HER AKŞAM BİR HİKÂYE Son derecede çalışkan adamdı. Ha- yatta işinden başka hiç birşey düşün- mezdi, Kadın ve aşk maceraları peşinde koşan arkadaşlarının halini gördükçe güler işiniz gücünüz yok | m ». Böyle havai | geylerle eme diye uğraşırtınız? Diyerek onlarla alay ederdi. daşları Orhana: — Elbette seni de görürüz. Bİr gün #en de âşk denilen kapana girersin korkma... cevabını verirlerdi, Lâkin Orhan hiç o taraflı değildi. Kendi işinden başka hiç birşey onu alâkadar etmiyordu. Yaz gelmişti. Şirkette herkes sene- lik mezuniyetini alıyordu. Eğer Or- hana kalsa mezuniyet filin İstemek aklına bile gelmezdi. Lâkin şirket mü- dürü kendisini çağırdı: Siz dört senedenberi yaz tatili yapmamışsınız. Çok çalışıyorsunuz. Herhalde biraz yorulmuşsunuzdur. Dinlenmeniz lâzım... Eğer istirahat ederseniz “aha iyi de çalışabilirsiniz. Bunun iç. size bu sene arkadaşları- nızdan 15 gün daha fazla mezuniyet vereceğiz. Yani bir buçuk ay mezuni- yet yapacaksınız. Çünküdört sene hiç mezuniyet yapmamışsınız. dedi, Orhan bu bir büçuk ay içinde adam akıllı dinlenip, işine döndükten #on- Ta daha iyi çalışabilmek için şöyle ya- kın sayfiyelerde bir köşk tuttu. İşte burada başını dinliyecek, yorgunluk- larını giderecek, mezuniyeti bittikten sonra işinin başına taze bir kuvvetle dönecekti, Sayfiyede ilk günler çok iyi geçti. Okuyor, jimnastik yapıyor, gezip do- Maşıyordu. Fakat bir hafta geçtikten sonra deh- getli canı sıkılmağa başladı, Üstelik ge- celeri hiç uyuyamıyordu. Bu eski say- fiye köşküne birdenbire dehşetli bir pi- re, tahtakurusu, sivrisinek hücumu başlamıştı. Halbuki Orhan yatağa ya- tar yatmaz, gözlerini kapayıp uyumak Itiyadında idi. Lâkin burada tahtaku- rularından, pirelerden, sivrisinekler- den yatağa girer girmez uyumanın imkânı yoktu ki... Gece yatağında sağdan sola, soldan sağa saatlerce dön dükten sonra güçbelâ dalabiliyordu. Bir gece geç vakıt vücudünün her ta- rafında dehşetli bir kaşıntı ile uyan- | dı. Yatağın içinde pireler oradan ora- | ya nplıyorlar, Tahtakuruları yastığın Üzerinde âdeta tabur tabur ilerliyor- lardı. Yatağın içi düşman baskınına uğramış bir memlekete benziyordu. Başının Üzerinde sivrisinekler vızıltı- larla dolaşıyorlardı. Üstelik dehşetli de sicak bir gece idi. Orhan ne kadar uyumak istese bunun kolay kolay im- kânı olmadığını anlıyordu. Nihayet yataktan fırladı. Biraz hava almak Mmaksadile balkon kapısını açtı. Bir is. kemle atıp oturdu. Aydınlık yıldızlı bir yaz gecesi idi, Kurbağalar koro heyeti halinde hep birden vıyaklıyorlardı. Bir aralık ge- cenin sessizliği içinde bitişik köşkün balkonunda hafif bir gürültü işitti. Başını çevirip baktı. Yandaki bal. konda bir kadın gölgesi aydınlık gece içinde farkediliyordu. Orhan bitişik köşkte ne güzel, ne de çirkin genç bir kadının oturduğunu görmüştü. Her- halde balkondaki o olacaktı. Muhak- Kak onun da kendisi gibi uykusu kaç. Mmıştı. Orhan geç vakte kadar balkonda 0- turduktan sonra tekrar yatağına gir- di. Gene sağdan sola, soldan sağa sa- Atlerce döndükten sonra ancak saba- ha karşı uyuyabildi. Ertesi günü bahçede dolaşırken bi- tişik köşkteki komşusunu daha yakin. dan gördü. Bu büyük ağızlı, hafif, kumral bir genç kadındı. Göze çar- pan hiç bir hususiyeti yoktu. Fakat ol- 'dukça sevimli idi. Bir iki gün sonra tanıştılar, Şimdi ikisi de alçak duvarlı bahçelerine çık- tıkları zaman selâmlaşıyorlar, hattâ bazen ayak üstünde konuştukları da oluyordu. Birkaç gece sonra gene sivrisinekle- Tin, pirelerin hücumu yüzünden Orhan Uyuyamamış, kendisini balkona atmıştı, Etrafına bakınırken bitişik köşkte 0- turan Salmenin de balkonda olduğu- Nu gördü. Bu genç kadın herhalde pek Şair ruhlu bir insandı, Gece yarılan. na kadar balkonunda tek başına yıl dizları seyrediyordu. Orhan bu yan- daki balkonda bir başına oturan ka- Arka- dınla bir iki kelime konuşmak ihtiya- cını hissediyordu. Zaten bir haftadan- beri fena halde canı sıkılıyordu. Çün- kü ne kahveye filân giderdi. Ne de bu- İ relarda öyle oturup da uzun uzun ko- nuşacak dostları vardı. Bitişik balkon. daki komşusuna, Salemye doğrudan doğruya seslenmeği terbiyesizlik addet- ti. Bunun için evvelâ ıslıkla bir şarkı tutturdu. Salme kendi “belkonunun kenarına gelerek: — Galiba uykunuz kaçtı... dedi. Orhan balkonun bitişik köşkün ta- Tafındaki köşesine geldi. Şimdi Sal meye çok yakındı. Öteden beriden ko- nuştular, Oturdukları sayfiyeden bah- settiler; Saime: — Burası çok güzeldir amma işte | yazları bu mahzuru var... Sivrisineği pek çok... © — Evet benim de onlar yüzünden uykum kaçtı ya... Yarım saat kadar konuştuktan son- ra Ikisi de odalarına çekildiler. Lâkin Orhanın köşkündeki tahtakuruları, pireler, sivrisinekler işi gittikçe azıtı- yorlardı. Genç adam etrafı ilâclıyor, neler yapmıyordu. Fakat bu eski köş- kün tahta döşemeleri, tavanları sanki müthiş bir sivrisinek, tahtakurusu, pire memba halinde idi. Orhanın bü- tün çalışmalarına rağmen onlar ge- ne ber gece alay alay ortaya çıkıyor- lardı. Sivrisinekler, pireler her gece yarısı muntazam akınlar yaparak Or- hanı uyandırıyorlardı. Genç adam 80- luğu balkonda alıyordu. Orhan ayni sebeplerden geç vakitlere kadar uyu- yamıyan Salmeyi de kendi balkonun. da buluyordu. Bunun üzerine iki balkon arasında konuşmalar başlıyordu. Sivrisinek- lerin, pirelerin hücumundan balkon- larına kaçan bu iki genç insan âdeta biribirlerile ahbap olmuşlardı. Arala- rında göze çarpacak bir samimiyet başlamıştı. Pirelerin, sivrisineklerin hücumları on beş gün muntazam bir halde de- vam etti, On beş gece arkası arkasına balkon mülâkatları sürüp gitti. Orhan gün geçtikçe Saimeye alıştı- ğını hissediyordu. Bu çok İyi bir ka- dındı, Göze çarpacak bir güzelliği ol. mamakla beraber cana yakındı. Genç adamın mezuniyetinin son günlerine doğru sivrisinekler; pireler hücumlarını pek azaltmışlardı. Fakat Orhan gene geceleri geç vakte kadar balkona çıkıyor, Saime ile saatlerce konuşuyordu. Nihayet iki genç arasındaki bu ar. Orhan kendi kendine; Şu sivrisineklerin, pirelerin yü- | zünden hayatım değişti. Âşık olmak aklımdan bile geçmezdi. Halbuki işte oldum bile... diyordu. Bu sıralarda Orhanın mezuniyeti bitti. İşinin başına döndü. Fakat Sai- me ile hregün buluşmak (istiyordu. Halbuki genç kadın sayfiyede oturu. yordu. Bunun için şirkete girdiği günden- beri kendisine müdürleri tarafından âdeta zorla izin verilen Oahan sik sık Amirlerinin karşısına çıkıyor, sudan mazeretler uydurarak izin istiyordu. Hattâ izin verilmediği zamanlarda Sa- ime ile buluşmak için kaçamak bile yaptığı oluyordu. Âşık olduğu gündenberi işinde gü- cünde hiç bir intizam - kalmamıştı, Genç adam zaman zaman: — Ah bu sivrisinekler, pireler... di- yordu, bu işler hep oriların yüzünden başıma geldi. Nihayet evlendiler. Ne zaman Şşid- detli bir kavga etseler Orhan Saimeye: - O sivrisinekler pireler olmasa ben seninle zor evlenirdim. Sivrisi. | neklerden, pirelerden kaçarken senin eline düştüm... der, Hikmet Feridun Es İş bulmak için | ve Ciaudios (Uvertür), Türkiye adyedileron Postaları l DALGA UZUNLUĞ! 1639 m ye” Kes. 120 Kw. T.A.G 1974m. 15185 Kes, 20 Ke T.AP SiTom. 0485 Ken 20 Ker, ANKARA RADYOSU Çarşamba 12/4/939 TÜRKİYE BAATİLE 12,30: Program, 1248: “Türk müziği Çalanlar; Refik Fersan, Fahire Fersan, Zühtü Bardakoğlu. Okuyan: Melek Tok- göz. 1- peşrevi, 2 - Rah- kâr şarkı - Sans 3 - Selâhaddin Kürdili hicazkâr şarkı - Nereden 4 - Kürdül hicazkir şarkı » Çılgınca sevip, $ - Zühtü Bardukoğlu » Santur taksimi Türkü - Benliyi a)- dım kaçaktan, Türkü - A benim mer çiçeğim, 13: Memleket saat ayarı, ajans ve meteoroloji haberleri, 13,15 - 14: Mü- zik (Riyaseticimhur bandosu - Şef: İh- san Künçer): 1 - Marş - Priç, 2 - P. Line- Ke - Aşk Vals, $ - Mercadante - vElisa 4 -'T. W. Thur- ban - Afrika süit a) Marş b) Serenad, ©) Eğlenli, $ - H O. Amers - Skoçya fan- tezini, 18,30: Program, 1835: Müzik (Dans mü- #iği - PL), 19: Konuşma (Çocuk esirgeme kurumu, 1916: Türk müziği (Fasıl he- yeti). * Çalanlar: Hakki Derman, Eşref Kadri, Hasan Gür, Basri Üfler, Hamdi Tokay. Okuyanlar: Celâl Tokses, Safiye Tokay, 20: Ajans meteoroloji haberleri, ziraat borsası (fiat). 20,15: Türk müziği Çalanlar: Fahire Fersan, 'Refik Fersan, Zühtü Bardakoğlu. Okuyanlar: Semahat Özdenses, Halük Recai, 1 - Mahür peş- revi, 2 - Dedenin - Mahur şarkı - Sana Yayık mi, 3 - LÂtIf ağanın - Mahur şar- kı - Aldı aklım bir gonca leb, 4 - Neyzen Rıza - Suzinâk şarkı - Çaldırıp çalgıyı, 8 - Kürdili hicazkâr şarkı - Gönlümü baş- Ka, 6 - Refik Persan - Tanbur taksimi 7 - Leminin - Hicaz şarkı - Sorulmasın bana yesim, 8 - Şevki beyin - Hicaz şar- kı - Demem cana beni yadet, 9 - Hafız Yusufun - Hicaz şarkı - Sevdayı ruhun aşk eline, 10 - Saz semâisi, 21: Memle- ket saat ayarı, 21: Konuşma, 2115; Es- ham, tabvilât, kambiyo - mukud borsası (fiat), 2125: Neşeli pilklar - R., 2130: Temsil (İki kadın tipi - Komedi). Yazan: Ekrem Reşid, 22: Müzik (Küçük orkes- tra - Şef: Necip Aşkın): 1 - 7, Sutrauss Babah havadisleri, 2 - 'Toman - Viyan: hülyaları, 3 -Zander - Polka, 4 - Bizet - Arleziyen sült No. 1 2) Prelüd, b) Menwet, ©) Adaclo, d) Kariyon, 5 - Hanns Löhr - Düğün marşı, 25: Müzik (Cazband - PL), 2345 - 2: Son alans haberleri ve yarınki program. ANIZ Soldan sağa: 1 — Her zaman - Keçinin erkeği. 2 — Tiyatronun derece derece yapılmış seyirci mahalli, 3 — Tersi şafaktır - Vakit Aleti, 4 — Örücülük sanayli, 8 — Şahıslar - Kurtulma. #— Son harfi başa gelire yüksek olur - Bir erkek ismi Sonuna «İs gelirse modem olur - Obur. 8 — Bayramdan evvel gelen gün. 9 — Başına «Ts gelirse ok demektir - 1— 1 — Tentene - Yeşillik. Sel ketemiyen siyasi meslek 3 rünme - Sonuna «İs gelirse bü- yüktür. 4 — Nota - Tersi beyazdır - Dünya, 5— Tazyıki nesimi. 6 — Grup 7 — Tasarruf edilenler. 8 — Eirafı açık dolaplar. $ — Tersi su yoludur - Dervişin neka- ratı - Asmaktan emir. İ 1 — Patheam; Sine; Lai m m A PR 8 — Gamnak, Kil, 7 — As, Ac, Kule, : Zar, tarim, 9 — Ley, Araka, 10 — Hıyarcık Yukarıdan aşağı: 1 — Pisboğaz, 2 — Aba, Tasalı, $ — Trahum, Rey, 4 — Lâtama, Ya, 5 —Çi- — İnak, Tac, 7 — Al, Ak, Kari, Kurak, 9 — İsevllik, 10 — Oku, kurulduğu gündür. Bunun için Çocuk bayramı ve bu- nu takip eden Çocuk hafta- sında çocuk saltanatı tesit edilmektedir. TURA TARİHİ Yazan: İSKENDER P. SERTELLİ KINA 'Tefrika No. 109 Lama dumanlar arasında bir şeyler görmüş gibi “Bu saatte sarayda uyumıyanlar var,, dedi. — Ti. Vong! İşte, dediklerini yap- tım. Bundan sonra ebediyen benim olacaksın. benim koynumda yata- caksın! Diye söyleniyor ve ancak bu ümid ve düşünce ile teselli buluyordu. Samo, yatağına girdi. Başı dönü- yordu. O gece sabaha dan - uyudu. kadar - uyanma * O gece saray Lâması yatağında yatamadı. — Cinler bana bir felâket haberi getirdiler. Diyerek kalktı, vardı. 'Ta - Sa neden uyuyamiyordu. Prens Ma - Çi'nin kaçacağından haberi mi vardı? mabudlara yal mo ile güzel prensesten ve Sinvur- da başka bilen yoktu. O halde Ta - Sa'ya ne oluyordu? Lâmanın uykusu kaçmıştı. bir araılk küçük bir gümüş leğen içine su koydu.. ateşe tütsüler-atarak, su- yun içine baktı.. yeşil, mavi duman- lar arasında bir şeyler görmüş gibi mırıldandı; — Bu suaite sarayda uyumayan- lar ve gizli gizli iş görenler, dolap çe- virenler var... Bir müddet durdu. Ellerini göğ- sünün üstünde birbirine bağlayarak, tekrar suya gözlerini dikti; O ne?! Prenses Ti - Vongda uyumuyor. Giyinmiş. işte Zato... Hizmetçisi de giyimli. Bu saatte ne- reye gidecekler acaba? Eğer Kubilây şimdi uyanık olsaydı, hanın yanına gidecek derdim. Ti - Vong neden bu kadar eyecanlı? Birini beklediği muhakkak... Yoksa gene Samo ile mi buluşacaklar?... Fakat, Samo yata- ğında yatıyor. Onun bir şeyden ha- birdebire gözlerini hopladı: — Ah... Mühim bir felâket bu. Prens Ma - Çi kaçıyor. İşte, onu at üstünde şehirden dışarı çıkarken gö- rüyorum. Arkasında bir de atlı var. Acaba bu adam kim? İri boylu bir saray muhafızmâ benziyor. Şimdi her şey anlaşıldı: Prenses Ti - Vong, kardeşile kaçmağa hazırlanıyor. İş- bindiler.. onları hiç kimse görmüyor. Sarayıh bahçesine çıktılar. ne gü- el de at koşturuyorlar, ne hızlı gi. diyorlar ya. Karanlıklara karıştılar, Onları göremiyorum artık. Erti ; bah s özl ini açınca.. Ta - Sa o gece sabaha kadar uyu- Samo odasından çıktı. Kendisini seven cücelerden birini çağırdı: — Acaba prenses Ti - Vong uyan- di mi? Cücenin her zaman gülen yüzü O — Ne var ! Prenses rahatsız m Y.. — Hayır. Keşki rahatsız olsaydı. lir, Saraydan bir kadının kaçmasına imkân var on? Cücenin, şakacı bir adam olduğu- nu bilen Samo, birdenbire bu habere inanmamakla beraber, merak ve he- yecana kapılmaktan da kendini ala- madı. Koridörlardan koştu. Bir baş- kasına rasladı: — Prenses Ti - Vong odasında mi? — Biz de önü ariyoruz. — Tuhaf şey! Ti - Vong sabahleyin erkenden saraydan nereye gidebilir? — Bir şey bilmiyoruz. Fakat, mu- hukkak olan,.prensesin gaybubetidir. Haremağaları odasını boş bulmuş- Jar. Bize haber verdiler. Deminden- beri onu arıyoruz, bulamıyoruz. — Hana haber verdiniz mi? — Hayır. Bu haberi verecek adâ- mın kellesini koltuğuna alması lâ- ım... Kimsede cesaret kalmadı. İs- İerseniz siz söyleyin bu işi han. Bir kaç gün sonra güzel prenses, Samo ile birlikte kaçacak değil miydi? Samo, haremağalarını buldu ve bu haberin hakikat olduğunu onlardan da öğrenince birdenbire dizlerinin bağı çözüldü, bir kenara çekildi. Dü- şündü. Şimdi ne yapacaktı? Prens Ma - Çi'yi boşuna mı kaçırmışlı?. Samo, Ti - Vong'un kardeşile bera- ber kaçlağını tahmin edemiyordu Hadiseyi hâlâ Kubilâya haber ver- miyorlardı. Kubilây; çok defa, sabahları erken kalkar, ve sarayın hayvanat bahçe- sine inerek, vahşi hayvanlarla ve bil bassa aslanlara omeşgul olurdu. Kubilâya, yabancı prens ve kırallar ekseriya aslan ve kaplan hediye eder. lerdi. Kubilâyın en büyük zevki bun- sokuldu. Her şeyi söylemek sırası — Prenses Ti - Vong'u odasında bulamadık. Diye söze başladı. Deyince, Kubilây ciddi bir tavırla Bamoya döndü: — Ne demek istiyorsun? Bildiğin Dedi. Samo anlatmağa başladı: il AAA sn VE Mk MZ e ra