AKŞA a kazan, ben kepçe Eski kıraathaneler Adları üstünde; derunlarmda ki- rant olunacak nesneler bulunan me haller; yani günlük cerideler, hafta- lık mecmualar; bazılarında birkaç yıl- hk gazete kolleksiyonları, romanlar da var,.. Ayni zamanda kahvenin bü- yüğü, kibarı, temizi, beyden, efendi- den müşterilisi idiler. Hâlâ bu ismi taşıyanlar mevcud yas Borsa, Viyana, İzmir, İkbal, Diyarbar kır... filân gibi. Eski kıraathanelerin en metan. nı sayalım: Eminönünde Valide, Ütlanyolusi> da Arif, Çarşıkapısında Sarafim, Mer- can yokuşunun başında Askeri, Şeh- zadebaşında Şems, Direklerarasında Mehmed ve Kâzım, köşede Fevziye, Aksarayda Acem Tahir... Beyoğlundakilerin ismi Kafe: Kö- a, Kurun, Ruayal, Lüksemburg Kıraathanelerin başlıca müdavim- leri, saçlı sakallısından ter bıyıklısına kadar hep kalem efendileri: Müdür muavinleri, başkâtipler, mümeyyizler, kâtipler, maaşsız mülâzim ketebe... İçlerinde içilen: Kahve, çay, gazoz, Itmobata, şerbet, nargile... Oynanan da türlü oyun: Kâğıtlarla 31, prafa, pastıra, tramvay, konsolid, piket, be- zik, domino; bazılarında bilArdo... Kalabalık vakitleri sabahları, ak- şamları, yatsı sonralarıydı. Sair z4- manlar bir iki pineklliyenden maada kimsecikler yok, Böyle tenha haldey- ken içlerine'bir göz gezdirivetelim: Sigara, nargile, soba, kahve ocağı dumanından tavan zifiri, duvarlar kapkara... İki yanda taş basması, renkli veya karakalem, koca koca lâv- hâlar; Tepesi sorguçlu ve taçlı, göğsü dizi dizi incili, kolları bileziklerle dolu, ca- madan şeklinde ceketli, yani aynı ay- runa Tulüat fiyafrolarının kantocu- Tarı kıyafetinde, fakat onlar gibi geç- kin değil, körpe, hoşor da değil, balık eti, ahu bakışlı dilberin tasviri... Kahve, gazino, bifğhâne,. lokanta gibi yerlerin hepsinde karşıdan (cet) diyen bu sima, her halde Avrupanın f tarihli güzellerinden biriydi amma | kim? Sonra gene ö lâvhalar arasında mutlaka karanlık, kühi, Kasvet verici manzaralar: Gök yüzüne karışımış ağlar, İngilteredeki Fingal mağarası, Notveçin fiyarları... ye, Tersanenin 25 senede yaptığı Ha- midiye fırkaleyni, 313 Yunan muha- rebesi akabindeki (Malülini guzat İane sergisi) nin Mecidiyelik piyago- sundan çıkma, çerçevelenmiş İpekli ve resimli mendil,.. Kırnathanelerin en hoş zamanları Öğleleriydi Masalar bir kenara çekili, sandal yalar üst üste... Tezgâhın önünde pr- pırıl pirinç sigara mangalcıkları... er süpürülmüş, sulanmış, yaş; ncereler açık, püfür püfür esiyor; arka arsadan horozlar ötüyor. Tavanda Yenidünyalar, yani renkli cam karpuzlar. Kafeslerde Malta ka- naryaları, anaç floryalar, sekenetli Sakalar; hepsi şakırdamada... Yoru- lup bir kenarda şekerleme kestiren ocakçıya, arka aç dışına çümelip Divanyolunda Arifin kıraathanesinin eski yeri — Haydi çeneniz kısılsın, amma dır- lanıyorsunuz bel... - dedirtecek kadar Köprübaşında, geçenlerde yıkılan binanın altında Valide kıraathanesi bü şekilden müstesma,.. Orası sabah- Peykelerde, iskemlelerdekilerin ek- serisi, semtin ayak altı ve her tarafa yakınlığı dolayısile biraz mola veren, yahut bir tanıdık bekliyen kimseler olmakla beraber, birçok ta ince zanani erbabı: Arakiyeli, latalı, eli tesbihli sakallı- lar; frenk gömlekli, redingotlu, bas- tonlu boyalı bıyıklılar; çarmığa geril- miş gibi daracık setreli, pantalonu diz kapaklarında, at hırsızı kılıklılar... Hepsi de muhabbet tellâli... Herifler bütün gün orada ahkâmü- küm,., Akşamları da kapı kapı diğer kıraathaneleri boylamadalar... Aksa- ta arasında dilleri de işlemede: — Ezanı duydun mu aslanım, na- mazı kaçırmıyalım!... Niyetliyim, orucu bozunca siga- ran; içerim gözüm!... — Aman pek gecikme mirim, zira ilân konağa davetliyim!.... kabilin- den mavallar arasında alışveriş tamiam olup avaldi cebe attıktan sonra: — Tarif ettiğim sokağa dalınca to- sunum, soldaki ilk değil, ikinci arsa- nın bitişiğindeki çifte cumbalı hane, Sigara yakar gibi bir kibrit çakacak- $ın, Farkına varmazlarsa, etrafta ge- len geçen de yoksa, hafiften hafife (Camı aşkın) (1) 1 tutturuver!... Divanyolundaki Arifin kıraathane. sinde meddah Aşkı veya hayali KÂtip Salih daimi... Salih, Hacıvadı Şeh Küşteri meyda- nına çıkarırken, perdenin önüne tak- tığı yaylı muşambayı tiyatrolarvari çngırakla kaldırır, deve derisi çengile. rine Peruzun (Nalei cangâh), Şam- ramın (Yandan yırtmaç fistanlar), Küçük Virjininin (Güvercin) kanto- larını söyletir, Beyoğlu dansözlerinin (Maçiç) danslarını yaptırır, Manak- yan usulü (Masum delikanlı, yahut İhanetin encamı) gibi dramlar da oy- natırdı ki, kapıya asılan resimli ilân- larını unutamam bir türlü... Tuzsuz Bekir, Razzakizade'yi yatı- rıp göğsüne çökmüş, gırtlağına koca- man bir huni sokmuş, lıkır lıkır zehir içirtiyor. hzadehaşında vaktile Mehmedin kıraathanesi olan şimdiki MİNi sinema kızarlar, (buna bid'at derler efendim; bid'atin de hasenesi değil, seyyiesi) diye atıp tutarlardı. Çarşıkapısındaki Sarafimin kıraat- hanesi bir vaktin enikonu umumi kü- tüphanesiymiş, Yevmi cerideler, risa» lei mevkuteler, bunların cild cild kols Teksiyonları, çeşid çeşid romanlar... Beğen beğendiğini oku.... Devrin bütün üdeba ve şuarası, ehli kalemleri oraya müdavim: Şinasi, Na- mık Kemni, Ebüzziya, Âli bey, Lâstik Said bey, Ahmed Mitat efendi, Mual- lim Naci, Şeh Vasfi... Beyazıtta, tramvay durak yerinde. ki Merkez kıraathanesi, Aksaray - Di- vanyolu Ramazan piyasaları tavsadık- tan sonra eski işlekliğini kaybetmiş. Şehzadebaşmdaki, şimdiki Letafet apartumanmın altına ve geçidin ya- nma düşen büyük dükkân bir ara İpekçi Kâninin (Hüsnü intihap) ma- Zazası, sonra da Şems kırsathanesi ol- muştur, Orada da cuma ve pazar geceleri ince saz, fakat koman! Ağa, kömani Tatyos, kemençeci Vasil ayarındakiler yok. Ya Bülübül! Salih, ya da Tahsin gibi Loncalıların takımı Fasılbaşılar civan, şen ve steşli l- dukları için ağır akasak, ağır düyek, sengin semai, devri hindi, sofiyan'dan şarkıları da arama... Çaldıkları hep curcuna, köçekçe; binaenaleyh bütün müşteriler de cavalacoz... Direklerarasına giriyoruz. Müşir Sallet paşa zade hünkâr yaveri Esad beyin akarı olan kâgir bina (bugün- kü Milli sinema) önce Mehmedin, ar- dından Kâzımın kıraathanesi imiş. Bi- zim çocukluğumuzda tiyatroya çevril- anişti; Kel Hasan oynardı. Istanbul yakasına lk bilârdoyu ora- si gelirmiş. Beyden, kişizadeden me- raklıları hıncahınç... Kulağımda ka- lanlar: Sabık Sultan Aziz mabeyinci- lerinden binbaşı Gözügüzel Galip bey, BSofularlı Süslü Celâl bey (Vefa fut- bolcularından bay Muhteşemin vali- desinin büyük babası), Beylerbeyli Fu- ad bey (sonraları Dahiliye Müsteşarı olan), Aksaray güzeli Evkaflı Kâzım bey, Dahiliye Nazırı esbakı Sald fendi zade Mehmed ve Halid beyler (ikincisi bay Reşid Halid biraderimizin pede- ri), Kalkandelenli Akif paşa zade Re- şid bey (Reşid Akif paşa), Rifat paşa zade Vasıf bey (validemin merhum dayısı). Aşağıki köşe, yani eski Osmanbaba türbesinin yamacı da meşhur Fevziye kıraathanesiydi. (Sinema yapılacağı Söylenen, hâlâ arsa halinde duran yer). Fevziyenin cadde üstündeki yan penceresi her akşam meşgul, Babıse- raskeri Tahsilât komisyonu reisi ferik Arnavud Mustafa paşanın makamıy- dı; yanında da hanende Osman bey. Rahmetli paşa kalıplı, kıyafetli, ga- yet yakışıklı, kırlaşmış dolgun bıyık- larına rağmen, genç simalıydı, Çalgı bulunan gecelerde oradan eksik ol- mazdı. İşte inca sazı burada dinle, Ya Tat- yos, ya kemençeci Vasil, ya da Mem- duhun idaresinde, piyasanın en namlı (1) Zamanın meşhur şarkım: Camı aşkın içtim, oldum derdinik Arz için geldim huzum. sineçâk Merhamet kıl, dil harab ve süzinâk, Eti ucuzlatmak için ne gibi tedbir almalı? Fiatleri indirmek için nakliyat meselesini hallet- mek, muhtelif masraf ve resimleri kaldırmak lâzım Devlet Ziraat kurumu İstanbulun mühim derdlerinden birini teşkil eden et meselesini kati şekilde halletmek üzere faaliyete geçmşi bulunuyor. Etin pabalı satılmasına sebep nedir? Ve na- sıl ucuzlatılacaktır? Kati ve yerinde karlarla iş başına geçen kurum her halde bu meseleyi kökünden halledecektir. Son senelerde İstanbulda et istih- lâki hayli azalmıştır. Çünkü Ankara- ya nakledenler, Türk olmıyan kimse lerin şehri terketmeleri, askeri ve mülki teşkilâtın, mekteplerin Anka- r&ya nakilleri gibi sebeblerle İstanbu- Yun nüfusu eksilmiştir. Bundan baş- ka her tarafta görülen iktisadi buh- ranın tesirleri ve geçim şartlarının ağırlaşması gibi meseleleri de bu ek- sitmede hesaba katmak icab ediyor. sebeblerine gelince: Hayvanlar istihsal mıntakalarında çok ucuz satıldığı Kalde buraya gel- dikten sonra neden birdenbire paha- ulaşıyor? Bunun muhtelif sebebleri var: Şark vilâyetlerinden yola çıkarılan koyunların ekserisi 70 - 80 kilo sikle- tinde iken yolda iyi bakılmıyor ve yolun çok uzun olmasından dolayı İstanbula gelinciye kadar 40 - 45 ki- loya iniyor. 70 - 80 Kilo ağırlığındaki koyunlar istihsal mıntakalarında va» sati bir hesapla 3 - 4 liraya satın ali- nıyor. Halbuki yollarda koyunların 8ikleti yarı yarıya indiği halde bura- ya gelince kıymetleri indirmek şöyle dursun celebler asıl flate, kendi kâr- larmı da ilâve ederek satıyorlar, İs- tanbuldaki mutayassıtlar da tabii kâr edeceklerine göre bu fiat bir mikdar daha yükseliyor. Geçen seneye kadar bu pahalılığı indirmek için tedbir alınmamışlı, Nihayet geçen sene harekete geçile- rek et meselesi ele alındı ve fintler kısmen ucuzlatıldı. Fakat bir senelik tecrübe, alınan tedbirlerin kâfl ol madığını da gösterdi. Çünkü et-me- selesini, hayvanlar şehire çıktıktan sonra değil, istihsal mıntakalarından sevkedilmeden önce ele almak, tedkik ve halletmek icab ediyordu. Meselâ; kış mevsiminde Şarktan sevkiyat çok güç oluyor ve İstanbu- Tun et ihtiyacı diğer bazı mıntakalar- dan gelen mahdud ve muayyen mik- dardaki hayvanlara inhisar edince Sama tesir ediyor. Bundan başka Şarktan iskelelere ve iskelelerden de İstanbula yapılan sevkiyat esnasında hayvanlar beslenemiyor. Bir kısmı açlıktan ve susuzluktan yolda ölü- yor; bir kısmı şehire hastalıklı zayıf ve cılız olarak geliyor. Vapurlarda hiç bir tefrik gözetilmeksizin hayvanlar ambara tıkılıyor. O kadar ki, kımıl danamıyorlar. Pislik, havasızlık, açlık ve susuzluk on, ön beş gün zarfında hayvanların 30 kilo kaybetmelerine sebeb oluyor. Ölenler de hesaba katı- lırsa Şark tüccarının zararının az ol- madığı kolayca anlaşılır. Bu cihet göstermektedir ki, evvel emirde nakliyat işini halletmek lâ- aamdır. Bundan başka kışın Şarktan sevkiyatı kolaylaştırmak icab eder, Yapılan tedkikat da göstermiştir ki, hayvanların iskelere civar yaylalar- da barınmalarını temin etmek sure- tile kış nakliyatı meselesi de halledi- lebilir. Hayvanlardan alınan resim mese. lesi de mühimdir. Geçen seneki tedbirlerden sonra et kısmer ucuzlar dığı hald istihlâk artmamıştır. Bu da göstermektedir ki, eti halkın istifade edeceği nisbette ucuzlatmak zarureti vardır. Nakliye ve diğer bütün mas- rafları azaltmak lâzımdır. Bilhassa nakliye masrafı çoktur. Meselâ, Trabzondan İstanbula ve İs- tanbuldan mezbahaya kadar bilümum rüsüum ve masraflar hayvan başma yes di liraya yakındır. İskele parası 5, mavnalarla vapura: nakil 75, Ilman tahmil masrafi 1255, tahmil ve sevke tavassut eden kömisyonculara 60, vapurda navlun 30, muntazam dur- malarını temin için istif ücreti 5, sığırların vapurda bağlanmaları için ip ücreti 10, olda inşe parası 50, bakım'ücreti 15, İstanbulda tahliye masrafı 15, limandan pay mahalline kadar mavna ücreti 80, tahliye ko- misyoncusuna 10, beyanname, ücreli mesal masraf: 2, iaşe 18, bakım ücreti 4, borsa ücreti 6 ve komisyonculuk 30 kuruş olmak üzere umumi masraf yekünu hayvan başına mühim bir yekün tutmaktadır. Istanbulda hay- vanların satılmadıkları müddetle ot masrafını da hesaba katmak lâzım- dir. Ziraat kurumu esaslı teşkilât mey- dana getirerek her halde bu ezeli derdi kökünden halledecektir. N.E Manisa Halkevinde bir temsil Manisa (Akşam) — Manisa Halkevinde mevsim münasebetile temsil ve konserlere başlamıştır. Halk bu temsil ve konserlere büyük alâka göster- mekledir. Mevsimin ilk temsili münasebelile davetlilere bir çay ziyafeti veril. miştir. Yukarıdaki resim, bu temsili başlarken ve davetlileri çay xiyafetinde sazendeleri ve okuyucuları; Kanuni Şemsi, udi Selim, hanende Karakaş, Astik zade Boğos, Ahmed Sonraları yenilerden Zafiraki ismin- de bir kemani türemişti ki hem yayı kuvvetli, hem musikiye hakkile âşina, hem de zarif, çelebi. Giriştiği fasıllar da hep müntahap... O günlerde İstanbulun en musiki- perverlerinden biri, belki de başı, Mus- Rİ tafa paşa merhumdu. Sarıgüzeldeki konağında yapılan ahenklerde kimler yok kimler? Memleketin en yüksek üstadların- dan, şöhretleri âfakı tutmuş, kolay kolay ele geçmez, hiçbir yere adımını atmaz, müstağni, nazlı kimseler: Tam- buri Cemil, udi Nevres, udi Şekerci Cemil, hanende Hafiz Kirami ve saire... Sermed Muhtar Alus