a Künunueyved 1958. Bm ll — Inönü Ankarada Reisicümhur İsmet İnönünün Ankara istasyonunda istikbaline alt âlğer bir intiba İnönü, Çankırı İstasyonunda indikten sonra halk içinde Erzincan hattının açılışına ait intibalar Perşembe müsahabeleri Güzel konuşmak sanatı Büyük hatipler nasıl konuşurlar? VI Selim Sırrı Tarcan Yazan: Fransanın tababet &leminde olduğu gibi, tanınmış hatipler arasında d& İ büyük bir mevkli olan doktor (A. Wi- carti) güzel söz söylemek, tatlı an- latmak ve halkı imüstefid etmekle sempati kazanmış bazı sualler yazıp yollamış, muvaffa- kıyetlerinin sırrını öğrenmek için bir nevi anket yapmış. Bu cevaplardan bazılarını bir ce- miyet huzurunda konuşmak mecbu- riyetinde olan okuyucularına nak- letmeği faydalı buldum. Milli cümhuriyet partisinin hitabet mektebi müdürü profesör (H. Berge- ron) un mütalâsı: Son yirmi yıldanberi hitabet bü- yük bir inkılâb geçirmiştir. Güzel ko- nuşmak, âhenkli bir sesle konuşmak, parlak cümleler sarfetmek şimdi ar- tik halkı tatmin etmiyor, söylenen sözlerde bir kıymet aranıyor, Benim kanaatime göre hatibin umumi kül türü mükemmel olması elzemdir, Gü- zel sözler, güzel fikirleri ihtiva etme- Yidir. İnsan hatip mi doğar-sualinize kKı- saca hayır! diyeceğim. Vakıa bazi kimselerde söz söylemek kabiliyeti daha küçük yaşta tebarüz eder, Fa- kat çalışmak, devamlı mesaj sarfet- mek, çok tedkik ve tetebbüde bulun- mak, güzel konuşan konferansçıları dinlemek bazı usul ve kaidelere rlia- yet etmek sayesinde İnsan bir gün dileğini elde eder. Her şeyden evvel umum! kültüre ihtiyaç vardır, Gençler mi, ihtiyarlar mı daha gü- zel konuşur? Gençler daha ateşli konuşur, yaşlı kimseler daha çok okumuş, tedkik etmiş ve tecrübe görmüş oldukları için daha temkinli! konuşurlar, Yal- nız şurası muhakkaktır ki çok kere delikanlı ihtiyarlara tesadüf edildiği gibi, henüz genç yaşında ihtiyarlamış olanlar da pek çoktur, Halkı müessir sözlerile galeyana getiren birçok yaşı başlı hatipler vardır ki insan onların yaşlanmış olduklarına ihti- mal veremez. Bir halipte bulunması şart olan Yasıfları soruyorsunuz. 1 — Evvelâ dinlemesini bilmek, 2 — Hiçbir sebeple hiddetlenme- mek 3 — Müarızların şiddetli hücum- larına büyük bir itidal ile ve güler yüzle cevab vermek. 4 — Kelimeleri, cümleleri güzel te- lâffüz etmek, 5 Ne kulakların zarını patlata- cak kadar bağırmak, nede dinle yenlere (İşitmiyoruz!) dedirtmemek. 6 — Kırk beş dakika konuşmak kâfidir. Azami bir saatten fazla söy- lememek lâzımdır. 7 — Dinleyenlerden yalnız birisine gözlerini dikip konuşmamak. (Comedie - Française) de hitabet sanatı dersi profesörü (Ren& Simon) un mektubu İyi konuşamıyanlarda gözüme çar- pan ilk kusur teneffüs faslının tabi? şekilde olmayışıdır. (Respiratlon diaph- ragmatigue) hicabı haciz teneffüsü yerine yalnız ciğerlerin yukarı kısmı ile eksis nefesler almak, Sesi iyi idare etmesini bilmemek ve kelimeleri gü- zel ve tam telâffuz etmemek. Hitabette bir takım manevi kusur- lar da vardır. Çekingenlik, mahcubi- yet! Tabii bu karakterde bir adamın sözleri halk Üzerinde müessir olamaz, çünkü bir hatibin sözlerinde ilk ara- nan oteritedir. Ancak bu saydığım kusurlar itinalı bir mesaj ile düzele- bilir, Lâtin tabipler ittihadı cemiyeti rej- si doktor (Dartigues) de şu fikirde israr ediyor: Hitabet sanatını elde etmek için teknik malümata ihtiyaç vardır. Bu ise talim ve terbiye işidir. Eski zaman- da olduğu gibi mutlaka hetip olmak için değil, güzel konuşmak için bile hitabet bekteplerine ihtiyaç vardır. Comedle - Françaiseden (Madame Dussane) in (İnterview) i — Nutuklarınızı nasıl nz? — Daima fikir sarfederek bazan hazırlarsı- konferansçılara | kısa, bazan uzun düşünerek ahvale göre, fakat itina ile hazırlarım — Fikirleri ve kelimeleri kafanız- dan düşünörek mi, yoksa dudakları- nizi oynatarak kendi kendinize ko- nuşarak mı bulursunuz? alma düşünerek, kafamı işle- terek fikirleri tesbit ede: Sonra onları bir Küğıda yazarım. Dinleyiciler sizde ne tesir ya- par? Umumiyetle dinleyenlerin dik- kati, alâkası benim için bir ilham mehbal olur. Yalnızken en itinalı ha- zırladığım konferansları onların hu- zurunda daha selâsetle İfade ederim. Çok kere daha güzel tabi, orada — Hafızaniz kuvvetli midir? — Yaradılıştanı gayet iyi bir y zam vardır, Pâkat tiyatroda ekzer$iz yapa, yapa bir kat daha kuvvetlendi. — Hazırlıksız . konferans verebilir misiniz? — Evet, verebilirim. Bazan davet olunduğum mahfillerde benden susl- ler sorarlar. Bittabi ben de © sualler üzerine uzun, uzun bildikle; söy» lerim. Yalniz soranların fikri & sine göre bu iş bazan kolay, zordur. Konferansınızı ezberler misiniz? Asla, yalnız kafamda plânımı yapar, söylerken de notlarıma ara sıra göz atarım. — Hiç yazıp ta okuduğunuz nutuk var mı? — Bazan olmuştur. Fakat o konuşur gibi okurum ki kimse &â dan okuduğuma ihtimal vermez bazan En güzri yazılmış bir nutku okumakla konuşmak (Arasında dağlar Kadar fark vardır. Söyleyenle dinleyenler arasinda daimi bir elektrik cereyam vardır. Halbuki okurken bu cereyan âdeta münkati olur. Hatasız bir nu- tik okumaktan ise düşünerek, bazan kelimeleri arıyarak söz söylemek da- ha iyi bir tesir yapar. Şimdi on sene var ki konferâns vermek zevkini tat- tım ve nadiren kâğıddan okudum. Daima dirleyeflerden ilham «lmağa çalıştım. — Konferans verirken dinleyenle- rin hepsine mi göz gezdirirsiniz, yok- sa birine mi bakarsınız? — Sözlerimin husule getirdiği siri anlamak için dalma gözlerimi din- leyenler üzerinde gezdirirm ve bunun için de halkın oturduğu salonu daha çok aydınlatırım. — Eski Yunanistanda olduğu gibi İ hitabet sanatının tekniğini tahsile lü- zum görür müsünüz? — Eğer; bir hitabet mektebi açıp ta beni oraya memur etselerdi ilk ya- pacağım şey hatip namzedlere ses, nefes ve mafsal cimnastikleri yap- tırmak olacaktı. Tiyatroda olduğu gi- bi hatibin de endamının düzgün, hatlarının iyi teşekkül etmiş, vazı ve tavırlarının âkenkli olması lâzımdır, Sonra onlara kelimeleri güzel, düzgün telâffuz etmeyi ve yerinde nefes alma- yı öğretirdim. Sonra ses idare etme- sini. talim ederdim. Daha sonra onla- rı hazırlıksız söz söylemeğe alıştırır- dım, Nihayet konferansı lüzumunda fazla uzatarak dinleyenlere sonunu aratmamalarmı tavsiye ederdim. Vaktile (Ciğöron) hitabet sanatını üç şarta istingd ettirirmiş. Öğretmek, Hoş söylemek, heyecan vermek. Eflâtun da nutuk dinleyenlerin ru- huna nüfüz etmelidir, diyor. Benim de kanaatim budur. Halke söz söyliyeh, bir fikri telkin eden mus lim, avukât, kumandan her kim olur- sa olsun dinleyenlerin vazı ve tavrın- dan, halinden ne dereceye kadar mu- vaffak olduğunu dikkat edip kendi de hissedebilir. Sözleriniz alâka uyandırmıyorsa, dinleyenler ekseriyet itibarile birbir- lerile konuşuyor veya uyukluyorsa biliniz ki davayı kaybettiniz. Daha İyi hazırlanmağa, daha iyi söylemeğe, daha cazibeli konuşmağa bakmız. (Son ) Selim Sırrı Tarcan