Yüksek muallim mektebinde |lhsanı cebindeki 100 Mehmed Akif gecesi lira için öldürmüşler Kıymetli şairin eserleri ve hayatı hakkında konferanslar) Yakalanan 3 kişi, ihsanı sabıkalı söylüyorlar verildi. Gençler bir kadirşinaslık nümunesi gösterdiler | Rifatın öldürdüğünü İstiklâl marşı şairi Mehmed Akif iki sene evvel 27 kânunuevvel gecesi sant sekiz ile dokuz arasında vefat et- mişti, Dün gece tam ayni saatte Akif için yüksek muallim mektebinde bir A- kif gecesi yapıldı. Mektebin büyük salonunda Türk bayraklarına sarılmış bir kürsünün üzerinde yine kırmızı bayraklara bü. rünmüş Akifin bir büstü konulmuş- tu. Gayet sanatkârane bir tarzda yapı- lan bu büst Güzel Sanatlar mimari talebesinden Kemal Elâgözün eseri- dir. Akifin büstü önünde genç yük- sek muallim mektepliler hep bir ağız- dan onun yazdığı İstiklâl marşını okudular. Hk olarak kürsüde muharrir Pe- yami Safayı gördük. Peyami Safa hayatında kadın, ku- mar, içki ve diğer bütün zevklerden düşüncelerden uzak kalmış, yalnız vatanı için haykırmış iki gair tanıdı. ğını söyledi: Namık Kemal, Akif... Hatip dedi ki; Vatanın dünden bugüne kalan en yüksek sesi Namık Kemalin ise bu günden yarına kalacak olan sesi de Akifindir. Peyami Safa Akifle Fikreti karşı- Taşlırarak: Akif, Fikret gibi, Fikret kadar ahlâkçı idi, dedi. Sözlerinin nihayetinde İstiklâl mar- şını okudu. Akif için üç dakika ayak- ta hürmetle süküt edildi. Bundan sonra kürsüye gelen Akifin en eski ve en samimi dostlarından şair Mitat Cemal, Akifi her cepheden gayet gü- zel tahlil etti, Mitat Cemal, Akifin hususi haya- tından bahsederken dedi ki: — Akifin en büyük farikası şudur: O her şeyden evvel inanan adamdı. Hayatı her sabah yeniden başlayan bir mahrumiyetti. Onda ne politika- | cı ihtirusı, ne kumar, ne kadın, ne içki zevki vardı. Akif dünya hazlarma kanmadı. Kendi kendisi içinde mah- sur kaldı. Bedbindi. İnsanlar ona göre bed- baht olmak için düşünüyorlardı. Sa- adete yalnız kendisinde değil başka- sında da inanamıyordu. Bir tek defa saadete vukuundan evvel inandı: İs- tikiği harbine... Size Akifin biraz da hususi hayatın- dan bahsedeyim: Sarıgüzelde Sarı Nasuh mahallesi. 12 numaralı er.. 55 sene evvel sarıklı bir adâm her sabah bu evin kapısını açar, iki ço- cuğunu sokağa emanet ederdi. Bu ço- cuklardan biri kızdı, öteki erkek.. Erkek Akifti.. Bu sokak o kadar (Akşamın edebi romanı Yukarıda şâir Mehmed Akifin hatırasına hürmeten üç dakika süküt. Altta: toplantıdan bir köşe tehlikesizdi ki çocuklar sıra kahvele- rin arkasındaki mekteplerine korku- suzca gidebilirlerdi. Çocukların babası hoca Tahir efen- di erkenden kalkar, çocuklarını ken- di elile yıkar, kızımın saçlarını tarar» dı. Tahir efendi titiz denecek derecede temizdi.. Hatta yine kendi gibi hoca olan başka bir Tahir efendiden Te- miz lâkabı ile tefrik olunurdu. Tahir | efendinin terbiye usulünde dayağın yeri yoktu. Çocuklarını bir kere bile döğmedi. Yalnız oğlan çocuğu karşı biraz sert davranırdı. Çünkü bu çocuk biraz ha- şarı idi. Her sabah mektebe giderken kapıda oğluna sıkı sıkı tenbih eder- di: — Dersine çalışmazsan bu kapı- dan giremezsin, Besbelli Akif dersine çok çalışıyor. du ki her akşam bu kapıdan içeri gi- rebiliyordu. Fakat kapıdan girince de tek ağacı olan bahçeyi allak bullak ediyordu. Gece komşusu Baise hanım masal söylemeden dünyada uyuyamı- yordu. Hatta bir gece: — Akif uyuyacak!,. diye masal söy- liyen Baise hanım yavaş yavaş Akif- ten evvel uyuya kalıyor. Çocuk bir cevizi mangalda kızdırıp Balse hanımın parmağına yapıştırı. yor. Cızzz!... Akifin annesi çocuğunun muhak- Tefrika No, 12 İ bana beyaz güller getirmesini de ga- YAPRAK AŞISI BURHAN CAHID — Öyle ise ben biraz uzanacağım. Bana şu Manisadaki ilk sevgini anlat. Halimdeki değişikliğe kız da hay- ret ediyor. Onu karşıma alıp böyle istekli konuştuğum vaki değil kat bunu yapmasam gene buhran ge- lecek sanıyorum. Yatağa uzandım ve Nuriye hikâye- sini anlatmağa başladı. Daha Kadıköyünde iken dinlediğim bu macera o kadar âdi birşey ki, Fakat Uzun zaman geçtikçe Nüriyenin hafı- zasında bu ilk aşkın hatırası taze ilâ- veler bulmuş. Eğlenti gecesini, bağ ge- zintisini öyle güzel anlatıyor ki, ms- sal dinliyen çocuklar gibi uykum gel- di. Dimağın hareketten kalmağa baş- Jadığını hissederek ona yavaşça artık gitmesini söyledim. Dalmışım. #.” Nuriyenin korkak adımlarla odaya girişi ile gözlerimi açtım. Kızcağız böy- Je vakitsiz dalışımdan endişe etmiş, ye- mek vakti geldiği halde cesaret edip uyandırmak istememiş. Fakat saatin Merlediğini görünce de meraklanmış. Fa | Kalktım. İlk işim aynada çehremi bulmak ol- du. Kendimi bugün çok renksiz gör- düm. Yahud bana öyle geldi. Merakı- mı Nuriye de hissetmiş olacak: — İyisiniz maşallah! dedi. Sant biri geçiyor. Dışarıda uğultulu rüzgâr devam ediyor. Yemek odasına geçtiğim zaman tabağımın içinde bir beyaz gül buldum. Nuriye yüzüme baktı: p — Seversiniz diye kopardım. — Nerden buldun bunu. — Geçenlerde Necmi bey birkaç sak- si gül getirmişti. Bunları evin arka» sındaki siper yere koyunz diye tenbih etti. Orada rüzgâr yok. Şimdi yavaş yavaş açıyorlar. Bunları ben görmemiştim. O gün | © kadar meşguldüm ki! Nuriyeye bel- li etmemek için dudak büktüm: — Pekâlâ. Haydi yemek getir, Kendisi de bu beyaz güllerden bah. setmedi. İhtimal o da unuttu. Herhal- de yerli güller olmuyacak. Viktorya cinsinden. Karşıma çıkan bu gül du- rulan zihnimi gene karıştırdı. Onun ! kak sarıklı olmasını, medreseye geç- mesini istiyor. Fakat babası; — Hanım... diyor, çocuğun medre- sede okuyacağı şeyleri ben evde ken- disine okuturum. Bu suretle baba oğlunu mülkiye idadisine kaydettiriyor. Lâkin bu ka- yıttan dolayı baba ile oğul sevinecek- leri zaman kâtip: — Kayıt harcı!., diyor. O zaman hoca Tahir efendi oğlunu bir köşeye çekiyor, kimseye gösterme- den kesesini çıkarıyor. Paraları sayı- yorlar. Fakat kayıt harcına yetişecek kadar para yok.. O'zaman hoca Tahir efendi cebin. arıyor, oğluna göste- riyor. Gümüş bir saat.. Fakat tam bu esnada kâtip önları görüyor. Yanına çağırıyor: — Harcı yarın verirsiniz!.. diyor, Bu suretle de gümüş saat satılmak. tan kurtuluyor. Akif bir müddet sonra idadiden Üs- tü başı zeytinyağı içinde dönüyor. Anne şüpheleniyor... Acaba?. Nihayet oğlunun ağzını arıyor. Akif saklamı- yor: — Evet, Yenibahçede güreşiyorum.. — İdadi arkadaşlarınla değil mi? — Kıyıcı Osman pehlivanla... Akifin Kıyıcı Osman pehlirandan bahsetmesi annesine karşı bir edebi. (Devamı 10 uncu sahifede) rib buldum. Acaba hepsi beyaz mıydı. Bunu Nuriyeye soramazdım. Kahvemi içer içmez Yusuf ağanın oğlunu sor- mak bahanesile bahçeye indim. Nu- riye elinde bir manto: — Üşüyeceksiniz. Diye arkamdan koştu. Yusuf ağa sardunyaları tahtadan yaptığı kalıplara alıyor. — Kolay gelsin Yusuf ağa, dedim. | Gözün aydın. Oğlun gelmiş öyle mi? | — Eksik olmayın hanımefendi. Mer-| lâ kavuşturdu şükür. Bir evlâd, ne ol- | sa insan özlüyor. — Adı ne idi senin çocuğun? — Recep, — Eskiden kahvecilik yapıyordu öy- le mi? — Evet hanımefendi. Ne Gene yapacağı 0. — Artık evlendirirsin değil mi? — Kısmetse olur. Artık o kendi bi- leceği şey. — Şimdi bu sardunyalar ne olacak? — Kış basıyor. İçeri almazsak dona- caklar. Yerimiz de çok yok amma aldı- ğı kadarını kaldırıyorum. Yaz gelince daldırma yapar, üretiriz. Yusuf ağa ile daha fazla konuşma. ğa lüzum görmiyerek evin arka tara- fına geçtim. Dört büyük saksıdaki gül- ler çamaşırlığın içeri çekilmiş siper yerinde sıralanmışlar. Baktım hepsi olacak. beyaz! Evvelki gece Fatihte İtfalye civarın- da işlenen cinayet etrafında Adiiye ve zabıta tahkikata devam etmekte- dir. Şimdiye kadar yapılan tahkikata ! nazaran vaka şöyle olmuştur: | Geçen pazar günü akşam üzeri Sa- | nayi mektebi talebesinden İhsan, ya- nında Makbule adında bir kadınla Şehzadebaşında Ferah sinemasına gitmiş, orada eski tanıdıklarından Ni- yazi ile arkadaşlarına tesadüf etmiş- tir. İhsan, bir sene kadar evvel Niya- sinin kız kardeşile nişanlanmış, fakat evlenmeğe vakit kalmadan kızcağız ölmüştür. İşte İhsanla Niyazi bu mü- nasebetle tanışmaktadırlar, Sinemada Niyazi, İhsania kadını görünce, yanında bulunan Hamza, Ri- fat ve İbrahim adlarındaki üç arkada- şına yavaşça: — Bu çocuk çok zengindir. Şimdi cebinde yüz lira vardır. Sinemadan çıkınca, kendisini yakalıyalım ve, hem | yanındaki kadını, hem de cebindeki paraları alıp eğlenelim, Bir tokat vu- rursak, İhsan korkar ve sesini çıkara- maz... demiştir. Niyazinin arkadaşlarından Rifat, azılı bir sabıkalıdır. Kendisine Bah- riyeli Rifat denilmektedir. Bundan al- tı sene evvel Rifat asker iken bir adam ölâtirmüş ve askeri mahkeme tarafın- dan on sene hapse mahküm edilmiş- tir. 334 senesinde Rifat hapishanede yatarken hastalandığını iddia etmiş ve tedavi için hapishaneden çıkarıla» rak Gümüşsuyu hastanesine yalırıl- mıştır. Fakat bir müddet sonra Rifat bir kolayını bulup Gümüşsuyu hasta- nesinden kaçmıştır, Dört senedenberi yapılan sıkı araştırmalara rağmen RE fat bir türlü yakalanamamıştır. Vaka gecesi de Niyazi ile beraber Ferah si- nemasına gitmiştir. Karar veriliyor Sinemada Niyazi ile diğer arkadaş- lari, İhsanın yanındaki kadını ve par ralarını almağa karar vererek oyunun bitmesini beklemişler ve sinema de- Eıhp herkes çıkınca dördü birden Şeh- zadebaşından Fatihe gitmekte olan İhsanın yanına sokulmuşlar, fakat kalabalıktan korkarak bir şey yapa- mamışlardır, İhsan, yanında Makbule ile İtfaiye- nin önünden geçip karanlık yere ge lince, kendilerini takip etmekte olan dört kişi tekrar önlerine çıkmışlar ve iddiaya nazaran bunlardan Niyazi, İbrahim ve Hamze bir olup, İhsanın yanından Makbuleyi ayırmışlardır, Bu esnada Bahriyeli Rifat ta İhsanın ko- lundan tutup kenara çekmiş ve para- larını istemiştir. İhsan, kendini kur- Bizim bahçe mimarı esrarengiz bir genç. Bir bahçenin yalnız beyaz gülle süslenmiyeceğini bilmiyorsa mimarlı- ğı pek sudan olacak. Güllerde daha birçok gonca var. Yakından bir motör sesi geldi. İr- kildim. Nuriyenin başı mutfağın pencere- sinden uzandı: — Hanımefendi misafir geldi gali- ıma motör yanaşıyor. enin beni güllerin yanında esi hoşuma gitmedi. Fakat bunu düşünecek sıra da değildi. Köşeyi dön- düm. Ve rıhtımda mimar Hikmet beyi gördüm. Daha uzaktan ellerini açmış özür diliyor: — Biliyorum yüzüm yok hanım- efendi. Fakat anlatırsam afledeceği- nize eminim. Ne temiz, ne kibar çocuk. Yaklaşın- ca elindeki paketleri yere bıraktı, Eli- mi hürmetle öptü. — Bense bu havada nasıl gelebildi. finize hayret ettim Hikmet bey. — Kabahatımı affettirmek için ace- le ettim hanımefendi. Ve içeri girerken izahat verdi: — Son görüşmemizden sonra Edir. nede bir iş çıktı. Bir türlü başından ay- rılamadım. Büyücek bir yapı işi idi. O tarafta soğuklar başlayınca İşçi de bu- Tunmuyor. Acele etmek lâzımdı. Dedim ki; tarmak isteyince, Rifat belinden bır çağını çekerek çocuğu dokuz yerinden vurup öldürmüştür, Vakayı müteakip dört arkadaş kadını da bırakıp kaç- mışlardır. Rifatın izi üzerinde Müddelumumilik ve zabıta ta- rafından yapılan sikı araştırma neti- cesinde Niyazi, İbrahim ve Hamza yakalanmışlardır, Müddelumumi mu- avini B. Necati tarafından yapılan is- ticvaplarında bu üç maznun cürmü itiraf ederek İhsanı, Rifatın öldürdü- ğünü, fakat nereye kaçtığını bilme- diklerini söylemişlerdir. Dün de polis ikinci şube müdiriyeti tarafından yar pılan araştırmalara rağmen Rifat ya» kalanamamıştır. Fakat zabıta mühim ipuçları elde etmiştir. Katil Rifatın bugün yakalanması kuvvetle muhte- izmir Halkevi avcılarının ziyafeti Dİ Avcılar, silrek avından sonra sofra başında İzmir (Akşam) — İzmir Halkevi av- lar kolu mevsim münasebetile her bafta ayrı ayrı yerlerde avlar tertib etmektedir. İki hafta evvel Eşme ka- zası dahilinde yapılan avda bir günde 238 av vurulmuştur. Zirant vekületi- nin emrile mahsullerimize zarar veren yabanı domuzlar için sürek avları da tertib edilmektedir. İzmirde Yeniköy civarında bir sürek avından sonra âY* cılar bir sofra başında toplanmışlar v€* — İşleriniz olduğundan şüphe etme diğime eniin olunuz Hikmet bey. Yok- sa beni değil, fakat eserinizi olgun sık sık görmek istersiniz değil mi? O ka dar temiz ruhlu bir adam ki çakmak lanan gözbebeklerinde ( söyliyeceğini şaşırmış insanların masum hicabi belli oluyordu. Ve hemen ilâve ettim: — Dostlarımızın mazeretini bilhas- sa kış mevsiminde daima tabii görü" rüm Hikmet bey. Daha içeri girerken kış bahçesi ol8“ rak düşündüğümüz yere bakarak içi" ni çekti: — Asıl canımı sıkan da burası oldü- Yetiştiremedik. Dün mimar Necmi ile bundan bahsediyorduk. O camekânn yapılmasını doğru bulmakla beraber hâlâ sizin kışı burada geçireceğinizdöi şüpheli. Tabii görünmiye çalışarak sordun — Niçin? — Herhalde yalnızlıktan sıkılacağı nizi tahmin ediyor, — Başkalarının hesabına düşünme pek doğru olmaz değil mi Hikme bey. — Size çok hürmeti var emin ol“* nuz. Öyle zannediyorum ki bu kans#* ti de size hürmetinden ve samimiY©” tindendir, — Ne vakittenberi tanışırsınız? (Arkası var)