26 Mart 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

26 Mart 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

POLİTİKA Almanyanın akdettiği son iki muahede Almanyatn Romanya ile geniş mikyasta bir iktisadi anlaşma akdeyle- mesini diğer anlaşmalar takib etti, Eskiden Çarlık Rusyasının mühim bir parçası olub halkı şimali İspanyada ve Irlandadaki bask ve keltler gibi Av- rupanın Cermen ve Lâtinlerden daha eski sekenesi bulunan Litvanya ile Almanya aralarındaki meseleleri halleden bir munahedeyi akdettiler, Litvanya Românya gibi daha xiyade zirai ve zengin bir memlekettir. Bir buçuk milyon hektar arazisi buğday ve emsali hububat yetiştirir. Keten ve emsali elyafi maddeleri zengindir. Milyonlarca at, sığır ve diğer mevaşi bes- ler. iktisadi ve erzak bakımından Almanya için elzemdir. Litvanya yeni muahede ile sevkülceyş cihetinden çok mühim olan Me- mel arazisini ve limanını Almanyaya terk ve teslim etmiştir. Litvanyanın Baltık sahilinde daha başka yerleri varsa da burada modern liman vücüde getirmeğe mali vaziyeti müsaid değildir. Bunun için Almanya Memel lima- nında Litvanyanın hariçle olan ticareti için serbes bir mıntaka vermiştir. Diğer taraftan Almanya Litvanyanın kalan hududlarını tanımış ve te cavüz etmemeği ve tecavüzde bulunacaklara yardım etmemeği teahhüd etmiştir. Litvanya da hiç bir zaman Almanyanın düşmanlarına her hangi suretle müzaherelle bulunmamağı teahhüd etmiştir. Almanya eski Çekoslovakyanın Bohemyadan sonra en mühim parçası olub Lehistan ile Macaristan arasında bulunan ve yirmi sene evvel Maca- ristarın şimalini teşkil eden Slovakyanın siyasi emniyetini ve mülki tema- miyetini teahhüd eden bir muahedeyi akdetmiştir. Almanya askeri kuvvetle bü himayeyi yapabilmek için her an Slovakya» nın mühim arazisini askeri işgal altına alabilecektir. Slovakya harici poli- tikasını Almanyanın siyasetine uyduracaktır. Bu muahede ile Slovakya hükümrani hukuku haiz ve hariçte sefirler bulunduracak ve kendi başma ordu kuracak bir devlet olarak Almanyanın harici “siyasette ve müdafaa işlerinde müttefiki olacaktır. Bu anlaşmalar Almanyanın komşularile mü- nasebatım tanzim etmeğe karar ikin şüphe bırakmamıştır. AKŞAM Filim çeviririm amma bir şartla... Hollivudun filim rejisörleri son se | nelerde halis kan zenci kadın ve er. keklerin filim seyircileri tarafından çok beğenildiklerine kanaat getirdi- ler. Dans eden zenci, şarkı söyliyen zenci, komiklik yapan zenciye sine ma seyircileri hayran kalıyor. Bunun için son zamanlarda filim şirketleri Afrikayı taramağa başla'ılar. Hem halis kan, hem güzel zenci erkeği ile genel kadın, kız araştırıyorlar, İ ; Medeniyetin pek az uğradığı en issiz diyarlarda bile filim yıldızı ola €aklar kendilerini nâza çekip, paha- lya satmak istiyorlar. Öyle zenciler var ki: — Hollivudda gidip bir filim çe- viririz. diyorlar, ancak Hollivudda kaldığım müddet, bizim alacağımız paradan başka, buradaki ailemize de parâ vereceksiniz. Geçenlerde Malezyada dolaşan bir rejisör siyah bir inci kadar güzel bir zenci kızını angüje etmek istedi, Kız razi oldu: — Amma bir şartla dedi, benimle beraber ailem de gelecek, onlara da para vereceksiniz. Aile deyince ne anlarsınız? Bir ba- ba, bir ana, nihayet üç beş kardeş de- gil mi? Kontrat imzalanacağı gün rejisö- rün karşısına müstakbel kara yıldı- zın tam otuz akrabası çıktı. Zenci kızı siyah bir inci kadar gü- zel ve siyah bir inci kadar değerliydi. Rejisör otuz zenciye de hisse verdi, son- ra kara yıldıza kontratı imzalattı, Sosyalizma, Komünizma, Faşizma Bir Amerikan gazetesi sosyalizmi, | komünizmi, faşizmi şöyle tarif ediyor: | Sosyalizm neye derler? — Bir kim- | #enin iki ineği var? Bunlardan birini tutup komşusuna verirse, buna 808- yalizm derler. Komünizm neye derler? — Bir kim- senin -iki ineği var? Bunlardan her IKğanun Bilgileri ikisini de tutup hükümete verir, hü- kümet de bu ineklerin südünü ona verirse, buna komünizm derler, Faşizm neye derler? — Bir kimse- | min öki ineği var; bu iki ineği kimse ye vermez, yalnız südünü hükümete verir ve hükümet aldığı südü tekrar ona para mukabili satarsa buna Ja- şizm derler. Teşebbüs Ötedenberi Ahmedin Mehmede ki- ni vardı. Bir gün tenha bir yerde karşılaştılar, Fırsat bu fırsattır di- yen Ahmet tabancasını çekip Meh- mede tevcih etti. Ancak o anda ne oldu ise oldu, belki de Mehmede aci- dı, bir türlü tetiği çekmedi, ve ta- bancasını tekrar cebine koydu, Ko- yarken bir polis memuru kendisini gördü. Mahkeme Ahmede yalnız memnu silâh taşımak fiilinden do- layı ceza hükmetti. Hasanın da Hüseyine pek fazla ki- ni vardı. O da silâhını Hüseyine tev- cih ederek ateş etmek üzereyken te- sadüfen oradan bir polis memuru geçti ve memur sür'atle Hasanın ko- luna vurarak elinden silâhını- dü- şürttü. Mahkeme Hasana ceza vet- di. Ancak teşebbüsü gayri tam vazi- yeti olduğu cihetle Ceza kanununun 61 inci maddesi mucibince cezası bir hayli indirildi. Ali de Veliyi öldürmek için taban- casile ona ateş.etti, Fakat Velinin talihi varmış, mermi hedefe isabet etmedi. Mahkeme Aliye 62 inci mad- deye tevfikan ceza verdi. Bu ceza Hasanınkinden daha fazla idi, çün. kü hâdisede teşebbüsü tam hâli var. dır, Bir fiilde teşebbüs hâli mevcuttur diyebilmek için üç mühim şartın vü- cudu lâzımdır: 1 — Kasdi cürmi bulunmalı, 2 — Harekâtı icralyeye başlanmış veya bu hareketler itmam edilmiş olmalı, 3 — Başlanan harekâtı icraiyenin itmam edilememesi veya harekâtı ic- raiye itmam edilmiş olduğu halde su. çun meydana gelememesi failin ye- di ihliyarında olmıyan sebeplerden dolayı olmalı. Binaenaleyh, birinci misalimizde katle teşebbüs yoktur, Bundan do- layı faile ceza verilemez. Kanun va- mi son raddeye kadar suç işlenmesi. nin önüne geçmek istemiş ve icraya başladıktan sonra ihtiyarile suç işle mekten sarfınazar eden kimseye ce- za vermemiştir. Aksi halde fail na sıl olsa ceza göreceğini düşünerek ic. rayı tamamlar. Fakat, i ve ü çüncü misallerimizde olduğu gibi, bir kimse yedi ihityarında olmıyan esbabı mânia dolayısile suçunu ta- mamlayamamış veya netice hasıl ol- mâmış olursa bu şahıs hakkında katle teşebbüsten dolayı şüphesiz ki ceza tertip olunur. Avukat: Emcet Ağış Günler Geçerken : Yenicami Saati Istanbulda sabah ezanları bu saatle okunur, horozlar onu bilerek öter, güneş onunla doğardı!.. Geldiğimdenberi, ker önünden ge- çişte, eski alışkanlıkla, elimi saatime götürüyorum. Fakat bakınca, ufak bir kederle duraksıyor, yoluma devam edis. yorum. Yenicami saatleri işlemiyor. Bu çifte'saat, o zamanki tabirlerle biri alaturka, öbürü alafranga, İstib- dat ve meşrutiyet İstanbullunun en döğru ayarım gösterirdi. Dedem, babam ve ben, belki de yö- di göbek İstanbulda gömülü ecdadım, asırlarca, ona bakarak saatlerimizi ayar etmiştik, Asırlarca İstanbul halkı, onun önün- den geçerken, bir neri selâm ve tazi- me, hattâ ibadete benziyen merasi- me tâbi olmuştu: Gözler yelkovanla- ra çevrilir, eller saatlere götürülürdü. Yenicami muvakkithanesi, “sanki, Kora da, Tibet de, Annam'da bir ilâh mabedi, saati ise acaip dinlerin re- vaçta olduğu böyle, uzak şark mem. leketinde bir ilâh heykeliydi; kendine mahsus işaretlerle selâmlanması, Ö- nünde bir. çeşit istavroz çıkarılması âdetti. Hergün bir milyonun yârısına ya- kın kalabalık, çeşiili, renkli, tıpış tıpış yürüyen bir hal bu âyini yapardı. Sabah, akşam, iki kere, işine giderken ve dönerken yapanlarda çoktu. O, şimdiki elektrikli saatler gibi aceleci değildi; dürup durup hoppaca atlamaz, saniyeden saniyeye çocukca sıçramazdı. Bana'bu zâmanın saatle- rinden daha ağır, daha vakarlı, bşka bir küreye, başkâ bir güneş manzu- mesine'mahsus ölçü ile işler gibi gö- rünürdü. Atlı arâbalara, atlı tram- vaylara, fotir kunduralı efendi yürü- yüşüne yakışan bir temkinli, ihtiyatlı ilerleyişi vardı. Gölgesine basmaktan, karıncayı ezmeklen ürken bir yürü. Günün Ansiklopedisi Danzig meselesi münasebetile Polonya'nın evsafı Imanya Lituanyadan Memelâ alınca, Polonya da Danzig der- dine düştü. Kendi aleyhinde bir ha- reket olursa silâhla müdafaa edecek- miş, Polonyanın vaziyeti nedir? sualile karşılaşıyoruz. Arazisi 388420 kilometre murabba, nüfusu 33 milyondur, İsminin de ifade ettiği gibi, Polon- ya baştan başa ovalıktır. Slavca «Pol - arazi, ova» demektir, Arazisi- nin vasati râkimi 200 metredir. An- cak 2682 metre yüksekliğine varan Karpatlar vardır, Baltık denizinden Karadenize kadar Avrupa yarımada- amın berzahını teşkil eden düzlüğün bir parçasını teşkil eden bu memle- ket, haşin bir kara iklimine tâbidir. Kışın karlar altında kalır, yazın seri yağmurlar yağar. Memleket Vistül, Niemen, Warta gibi sularla sulana- rak münbittir. Hayvancılık, ormanların istismarı bellibaşlı servet menbalarıdır, Garpte, Oder civarında, bir kaç kilometre uzunluğunda, Yukarı Silezyanın kö- mür, demir, çinko, kurşun madenleri vardır, Toprak köylünün tasarrufun- dadır. Polonya, Baltık denizine, 29 kilo- metre genişliğindeki dar bir koridorla çıkıyor. Burada Gdinya isimli yeni bir liman ihdas edilmiştir. ... Zirai bir memleket olan Polonyada bilhassa çavdar, patates yetişir. Diğer hububat, pancar, keten de başlıca bol mahsuller arasındadır. Orman, bü- tün arazinin yüzde yirmi dördünü işgal eder. Blalovlej ormanı 120 bin hektarlıktır. Burada ayılar ve rıgın denilen geyikler barınır. Hayvancılık inkişaf halindedir. Şekercilik, biracılık çok ilerlemiş- tir, Keten hususunda, Lehistan, Rus- yadan sonra en birinci müstahseldir, Yazan: Refik Halid yüş! — Saatiniz kaç? Diye soruldu mu, gurura benziyen bir tavırla, meselâ: — Beşi sekiz geçiyor, derdik ve ilâ- ve ederdik, Yenicami ayan... Yenicami ayarı karşımızdakine em- niyet verirdi ve İstanbulun yerinde sa- yan aheste nakil vasıtalarını O saat idare eder, harekete o geçirirdi. Sebi yoldayı muvakkitle münecelm ne bilir? Müptelyı gama sor kim geceler kaç saat? Beytini meklepie ilk öğrendiğim gün, gözümün önüne hemen Yenica» mi sâati gelmişti ve bu saatin altın- daki pencereleri sık demir parmaklıklı taş kovukta, minderli seğirine bağdaş kurarak hatim süren muvakkit... O zamanki çocuklar için saat yal. nız Yenicami saati ve muvakkit de bu saati kuran adamdı. Gençliğimde ben bu muvakkit efen- diye gıpte ederdim: Bütün bir “payi taht onun ayarladığı saatle oturup kalkardı; zamanımızın, hayatımızın nâzımı ö idi ve bu hükümdarlığına ehemmiyet vermiyerek ne kadar alçak gönüllülükle, köşeye çekilmiş yaşar- dı! Eseri âlemin önünde durur, kendi- si göze görünmezdi. Gayıptan bir kud- ret, bir tanrı ilhamı idi. Gizlendiği taş yuva, bana acaip, ef- sunlu, perilerle meskün bir türbe gibi gelirdi. Öyle bir türbe ki içinde kafa- tası zaman ölçüsüne yarıyan karışık âletlerle dolü bir yarı ölü barınırdı. El ayak çekildikten, önündeki o mahşer ve insan seli dağılıp durulduktan son- ra sanduka usulcacık kımıldar, 8e53İZ- men arkasından gelir, Büyük bir sanayici memleket olan Polonyada, fabrikalar Varşovada, Yu- karı Silizyada, Kiclcede gruplanmış- tar. Pamuklu ve yünlü mensucat sana- yil Lodz, Czenstochhowa, Pablanice, Sosnowice, Bialytoch civarındadir. Demiryolu 17000; şoseler 44000 ki- lometredir. Polonyanın gemiciliği de doğuyor. Merkez olan Varşovanın nüfusu 1 milyondur; burası Avrupa şehirleri- nin en güzellerinden sayılır. Canlı bir sanayi ve ticaret merkezidir. Lodz, “Polonyalıların Mançsteri sa- yılır. İstanbulunkine yakın nüfusu vardır: 600 bin, ... Polonyanın anayasası 1921 de ya Teme! atma merasiminde B. Tahsin Üzer, Trabzon valisi ve diğer memurlar Trabzon (Akşam) — Akçaabat kaza merkezinde yapılmakta olan hükü. met konağının temel atma merasimi Üçüncü Umumi Müfettiş bay Tahsin Üzet ve vali bay Refik Koraltan başta olduğu halde bütün Akçaabatlıların iştirakile parlak bir şekilde yapılmıştır. Binanın temeline umumi müfettiş, vali ve rüo- sayi memurin tarafından uğur temennisile harç konmuş ve vali bay Refik Ko- ce açılır, içinden ufak tefek, gözlük- lü, kafası kocaman, vücudü sıska bir hayalet sıyrılır, bastığı duyulmadan yürür, gelir, ahretten aldığı bir emir. le yelkovanı düzeltir, saati, tüyler ür- pertici "bir gincir sesile kurar, yine sü- zülerek sandukaya girer, kaybolurdu. Fakat loş, izbe, taş duvarlı muvakkit. hanede «Tık! Tık!» yüreğinin intizam- la attığı daima duyulurdu! Ve İstanbulda sabah ezanları bu sâ“ atle okunur, horozlar onu bilerek öteg| güneş onunla doğar, vapurlar ilk dü- düklerini ona uydurarak çalar, gebişi böyle uyanır, böyle harekete gelir, ne böyle, onun işlettiği saatle, gevşer, susar, uyurdu. ( Yenicami saati fermanına boyun. eğilen tam bir «şehinşah» idi, Padişah yasağı üç gün sürer, padi- | şahlar ve fermanları devrilir, faka onun Sultanlığı, saniye şaşmadan, bükmühü yürütürdü. | ... ğ Yine, dün, önünden geçerken, eski alışkanlıkla elimi saatime götürdüm)! gözümü yelkovanına çevirdim. İkisi de durmuştu. 'Tam o sırada şehrin üzerinde, insa» nı yerinden sıçratan bir canavar hay. kırışı işittim. Gürültülü asra yakışan tiz, sert, has| şin öğle düdüğü... Zannettim ki Yenicami muvakkit- hanesine bakarak asırlarca ssatlerini ayar etmiş cedlerim ve cedlerim 2â- manındaki ölüler, şimdi, mezarların. da, ürkmüş, acaip bir titreyişle silki- niyorlar: — Acaba «Suri İsrafil» mi çalındı? Kıyamet günü mü? Diye kadit kemiklerini derleyip yer- lerinden kalkmağa yelteniyorlar. Yenigün). pıldı, 1926 da Pilsudskinin diktatörlü- günü kuvvetlendiren bir kanun çıktı. 25 mart 1935 de yeni bir kanunuesasi meydana getirilerek devlet reisinin yüksek salâhiyeti genişletildi. İnti- haple seçilmiş bir palâmento ve mil- letin güzidelerinden mürekkep bir Ayan vardır, Memleket 17 voyvodalığa ayrılmıştır, Nüfusunun dörtte biri beyaz - Rüs yenlerden, Ukraynalılardan, Rüten- lerden mürekkeptir, Bunlar, bilhas- sa şarki Galiçyadadır. Alman ekallk.. yeti de garptedir, Katoliklerin 9e 68 dir. © “ ortodoks, 9 4 götestan, 96 9 yahudi vardır, Katoliklik, milli evsaf arasın- dadır. Garp Slavı olan Lehliler, Slav dili olan lisanlarını Lâtin harflerile yazarlar,

Bu sayıdan diğer sayfalar: