a b p ; p Sahife 6 Parti müstakil grupu Namzedlikleri kuvvetle muhtemel görülen zevatın isimlerini yazıyoruz Yukarıda sağden sıra ile: İstanbul mebusu B. Ahmed Şükrü Esmer, Erzurum me- busu B, Fuad Sirmen, Tokat mebusu B. Nazım Poroy, Bursa mebusu B. Atıf Akgüç, Kütahya mebusu B, Sadri Ertem, Errurum mebusu B. Aziz Akyürek, Konya mebusu B. Ali Kiza Türel, Muğla mebusu B. Hüsnü Kitapçı Ankara 30 (Telefonla) — Parti müs- takll grupuna namzedlikleri kuvvet- Je muhtemel görülen zevat arasında gu isimler vardır: İstanbul mebusu B. Ali Râna Tarhan, Rize mebusu B. “Kemaleddin Kâmi, Kütahya mebusu B, Sadri Ertem, Muğla mebusu B. Hüsnü Kitapçı, Konya mebusu mü- hendis B. İzzet Erdal, Erzurum mebu- su bayan Nâkiye Elgün, Manisa me- busu B. Ridvan Nafiz, İzmir mebusu bayan Şehime Yunus, İstanbul me- busu B. Ahmed Şükrü Esmer, Erzu- rum mebusu B. Aziz Akyürek, Ağrı mebusu B. Hüsameddin Kural, Kon- ya mebusu B. Ali Riza Türel, Rize mebusu B. Fuad Sirmen, Sışas mebu- su B. Abdürrahman Naci Demirağ, Bursa mebusu B. Fazlı Güleç, Bursa mebusu B. Atıf Akgüç, Denizli mebu- su B. Emin Aslan Tokat, Tokat me- busu B. Nazım Poroy, İstanbul mebu- su B. Ziya Karamürsal. Sanayi odaları !Sanalkâr mı, dil dilenci mi? Teşkilâtları Ticaret odala- rının ayni olacak Yeni Vekâletlerin teşkilât kanun- ları meriyete girerken ticaret ve sa- nayi odaları da biribirinden syni- | maktadır, Ticaret odalarının ünvanı «Ticaret ve Sanayi odası: olduğu için aynca birer sanayi odsı ihdası icab etmiştir. Sanayi odaları simdilik Ankara, İstanbul, Adana ve Samsunda küru- lâcak ve İktisad Vekâletine bağlana- caktır, Ticaret odaları da Ticaret Ve- kâletine bağlı kalacaktır. Sanayi odaları | teşkilâl ticaret Odaları teşkilâtının | ayni olacak, birer kâtibi umumileri ve mıntakanın ehemmiyetine göre muh- telif şube müdürlükleri ve raportörleri bulunacaktır. Soğağaidikliin taklidini yapıp para topluyormuş! Sokaklarda komik Şarlonun takli- dini yaparak para toplyan Ahmed adında bir genç dün dilencilik yapmak suçundan yakalanarak adliyeye veri). miştir. Elinde iki melon şapka ve bir çan- ta Me Sultanahmed birinci sulh ceza mahkemesine giren Ahmed dilencilik yapmadığını söyliyerek: — Ben sanatkârım. Dilenmiyorum. Sanatimle para kazanıyorum. İşte sanatım da budur. , Diye hâkimin karşısında da taklid yapmağa kalkışmıştır, Hâkim kendi- sine ihtarda bulunmuş, şahidlerin çağ- rılması için muhakeme başka güne bırakılmıştır. Tefrika No. 12 No. 12 GELE Bir aralık tepelerinden motör güm- bürtüsüne benziyen bir ses duydu, Ir. kildi. Yoksul: «Racodan kalkan tren geçiyor» dedi. Çok yüksekte bir iri alev parçası, arasıra çatlayıp kınlcım- Gan fiskiyeler salhvererek, döne kiv. rıla #lerliyor, süründüğü zannedilen yağmurlu gece göğünü fıstıki ve tu- rupci hâlelerle yeryer aydınlatıyordü. Uzun bir düdük sesi... Birden, alev, gök, gürültü, bir lâhzada kayboldular, — 'Tünele girdi. Bir ırmak kenarında söğüd olduğu şimdiden yeşirmesinden farkedilen bir | ağacın altına vardıkları zaman dört kişilik müfreze atlarını durdurdu. Bir İshak kuşunun, demir bahçe kapıla- rının çıkardığı madeni ve şikâyetçi sesle yanlarında öltüğü duyuldu. © Cevap beklediler. İçlerinden biri elliye kadar, usulca saydı. Aşağıdan bir çakal uludu. > «Bura dnlar!s dediler, -Gene derin, uzun bir Sessizlik... Yalnız suyun şırıllısı duyun. Yazan: REFİK HALİD Juyor, Neden sonra çalılar kışıldadı. — Çakal! — Çakal! Parolanın cevabını almışlardı. O za- man Yoksul, dikenleri aralıyarak kar- şısında beliren karaltıyı upuzun bo- yundan seçmiş olacak ki: — Sen misin ÖKSÜZ? diye sordu. Gölge yaklaştı: — Beli, dedi, benim, Gene sustular. Yoksul, Nezihi işa- ret etti: — Kumandanımız Kıran bey bi- zimle beraber. Ök$üz vaziyet aldı, selâmladı. Son- ra ilerleyip yeni ce reisinin e öptü. ÖN KE Nezihin adı Kıran yn on altı kişi. Mik çetesinin adı da Kıran bey çetesi olmuştu. Zira sabahleyin PETEK'ten yola çıkarlarken Demir bey karargâh ! kapısına inmiş, onu Yaksulla üç ar- kadaşına: — Kumandanınız Kiran beyi diye l AKŞAM Denizbank Bu akşamdan itibaren işini Denizyolları umum mü- dürlüğün. rüne devrediyor Yeni teşkil edilmekte olan Deniz- yolları işletmesinin umum müdürü B. İbrâhim Kemal Münakale ve Mu- habere Vekâletile temaslarda bulun- mak üzere Ankaraya ( gitmişitr. Umum müdür bügün ve yahut ya- rın tekrar şehrimize gelecektir. Denizbank bu akşam tarihe karış- makta, yeni vekâletlerin teşkilât ka- nunları yarından itibaren meriyete girmektedir. Bu itibarla ayni tarih: ten itibaren Denizbankın yerine De- nizyolları umum müdürlüğü faaliye- te geçecekitr. Deniz ticaret müdürlüğü de yâ- nndan itibaren vazifesini İstanbul liman relsliğine devredecektir. Liman reisliğine deniz ticaret müdür mua- vini B. Relik'ın tayin edildiği Söy- lenmektedir. Deniz ticaret müdürlü- gü esasen münhaldi. Vilâyet Seferberlik şubesi müdürü mülkiye müfettişi tayin edildi Vilâyet Seferberlik şubesi müdürü B. Cemal Gönenç üçüncü sinif mük t kiye müfettişliğine ve yerine de Kuş- adası kaymakamı B. Kâmil tayin edilmiştir. B. İhsan Kırklareline gidiyor Kırklareli valiliğine tayin edilen mülkiye müfettişlerinden B. İhsan, bir müddettenberi İstanbul Belediye- sinin ön senelik muâmelelerini teftiş ediyordu. B. İhsan, yeni o vazifesine başlıyacağı için elindeki işleri Beledi. yedeki arkadaşlarına devretmiştir. İsveçli bir profesör geldi İsveçin Upsala üniversitesi coğraf- ya profesörü Hanriç dünkü semplon ekspresile şehrimize gelmiştir. B. Han- riç Ankaraya gidecektir. Profesör An. karada Maarif Vekâletile temasta bu- Tunacak, şarki Anadoluda Bitlis, Di- yarbakir, Van havalisinde coğrafya sahasında ilmi araştırmalar yapacak; şehrimize döndükten ve üniversitede de tedkikler yaptıktan sonra memlekö- fine dönecektir. Profesör, memleketi- mizde yaptığı tedkiklere dair Upsala üniversitesinde konferanslar verecek tir. Afyon toplama müddeti bu akşam bitiyor Toprak mahsulleri ofisi müstahsil elinde kalmış olan afyonları topla- mağa devam etmektedir. Toplama müddeti bu akşam bitecektir. Ofis şimdiye kadar 3000 sandık kadar af- yon almıştır. Müstahsilin stoku azal mıştır. Bulgar muharrirleri dün şeh- rin birçok yerlerini gezdiler Bulgar muharrirlerinden mürekkep! şehrimize gelen heyet dün Belediye Turizm şubesi memurlarının refaka- tile Dolmabahçe sarayını, camileri, müzeleri gezmişlerdir. tabiki selâmlamış, selhahötlemişti. Atları neferlerden birine bıraktılar, inişli yokuşlu taşlık bir keçi yolun. dan yürüdüler. Ona: — Başınızı eğiniz, kayalara -çarp- | mayasınız, mağaraya giriyoruz, de- diler, orada biraz ateş, bir kuru yam- çı, sıcak bir çorba bulacaksınız. Dar? basık bir yere sokulmuşlardı. İki taraftaki taşlara sürünerek, sür- tünerek aşağıya yuvarlanıyorlar. Sonunda bir genişlik, gene dar bir koridor, sonra ortaya dökülmüş bir küme kömür ateşinin okızıllaştırdığı bir kubbe altı, Kırana bu yer, JÜL VERN'in GİZLİ ADA ve İKİ SENE MEKTEP TATİLİ romanlarındaki konforlu mağazalar kadar hoş göründü. Sırtından ıslak kaputunu attı, Ona bir yamçı verdi. ler, büründü; bir cigara sardılar, yak- tı, nihayet bir sıcak mercimek çorba. s1 getirdiler, içti. — Her geceki gibi yapacaksınız, ben daha misafirinizim! Dedikten sonra efradı savdı. Yal. niz Yoksul ile Öksüzü ahkoymuştu. — Anlatın şimdi bana, üç ay- dır bu yerlerde neler yaptınız? Bağdaş kurmuş üç karaltı, külle nen ateş büsb kararıncaya ka- dar, ağır ve temkinli, uzün uzun ko- nuştular, #e# İskenderun'dan HAMAM ve KAT- ! Mikiz. Lâkin Türkiyede bir de “şinci kongre, ruznamesine “koyduğu Kurultay y açıldı (Baş tarafı 1 inci sahifede) bir hürriyet aşkı, herşeyden evvel ni- | zam ve intizama hürmet, bilhassa anarşiden nefret duymak demektir. Zira hürriyetin en amansız katili anar. şidir. Düriyanın her yerinde bin kere tecrübesi görülmüş olan bu hakikat, Türkiye hakkında istisnai muamele yapar zannedilmesin, Meşrutiyetin fe- lâketli tarihi, hâlâ hanzamızda kara | ve kızıl satırlarla yazılı duruyor. Biraz geçmişi hatırlıyalım; ilk ga- yesini, yurdu düşmandan kurtarmak idealinde bulan Müdafaai Hukuk ce- miyetleridir ki bugünkü Partinin ana: "| yatağı olmuştu... Lâkin milli mücade- | le yıllarile onu takip eden inkılâp senelerinin fırka mesaisini araştırırsa- mz şimdiki Halk partisi - programın» i daki prensiplerin tekmil köklerini ora- | da bulursunuz. Ve gerek memleketin, gerek fırkanın tekâmül seyrindeki bü- | tün merhâleleri birer birer görürsü- nüz. Umdelerimiz malümdur: Cümhuri» yetçi, demokrat, devletçi, miniyetçi ve inki- lâpçılık prensibi var. Bunun mânasi- ni nasıl anlıyalım? Sanıyorum ki, be- bazı meselelerle bü sualin cevabını ye- niden vermiş oluyor. Hâdisaltan do-: gan parti anlamıştır ki, ne cihan vu- kuatı arâsında gelişi güzel ve rotasız yürümek mümkündür, ne de millet ihtiyaçlarımı iptidada kalın duvarlarla çevrilmiş birkaç prensip höcresi için- de ebediyen hapsetmek doğru olur. Şu halde partinin inkılâpçılığı herşey» den evvel, kendini her zaman tazele- | meğe, tamamlamağa ve karşılaşılan icaplara göre büyük ana kararlar al- mağa idmanlamasındadır diyebiliriz. İşte bugün de böyle oluyor, nizamna- mede yapılması düşünülen tadillerin varmak istediği hedef meydandadır: Memlekette memleket lehine hayır verebilici serbes münakaşa kabiliyeti- ni arttırmak ve demokrat Türkiyede cümhuriyet idaresini, böyle bir reji- min tam verimine mazhar. ötmek, Hem:bu ideal yüksek, hem de ona ih- tiyaç büyüktür. i tahakkukunü yalnız parti mensüpl değil, tek» | mil münevver yurüdüklerin el birliği. 1e çalışması vatan için unutulmaz hiz- metlerden biri olur. , Tarihin her devresinde Taslıyoruz; ne zaman büyük bir mijli davanın ça- tası kurulmuşsa bunun gölgesine ko- şanlar arasına birçok de menfaat ve sergüzeşt adamı karışabiliyor. Buna hiç şaşmamalı. Şaşmamalı amma böy- Je bir vaziyetin devam edip gitmesine asla müsaade edilmemesi lâzımdır. Kurultay şu son toplantısında, gelece- ği bu bâkımdan koruyacak tedbirler düşünecektir. Gelelim #air birçok meselelerle di- Jeklere; bunların dahili hayat ve em- niyete, adliyeye, zabıtaya sıhhat ve sağlığımıza, gümrüklerimize, inhisar. larımıza, irfanımızın kadın erkek her rüknü ile her şubesine, naflaya, kara, deniz ve hava yollarına banka. ME'deki işgal kuvvetleri merkezleri- ne erzak ve mühimmat götürecek olan bir Konvuanın KIRIKHAN'dan hareket edeceğini bir gün evvel üğ- rTenen çete tertibat aldı. Kıran bey şimdi bacaklarına dolak sarılmış, siyah potürlu, keçe külâhlı, göğsünde fişeklikler ve elinde mav- zer, tiğ gibi tetik bir delikanlıydı. Adanadan , çıktığındanberi lıraş ol- madığından üç haftalık sarışın sa- kalı ve uzamış saçları bu cengâver kıyafetine rağmen yüzüne bir İsa gü- zelliği ve derinliği vermişti. Çehre O kadar sakin ve tatlı, gözler öyle ha- im ve mütevekkildi. Adamlarına kendisini ilk günlerinden sevdirmişti. Emri altında altışar kişiden mürek- kep iki kıta vardı. Kıtaların çavuşla- rı Yoksul ve Öksüzdü. Bir de adı söy- lenmiyerek SOLAK diye çağırılan ahçılarını sayınca, kumandanlarile beraber on altı kişi idiler, Öksüz: Amoklu bir Türktü; ördek avcısı, göl balıkçısı ve bunlardan do- layı da kayıkçı idi. En ufak deliğine, deşiğine kadar bütün ovayı, Leçe ve Amoğu dolaşmış, ayak basmadığı ada, sazlık, geçid, akıntı, pınar, mas ğara, yarık ve koyuk bırakmamıştı. Sa» atlerce kamışlar arasına enip kuş ve balık geçimi beklerken türküye de merak sarmış, üç telli bir sazla Kara- ca or, üne er mali), | de kalmamış, 'Türk vicdanından, bu- 31 Mayıs 1989 lara, 7 lara, 2iraata, ticaret ve maliyeye, ha- Sılı her ileri cemiyetin medeni faaliyet bölgelerinden beherine ald olan kısım- ları ayrı ayrı birer dikkat ve mütalâd mevzuudur. Zira çok unutulan şu ha- kikati her zaman hatırda tutmak icap eder: Bazı başarıları ne kadar harikulâde olursa olsun, ne bir hükümet, ne bir fırka yalnız muazzam işler görmekle vazifesini bitirmiş olmaz. Onların ya- nında hergünkü hayatın, hergünkü yüz bin küçük hâdisesindedir ki bir idarenin ciddiyeti, iktidarı, kabiliyeti ve bilhassa demokratik muvaffakıyeti kendisine bir tecelli sahası bulur. Mahkemelerde, hapishanelerde, tahsil şubelerinde, belediyelerde, zabıtada, köyde, kasabada ve her yerde yurdda- şın hakkı olan iyi ve seri işlerliği, âdil ve dürüst faaliyeti; namuslu, açık ve nazik muameleyei yalansız düzensiz ve devamlı surette behemehal temin et- mek lâzımdır. İdare makinesini her- gün kontrolle iyileşirme ve hükümet- le ahaliyi mutlaka biribirine ısınan iki iç unsuru haline getirme gayesi, bü- tün gayretlerimizin hiç değişmez he- defi olmak gerektir. Haklı her tenkidi muhabbetle din- lemeğe alışmak, ve imkânı olan şeyle gayri mümkünün şuurunu halkımıza aydınlık bir surette vermek, .memle- kette hergün görerek içimizi çektiği- miz birçok enerji ziyanın önüne ge- çebilecek belki tek çaredir. Faaliyeti- mizin amaçları içinde bu gayenin da- hi mühim bir yer tutmasını pek ha- yırh buluruz. 'Yurddaşın, yurdda alâkası, tıpkı €vine, işine, kazancına olduğu gibi gerçek bir gönül bağı mahiyetini al- malıdır. Böyle olmadığı müddetçe hü- kümet ve halk biribirine kaynaşma- makta devam eder, Ve her iki taraf biribirine yabanci kalır. Halka iyi, gü- Zel, doğru şey sevgisini vermek ve memleketi her nevi istihsalâtında ya» nındaki vatandaşa karşı hayır dile. yen bir ruhla alıp satıcı etmek fırka- nin terbiyevi vazifelerinden pek mü- him bir tanesini vücude getiriyor. Bütün şu malüm şeyleri burada tek- Tarlarken büyük bir hâdiseyi kaydede- ceğim: Cümhurtreisinin nutku, İsmet İnönü kurultayda bir fikir ve duygu şelâlesi halinde çağladı. Beya- natı yalnız iç ve şlış ülkülerimiz hak- kında mebzul bir ışık yağmuru halin. günün, yarının ve ebedi insanlığın izanına çevrilmiş bir akıl, fazilet ve medeniyet hutbesi ebadını kazan mıştır. Temas ettiği her bahis için bir Bayli makale yazmak, hem kabil, hem vazife olan bu muazzam belâgat ve. sikasına ayrı bir yazı tahsis edeceğiz. Fazıl Ahmed Aykaç Yangın başlangıcı Kumkapıda Değirmen a O- turan Anagün adındaki kadının evde ateşli bıraktığı mângaldan yangın çıkmış, evin bazı yerleri yandıktan sonra söndürülmüştür, mıştı, Ovada çetenin kılavuzluğunu o yapar, fakat dağda bu iş Yoksulun uh- tesine düşerdi. Yoksul Gâvurdağının İğribucak köyündendi. Avcı ve kömürcü oldu- Eundan Amanos ormanlarının kurdu idi, — Bizde ne ağaç ararsan bulursun ağam... Diye söze başlar, eline bir değnek âlır, yere dağların krokisini çizer ve ormanların cinsini işaret ederdi. Bu adamda toprağı değnekle eşmek ve böyle, yer, yurd tarif etmek merakı vardı. — Hah, derdi, gördün mü şu geçi. âi? — Gördüm! demeniz lâzımdı, yoksa yüzünüze bakıp beklerdi. — ... İşte Koğoluk orası... Şurası Kas ragüz geçidi... Bir de Kaleboğazı van dır, pah, şu çizik. Bu yakadan ötekine tilki bile başka delikten geçemez. Kıranin gözleri dağlarda idi. Çukur. dan seyrettiği için olduklarından çok fazla dik ve sivri görünen ve değişen renkleri her saat seğilen heybetli Amanoslârda... Sabahları tam Karşr Gan vuran güneşin altında bu dağla- rın yosun givi yumuşamış bir hali vardı, insan ayağını Düne, gömüle- “ve zannederdi.”