21 2! Künunuevvel 193 am Ahmed Nall esrarengiz polis roman- larına bayılırdı. Birini bitirir, ötekine başlardı. Şerlök Holmes'den, Nat Pin- kertondan tutunuz da bütün polis ha- fiyelerinin macerasını bilirdi, Hele tekaüd olduktan sonra polis romanlarının üzerine büsbütün düş- | tü. Bundan sonra Ahmed Naile bir merak geldi. Acaba bu okuduğu kar- mâ karışık vâkalar gibi bir hâdise kar- şasında kalsa bunu mahir bir polis ha- fiyesi gibi meydana çıkarabilir miydi? Nihayet karar verdi. Böyle bir vaka karşısında kalırsa, ilk fırsatta paçala- ni svayacak, vakayı meydana çıkara» caktı, Halbuki son derece dalgın bir adam- dı. Yaptığı bir şeyi beş dakika sonra tamamile unuturdu. Ahmed Nail po- dis romanlarındaki meşhur hafiyelerin Pipo içtiklerini okumuştu. İlk iş ola- Tak derhal bir pipo aldı. Artık kendi kendine: — Pipoyu aldık.. Polis hafiyeliği için ilk adımı attık sayılır. diyordu. Nihayet Ahmed Naili şiddetle alâ. kadar edecek bir hâdise çıktı. Köşk. lerinde Despina isminde gayet güzel bir hizmetçi kız vardı. Bir sabah aşçı kadın Ahmed Naâilin karşısına dikildi: — Efendim... dedi, dün gece Despi- manın odasında bir erkek vardı. Ahmed Nailin karısı Leylâ hiddetle: — İşte bu rezalet!.. dedi, bu kepa- zelik!.. Kimdi Despinanın odasındaki erkek?... Aşçı indim: — Vallahi efendim bilmem ki... de- di, herhalde odasında bir erkek vardı, konuşmalarını duyduk. Amma bu er- kek kimdi? Bilmiyorum. Leylâ kocasına; — Bunu tahkik edelim... dedi, bu erkek kimdri? Evimde böyle rezalet istemem. Despina o günü izinli idi. Sabahle- yin erkenden çıkıp gitmiş, odasını o halde bırakmıştı. Ahmed Nail derhal piposunu ateş- ledi, Karısına: — Merak etme karıcığım... dedi, ben bu meselenin üzerindeki esrar per. desini şimdi kaldırırım. Meçhul erke- ği sana hemen bulurum. Piposunu dişleri arasında sıkmış, «Esrar perdesi», «Meçhul erkek» gibi kelimeleri bir polis hafiyesi tavrile söy» Yüyordu. Ayağa kalktı, karısına: — Yalnız bu hususta senin yardı. muni rica edeceğim. dedi, malüm ya her meşhur polis hafiyesinin bir de muavini vardır, Karısı onun bu haline sinirlendi: — Aman Nail, dedi, sen o kadar dal gın, unutkan bir ada ki sabahle- yin kahvaltıda ne yediğini sorsam ak- lına bile gelmez. Sen böyle işlerle meşgul olabilir misin? Ahmed Nail izzeti nefsine dokunul. muş gibi: — Sen görürsün şimdi... dedi, hay» di benimle beraber gel... Despinanın odasına inelim.., Birlikte Despinanın odesına indiler, Hizmetçi kız sabahleyin çıkarken oda- sını olduğu gibi bırakmıştı. İçeri girdiler. Ahmed Nail etrafına mâ- nalı mânalı baklı. Sanki müthiş ip ucları ele geçirmiş gibi kurnaz kurnaz gülümsedi: — Yakaladım!.. dedi, Sonra odadaki küçük masanın Üze- rine eğildi, Masanın üzerine bir parça tütün dökülmüştü. Ahmed Nail bunu karısına göstererek: — Masanın üzerine dökülmüş tütü- nü görüyor musun? Leylâ dudağını büktü: — Gördüm amma bundan ne kar? Ahmed Nail gözlerinde esrarengiz bir pırıltı ile: — Bu mühim bir ip ucudur. İşte meçhul erkeğin içtiği tütün... — Haydi canım sende... Despinanın da arasıra sigara içtiğini bilmiyor mu- sun? Belki tütünü o dökmüştür. Ahmed Nail: — Bu gibi meselelerde çok acemisin kancığım... dedi, masnın üzerine dö- külen tütüne baksana... Bu hususi pi- po tütünüdür. Kadınların bizim mem- İekette pipo içmediklerini tabii bilir. sin... Demek meçhul erkek pipo içi- yor... Etrafta pipo içenler kimler? Düşündüler. Despinanın alâkadar olabileceği bütün erkekleri göz önüne getirdiler, Genç bahçıvan?.. Pipo değil, çi sigara bile içmiyordu. Karşıdaki apar- tımanın kapıcısı? O da pipo içmezdi. Uşak Mehmed? Tütün dumanından bile nefret ederdi. Düşündüler, taşındılar, civarda pi- po içen hiç bir erkek yoktu. Ahmed Nail; — O halde başka bir ip ucu daha arıyalım!,.. Ahmed Nail büyük bir dikkatle göz- lerini açmış, etrafı araştırıyordu. Ahmed Nalilin birdenbire gözleri par- Jadı. Karısını dürttü: — Görüyor musun? Görüyor musun? Leylâ şaşırmıştı: — Ne var? — Muşambanın üzerindeki çamur- dan ayak izlerine bak... Hakikaten muşambanın üzerinde ça- murdan bir takım ayak izleri vardı. Despinanın odası bahçenin bir köşe- sinde idi, Buraya gelmek için mutla. ka bahçeden geçmek lâzımdı. Leylâ muşamba üzerindeki ayak izlerine ba- karak: — Vakıâ bunlar erkek ayak izleri amam ne kader küçük ayaklar! Bu kadar küçük ayaklı kim var? Bu sefer civardaki erkeklerin ayak. larını göz önüne getirdiler. Çoğunun ayağı salapurya kadar büyüktü. Ahmed Nail: — Bahçıvanı filân çağıralım... Bu izlerie onların ayaklarını ölçelim. Bahıçıvanı, uşak Mehmedi çağırdı. lar. Muşambanın üzerindeki izlere &yaklarını bastırdılar. Hiç biri uymu- yordu. Ahmed Nail: — Tuhaf şey... dedi, gene başka bir İp ucu aramak lâzım... Etrafına bâkınırken heyecanla ba- gırdı: — İşte bir düğme... mesi... Ahmed Nail böyle söyliyerek yerde bulduğu düğmeyi kaldirdi. — Bu kimin olabilir?... Te esnada Leylânın gözleri parla. — Senin ceketinin bir düğmesi ek- $ik... bakayım... İşte ayni düğme... Bu senin düğmen... Hem senin ayak- ların küçüklüğile meşhurdur. Şu ayak izlerinin üzerine bas bakayım.,. Ahmed Nail şaşkın şaşkın ayak iz- lerinin üzerine bastı, İzlerle ayağı tı. pa tıp biribirine uymuştu.. . O zaman Leylâ köpürdü: — Seni rezil utanmaz seni... Bura- da senden başka pipo içen yok, ayak izleri senin, düğme senin ceketinden kopmuş... Demek ki dün gece Despi- nanın odasına giren erkek sendin ha... Vay kepaze... Ahmed Nail içinden kendi dalgınlı- ğına, unutganlığına küfürler ediyor ve|.. kansma: — Vallahi değil karıcığım... Böyle şeylerden hüküm verilebilir mi? Biz polis hafiyesi değliiz ya... Muhakkak Bir erkek düğ- TURAKINA TARİHİ Yazan: İSKENDER F. SERTELLİ ROMAN Tefrika No. 5 'İTurakina, bir ihtilâlcinin yakalanması için İran valisine mektup yazdı. Şair yakalanıp Karakuruma gönderildi 1 — Mükerrer sigorta. ? — Efendiden adam. 3 — Eksiksiz - Tersi harfin okunuşu # — Hilesiz - Açık düzlük yer. 5 — Doktor - Murabba. 8 — Öğütülmüş hububat - Tersi güzel sanattır - Kolay, 7 — Yara - Uzak nidası - Yemin. 8 — Lâhza - Kâğıd tutkalı - Tersi kö- pektir, 9 — Saf vazelin. 10 — Yunan, Arnavud hududunda bir kıta - Işık, Yukarıdan : 1 — Gök gürültüsü - Ksatir. 2 — Pek sağlam. 3 — Küşmd etmek - Eski papalardan birinin ismi 4 — İse muhaffefi - Eski bir çalgı - İyi yanmış ateş parçası. raci olur - Bir 5 — Devletler arasında teati edilen nota. $ — Baş - Aler, 7 — Adi kumaş . Tersi beyazdır - İs- tikbal 8 — 'Tersi ayının yuvasıdır « Demir pa- ra dolabı - 30 gün 9 — Bir Ermeni ismi. 10 — Seylân adası, Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa 1 — Acemkürdi2 — Şerir, $ — İbate, Urba, 4 — Na, Apansız, 5 — Anatol, Li, 4 — Lek, Mad, 7 — Ttr, Katık, 8 — Bira- der, 9 — Becayiş, 10 — Yatalak, İs, Yukarıdan aşağı: 1 — Aşlnslık, 2 — Cebanet, Ba, 3 — .. Akibet, 4 — Mitat, Rica, 5 — Krepon, Al, Kaya, 7 — Un, Madik,8 — nldır, 10 — Mazi, Üs, tediğiniz gibi BIR. OTOMOB!! almak veva satmak ll YAKŞAM, KUÇUK İLÂN A Pep TADI: Tefa Ahmed Nail bir daha polis hafiye- liği etmemeğe yemin etti... Hikmet Feridun Es Bu hakikati herkes | bilmeli Grip, nezle, enfloenza, sıtma gibi tehlikeli hastalıklara tutulmamak için, daima BİOGENİNE dediğimiz kan ve derman hablarile sigorta. layınız. BİOGENİNE; birçok mühim devaların birleştirilmesile meydana getiril. miş en birinci kan, kuvvet, iştiha yaratan ve mucize gibi tesirini derhal gös- teren bulunmaz bir müstahzardır. BİOGENİNE; kandaki kırmızı yuvarlacıklara verdiği yeni yeni büyük kuvvetlerle hariçten gelecek ber türlü mikropları derhal öldürür. Tatlı bir iştiha temin eder, Sinir ve adaleleri sağlamlaştırır. Zekâ ve hafızayı parlatır, Bel gevşekliği ve ademi iktidarda şayam hayret faydalar temin eder. BİOGENİNE; kullananlar katiyen kardan, kıştan, soğuktan, yağmur. dan ve havaların değişmesinden müteessir olmazlar. Çünkü uzviyet, her za- man genç ve dinç bulunur. Ve bu sayede müthiş akibetlerle neticelenen; grip, nezle, enfloenza, sıtma gibi Afetlerden emin bir surette korunmuş olur. Sıh. hat Vekâletinin resmi müsaadesini haizdir. Her eczanede bulunur, Baş, Diş, Nezle, Grip Komatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. WAS PA Icabında günde 3 kaşe alınabilir. MARSAN Ayyy Argun, Fatmadan hiç hoşlanmaz. dı. Onun İrana gitmesine vezir Çut- Say kadar, oda çalışmıştı. Fatma, Argunun tekrar Kartku- ruma dönmemesi için, imparatoriçe- yi ne yapıp yapacak, iğfal edecekti. Argun Karakuruma dönerse, Fatma artık imparatoriçenin yanında kala- mazdı, Vezir Çutsay da Argundan hoşlan- madığı için, Fatma biraz da vezire güveniyor ve ona rasladıkça: — Argun gelirse, ikimizin de aya- ğını kaydırır... Aman dikkat edelim. Diyordu, Turakina, oğlu Keyükü ördularile birlikte Tunaya gönder- mek ve yeni bir (Avrupa seferi) ha- zırlamak için, Argun gibi cesur ve atılgan (Okumandanlara omuhtaçtı, Gerçi, imparatoriçenin bu fikrini du- yan generallerden bir çoğu kendisine müracaat ederek: — Biz sefere hazırız... Demişlerdi. Fakat, 'Turakina bu ge- nerallerin sadakatinden emin de- gildi, «Hakiki imparatoriçe kimdir: Turakina mı, Fatma mı?!» Turakina, memleketin siyasi vazi- yetini çok iyi gören bir kadındı. Çut- sayın Argundan hoşlanmadığı İçin Karhkuruma gelmesini istemediğini bildiği halde vezirine bir şey söyle- miyordu. İranın O sırada birdenbire karış ması, Argunu orâda çetelerle döğüş- meğe sevk etmişti. Argun artık Ka- rakuruma kolay kolay gelemezdi. Çetlerden biri İranın garb yollarını tamamile tutmuş, bir diğeri de cenub yolunu Türklere kapamıştı. İraniler istiklâl ve hâkimiyet isti- yorlar: — Biz bundan sonra Moğolların tahakkümü altında yaşayamayız. Diye bağırıyorlardı. İranda türeyen milli bir şair, İra- nileri Moğollar aleyhinde ayaklan- duryordu. Oktay hanın ölümünden istifade etmeğe kalkışan İraniler, Gürgüz hanın umumi valiliği zama- nında olduğu kadar muti ve sakin değillerdi. Argundan çekiniyorlardı, hattâ, Gürgüzden de sert bir ku- mandandı. Fakat, Gürgüz han daha siyasi ve uzağı görür bir adamdı. İranın başında bulunduğu müddetçe bir çok kabileleri birbirine tutuştur- mak suretile, İranilerin birleşmeleri- ne meydan ve imkân vermemişti Argun, İran valiliğine tayin edil dikten ve aradan bir kaç ây geçlik- ten sonra, İrandaki Sağdiyan kâabi- lesinin rehberliğile İraniler tekrar ayaklanmışlardı Turakina, İranda yerlilere milli- yetperverlik ruhunu aşılıyan milli şair hakkında, Arguna gönderdiği bir ymektubda şunları yazıyordu: «Şairler hassas ve derbeder olurlar. Onları bir kadeh şa- rabla avlamak mümkündür. Mer şeyden önce bu adamın faaliyetine nihayet vermelisin!» O devirde, şairler hakkındaki te- lâkkiyi gösteren bu mektub Argunun eline tam zamanında varmıştı. Argun, Hika kasabasından Rus- yaya şarab götüren bir kervanın O civardan geçtiğini duydu. Kervanı çevirdi. şarabları (ka- çak mal) diyerek müsadere etti. Ve bunları dağlara kaçan ihtilâlcilere bedava olarak dağıttı Milli şairin evine de bir tulum gayet nefis şarab gönderdi. İhtilâlci şair şarab yüzüne yıllardanberi hasretti, Şarabı ancak zenginler ve asilzadeler içebiliyordu. Şair yüz kiloluk bir şarab tulu- munu ele geçirince, gece gündüz İç- meğe başladı. Üzerine aldığı vazife- leri yapamaz bir hale geldi. Ve Ar- gun bir gece - kimseye sezdirmeden - İranlı şairi yakalatıp Karakuruma gönderdi. Argun bu sırada Fatmadan şöyle bir mektub aldı: «İhtilâli çok çabuk bastırdı- ğına şüphesiz İmparatoriçe miz pek memnun oldu. Fakat, şu İranlı şairi Karakuruma göndermekteki maksadınızı bir türlü anlıyamadım. Bu adam burada bir kaç kere Turakina ile görüştü ve ken- dini affettirmeğe muvaffak oldu. Şimdi şehirde serbes ge zebilmek hakkına maliktir. Belki yarın, öbür gün kaçma- ğa muvaffak olacak ve gene İranlıları kışkırtmak fırsatını ele geçirecektir. Bu tehlikeyi sana mahrem olarak bildirme- ğe mecbur oldum.» Argün bü mektubu alınca fena halde hiddetlendi: — Şairi, Turakina serbes bıraktıy- sa, mutlaka bir sebebi vardır. İnsan düşmanını kendi elile silihlandıra- maz. Turakina budala bir kadınde- ğildir. İmparatolçenin akıl hocası artık uzaklara da el uzatmağa baş Jadı. Hakiki imparatoriçe kimdir? Anlıyamıyorum? Turâkina mı, Fat ma m? Ve imparatoriçeye ük defa Fatma aleyhinde Şu kısa mektubu yazdı: «İranlı şairin sehirde serbes dolaştığını duydüm. Bunda bir maksad olsa gerektir. Eğer bu adam, tekrar İrana gelme- ğe muvaffak olursa, bütün İranı ayaklanmış ve baştanba- şa kana boyanmış göreceksi- niz! Bu vesile ile şunu da ha- tırlatmak isterim; Fatmanın devlet işlerile fazlaca alâka. dar olduğunu duyuyorum. Cengizin yasasını tatbik etmek vazifesi, ancak Cengizin tah- tında oturan kimseye aiddir. Bu mukaddes vazifenin ya- bancı ellere bırakılmasına tas hammül edemem.» Argun Fatma, imparatoriçeye gelen mek- tubu gizlice okudu: — Alacağın olsun, Argun! Turaki- na benim avucumda iken, sende her zaman benim elimde demeksin! Bir gün senide yere vuracağım... Sen de Futmanın tuzağına düşecek- sin! Ve o günden sonra, Fatma, fırsat buldukça yalan vakalar, konuşmea- lar ve haberler uydurarak, imparato- riçeye Argun aleyhinde söz söylemek- ten geri durmadı. Fatmaya bazı tesadüfler de yar- dım ediyordu. Argunun İrandan gön- derdiği şair iki av kadar Karaku- rumda oturduktan « şehir sokaklarında gö 'Turakina bu adamdan şüphelens miyor değildi, Fakat, Karakurumda- ki İranilerden kimlerle temas edecek ve onlarla neler konuşacak diye - ar- kasına gizli hafiyeler koyarak - şai- ri şehirde serbes bırakmıştı. İranlı şair çok kumaz bir adamdı. İmpa- raloriçenin Oo maksadını o anlamıştı. Günlerce hiç bir İranlı ile görüşme- di... Şehirde bol bol kımız içer ve sı- zardı. Bir müddet sonra hafiyeler şairin peşini bırakmışlardı. O gün şairin izini aradılar, bula- madılar, Mesele imparatoriçeye ak- setti. Turakina bu hadiseden çok müteessir olmuştu, Kaçmasına mey- dan veren memurlar kamçılattı, Hapsettirdi ve nöbetçilerden birinin; — Ben onu iki gün önce Olağ'ın önünden geçerken gördüm. Demesi üzerine, bir iki gün için- de kaçtığı anlaşılarak, yollara atlılar çıkarıldı. Şairin takibine koyuldu. Bir hafta sonra İranlı şairi bir Moğol köyünden Kâşgarlı tüccar kı- liğile geçerken yakalayıp tekrar Ka- rakuruma getirdiler ve zindana af- tılar, Fatma, şairin ele geçmesinden mennun olmamıştı Şair İrana dön. müş olsaydı, tekrar ortalığı karıştır- mak fırsatını ele geçirecek ve Argu- nu orada meşgul edecekti. Fatma bundan sonra, Argun aley- hinde yeni dolap ve entrikalar 66 virmeğe koyuldu. (Arkası var)