i U pi HER AKŞAM BİR YE Şekiple beraber seyahat ediyorduk. Bir gün küçük bir şehir oteline indik. “Tek yataklı ayrı ayrı odalar bulama- mıştık. Bunun için bize iki yataklı bir oda verdiler. Yattık, Sabahleyin ben Şekipteri evvel uyandım. Karyolam- dan arkadaşıma seslendim: beni son derece hayretey en bazı hareketler yapmağa , evvelâ tıpkı bir kedi gibi sırtıni iğvaya kal. dırarak gerindi. Sonra ellerini tükrük- Yiyerek, gene tıpkı bir Kedi hareketle. Tile yüzünü gözünü sildi. Ona hayretler içinde: — Canım, dedim, bu ne hal böyle? Ne garip bir uykudan uyanış tarzın var. Şekip bir filozof tavrile: — Azizim, dedi, insanların saadeti nerededir biliyor musun? — Nerededir? — Tablati taklitte, tabiate dönüş- tedir, İşte ben artık tamamile tablate , dönmeğe karar vermiş bir adamım... Bunun için de nt zamandanberi hay- vanları tedkik ediyorum. Hakiki ve iptidai hareketler onlardadır. Onlar tabiatin ilk kanunları içinde yaşıyor. lar. Kedilere bak... Uykudan nasıl uya- nırlar. Evvelâ sırtını kabartan bir ge. rinme... Sonra kırmızı dilini çıkara. rak keyifli bir esneyiş... Ondan sonra pençelerini ağızlarile ıslatarak yapı- lan kısa bir tuvalet... İşte ben de tabi. ati taklid ettiğim için uykudan böyle uyanıyorum. Bunda şaşılacak ne var ki? — Allah akıl fikir versin!... — Sen öyle söyle... Bak beh tabiate dönüş prensibim ile ne kadar mesud ve sıhhatli bir adam olâğağım... Aradan epey müddet geçti. Bir gün Şekibin evine gitmiştim. Bir de ne gö- reyim? Arkadaşım mükellef salohunda dört ayak üzerinde yürüyor. Yani dört ayaktan maksadım, iki elini ve iki ayağını tıpkı bir koyun gibi kullana- rak salonun içinde dolaşıyor... Beni gördüğü halde hiç islifini bozmadı; — Merhaba... dedi. .» — Bu merhabası da âdeta bir koyunun melemesini andırıyordu. » — Merhaba amma... Aklını mu ka- çırdın? , — Ne aklını kaçırması cahım? BİLA. kis gittikçe akıllanıyorum. « Her gün biraz daha tabiate dönüyorum... — Bu koyun gibi yürümek de ne. reden çıktı? — Avrupalı profesörün gazetelerde çıkan sözlerini okumadın mı? Cönl mahlükat için tabii yürümek ancak «dört, ayakla yürümek»miş... Bizim yürümek için sadece iki ayağımızı kullanmamız çok gayritabil bir şey. Miş... Bu suretle yürürken bütün taz- yik vücudümüzün alt kısmına yük- lendiği için apandisit ve saire gibi bir çok hastalıklar da bundan ileri geli- yormuş, Asıl sıhhi yürüyüş böyle dört ayakla yürümekmiş, Demek biz pek iptidat bir tarzda yürüyormuşuz ha... — öyle... Artık Şekip iyiden iyiye kendisini bu «tabiate dönmek» prensibine ver. mişti. Bir gün onu upuzun sakalile görünce pek şaşmadım, yalnız; — Nedir bu halin?... Artık iyiden iyi ye kaçırdın... dedim. Güldü: — Asıl kaçıran ben değilim, sensin... diye cevap verdi. Benim eh tabi ha reketimi delilik addediyorsun. İlk in. sanın traş usturası var mıydı? Tabiat. te traş olmak diye birşey yoktur. Ma. dem ki insanda sakal diye birşey var. O halde sakalın tabiatte bir hizmeti ol- ması gerektir. Çünkü tabiatte fayda- sız olan hiçbirşey yoktur. Ben de ta- biate karşı aykırı hareket etmemek için sakalımı kesmiyorüm. Artık Şekibe söz dinletmek kabil ola- muyacağını anladım ve sustum. Bundan &onra Şekibi sık sık görü- yordum. Kendi kanaatine nazaran her gün biraz daha tabiate dönüyordu. Bir gün Beyoğlundan geçiyordum. Bir de baktım müthiş bir gürültü... İnce bir kadın sesi; — Utanmaz... Alçak... Rezil... Kepa- ze... diye bağırıp duruyordu. Tabiate dönüş — Şekip... Vakit gecikti, Bu no uy- — “ kusu canım?... ii lesi... Tablatte aşk denilen şeyin va- Şekip gözlerini açtı. «Bi sonra | sıtası yoktur. Hayvanlara bak... Hoş- zim Şekibe ağzına geleni söylüyordu. Şekip güç halle kadının hiddetini ya- tıştırdı. Rezaletin daha ziyade büyü- mesine meydan kalmadan işi bastır. dı. Kalabalık dağılınca Şekip koluma girdi. Ona sordum: — Ne oldu kuzum? ç.. Gene tabiate dönüş mese- larına giden dişilerin hemen yanları- na yaklaşırlar ve bir takım hareketle- rile aşklarını anlatırlar. Demin bana bağıran kadın yanımdan geçerken şöyle bir baktım. Tam benim zevkime, tabiatime uygun bir kadındı, Vakıâ yüzüme bile bakmadı amma... Ben onun peşine düştüm. Yanına yaklaşarak: — Güzel dişi... dedim. Seni çok be- ğendim... İşte bundan sonra rezalet koptu. Artık Şekibe selâmı sabahı kesmiş- tim. Uzun müddet kendisini görme- miştim. Dün ona ras geldim. 'Tabiate dönmek için uzattığı saka- kalını kökünden kesmişti. Her hare- ketinde bir değişiklik göze çarpıjor- du. Sordum: — Ne o? Tablate dönmek işinden vaz mı geçtin? — Bırak Allahaşkına şu saçma şeyi... — Ne oldu? Bundan nasıl vaz geç- tin? — Tabinte döneyim diye ilk insan- lar ve hayvanlar gibi yemek yemek sevdasına düştüm, Çiğ çiğ sığır etini yemeğe kalktım. Bir mide hastalığı... Bir mide hastalığı... Tamam üç ay yattım... Göçen hafta yataktan kalk- tım. Ve artık anladım ki biz bugünün insanları tabiate dönemeyiz... Hikmet Feridun Es Çektiği ıstırab- ların mes'ulü kendisidir NEVROZIN Kaşelerini tecrübe etmiş olsaydı ona cehennem hayatı yaşatan bu muânnid baş ağrısından eser kalmıyacaktı. NEVROZİN Bütün ıztırapları dindirir, baş ve diş ağrıları ile üşütmekten müte- vellid ağrı, sizi ve sancılara karşı bilhassa müessirdir, NEVROZİN Mideyi bozmaz, kalbi ve böbrekleri yormaz Bu akşam Nöbetçi eczaneler AKŞAM de ELON Türkiye Radyodifüzyon Postaları DALGA UZUNLUĞU 160) m. O 133 Kes 120 Kw, TAG 1W4m 15199 Kes Ew TAP, 3i70m. 0455 Kes. 2 Ew. ANKARA RADYOSU Çarşamba 1/3/9039 İYE SAATİLE 1380: Program, 1225: Türk muziği -Pİ, 13: Memleket saat ayarı, ajans ve meteo- roloji haberleri, 13,10 - 14: Riyasetieüi hur bandosu (Şef; İhsan Künçer): 1 Dineks - Muzaffer silâhlar (Marş), 3 - (Kiarinetler m seleksyon). 1830: Program, 1035: bfüsik (Olgan ve saire - PL), 18: Konuşma, 19,15: Türk mü- ziği (Fasıl heyeti - Nişabürek) Celâl Tok- ses, Hakkı Derman, Eşref Kadri, Hasan Gür, Basri Üfler, Hamdi Tokay, 20: Ajans, meteoroloji haberleri, zirant borsası (fiat), 20,15: Türk müziği; Çalanlar: Vecihe, Re- İlk Fesran, Fahire Fersan, Cevdet Çağla. Okuyanlar: Muzaffer İlkar, Semahat, 1 - Tatyosün * Suzink peşreri, 2 - Be- dad - Suzinâk şarkı - Ne çok çektim has- rekini, 3 - Hacı Fa'k - Suzinâk şarkı - Kurucuğum ne kâçarsın, 4 - Suzinâk şar- Kı - Sensiz geceler gecti, 5 - Palz Kapan- ci - Suziniik şarkı - Unutma acanım, 6 - Osman Nihad - Suzinâk şarkı - Ne müş- külmüş seni sevmek, 7 - Faiz Kaparcı - Suzinâk şarkı - Yatağını gülden yapsam, 8 - Şevki bey - Hicaz şarkı - Kış geldi fi- rak, 9 - Şevki bey < Kudretin kâfi değil, 10 - Azis efendi - Hicaz şarkı - Çıkup arsı cemal eyle, 21: Memleket san ayarı, 21: Konuşma, 2120: Esham, tabvilât, kambiyo - nuğud borsası diat), 2130: Temsil (Döktor!... Yazanlar: Ekrem Re- şid ve Kemal Tözen), 22: Müzik Gküçük orkestra: Şef - Nedip Aşkın). 1 - Wiliy Richartz - İlkbaharda bir çift âşık - uver- tür, 2 - Tsehaikowsky - Şarkıcık, 3 - Lumbye - Şampanya (Galop), 4 - Siede - İlkbahar melodisi, 5 - Micheli - Buseler serenadı, 6 - Pranz Sadek - Viyana sen benim rüyalarımın. şehrisin, 7 » Hen- riguss - Periler raksı, $ - Culotta - İnter- mezzo, 9 - Racktenwald - Viyana müzik- leri - Potpuri, 23: Müzik (Cazband - PL), 2345 - 24: Son ajans haberleri ve yarınki program. Avrupa istasyonları: Sant de Berlin ve- Hamburg 20 - 20,45: Dans ha- vaları — Lâypalg 20 - 2045: Kadın sesile şarkı ve orkestra — Bari 2040 - 21415: Orkestra ile Yugoslavya için neşriyat — Roma 20,440: Konser — Bordeaux ve Gre- noble 20,30: Konser — Budapegie 20 - 20,40: Konser — Bükreş 20,05: Gazinodan aklen konser — Florans 20,20: Plâk neş- riyata — Milâno 20,30: Konser — Sofya 20 - 20,20: Piyano konseri — Varşova 20: Şehir müziği. Saat 2 de Berlin 20 - 2130: Plâk, Balet musikisi ve 2140; Piyano ile Sehumann'ın könserto- su ve senfonik konser — Breslau 2130: Şarkı, piyano ve orkestra — Hamburg 31,10; Orkestra konseri — Kolonya 2110: İki piyano, keman ve orkestra tarafından müntehap parçalar — Königsberg 21,10 - 2155: Beethoven'in dördüncü senfonisi — Btuttgart, 21,10: Dans havaları — Viyana 21,10: Balkan konseri — Bari 21,15: Yu- Danca neşriyat — Belgrad 21/0: Viyana- dan naklen Balkan konseri — Budapeşte Varşova 2135 e kadar: Şen musikiye de- vam, Sant 22de Berlin: Senfonik konsere devam — Bresiau: Şarkı, piyano ve orkestra kon- serine devam — Lâypzig 2230: Paristen devam — Drvilvich 22.15 - 24,15: Senfo- nik konacr — Florans 2230 - 2330: Sen- fonik konser — Milâno 22: Pizetti'nin Fedra operası — Nis ve Strazburg 2230 - 2430: Orkestra, koro ve solist konseri — Bordenux ve Paris (Eiffel) 2245 - 2430: (a Premlöre Lözlon) isimli tiyatro — Rennes 22,30 - 2430: Konser — Stokholm 20,05 - 2248: Keman konseri — Varşova 22: Chopin konseri ve eski musiki — Ro- ma 22; d'Annunzio programı, Saat 23 de Berlin ve Breslau 2340 - 1: Dans musi- kisi — Stuttgart ve Danrig 23,30: Lizbon- dan naklen Portekiz orkestrası — Ham- burg ve Viyana 23,30: Viyana musikisi — Belgrad 23,15 - 2345: Karışık musiki — Büdapeşte 23 - 2345: Macar havaları ve - 2545: Dans Senfonik konsere devam — Milâno Operaya devam — Bor- desux ve Paris (Eitfe): Tiyatroya de- vam — Prag 23,20 - 24: Plâk neşriyata — Rennes: Konsere devam — Roma: d'An- nuzlo programına devam — Sofya 13 - 2330: Dans musikid”— Varşoora 23 - 20,55: Oda musikisi, Fransız musikisi — Breslau, Kolonya ve Viyana 1 - 4: Karışık musiki — Stuttgart 1 - 3: Gece konseri; Keman, piyano ve sa- TARİHİ TURAKINA Yazan; İSKENDER F. SERTELLİ 1 Mari 1939 ROMAN 'Tefrika No, 69 İhtiyar vezirin kızı birdenbire ortadan kaybolmuştu. Samo, acaba, üç kadından hangisine gidecekti ? — Olgayı bir Moğol zabi dirmek istiyormuş, doğru mu Genç kadın birdenbire sarsıldı: — Ben böyle bir şey duymadım. Eğer han bunu yaparsa, çıldırmış demektir. Mi - Ma - Mo küçük gözlerini süze- rek gülümsedi: —ı Keyük han, Olgayı Samo ile ev- lendirmek istiyormuş... Senin kula- ğın deliktir amma, bunu nasıl oldu da duymadın? Genç kadın sapsarı kesildi; — Haniya sen bana: «Samo, senin nasibindir!»> demiştin. Bu “haber doğ- Tu çıkarsa, beni aldattiğına hükme- deceğim. — Seni aldatmadım.. ve aldatmak ta istemem. Fekat, öbür taraf beni daha çok memnun ediyor. Sen de bana, bir avuç baliş yerine bir kese altın verseydin, Samoyu sana ve- rirdimi İhtiyar sihirbazla konuşan genç kadının kim olduğunu anladınız, de- gil mi? Bungu, sihirbazın sözlerine derhal cevab verdi, — Bunu bana daha önce söylemiş olsaydın, ben sana Sâmonun ağırlı- ğında altın verirdim! Ve elini koynuna sokarak: — Al, dedi, sana iki kese altın. Eğer daha lâzımsa, onu da getiririm. Buna karşılık, senden Olganın ölü- münü ve Samoyu bana bağlamanı istiyorum.. anladın mı Moya? İhtiyar Çinli sltmları görünce bas şını Sunguya çevirdi: “— Seni aldatmadığımın inan, yav- Tum! Onlar beni thedid ederek av- lamak istediler. Fakat, beni altından başka hiç bir kuvvet kendine çeke- mez. Sonra oturduğu minderin altından bir bilezik çıkardı: — Bunu Olga göndermiş... Fakat, onu da vaktile aldatmışlar. Bu bile- ziğin üstündeki zümrüdler sahte imiş. Adamlarımdan biri görünce güldü, Bunlarla bir uyuz at bile sa- tın alınmaz, dedi. — Benim verdiğim altınların işine yarıyacağını sanıyorum. — Evet. Bunlarla beni sevindirdi- ğini söyliyebilirim. Benim bu kadar çök paraya ihtiyacım yok. Fakat, to- runlarım çok sıkıntı içindedir. On- lara yardım etmek istiyoum. Sungu, ihtiyar sihirbazdan bu te- miinatı alınca sevindi: — Şimdi ne yapacaksın, Moya? — İstediğini yapacağım... — Her şeyden önce hanı rahalsız etmiyeceksin! oOlgayı zindanda ge berteceksin! Ondan sonra da... Mi - Ma - Mo güldü: — Samoyu senin ağına gönde- receğim. Başka bir dileğin var mı? — Evet. Yaşıma ile Samonun ara- sına soğukluk vereceksin! Çünkü, ve- zirin kızı, Samoyu çok seviyor. Samo da Olgaya vurgundur, Samonun yal- nız benim olmasını istiyorum... Onu, ikisinden de ayırıp bnlim ayağıma düşürürsen, sefalet çeken torunları- nı çarçabuk zenginler sırasına çıka” rabilirim. — Söz veriyorum, Sungu! Haydi, saraya dön... Burada çok kalma! Ve bu işin olması için üç zaman bekle! — Bu üç zaman, üç haftadan fazla uzarsa, çabuk bozuşuruz. — Merak etme. Belki de üç gün- de Samoyu ayağırın dibinde göre- ceksin! * Yaşuma nasıl kayboldu? (Saray) şehri o günlerde dünya- nın en heyecanlı vakalarına sahne oluyordu. Keyük han İmil irmağın- dan tekrar Rusyaya döndüğü gün- denberi (Samo, Yaşuma, Şi - Ting, Şutka, prenses Mari ve Olga, prens Viâdimir) adlarından başka bir şey duymuyordu, Bu sahnenin bellibşalı kahramanları yalnız bunlar değildi. Hana görünmiyen Mi - Ma - Mo, Pet- ro, Sungu, Çato gibi kahramanlar da vardı. Bunlar el altından akla sığ- mıyan entrikalar çeviriyorlardı. le evlen» | Biz şimdi, üç kadın arasında ka lan Samonun vâziyetini tedkik ode- lim: Samo, her ne pahasına olursa olsun, çok sevdiği Olgaya kavuşmak ve ona hürriyet vermek istiyordu. Bir aralık Yaşumayı sever gibi olmuştu. Çünkü o sırada Olgayı göremiyor du. Fakat, Olga ile tekrar görüşmek imkânlarını elde edince Yaşumayı gene eskisi gibi ihmal etmeğe başlar muşta. Vezirin kızı, kocasını bağlamak için hiç bir kuvvete dayanmıyor, sa» dece bu işin sonunu bekliyordu. Ya- şuma her şeyi biliyordu. Samonun Olgayı sevdiğini, onunla evlendikten sonra anlamıştı. Yaşuma, günün bi. rinde Samonun kendisine döneceği- ni umuyor ve bu umgu ile susuyor, babasına bir şey söylemiyordu. Ya- şuma bir kere babasına Samoyu şi- kâyet etmiş, fakat ondan sonra ağzi- ni açmamıştı. Samonun peşinde ko- şan vezirin hafiyeleri de Samoya yar- dim etmekten geri durmuyorlardı. Samo, Olgaya kavuşacağından çok emindi. Sihirbaz Mi - Ma - Moona söz vermişti. Olga ya üç gün, yahut üç hafta sonra hüriryeline ve Aşığı- na kavuşacaktı. Samo, ayni sözü, sihirbazın Sunguya da verdiğinden haberi yoktu. Sungu da ayni vaziyette ve niha- yet üç gün içinde Samonun Sunguy& döneceğini, onun ayağına kapanaca- ğını umuyor ve bekliyordu. Acaba Samo, bu kadırlardan han- gisine dönecek, hangisile birleşecek, hangisinin kocası olacaktı? * Bir akşam, hanın ihtiyar veziri Kı- gını çağırttı. Yaşumayı çağırmağa giden cariye koşarak geri dönd: — Yaşuma odasında yok. Dedi. Şi - Ting telâşa düştü. Vezi- rin kizi annesinin odasından başka nereye gidebilirdi? Oradada aradılar, Daha sonra diğer cariyelerin odala- rını ve bütün sarayı araştırdılar, bu- lamadılar. Yaşuma meydanda yoktu. Şi - Ting dizlerinin üstünde du- rTamıyacak kadar sarsılmıştı. Biricik kızının başına bir felâket mi gel- mişti? İhtiyar vezir, hanın yanına gitti: “— Kımm kayboldu, prensim! Diyerek ağlamağa başladı. Keyük şaşırdı: — Sarayımda benim haberim ok madan bir at bile kaybolamaz. Ya. şumayı arasınlar. Diye emretti. Vezir, kızını arattı- ğını söyledi. Hanın emri üzerine Yaşumayi tek- rar aradılar... Genç kızın izini bu- lamadılar, Kapı nöbetçileri sorguya çekildi. her birinin Sırtına hanin emrile ellişer sopa vuruldu. Fakat, nöbetçiler: — İsterseniz bizi öldürünüz. Ye- şuma saraydan dışarı çıkmadı, Dediler. Keyük telâşa düştü. — Geçen akşam odamda esrâren- giz bir gölge dolaştı. Bugün de sa- rayımda bir insan kayboluyor. Bu ne demektir? ; Diyerek maiyetindeki büyük rüt- beli zabit ve memurları topladı. — Siz ne dersiniz Yaşumanın kay- R boluşuna? Diye sordu. Bu toplantıda Samonun bulunma» yışı Şi - Ting'in gözüne çarpmıştı. — Samo nerede? Deyince, nöbetçi- lerden biri: — Rahatsızdır, Odasında yatıyor. Cevabını verdi. Gerçek, bu işten Samonun da ha- beri yoktu. Karısının böyle birden- bire esrarengiz bir şekilde kaybolu- şundan o da telâşa düşmüştü. Samo rahatsızdı. Karısının Odasına biti- şik olan odada, yatıyordu. Bu hadise üzerine kalkmak istedi, Pakat, biraz sonra, yatağından çıkmamayı tercih etti. Samo, bu işte Mi - Ma - Monun parmağı olması ihitmelini düşünü- yordu. (Arkası var)