Lincke - Olimpiyatlar- da « Marş, 6 - 7. Strauss - Artist hayatı 7 - Chopin - Nokturne - mi minör, » Müzik «melodiler - Pi), 23: Son âjans haberleri ve yarınki program, 23,15- 24: Müzik (caabandi Pİ Breslav 20 orkestra — Melnik 20 man- dolin — Atklone 20 konser — Florans 2020 hafif muzika — Londra 20,45 karı- şık muzika — Sofya 2030 Verdi'nin Rigo- Jeto operası, Saat 21 de Berlin 2115 salon muzikası — Breslav 2115 karışık muzika —- Frankft. 2115 or- xesira Hambg. 2115 hafif muzika — Leipzig ve Königsbe. 2115 Hayda'ın «Be- genilmiyen tesadüf» opera komiği -—- Prag 21 orkestra — Bari 21,15 Yunanca nöğri» yat — Belgrad 2i opera — Laibach 21 ope! ya - Lille 2130 - 2330 hafif muzika — Sottens 2115 Adam'ın Le Çhalet opera- sı — Toulouse 21,40 marşlar — Toulouse Pyrenee 2130 - 2330 Hafif muzika, Sant 22 de Berlin 22 operet ve filim «havaları Prag 1210 Haft-muzika — Fionana —22 a«Andr# Ghenlier» operas — Tülversum NM 2250 Keman — Londra 22,10 Verdi'nin «Traviataü operası Koma 27 Senfo. konser — Sottens 2230 hafif muzika, Saat 7 te Berlin, Bresla ve Stutie, 2330 - 1 ka- Tişık muzika — Prankft, 23.15 salon muzi- kas — Hambg. 2345 Salon muzikası -- Königsbg. 2340 - 1 hafif muzika — Lelp- #ig ve Viyana 2330 - 1 Viyana muzikası— Budap. 23 Çingene çalgısı — Bükreş 23.15 Rumen muzikası — Hilversum IT 2340 ha» fif müzika — Milâno 23 orkestr& — Roma 7310 hafif muzlka — Stokholm 2315 dans, Saat H ten İtibaren Hambg. 2430 valsler — Kolonya 2420 hafif muzika — Münih 24 keman ve or- kestra — Londra 24,05 dans — Paris P.T. T. 24 hafif muzika — Nürnberg ve Btuttg. 1 - 4 Hamburgdan naklen hafıf muzika, BU GECEKİ Nöbetçi eczaneler Beyoğlu ciheti: Onlatasarayda Ga- latasaray, Tepebaşında Kinyoli, Cüm- huriyel caddesinde Kürkçüyan, Yeni- şehirde Baronukyan. Şişlide Halâş- kârgezi caddesinde Asım, Necatibey caddesinde Kemal, Sariyer: Asaf, İstanbul tarafı: Fatih: Ismall Hak- kı, Karagümrük; Fuad. Eminönü: Sirkecide Beşir Kemal - Mahmud Ce- vad, Bakırköy, Terziyan, Aksaray: Yenikapida Sarım, Fener: Emilyadi, Kumkapı: Cemil, Küçüzpazar; Ha- san Hülüsi, Samatya: Kocamustafa- paşada Rıdvan, Alemdar: Çemberli- taşta Sırrı Rasim, Şehremini: Ahmed Hamdi, Kadıköy: Eski İskele caddesinde Büyük Eczane, Yeldeğirmeninde Çu- la, Üsküder: İskelebaşinda Merkez, Heybeliada: Atanaş, Büyükada: Halk. Ortaköy, Amavutköy, Bebek, Bey- Paşabahçe, Anadoluhlanrı, Ta EVROZI Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. MERA İcabında günde 3 kaşe alınabilir. MAAyAyAyANAN Bir gün, gene göz yaşlarının bütün bu sebeplerini düşünürken, bari şu el- âleme karşı maskara olmak derdinden kurtulmanın çaresini aradı. Elbiseye, çörekleri yapmağa verdiği parayı, bin bir dua ile yaktığı mumları buhurla- rı düşündü: Ne yaptıysa da işte, ko- cası gelmemişti; köyün baş dedikodu- cusu musibet dul kadının $insi sinsi bakışlarını, gizli kinayeler savurarak pek öyle «katakulliye gelir budalalar- dan» olmadığını fıslayıverişlerini, hat- tâ gün geçlikçe, temiz yürekli emmi- oğlunun bile, kocasının hâlâ bir türlü dönemeyişine şaşa kaldığını, şöyle bir gözünün önünden geçirdi; ve bari böy- le ele güne karşı rezil olmaktan kur- tulmağa karar verdi. Göz yaşlarını dindirdi, azıcık düşün- dü ve bir plân tasarladı, Ellerindeki pirinç samanlarımı şehre götürüp sat- tı. Kazandığı parayı ayni kıymette bir kayme ile değiştirdi ve kendisini hiç tanımıyan, şehirdeki bir arzuhalcıya gitti. Yazıcının, Confucius mabedinin yanıbaşında küçücük bir kulübesi var- dı. Ana adamın karşısındaki alçacık bir iskemleye oturdu ve: — Gurbette çalışan, evine barkına dönemiyen bir erkek kardeşim var, köyüne bir mektnp yazdırmak istiyor, 'bu aralık da hastalandı, yatıyor. Onun için yazılacâk şeyleri size söyliyeyim diye, beni gönderdi, dedi. İhtiyar, gözlüklerini çıkardı ve yol- dan gelip geçenleri seyretmekten vaz geçti. Bir sahife temiz kâğıd aldı, kamış kalemini mürekebe batırdı, ananın yüzüne baktı ve: — Evvelemirde biraderinizin ismi ne? Nerede oturuyor? Ve sizin adınız nedir? Onu söyleyin, deği. Ana da; z — Kardeşim, mektuburi, köydeki karısına yazılmasını istiyor, ben onun $imdi oturduğu şehirden geliyorum. Adımın Tüzumu yok, diye cevap ver. di, Ondan sonra da, kardeşi diye tamıt- tığı ve vaklile çocukken adını duydu- ğu uzak uzak bir diyarda yaşıyormuş gibi gösterdiği kocasının ismini verdi. Arkasından da, güya görümcesinin evi diye köydeki kendi adresini söy- Jedi: — Bakın, kardeşim karısına şöyle yüzasınız, istiyor; «Güzel güzel çalışı- yorum, yerimden hoşnudum. Yediğim i im Kusursuz. Efendim de çok iyi bir adam. Bana sade çubuğunu, çayı- nı hazırlallırıyor, arasıra da bir iki ahpabına haber iletmeğe gönderiyor. Bütün işim bu. Kaışılığına da hem karnım doyuyor, hem de üstelik ayda üç gümüş para âlıyorum. Bunlardan on tane biriktirdim, ayni sürümde ge- çen bir kâğıd kaymeyle değiştirdim, Bunu anama sana, çocuklara yollu- yorum.» Bunları söyledikten sonra, hiç kı- pırdamâadan oturdu ve ihtiyarın ağır ağır yazmasını bekledi. Bu iş uzun sürdü, nihayet adam: — Hepsi bu kadar mı? diye sordu. Ana: — Hayır, dedi, Bir de şu var, yazın ki: i « Yilbaşı yortularında gelemedim, kusura bakmayın. Zira efendim o ka- dar seviyor ki beni, bir türlü yanın- dan ayırmak istemedi. Lâkin kısmetse, bir daha seneye gelirim inşallah, Yok İhtiyar tekrar işe başladı, kadın da azıcık daha düşününce: — Şunu da koyun kuzum: «İhtiyar anama söyle: Köye döner ken, ona üçüncü kefenliği için, bu- ralarda satılan, en âlâ cinsten kırmı- zi bir kumaş getireceğim.» deği, Mektup bitmişti; ihtiyar bunu in- zaladı, zarfı kapatıp mühürledi, âdre- si yazdı, bir pulun üzerine #ükürdü, yapıştırdı, gidip bildiği yerden mek- tubu «güzelce yola çıkaracağına» da yemin etti. Kadıncağız adamın yazı hakkını verdi ve köyün yolunu tuttu. İşte göz yaşlarını dindirerek, kur- duğu kumpas, tasarladığı plân buy- du. Tefrika No. 19 Mütercimi Mübirab SAMİ wi Yedi gün sonra, omuzunda çantâsi- Je bir postacı geldi. Bu yeni çıkmış bir âdeiti, Ötedenberi, müvezzi nedir hiç görmemiş olan köylüler, bu çeşid ha- ber İletmeyi pek garip buldular, âdeta mucize önünde şaşırır gibi afalladılar. Postacı, çantasından bir zarf çıkardı ve ananın yüzüne dik dik bakarak: — Li adh birinin karısını arıyorum, sen misin? diye sordu. Kadıncağız bunun, kendi yazdırdığı mektup olduğunu anladı ve: — Evet, benim! diye cevap verdi. — Al öyle ise... Kocanın oturduğu memleketten geliyor bu... İsmi de şu- rada yazıl işte'v dedi. Kadın yalandan bir sevinmedir tut- turdu, çığlıkları bastı, ihtiyar kadına: — Oğlundan haber geldi koca nine, oğlundan haber geldi! diye bağırdı, çocuklara da: — Babanız mektup yollamış, koşun, koşun diye seslendi. Mektubu biran evvel okutmak için hepisinin de içi içine sığmıyordu; ana elini yüzünü yıkadı; sırtıma temiz bir hırka geçirdi, saçlarını düzeltti topla- dr. O aralık kaynanası da, karşıki kom- $u yengeye: — Oğlumdan mektup geldi! diye bağırıyordu. O kadar seviniyor ve gü- lüyordu ki, boğulasıya bir öksürük tuttu, Emmloğlunun karısı bu halsiz ihtiyar vücudünün birdenbire uğra- dığı sarsıntı ve heyecandan ürktü, Koştu, kadıncağızın sırtını ovalama- Za başladı. Bir yandan da o cana ya- kın halile, tat tatlı: — Aman kendine gel, koca nine; s8- vinçten öleyim deme sakın! dıyorau. Taranmış temizlenmiş olarak çıka gelen anayı da görünce: — Yetiş Allah aşkına! Baksana Şu zavallıya, oynatlı mi nedir, oğlundan haber gelmiş diye az kalsın boğulu- yordu... diye güldü. Ana, elindeki mektubu gösterirken, gözlerine gülüşüne, bir sevinç parlak- ği vermeğe gayret ederek: — Oynatsa da yeri var, sahiden ha- ber geldi, dedi. Yola çıktığı vakıt, herkes kadınca gızm peşine takıldı. Çünkü arkadan gelen küçük oğlan, ağzı kulaklarında, her sorana, babasından mektup aldık- larını söylüyordu. Kız kardeşi de, çocuğun eteğine ya- Pışmış koşuyordu. Kış günü, işlerin de acelesi olmadığından aylâk aylâk otu» Tanların hepsi de toplandılar ve böy- le bir alay kalabalığın baskınından, neye uğradığını şaşınveren yazıcının evine doldular, Adamı işi öğrenince, mektubu aldı, bir yol zarfa evire çevire baktı ve so- nunda, sanki asıl sorulan şey buymuş gibi, ağır aksak: — Kocanızdan geliyor bu mektup. diye yn aibildi. ni verirken, kalabalığa katılan, köyün ayaklı teliğin Gul kadın da, yazıcıya doğru: — Başka hangi erkekten gelecek ki, a babam? dedi. Ve bu sözün üzerine her ağızdan, kahkah bir gülmedir koptu. Yazıcı, ağır ağır okumağa koyuldu. Patırdı kesildi: Ana, çocuklar, herkes can Kulağile dinliyordu, yazıcı da het kelimede dura dura, ne mânaya gel- diğini iyice anlatıyordu. Böylelikle bilgisini köylülerin kafa: sına dank ettirmek istiyordu, hem ne de olsa yazı dili başka idi; öyle konuş- ma lâflarına benzemezdi. Ana, kendi yazdırmış olduğu sözleri, sanki ilk de- fa işitiyormuş gibi, her kelimede ba- şın sallıya sallıya dinliyordu; sıra para bahsini anlatan satırlara gelin- ce, yazıcı sesini bir perde daha yükselt- ti ve scan alıcı cümleyi. tane tane, okudu. Etrafını saranların ağızları bir karış açılmıştı. Hepsi birden sordular: — Kayme de içinde miydi? Kadın başını salladı ve avucunu açıp, kendi parasile değiştirdiği kâğıdı gösterdi. Şaşkınhıktan alık alık bakan yazıcı. ya uzattı oda huşula: — Doğru... Bir 10 sâyısi görüyo- rum. Zaar bu, 10 gümüş pafanın kar. Şılığına geçiyor demek olacak... > (Arkası var). ME, Mi