Om AKŞAM AŞK VE MACERA NUVELİI 13 Nisan 1939 Bir dansözün son oyunu .dansetmekte... Bir yıldiz semalardan Annesi dönerek sordu: — Kızım! Ne yapıyorsutı? — Dansediyorum, anne!... Orman- larla yıldızlar için çaldığın bu hava öyle güzel ki... | : tif) in i Hi ii Etrafını kandırmak için çehe çalar. Tahkirlere, alaylara göğüs gerer. Karısı ona acır, Fedakârlıklarını takdir eder. Fakat kendini de mahvol. muş telâkki eder. Bu gaz lâmbalı köh- ne odada, eskileri yamamakla örarü geçmiyor mu? Üstelik de çocuk var. İna bir prenses gibi zarif ve nahif... Gözleri Delares'lerinki gibi menekşe rengi... Kocasına: — İna bu akşam gene çok danset- ti! . dedi, — Dans mı?... Mükemmel... Hare- ketleri zarif miydi?, Tam mânasile Raf. fay soyundan olduğunu isbat ediyor. — Raffay soyundan mı?... Allah ik ve buz gibi elini çocuğa uzatarak: — Bonjur küçük prenses!.. Seni pek göreceğim gelmişti. Bilirsin ya: Yüzü- Esdid parmaklarım kızın simsiyah ipek gibi saçları üstünde dolaştırdı. — Bütün hafta ne yaptın bakalım, küçük prenses? — Dokuzla darbetmesini öğren- dim. — Of, ne sikici şey... RE... Beni dü. şündün mü biç? — Elbette... Söylesene bana, Can- radin, vaktile sen numaraymışsın... Hangi numaraydın? — Vaktile numara mı?... O da ns demek, küçük prenses?... — Geçen gün babam söylüyordu: «Conradin bu huyları edinmeden ev- vel ne numara idi!» diyordu. Elimde sihirli bir değnek vardı. Salla- dıkça yüzlerce artist şarkı söyler, çal- Viki Baum'un İNA isimli eserinden Eülüm eden: (Vâ- Nü) viran bir bahçe köhne bir kulübedir. — Tahta bir merdivenle Conradin'in oda- sına çıkıyorlar... Kapı açılınca, «salon» altınlar içinde... Hakikatte bomboş... Fakat pencereden boşanan güneş, şu- leleri her yeri yaldızlıyor. İhtiyar piyanist, odanın ortasına diz çökerek: — Sefa geldiniz, prenses! - diyor, Bu masal haydlını yaşamak. İna'. nın pek hoşuna gidiyor; ve hiç çocuk- ça olmıyan bir hareketle, bileğini bü- kerek öptürmek için elini uzatıyor. Dışarda çiçek açmış kiraz ağaçla rından tatlı bir koku yayılıyor. Bir dalın üzerine konmuş bülbülün mey gibi imöe sesi işitiliyor. İna soruyor: — Ne diyor? — Kuş lisanile «sana kalbimi ver- mek istiyorum!» diyor. Müsaade et, küçük prenses, bn de ayni sözü sana tekravlayım... İna, yavfum!.. Sen be- nim herşeyimsin. Sen olmasan çoktan bir bahsi bırakalım... İşte, ne diyordum, küçük prenses? Kalbimi sana verece- ğim... Taze ve güzel kalması için onu penceremin önüne koydum... Bak, bu Seni öyle seveceğim ki... Aşkın, saadetin ne demek olduğunu öğreneceksin... — Hiç görmedim. — A... Muhakkak görmelisin, kü- çük prenses... Tavusları seyretmek, iki kere ikiyi öğrenmekten daha lâ- zımdır... Yarın akşam mekteplen çık- tığın zaman, gelir seni alırım; birlik. te hayvanat bahçesine gideriz. İna, tek atlı arabada, yastıklara da- yanmış; ihtiyar piyanistle beraber gi- diyor. Conradin: — Küçük prenses! - diyor, - Biz şim- di, altı beyaz atın çektiği yaldızlı bir arabada oturuyoruz. Etrafımızda ya- verler var, Çocuk bunları hakikat gibi derhal benimsiyor ve etrafı öyle görüyor. Conradin ( bin bir fantezi İle, memle. ketlerden, insanlardan, hayvanlardan, semalardan, cehennemlerden, cennet- lerden bahsediyor: İna, herşeye inanı- yor... Şimdi şatoya gidiyorlar, — Bu, Ne güzeli... - dedi. — Evet... Bir bakıma göre balon... Fakat hakikatte benim kalbimdir... Bak, nasıl titreyip sallanıyor... Çik- mak, çıkmak, semalara kadar kaçmak istiyor... Fakat onu bağlıyan eski sicim bir türlü koyuvermiyor... İşte bu remiz, bir semboldür, İna... Balonu sana he- diye ediyorum... Birlikte güzel bir şey — Ne?... Söyle... — Gel benimle beraber... Görürsün... Elele çıkıyorlar... Balonun İpliği, İna'nın bileğine bağlı... Yürüyorlar... — Küçük prenses... Sen eskiden ba- lon görmüş miydin? — Evet pek ufaktım... Bir kere ba- bam bana almıştı. > — Ne yaptın? — Yatağıma bağladım... Sabahle- yin kalklığım zaman, küçülmüş, bum- buruşuk olmuştu... Ağladım... — Sihirli kalbler fena muameleye uğrarlarsa Işte böyle olur... Fakat bu sefer ağlamıyacaksın... Bu balon, da- ba doğrusu bu büyülü, bu sabırsız, bu çırpınan kalb mesud olacaktır... Bak... İpi kesti... Balon, hürriyete kavuş- tuğuna derhal emin olmıyarak sağa sola sallandı. Sonra yükseklere doğru çıktı. Rüzgâr onu uçurdu, uçurdu. Ha vada gitgide küçüldü. Şimdi semanın mavilikleri ortasında bir siyah nokta Gurubun kızıllığı içinde uçan kır. langıçları bile geçti, Başı kalkık seyre- den İna'nın yüzüne serin hava çarp. yor. Akşamın siyah bulutları arasın. da, yukarlarda, bir yerde nokta kay- boluverdi, İna, derin bir nefes aldı. Mesuddu, Kalbi tatlı tatlı çarpıyordu. İçinde ar- zu kabarıyor. Elleri istekle uzanıyor. Conradin balonun uçmasına bakmı- yor, yalnız çocuğun gözlerindeki İla- deyi takip ediyordu. Yavaş sesle: — Evet! - dedi - Şimdi arzu'nun ne olduğunu öğrendin! İna'nın artık arzuları var... Şimdi o, bunun ne demek olduğunu biliyor... Gece, gündüz, hele uyumadan evvel; bütün küçük vücudü geriliyor. Birşey- ler istiyor. Her yaşayana, her güzel liğe iştiyak duyuyor. Kendini mektep arkadaşlarından bambaşka hissedi- yor... Büyüyor... Herşeyi derin derin tedkik eden Delares güzlerile etrafa « bakıyor. Kanatlı adımlarla yürüyor. Bütün gördüklerini dansta canlan- Jares yaz tatilini kendi sayfiyesinde geçirmesi için kızı davet etti. Bir gün akşam üstü bir araba durdu. Bir oğ- lan çocuk: — Ben Fernand Deleres'im! - diye kendini prezante etti; kuzinini aldı, sayfiyeye götürdü. Fernand'la gayet iyi anlaştılar. Can» dan arkadaş oldular, Oğlan kızı sevi- yor, Fakat kanburdur. Kusurunu bil- diği için hissiyatını hiç bir zaman bel- H etmiyor. Şu cümleyi daima söyler; — Ne zaman hayatta sıkışırsan her yardımı sana yapmağa hazır bir arka- daşm olduğumu unutma... güne sanatinde ilerliyor. Fernand da doktorluk tahsil etmek- tedir. Bir gün büyük annesi vefat edince delikanlıya inci gerdanlık mi. Tas kaldı. Vâktile genç kızın bunu be- gendiğini hatırladığı için Fernand mü- cevheri kuzinine verdi. Kiz da, on ye- di yaşında olmasına rağmen onu dai- mâ boynuna taktı. Bir de inci dansı icad etmek istedi. sex İna, siyah saçları arkasına dökül- müş, yeşil elbisesi sırtında, matbuat müsameresinde yaptığı numaradan memnun ve yorgun, alkış tufam için- de sahneden çekilirken, ilk defa ola- rak, kompozitör tomas Brandt'la kar- şılaştı. Genç, güzel bir erkekti bu. — Bu dansı çıplak ayakla yapmalıy- dınız. — Evet, doğru!... Fakat rejisör mü. saade etmedi. Zaten öyle çıksaydım, annem babam da fena halde kızar. lardı. — Zararı yok... Yepyeni bir usul... Londrada hep öyle yapıyorlar... Mu- hakkak ki, ayaklarınız gayet güzel- dir.. Hayatımda çok kadın gördüğüm balde güzel ayaklısına raslamadım, İna ses çıkarmıyordu. Asabi ve ha- raretli bir hali vardı. — Hele saçlarınız... Başınız arka- ya doğru dans ettiğiniz zaman yerleri süpürüyor... Kızın gür saçlarını avuçlarile yaka- Tadı. Koklaya koklaya yüzüne gözüne sürdü. Soluk benzi bu siyah saç dal- gası arasında büsbütün soluk görünü- İna'nın vücudünden ilk defa olarak. bir aler fışkırdı. Cildi gerildi. Baldır. larını kesen tatlı bir rehavet duydu. Şaşkın bir halde sordu: — Ne yapıyorsunuz? — Bilmiyor musun?... Kaç yaşında- sın sen?... On altı mı?.. Dünyadan ha. berin yok... Ne taze, ne bimbaşkasın! O sırada palmiyelerin arkasından Conradin çıktı, — Altesi., Araba sizi bekliyor! - di- ye haber verdi. 'Tomas Brandt'a ikinci defa, baron Delares'in çayında raslandı. Bahardı. Genç kızın yorgun bir bali vardı. Fernand'ın babası elini tutarak: — Bu son zamanlarda hep ateşin var gibi... Avuçların alev alevi - dedi. Brandt, İna'nın dansetmek istediği bir havayı kompoze edeceğini söyle- di. Genç kızı evine çağırdı. Yüzü İm- rap olmuş, saçları kır bir kadın dem- sözü karşıladı. — Sizi odasında bekliyor. Kapitone bir kapı, yavaşça açılıp kapandı. Ve İna, mülebessim, Brandk'- ım karşısında. lılar. Erkek yerinden — Geldin mi? Çok şükür... Seni bek lemeğe artık tahammülüm kalmadı. Ne yapacağımı bilemiyordum. Bütün hayatımca seni bekledim. Genç kız, sıcak bir nefesin bütün vücudünü sardığını hissetti. — Konserinize gittim... Yaptığınız havalar ne güzel... Hâlâ ayakta duruyordu. Erkek yak- laştı. Kızın gözlerinden endişeli bir ifa« de belirdi. — Korkma... Sana hiç bir fenahk yapacak değilim! İna'nın titriyen omuzlarını okşadı. Sonra ayaklarımın dibine diz çökerek, başını dizlerine dayadı. — Dansını seyrettiğim gündenberi gözüme uyku girmedi. Hayatımda çok kadınlarla tanıştım. Fakat hepsi ale- de şeylerdi. Kimse içimdeki boşluğu dolduramadı. Halbuki sen, İna, bil- mezsin, bana neler veriyorsun. Kork- ma! sana dokunacak değilim... Bak Genç kız, elleri muhabbetle kendine doğru çekti; yanaklarına dayadı. Ve derin bir tebessümle: — Ellerini de, gözlerini de seviyo- rum! - dedi. - Gözlerinde dalma ya- nan bir ışık var! Altın mozayik gibi parlıyor! Demek uyuyamıyorsun? De- mek arzular içindesin? Arzu kadar gü- zel ne vardır? Şimdi yeni eserlerini çal bakalım. Erkek: — Ellerim titriyor amma, zarar yok! - deyip piyanonun kapağını"aç- t&. İna, dülgin, dinliyor. Gözlerinde, evi ha levha mai ar tecessüm edi- yor. Sonra; başımı kaldırdı ve yavaş. çe — Seni herşeyden çok sev dedi. Çalgı bitmişti. Brandt öevap verdi: — Bak, göreceksin... İki be ta nasıl mesud olabilirmiş... Öpüştüler. Odadan çıktıkları zaman, kır saçlı ihtiyar kadın, oturduğu iskemleden kalkarak, sönük bir sesle: — Tomas! Beni prezante etsen e... dedi. — Zevcem! İna, kadını selâmladıktan sonra, 'buz gibi parmaklarını güçlükle eldive- nine soktu. yorum! - Brandt'la seviştiler. Fakat genç kız asla bir daha o eve ayak basmadı, Kom- Jardı. Fkat yavaş yavaş musikişinasın aşkı gevşedi. Genç kızı ihmale başla- dı. Günün birinde İna onun eskiden seviştiği bir genç kızla tekrar bu tuğunu, kârısını boşayıp onu nı öğrendi. s.. Ateşler içinde, yatakta yatıyordu. Annesi pürtelâş, ilâç veriyor. Siyah gis yinmiş bir adam, ellerini gizliyerek, yaklaşıyor. Önünde 40 rakkamı parlı- yor. İna, nezaketle ona; - Buyurun, oturun! »- diyor. Fakat içinde müthiş bir korku var. Adamın ellerini görmekten ürküyor, Erkek, bu endişeyi anlamış gibi müs tebessim: — Telâş etmeyin... Bugün yalnız si- zi ziyarete geliyorum... Biletinizi ge- tirdim. Önünde asılı duran 40 numarayı “uzatıyor. — İşte bugünlük ziyaretim bu ka- dar... Arasıra beni hatırlayın... İna, yavaşça: — Teşekkür ederim! - dedi, O esnada, odada bir ses; — 40 derece!., Amma da fazla! -di- yordu. Hajitalardan sonra genç kız iyileşti. Ölüm onu muvakkaten ziyarette bü lunmuştu. (Devamı 11 nci sahifede)