Doktor Falan kahvesini i ten sonra arka, daşı Feşmenkâ- na döndü: — Bu gece is- tasyonda nöbet- çi benim dedi, yarın sıra senin. — Biliyorum. Sen yemeklere dikkat et. — Bunu mârak etme. Yanlarındaki masada ağ gözlülüğü ile meşhur olan bay Ubur başını kal. dırdı — İstasyon nöbeti ile yemek ara- sındaki münasebeti anlıyamadım? — Bunda anlaşılmıyacak birşey yok. Geceleri nöbet bekliyeceğimiz için, gar lokantasından mükellef bedava yemek yiyoruz. İş güç de yok. Fena değil yahu! Ben de orada nöbet bekliyemez miyim? — Hele birkaç sene daha çalış, sâ- na da sıra gelir. #5 Ertesi gün bay Ubur, doktor Fala- ha sordu: — Nasıl yemekler iyi miydi — Mükemmeldi doğrusu — Neler vardı? — Etten baklava böreğe kadar her. şey vardı... Bay Ubur içini çekti. Kaderin ne gâ- rip cilveleri vardı. Boğazlarına düş. kün olmıyan, keyifle, iştiha ile yemek yemesini bilmeyenlere böyle bedava yemek düşerdi. Biraz sonra Feşmakâna bir telgraf getirdiler. Okudu. Derin bir düşünce- ye daldı... Neden sonra kendini topla. dı. Ubura sokuldu; Senden bir ricam var dedi. — Söyle. — Bana bir iyilik yapadıksın. Başbaşa verip konuştular. sex Ortalık kararırken bay Ubur İstas- — Ne «, artık izmarit ticareti yap- miyor musun? — Yapamıyorum, artık herkes si- garayı ta dibine kadar içiyor!,.. Mela AN YEMEK İ yona girdi, şöyle bir dolaştı, gar şefi nin odasına girdi: — Nöbetçi doktor! dedi. Kendisine bir kart verdiler, Aldı, 10- kantaya geçti. Masaya kuruldu. Liste- yi getirtti, baktı, içinden mırıldandı: — Talihim yok, bu gece yemekler kötül., Kötü dediği yemeklerden altı tabak yedi, karnını doyurdu. Garsonu ça gırdı, kartı verdi: — Vezneye götürünüz!... Feşmekân: — Saha garson bir zarf getirecek- tir. İçinde on lira var. Bu nöbet ücre- tidir! demişti. Tunusta 237 yılında yapılmış olan büyük bir tiyatro vardır, Bu tiyatro- nun ebadı 120-148 metredir, 70,000 se.“ yirci bu tiyatroda rahat rahat yer bulur. hayvanlar dövüştürülür, koşular yapı- Urdu. Araplar Tunusu istilâ ettikleri za- man. Berberiler kraliçeler La Kahena- nın kumandasında bu tiyatroya top- landılar ve Hasan İbni Lokmanın or- dularına karşı harp ettiler. Tiyatro kale yerine geçti. Tiyatro harap bir hale gelmişken 1890 senesinde yeniden inşa edildi, Bu bina Afrikada Romalıların bıraktıkla- ri en büyük eserdir, Pars Garson gitti, biraz sonra sivil bir zat geldi: — Ne istiyorsunuz? — Ben nöbetçi doktorum... Sivil zat Uburu tepesinden tırnağı na kadar şöyle bir süzdü. sonra ye- meklerin hesap puslasını uzattı; — İşte hesabınız, parayı verip çek arabanı buradan!... Ubur kıpkırmızı oldu, yediği yeme- ğin parasını verdi ve çıktı. s4 Ertesi günü kahvede doktorlar sor- dular — Nasıl bari nöbetin tehlikesiz at- ladı mi? Bay Ubur bozgun vermedi: — Mükemmel dedi, hem de talihim varmış, nöbetçi doktorun hakkı hu- zurunu arttırmışlar, on yerine yirmi lira verdiler. — Yal... Amma Uburun son macerası bu ol- du. O günden sonra bir daha bedava yemek var diye anafora düşmekten | vaz geçti. Parası yettiği kadar, cebin- den sarfederek karnını doyurmağa başladı... İngilterede Şesington hayvan bah. çesine yeni bir yavru pars getirildi. Pars çok vahşidir amma, yavrusu he- nüz ana ve babasından örnek almadığı için kediden daha munistir. İşte Parsı bir kızın kucağında görüyorsunuz. Nidüler çiçeği Nidüler çiçeği mutedil iklimlerde yetişen nadir bir çiçektir. Bu çiçeğin adını yuva çiçeği diye tercüme ede- biliriz. Çiçeğin geniş ve uzun yaprakları çukurdur. Bu çukurlara yağmur Ve çiğ birikir. Yaprak bu sularla besle- nir ve çukur yerlerinde çiçek açar, RİNİ ŞEH. MİZTE. MEK GÖR. YEN İSTE. MİZTE. TARTU. Eski zamanlarda bu tiyatroda vahşi Koca Amerika kıtasının etrafı büyük çifliklerle bezenmiştir. Bu çiflikler- de her türlü hayvan yetiştirilir. Resmimizde bir çiflikte beslenen iki keçi yav. rüsu görüyorsunuz, Hayvan sever bir bayan emzikle keçi yavrularına süd ve- riyor. Yüksek dağlar Hindistanın şimali şarkisindeki Pencap dağları esrarengiz dağlardır. Canglın kapısını teşkil eden bu da- Zın iki yüksek tepesi vardır: Kaşmir, 2288 metre, Pindi, 2215 metre. Bu to pelerin bir yanı insan ayağı değmemiş çam ormanlarile örtülü, diğer yanı Av rupai şehir, sanatoryomlarla kaplı. dır. Resmimizde Pencap dağlarında yes tişen ve bir bakışta şahlanmış yılan» lara benziyen otları görüyorsunuz. Bu otlar tıpta kullanılır, koleraya karşı panzehirdir. Bu yılana benziyen otların özsuyu yılan sokmasına karşı da devadır, Pencap dağlarının sırrı da bu yıla. na benğiyen otlardan ileri geliyor... Yabancılar bu otlarla kaplı güzel vâ- dileri görünce korkularından geri dö. nüp kaçıyorlar, Füvaki bu otlardan korkmadan vâ- dilere girebilmek için insanlar hayli | ot olduğuna kanaat getirdikten son- tereddüd ettiler ve nihayet yılan değil | ra o vadilere ayak bastılar. Annenin sözünü dinle! Kadriye küçük kızı Nurol'a — Haydi, dedi, öğle uykusuna yat... Nurol; — Anne ben yatmak istemiyorum!.. dedi. Nurolun büyük annesi bayan Ha- tice, kızı Kadriyeye: — Kızım... Bırak da çocuk bugün yatmasın... Uyumak istemiyor. Lâkin Kadriye: — Olmaz anne... dedi, torununu müdafaa etme... Herhalde yatmalı... Kadriye kızma döndü: — Haydi bakalım yukarı çık... Nurol bir annesine bir de büyük an- nesine baktı. Ondan sonra annesine çi kışta: : — Rica ederim anne... Annene itaat Ote. Yukarıki cümlede bazı heceler yerinde değil; bu heceleri yerli yerine koyup cümleyi düzeltiniz. Bilmecemizi doğru halledenlerden birinciye 10 lira, ikinciye 5 lira, üçüncüye 3 lira dördüncü ile beşinciye birer dolma kurşun ve mürekepli kalemle 75 kaiirimize muhtelif hediyeler verilecektir. İkinci kânun“ bilmecemizi doğru halledenlerden hediye hamızda ilân edeceğiz. Bu eği lenceli resim Berlin civarında alınmıştır. Baba çocuklarını gezdir. mek için pratik bir usul keşfetmiş ve iki kişi taşıyabilecek bir bisiklet yap- kazananların isimlerini 20 şubat pazartesi günkü nüs | mıştır. Pazar günleri çocuklarını gezdirdiği gibi sabahları da mektebe götü. rüp akşamları mektepten alıyor.