1 Mart 1939 mananın B. YUSUF ZİYA DiYOR Ki AKŞAĞ Ortaya zabıta raporu nevin- den yeni şiirler çıkıyor Doğru ve güzel ölçülerimiz fizikteki “ŞAŞKIN TERAZİ, ye döndü Penceresinden bir ağacın kurumuş dalları görünen sıcak bir odada şair Yusuf Ziya ie şöyle görüştük. Yusuf Riya diyor ki: — İtiraf edelim ki fikir ve sansi hayatı senelerdenberi bir hercümerç içindedir. Doğru ve güzel ölçüleri- miz fizikteki «şaşkın terazi» ye dön dü. Bir kefedeki 100 kiloyu bazan Öbür kefeye atılan bir gram altüs ediyor... Bir şaka meclisinde havays biraz neşe katmak için söylediğimiz paradokslar bugün sanat piyasasını. da bedi! kanunlar halinde tedavül etmektedir. Pikir ve sanat nizamın bu kadar bozulduğu bir muhitte edebi cemiyet, sanatkârlar birliği, akademi, adı ne olursa olsun her tür- Ii teşekkül arzu edilmeğe değer. Dikkat ediyorum: Duygu ve dö- günce dünyasını alâkadar edecek bir toplantı mevzuu bahsolunca ortaya derhal bir münakaşa çıkıyor: Lâzım mı? Değil mi? Olmalı mı? Olmamalı mı? Faydalı mı? Faydasız mı?... Sanatta anarşi istiyenler ortalığı aydınlatacak her türlü ışıktan kor- karlar. Onlara lâzım olan sistir, kar ranlıktır, Edebiyatı cedide, zamanına göre bir teşekküldü. Fecriâtiyi gene bir topluluk kalinde görüyoruz. Milf edebiyatçılar da böyle değil mi idi- ler? Ondan sonradır ki sanata bir derbederlik musallat oldu. «Son zamanlarda, «Kârgi apartımana, «Bir kıs da taşınmıştı. iyle olduğu halde, ahallesini terk edip, ka semte taşındı!» Nevinden zabıta raporuna benzâr yazılar şiir âlye, yoook, yeni şiir diye çifte iddin ile ortaya çıkmağa başladı. Böyle yazılardır ki okuyucu sınıfını kitapçı - dükkânından tiksin- diriyor. Eğer sinema seyircisinin her gün biraz daha arttığı bugünlerde kitap meraklısının her gün biras daha azaldığını görüyorsak teşhiste hiç tereddid elmiyelim: İşte illeti, Bir kaç yerde sesi çıkan bir kaç imza kendilerini gafil bir kanaatle memleket fikrine ve zevkine hâkim sanmasınlar, Asıl hâkim olan, sesi çıkmıyan okuyuculardır. Onlar da bu gibi neşriyata . mâddi, manevi - her iki mânasile de metelik vermi- yorlari Kitap ve mecmua okunmuyormüuş. Kari her itibarla kendi. liyakatinin üstünde şeyler arar. İstanbulda 3.000 tane Mariyan, gene o kadar Gren- guar, Kandid, bu mikdara yakın Nuvel Liturer satıldığını öğreniyoruz. Geçenlerde hâşâ huzurunuzdan acayip bir «Sess çıktı. Bir gazete... Bay Yusuf Ziya mi geri kaldık? Biz mi anlamıyoruz? diye düşündüm. Olabilir ya... Ka- bahat ne bendedir, nede yeni şair- dö... İkimizin arasındaki 20 yıldadır. Abdülhak Hâmid de en güzel mıs ralarını yazdığı zaman bir deli sa- yılmamış mı idi? Fikrete ve Cenab da gülmemişler mi idi? İşte bu insaf içinde tıpkı senin gi- bi gizli bir anket yaptım. Her mü- Tâcdat ettiğim zevk sahibi, okuduğum yeni şiirler karşısında bizim o Akba- bayi kıskandıracak kâdar güldü. Sonra, kendi kendime düşündüm: Fikretin, Cenabın analşılmaması pek tabil idi; Onların muarızı garb kü- türünün Yı irdiği bu adamlara şark külütürü içinden bakıyorlardı. Bu beğenmeyiş İki ayrı dünyanın birbirini beğenmeyişidir. Bizse ayni hava, ayni muhit için. de beğenmiyoruz. Nurullah Ata şiirde mânanın bile lüzumsuzluğundan bahsederek sana bir portakal göstermiş: «Bunun mâ- nası nedir?» diye... Portakal bir mâ- nayı değil, bir lezzeti temsil eder. Yediğimiz zaman ağzımızda kalan tat ve koku: İşte onun mânası! Za- ten Pol Valeri de şiiri tarif ederken ayni teşbihi yapıyor: Şiir, şekli eri- dikten sonra ağzınızda lezzeti ka- lan kir meyva gibidir. Nurullah Atanın şekilleri tahrif Çizgiden kelimeye kadar bütün ye. | eden muhaddeb ve mukaar aynalar pilikleri topladığını” iddin eden bu | gibi mefkeresi yukarıki şiir tarifine gazete beşinci sayısında mı ne, na. | de kendi acayip arzusuna uygun bir sıl kapandı bilir misiniz? Şöyle bir karikatürle: Bir ayı bir heykeli yalıyor, gene bir ayı bir musiki âletini bacakları arâ- sına almış, gene bir ayı bu gazeteyi başaşağı tutmuş, okumağa çalışıyor. Kendi okuyucularını bu kadar - hay- di en terbiyeli kelimeyi kullanayım - hantal gören bu insanlar yeni Türk sanatını yapacaklar, öyle mi? — Bü yakınlarda en beğenilen mısralara ne dersiniz? — Nurullah Ata, en beğendiği mısraı söylemiş: «Yazık oldu Süleyman efendiye.» Bu satırı okuyan kaç kişinin de İçinden: «Yazıklar olsun Nurullah 'Atayal» dediğini âdeta duyar gibi oluyorum. Doğrusunu ister misiniz? Bu yazılar kar biçim, daha doğrusu bir biçimsizlik vermiş. Geçen gün Ali Canible konuşuyor. duk. Bu yenilik iddiasındaki şiirler. den bir kaç örnek okudum. Edebiya- tın bu hale gelişini gâyet tabil bu- larak: — Elbette, dedi, orijinalitenin bit- tiği yerde paradoks başlar... Yusuf Ziya durdu! — Biliyor musunuz sanat işlerin- de en büyük zaaflarımızdan biri de nedir? o Kunaatlerimizi (söyliyeme- mek... Geçenlerde bir kadın yazıcı klişe teşbihlerle edebiyatta kimleri beğen- diğini anlatıyordu. Ben onun kimle- ri beğendiğini pek iyi bilirim, Zevkinin aynası avucumun içi gibi bana ma- Tümdur. Hâfızasını yoklayınız: Orhan Sey- fi, Faruk Nafiz, Halid Fahriyi bü- tün külliyatı ile bulacaksınız. Ken- disinin verdiği eserleri yoklaymnız, vezninden, kafiyesine kadar gene ây- ni sanatkârlar karşınıza çıkar. Fa- kat ona: — Kimleri beğeniyorsunuz? suali ni sorunca, artık «Faruk Nafizis de- mek, «Orhan Seyfiş demek, <Halld Fahriyi» demek bir nevi geri zevk geliyor! Bunun için alelâcele bir kaç yeni ismi sıralıyor. Bu iddianın altında gizlenen e$88 paye şudur: «Görüyor- sunuz ya, ben ne kadar yeniyim!» — Peki, işiz yeniyi, genci beğen- İk miyor musupuz? — Kim demiş?. İşte Sabahaddin Ali. işle sald Falk. Bunları kim inkâr ediyor?.. Behçet Kemal, şiirde tulüatçılık . yapmadığı zamanlar ne güzel... Ahmed Muhibin bir Yemen türküsünü okumuştum. Şimdi hâfı- zamdan mısralar. silindi, fakat şiir, içimde kelimesiz musikisile yaşıyor... İşte beğendiğim yeni, benim sevdi- ğim genç Yuzu! Ziya penöerenin önüne ka dar yürüdü. Dışanya bakarak sözü- nü tamanıladı; — Yoksa, çam tahtasından yapıl. miş kübik eşya gibi insani rahatsa eden uydurma, tufeyli, Mahmudpa- şa yenisi değil! Iikmet Feridun Es Edirne belediyesi istikraz yaptı Edime (Akşam) — Edirne Beledi. ye meclisinin Belediyeler bankasın- dan akdini kararlaştırdığı iki yüz bin liralık istikraz işini halletmek üzere Belediye reisi Şerif Bilgen geçen pa zartesi günü Ankaraya gitmişti. Belediye reisinin Ankarada yaptığı temaslar müsbet neticeye varmıştır. Almacak paranın bir kısını ile Be- Jediye borçları itfa edilecek, bir kısmı da soğuk hava deposuna ve vilâyetin nafla işlerine sarfolunacaktır, rşısında İlk zamanlar | Yeni İngiliz sefiri B. Knachbull Huğeffen Ankaraya muvasalatına «lt bir ens. en insaflı bir şüphe ile acaba biz | tantane: Sefir (solda) Ankara istasyonunda karşılıyanlar arasında, Sahife 7 Rulet masaları da dalkavuk kesilmiş ! Isveç Kralı ne zaman para korsa derhal kazandırıyorlarmış Sacha Gultry dördüncü defa olan 19 yaşında bir kızla evlenmeğe bamlamyor BY Nice Şubat 939 — Dünyanın ka» rışık vaziyetine, Fransız - İtalyan mi» masebetlerindeki gerginliğe rağmen Nice'dp ve bütün Cote d'Azur'de mu» tad hayat devam etmekte, eğlenceler biribirini takip eylemektedir. Cote d'Azur'de mevsim kânunucvvelde baş- lar, Fakat en civcivli zamanı Şuba ayıdır. Karnaval eğlenceleri, çiçek muharo beleri hep bu aydadır. Şubat içinde dünyanın dört bir tarafından Nice'e ve Cannes'e birçok kimseler gelir. Bun- lardan bir kısmı bunların ılık havar sından, güneşinden istifade ederek dinlenir, bir kısmı kendini spora ve- rir,.bir kısımı da gündüzleri gezmek. le, geceleri balolara, kazinolara git mekle vakit geçirir. Cote d'Azur'un her sene şubat ayın. de gelen bazı devamlı misafirleri var» dır. Bunların içihde en meşhurları İs- veç ve Danimarka krallarıdır. İsveç kralı şubat iptidasında gelir beş haf- ta Cote d'Azür'de kalır. Bu müddet is- tirahat zamanıdır. Kral sabah ve ak. şam gezintiler yapar ve bilhassa tenis oynar. Kral, 81 yaşında olmsına TAğ- men müthiş tenis mersklısıdır ve bir çok gençleri imrendirecek kadar çe- viklikle tenis oynar. Danimarka kralına gelince o kotra ve bisiklet meraklısıdır. Sabahları otel. den çıkarak bisiklete biner, yalnız ba- şına asfalt yollarda gezer durur, Öğle den sonra dalma bir kotra ile denize açılır ve yelken kullanır. Danimarka kralı arasıra alış yerlerine de uğrar. İyi nişancı olan kralın kurşunları da. ima hedefi bulur. İsveç kralı gezintileri esnasında sık sık Mont Carlo (Montekarlo)ya da gider. Buradan her geçişinde gazino. ya uğrar ve rulet masalarından biri- ne yaklaşarak beş numarnın üzerine yüzer frank koyar. Kazanırsa kazan- dığını alır, kaybederse arkasını döner, iki takdirde de oyuna devam elmez. Garip bir tesadüf eseri olarak yüzde doksan kralın üzerine para koyduğu beş numaradan biri kazanmaktadır. Bu suretle kral, her defasında 3600 frank alıyor fena para değil... Kralın bu şansı birçoklarının dik» katini çekmiştir. Burada bulunan meşhur Fransız tiyatro muharrinerin- den ve arlistlerinden” Sacha Guitry kralın kazancını öğrenince: &Ne ya: Parsınız, insanlardan başka eşyada dalkavukluk etmeğe başladı. Rulet bi- Jet krala hoş görünmek için ona pa- ra kazandırıyor!...» demiştir. ... Sacha Guitry yeni bir aşk mactrası geçiriyor. Kulaktan kulağa. söylendi. ğine göre muharrir ve aktör yakında dördüncü defa olarak evlenecektir, Sacha, ilk defe taninmış artist Char» lotte Syses ile evlenmişti. Fakat bir. kaç sene sonra birçok milyonlar vere. rek karısından ayrıldı, başka bir ar- tistle Yvonne Printemps ile evlendi, Aradan birkaç sene geçince gene bir. çok paralar vererek Yvonne Printemps- dan da ayrıldı, genç bir artistle, Jac- güeline Delubac ile evlendi. O zaman Bacha 50, karısı 25 yaşında idi. Sac- harin artık bu defa uslu akıllı otura- dağı zannediliyordu. Halbuki aradan birkaç sene geçtikten sonra, gene bir- çok paralar vererek, bu karısından da ayrıldı. Mahkeme bugünlerde talâk kararı vermek üzeredir. 'Muharrir ve aktör şimdi Cannes'de- dir. Yanında daima pek genç bir kız bulunuyor. Sacha'nın bu kızı beğen- diği ve kendisile evleneceği söylenmek. tedir. Fakat kızın ismini, hüviyetini kimse bilmiyor. Yalnız artistin kendi. sine Geneviöve diye hitap ettiği işitil. miştir. Meraklı bir dostu kendisine sormuş- tur; — Camm şu Geneviöve kimdir?.. — Geneviöve mi?... Parisi kurtaran kizi Bundan asırlarca evvel Attila Pran- Parisi zaptetmek istemesinden kor- kuluyordu. Herkesin telâş içinde bu- lunduğu bir sırada Genevlöve adında bir genç kız ortaya çıkmış: «Korkma. yın, Attila Parise gelmiyecektir. Siz yalnız maneviyatınzı yüksek tutun ve dun edin» demişti. Genç kız bu sözle Tİ o kadar katiyetle söylemişti ki her- kes inanmış, şehirde sükün avdet et mişti. Attila Paris üzerine yürümiye- rek başka taraflara teveccüh edince Genevisve azizler sırasına girmiş. Şimdi Parisin hamisidir. Sacha Guitry kendisine sorulan su- &le karşı bir etecahülü ârifane» yapa- rak bu Geneviöveden bahsetmiş, baş- ka cevap vermemiştir... Maamafih me- raklılar dururlar mı?.. Bunların yap- tıkları tahkikata göre Sacha'nın Ge- nevlöve'i Parislidir. 10 yaşındadır. Ge- çen sene sinema mecmualarından bi. ri tarafından yapılan müsabakada bi- rinci gelmiştir. Genç kız fkt filimde kü. çük iki rol yapmıştır. Bunlardan biri ikincide Sacha iile birlikte çalışmıştır. Bacha genç kizı bu filimde görerek beğenmiştir. Kızın yakında madam Sacha Guitry olması muhtemeldir. se. Nice'de bulunan meşhur similar arasında Amerikada «Büyük vals» fil. mini çeviren sinema artisti Fernand Gravey'de vardır. Hollivutta uzunca müddet kalan bu artist Amerikalılaş- mıştar, Elbisesi, yakalığı, kravatı, ayaks kabı, herşeyi Amerika tarzındadır. Hattâ gözlerine iri Amerikan gözlük- leri de takmıştır. Herkese ingilizce söy- lemekte, âdeta fransızcayı unutmuş gibi görünmektedir. Birçokları buna kızıyor: «Züppeliki» diyor. Bir kısmi da «Hollivutta alıştığı Amerikan şive- sini unutmamak için böyle yapıyor» fikrindedir. Fernand Gravey şimdi burada bir filim çeviriyor. Şehirde istediki ka- dar Amerikahlaşsın, stüdyoya girin. ce yüzde yüz Fransız oluyor ve eski bildiğimiz tarzda çalışıyor. İşte bura hayatından ve dedikodu larından birkaç safha... kiracı bulmak için «Akşamın KÜÇÜK . İLANLARI'ndan İsti * mz