ŞEMSİYE Yakışıklı bir erkekti Ona *Güzel Nazmi» derlerdi. Çok İyi gi- Yihmesini bilirdi. Bir çok kadınlar Ni pek ziyade iltifat ederlerdi. afında gördüğü bu iltifatla süzel kadınların peşinden Şmalarına aldırış etmezdi. azminin hiç bir kadına öyle uzun Müddet tutulduğu, âşık olduğu görül- Hattâ, bir çok kimseler onun için — Yakışıklı erkek, güzel erkek, fi- ân filân amma biraz hissiz galiba Meselâ aşk nedir bilmez, onun âşık Olmasına imkân yoktur... derlerdi Bir gün Nazmi ile beraber Beyoğ- undan geçiyorduk. İnce ince yağmur yordu. Önümüzden zayıf, genç kadın yürüyordu. Yağmura kayşı femsiyesini açmış, etraftaki dükkân tamekânlarına bakına bakına iler- Biyordu Gülatasaraya geldiğimiz zaman Yağmur durmuştu. Önümüzdeki ka- dın da şemsiyesini kapadı, Eline aldı Holtuğunun altında bir de mec- Mua vardı. Bir aralık genç kadın bu Mecmuayı koltuğunun altından ye M düşürdü ve hiç te farkında olmadı. O zamana kadar bu kadın, arkadaş Min hiç dikkatini celbetmemişti at mecmuanın yere düştüğünü gören Nazmi hemen eğildi. Mecmua- Yi aldı. Genç kadının arkasından — Bayan... Bayan... diye fısıldadı. Kadın döndü. Hiddetle arkadaşıma cnun söznü kesti: — Sen beni tanıyor musun utan- Maz?... Nazmi kıpkırmızı kesilmişti. Genç dan bu muameleyi hiç bekle- Mediği anlaşılyordu, Nazmi: — Lâkin efendim... diye murıldan- di... Genç kadın yine: — Sus utanmaz... Hâlâ mı söz söy- n?... diye kaşlarını çattı. Arkadaşım: — Fakat beni dinleyiniz... Deyince Bayet sinirli olduğu anlaşılan genç kadın etindeki şemsiyeyi kaldırdı ve inin kafasına İndi: Bundan *onra da hiddetli hiddetli uzaklaştı Nazmi perişan bir halde idi, Etrafi- Mizda bir kalabalık toplanmıştı. Nazmi yediği şemsiyeden bozulan #apkasını düzeltirken bir yandan da: — Ne kadın birader!... Ne bam- bâşka bir kadın!... diyordu. Ben kız- — Bırak Allah aşkına şunu... Am- MA sinirli şeymiş ha. ” Nazmi uzaklaşan kadının tından bakarak: — Her halde fevkalâde bir mahlük, Öteki kadınlardan hiç birine benze- Miyor... Aman şunu takib edelim... Kim olduğunu öğrenelim. — Canım ne yapacaksın”. Zaten senin en masum bir hareke- İnden küplere b Bırak Allah Aşkına: Nazmi: — Olmaz, olmaz... dedi, bay ie da hiç bir kadından ben böyle bir Muamele görmedim. Mutlaka bu ka- dını öğrenmeliyim Nazminin bu haline fena kızmış- tum: — Ben karışmam, dedim, sen İs- İersen git, kadının kim olduğunu Öğren. Ben de kendi işime gidiyo- Tum... diye ondan ayrıldım. Ertesi günü Nazmi bana geldi: — Öğrendim, birader, dedi. Orta halli bir ailenin kızı... Vakıa o kadar Büzel değii amma, bu kadın beni fe- A halde sardı Güldüm: — Acayıp, dedim, demek bu zayıf kadın kafana indirdiği bir şemsiye İle kalbine girdi. Nazmi bir filozof tavriyle — Azizim... dedi, ben seveceğim ın öteki kadınlara berzememe- sini isterdim. Hem kadın dediğin biraz bana hâkim olmalıdır, Ben şim- Ölye kadar bir çok güzel kadınlardan Me iltifatlar gördüm. Fakat en gü- Xİ kadın en büyük iltifatı ile bile ama şemsiyesini indiren o zayıf kâdin kadar bana tesir etmemiştir. Ben şimdiye kadar kadınlardan böyle Müamele görmediğim için doğrusu bu hareketi hoşuma gitti. — Tuhaf bir zevk... Hakikaten arkadaşımda büyük bir olmuştu. Nazmi âdeta âşık. 6 günden sonra ikide bir; arka- — Ah, kafama şemsiyeyi indiren kadın!... de içini çekiyor, duru- yordu. Ben itiraz ettikçe Nazr — Azizim... Ben peşimden koşan kadınlardan hoşlanmam. Kadın de diğin benden kaçmalıdır. veceğim kadının peşine ben düşmel onu kovalamalıyım. Hattâ onu pek güçlükle ele geçirmeliyim. İcab eder- se, işte böyle kafama şemsiyesini in- dirmeli... Benim için kadın demek böyle bir mahlük demektir. Nazmi günlerce başını şemsiye indiren kadının peşinden koştu, dur- du Hakikaten zayıf kadın pek te güzel olmadığı halde Nazmiye hiç yüz ver- miyordu. Nazmi de bütün bunları büsbütün çileden çıkıyordu Nihayet Nazmi bu zayıf genç ka dına kendisini bir ahbab tarafından takdim ettirdi. Dı ilk günü Naz- mi Mehlikaya, bu zayıf kadına ni. şanlanmak teklif etti Nişanlandılar, Nazmiy nen bir çok güzel kadınla; muşlardı: Nazminin yaptığı bü iş hakikaten şaşılacak şeydir. Demek keramet şemsiyede imiş. Kerametli şemsiye yalnız Chamber- lalnin şemsiyesi değildir a... Mehit kanın şemsiyesinde de keramet var- mış... Baktım, bir kaç kadın bir köşede fısıl fasıl konuşup gülüşüyorlar. Ne var? diye sordum. Gayet açık konuşan genç bir ka- dın cevap verdi: - Şimdiye kadar Nazminin başına bir şemsiye vurmak nasıl bizim ak- Lumiza gelmedi... Onu konuşuyoruz, gördükçe pek beğe- buna Şaş- diyerek bir kahkaha savurdu. Hikmet Fendun Es BULMACAMIZ 1 — Eğelenceli oyunlar - Nota. 2? — Alaturka musikide bir makam. 5 — Bir hayvan - Cefa. 8 — Boşama - Hayvan Kalabalığı, 1— edatı - Vilâyet. 8 — Zürriyetsiz - Yanyana iki harf, 9 — Lâhza - Kadın elbisesi tezyinatın- dan 10 — Derhal - Bir batında doğan Yukarıdan aşağı: 1 — Musikide ağır Tehassür edatı. Bir şeyin en #ivri yeri - Tersi ye- mek olur - Kasık. Kölelik. - İşaretle anlatma - Bir nevi Şir k - Bir musiki âlet, Eski zamanın mahsul vergisi. Musikide çalınan bir hava - arziye in perde - Rüzgâr k si makbul bir hayvan - Sıfat 10 — Israr - Başına «Mx gelirse imti- yazlı olur. Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa: 1 — Dart, 2 —Er, Ati, 3 — Ge- ranti, As, 4 — İbare, Re, 5 — Ran, 6 — Adale, 7 — Eşarp, Eİ, 8 — Na, Asabi, 9 — Cilve, İz, 10 — İrtas, Zira, Yukarıdan aşağı: 1 — Değirmenci, 2 — Araba, galr,3 — Ranza, Lİ, 4 — Ar, Rera, 5 — Yener, Es, 7 İradesiz, 8 — Pa, Ala, 9 — İfa,'Al, Bir, 10 — Lise, Emiza, Ayırma Beşiktaş askerlik şubesinde si hüküm ve tarifa- undan 330 dahil do- | ıtiyat eratın da yokin- | ılacaktır. 2 — Yoklamaya 6 gü- | bat $30 pazartesi günü başlanarak her | gün sabah saat 9 di etmek üzere 15 Mart $36 dahil İecektir. 3 — Yukar zılı ihntiy; & dar, 3 Jar, 6 Şuba inlinden 26 Şubat 680 dahli gününe kadar, 321 doğumundan 325 dahil doğumluların 27 Şubat 939 günün- den 15 Mart 939 dahil gününe kadar, 326 330 dahil doğumluların yok- Ismaları yapılacaktır. Yoklamaya gerek muvazzaf hizmetlerini bitirerek şübece ih- tiyata kaydedilmiş ve gerekse herhangi bir sebeple kaydedilmemiş olanlarla mu- ilteci olarak yurdumuza gel- miş ve nüfus siciline kaydedilmiş olan- lardan askerlik kanununun 2 nel madde- si hükmüne göre ihtiyat sınıfına nakilleri Jamaya çağırılan bu ihtiya erattan resmi öaire ve müesseselerde hususi seselerde ve bilümun #irketlerde, resmi ve hususi teşekköllerde sstselerde ve mağazalar- aire ve müessese amirleri şirket direktör e ve sanat sahipleri bunların yok- amalarını yaptırmak hklarını fus cüzdanlarına yazdırmağa mecbur acaklardır. 5 — Şube merkezine gelip ihtiyat yoklamalarını yaptırmıyan veya daire ve müesseselerde â yoklamalarını yaptır- ır ettirmiyen ve göndermiyen re ve müessese amirleri ve fabrike ve şirketler direktörleri ve dükkü k » kanununun 91 met Türk ceza kanı- maddesi mucibince ce: rılacaklardır. 8 — 3 üncü maddede len” günlerde 335 doğumlular da ilk t re şubeye y Yapılacak olan bu ihtiyat yoklamalarda bir fevkali- delik yoktur. Ancak askerlik kanununun hüküm ve emirle göre İstanbul min- takasınm senelik” yoklamam olduğu Win Ni * Kadıköy Yerli Askerlik Şubesinden: 1 « Kadıköy askerlik şubesine mensup 310 - 430 doğumlu yerli ihtiyat erlerinin yoklamalarına 6 Şubat 999 da 15 Mart 939 da bitecektir. 2 — Yoklama günleri aşağıda yazılıdır. 3 310 (dahil) dan 330 (dahil) yerli ihti- | yat erlerinin tayin edilen günlerde hüfus le! gelmiyen erlerle hükümet ve hususi müesseseler fi şirketlerde müessese amirleri de askerlik kanununun $9 üncü madde mucibince ce- | zalandırılacaktır. 4 — Yoklama saat 9 dan 12 ye kadardır. Yoklama günleri 6 Şubat 839 dan 15 Şubat #30 a kadar 310 - 320 doğumlular Caferağa, Rasimpaşa, Hasın | paşa, İkbaliye, İbrahimağa, Osmaniye, Mecidiye, Osmanağa ve Kızıltoprak, Eren- | köy, nahiyeleri, 16 Şubat 539 dan 26 Şu- | bat 999 a kadar 321 - 325 doğumlular, Ca- ferağa, Rasimpaşa, Hasanpaşa, İkbaliye İbrahim ağa, Osmaniye, Mecidiye, Osman- ağa ve Kımltoprak, Erenköy hahiyeleri, Yı Şubat 989 dan 15 Mart (39 n kadar 326 - 330 doğumlular Caferağa, Rasimpa- şa, Hasanpaşa, İkbaliye, Mecidiye, Osman- ağa ve Kımitoprak Erenküy nahiyeleri, * Beykoz Askerlik Şubesinden: 1 — Beykoz As, Ş,. ne mensup ibtiyat eratın mutad seenlik yoklamaları ile 335 | doğumluların ilk yoklamaları aşağıda ya- zın günlerde yapılaca! A) 6 Şubattan ubala kadar 310 - 320 (dahil doğum- B) 16 Şubattan 26 Şubata kadar 321 - 325 (dahiı) doğumluların, ©) 27 Şu- battan 15 Mart 939a kadar 326 - 340 «dahil doğumluların. 2 — Yoklamalar yu- karıda yazın günlerde öğleden 9 dan 13 ye kadar şube merk lacaktır. $ — Her mükellef nüfus cüz ve bir vesika foto. ile (335 D.ilar3v foto, İle) şubeye gelerek bizzat oyoklanı pturmağa im in Di günlerde yoklamaları y y mahallelere bildirilmiş tir. Mahalle mümessilleri bugünlerde be- hemehal şübede bulunacaklardır. $ — Yoklamay rle, ihtiyat erattan clup hükümet dairelerinde, resmi ve hu- susi müesseselerde, fabrika ve şirketlerde müstahdem olanları yoklamaya gönder- iyen müessgee âmirleri hakkında askerlik | 1ununun 83 üncü maddesi tatbik olu- | acaktır. a GAİB 15 numaralı tecrübe plâkasının bir te- kini kaybetilk. Yenisi almacağından €#- Kisinin hükmü yoktur. OTTAŞ Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. PEREA FAA İcabında günde 3 kaşe alınabilir. payay JAN TURAKINA TARİHİ Yazan: İSKENDER F. SERTELLİ e demek istiyorsun? - Onun yerine beni, Delikanlının nefesi kesildi. dini tutamadı. Tekrar başını yere dayadı: — Beni kurtar, Şutka! Ben de sa- na lâyık bir koca olduğumu göstere- ceğim Şutka güldü: Her erkek gibi, sende kadın görünce yaltaklanıyorsun! Sen de ölümün pençesinde hâlâ ben! düşü- nüyorsun.. kadın düşünüyorsun! Ve birden yumruklarını sıkarak bağırdı: — Vatanı için ölmek isi yok mu orada?... Kapıda dolaşan Şutkanın muha- fızlarından biri içeri atıldı: Ben hazırım, Şutka! Moğollar geliyormuş. Herkes yayını gerip hazır olsun, Düşmanla çarpışacağazı. — Herkes hazırdır, Şutka! — Sen de bir ata binip yola çıka- caksın! Nereye gideceğim Ölüme. Uzaktan Moğolları gö- zetleyip kimseye sezdirmeden döne- ceksin! Sırtına beyaz bir gocuk el, beyaz bir ata bin. Şutka bu adamı yola çıkardıktan sonra, yerde yatan delikanlının göğ- süne bir tekme vurdu Haydi, defol buradan. Ben, düşman önünden kaçanlarla bun- dan fazla konuşamam. * Ken- n kimse “ Moğollar Şutkayı sarınca... Şutkanın Moğolları gözlemek üzere gönderdiği adam dönmeden ,Moğol- Jar, ihtilâl kadının o hükmettiği topraklarda nmüşlerdi. Şutka, Moğolların bu kadar çabuk geleceğini ve etrafını dört çevreden kuşatıp ( sıkıştıracaklarını ummu- yordu. Moğollar ihata çenberini gittikçe daraltıyor ve Şutkayı diri olarak ele rmek İçin son gayretlerini sarfe- ardı. Meydanda kanlı bir dövüş başla- mıştı. Şutkanın sığındığı kayalığa doğru ilerlemek için, Şutkanın evin- de bulunan dört bin kadar Kazak gönüllüsünü yere serip çiğnemek ge- rekti. Moğollar Kazaklardan iki bin kadar fazlasile harbe tutuştular. Moğol askeri bu, Atını sürünce, savurduğu kılıçla on Kişinin kellesi. ni birden yere düşürüyordu. Kazakların bir kısmı kayalıklara sığınmışlardı, İlk savaşta iki tarafın atlları çar- pışmağa başlamıştı. Kazakların beş yüzden fazla atlısı yoktu. Moğolların yarıdan fazlası atlıydı. Kazak atlıları bir iki saat içinde çilyavrusu gibi da- gılmışlardı. Şimdi Moğol atlıları Ka- ak piyadesini yararak ve hepsini kı- ışları rerek kayalıklara . dal- muştı Şutka: — Bir kişi kalıncaya kadar çarpı- şacağız. Diyordu. İhtilâlei kadının kovduğu yaralı gönüllü, yarasına bakmıyarak yine Şutkanın arkasından Moğollara ok atmağa çalışıyordu. Delikanlı bir aralık; — Tıpkı Çekof da sizin gibi söyle- mişti, dedi, o da tek başıma kalıncaya kadar düşmanla çarpışı Şutka mırıldandı: — Bana lâyik bir erkek olduğunu göstermiş... — Neye yarar? &iz onun kahra- manlığını gözünüzle görmediniz. — Görsem de değeri yoktu. Madem ki köprüyü vaktında tutamadı. - Geç kalmıştık. Moğollar bizden önce gelmişlerdi. — Yollarda gecikmişsiniz. — Kuş gibi uçarak gittik, Hiç bir yerde eğlenmedik. — 'Talihsiz imsanlarmışsınız! Ben vazifemi yaptım. Talih yardım et- — Moğollar çok talihli bir millettir. — Asıl talihli olan Cengiz handır. ROMAN Tefrika No. 4i —- /Moğollar Şutkanın kulübesini sarmışlardı. İhtilâlci kadını seven yaralı Kazak onu gizli yoldan kaçırmak istiyordu Oğulları ve torunları onun kurduğu yoldan yürüyorlar ve o mezarında müsterih yatıyor, — Sen de talihli bir kadınsın, Şut- ka! Bütün Volga köylüleri senin pe- şinden geliyor. Bu kadar insanın kalbini ve sevgisini kazanmak kolay midir? Neye yarar bu sevgi?! Talih yardım etmiyor, Moğollara bak... Bü- tün atlılarımızı pestil gibi yere ser- diler, Kayalıklara atlarını sürüyor- Jar. — Korkuria * Şutka Adamların mağlüp olsa da, sen Moğolların düşmiyeceksin! Ne demek istiyorsun, Danef? — Senin için gizli bir dım, Şutka! Ümidini ki da elini bana ver... Ve ötesini düşün- mel — Bi kaçıracak mısın? — Evet, Çünkü, seni seviyorum... Şutka mütemadiyen yayım gerip Moğollar üzerine ok savuruyordu. Yarah gönüllünün sözlerine güldü — Beni seviyorsun ha? Ateşle oy- namaktan"korkmıyor musun? — Ateşi yaratan insan, yarattığı şeyden korkar mı? — Çekof, ölünceye kadar çarpıştı demek, — Çarpıştı. Fakat. Fakat... Çabuk si istiyorsun? — O simdi dünyada yoktur. Ben, onun yerini tutmak İstiyorum, Şutkal Şutkanın saçları dikildi: — İşte..: kulübeye yaklaşan bir Moğol zabitini yere devirdim. Görü- yor musun, Danef! Ne yakışıklı bir erkekmiş ©, Danef başıni kaldırdı: — Taşların arasına başı sıkışmış. Sırtlanlar gibi bağrıyor. — Baydı git, kurtar onu, Dane! — Ben mi? — Evet, Sana emrediyorum. — Ben çıldırmadım, Şutka! Kult- beden bir yere çıkamam ben Hakkın var... Sen, Çekofun ye- rihi tutmak istiyorsun! Fakat, kor- kaklığını hiç hesaba katmadın! Çe kof, bana lâyık bir erkek olduğunu isbat etmek için, kalbine kilit vurdu. Sizinle beraber köprüye kadar gitti, Sen on adım ilerisine bile gidemiyor- sun! Korkak... Haydı çekil şura- dan! Danef yerde emekler gibi sürüne rek kulübeden çıkmak istedi. Şutka bağırdı: — Nreye?... — Onu kurtarmağa gidiyorum. Sen öyle istemedin mi? Şutka yayını gerdi: — Onu ben kurtaracağım. Maksa- dım senin cesaretini (o denemekti Haydı, başını kaldır.. kayalıklara bak, Onu nasıl kurtardığımı gözlerinle yayını boşalttı. dişlerini gıcırdatarak murdandı: — Bunu ben de yapabilirdim. İşte şimdi başı kurtuldu taşların arasın- dan... — Yalnız başı mıya,.. Canda kurtuldu. Al bir daha. Bak budalaya. Atıyla kayaların üstüne çıkmış Danef pencereden bakarken, bir Moğol atlısının atıyla beraber yere yuvarlandığını gördü. Şutka Moğol atlısına nişan almıştı. Halbuki aynı zamanda bir başka okla atın da ya- ralanıp devrilmesi Şutkanın hoşuna gitti, Yayını gererken konuşuyordu — Mavi Moğolun atını sen mi de- virdin? — Evet. İyi nişancı imişsin! — Alay mı ediyorsun benimle, Şut- ka? Bu kadar yakında duran Kosko- caman bir hedefi yere devirmek şancılık midir? Artık söz kesildi. Kulübenin üzerine yağmur gibi ok yağıyordu, Yere devrilen bir atlının yerine bir kaç atlı birden çıkmağa başlamıştı. (Arakası var) ho