12 bin tab Malan türkçesi bulundu iki ilim adamı buldukları ıstılahların broşiir neşretli örnekleri için bir Bursa (Akşam) — Bursa Halke- vi, dört yıldanberi süren sessiz ve k mütevazı, fakat büyük ve emekli bir işin üzerindedir. Bu iş, bugünlerde netice vermştir. Değerli dileilerden edebiyat öğretmeni bay Ali Ulvi Elöve ile doktor bay Şefik İbrahim İşçil, on iki bin kelimeli (Tıb zstılah- ları) nm Türkçe k: Jıklarını ikmal ettiler, Yakında kitab haline getirilecek olan bu eser İçin «Yabancı dillerden öz Türkçeye çevirdiğimiz 12,162 sağ- hk teriminden bazı örnekler» namı altında küçük bir de bröşür neşre-” dildi, Bröşür, maksadı kâfi derecede Anlatmakla beraber, çalışkan ve mü- tevazı ilim yolcularını, Halkevinin en üst katındaki küçük ve sessiz ça- nşma odalarında ziyaret ettim, Yaptığım konuşma bana şu ka- naali verdi ki bay Ali Ulvi ile doktor B. Şefik İbrahim, Öz Türkçe cereya- nımın hararet ve muhabbeti ile dolu idemistlerdir ve bu çığırdan kıl ka- dar aynlmadan eserlerini bitirmiş- lerdir. Bay Ali Ulvi bana şu sözleri söyledi: — Edebiyat "muallimi olduğum halde daima Türkçeyi edebiyata ter- cih ettim. Dilcilik, hele Türkçe gibi müstesna bir dille uğraşmak benim hayatımın gayesidir... Bay Ali Ulvi otuz yıldanberi bu işle meşguldür. Onun noktai naza nnca Türkçe çok kuvvetli, çok eski, bir medeniyet dilidir. Bunu, tarihin bize kadar getirdiği müstehaselerden | anlıyoruz. En büyük hususiyetlerin- den biri de, öz bünyesinin zerre ka- dar bozulmamasıdır. Meselâ Lâtin Hişanı, Lâtinlerin akın ve yayılmaları Sırasında, uğradığı ülkelerde Lejyon- ların bozuk lehçe ve şivelerile, esas şekilleri değişen sözler halinde kal- mış ve bu kökten Fransızca, İtalyan- ca, İspanyolca, Rumence gibi diller türemiştir. Aynl kaynaktan çıktık- Jan halde bu diller tamamile müsta- kil birer mahiyet almıştır. O tarzda ki bu lisanlardan birini öğrenen in- san, ayni kökten çıkma diğerlerini in | "Türkçe böyle değildir. Bugün Türk- çe konuşulan en uzak illerde bile Türk dili, ufak tefek lehçe farkın- dan maada hiç bir değişiklik ve baş- Bin bir tarih ve tesalüb hadisesi- ne, muhtelif zaman tesirlerine bu derece salâbetle mukavemet eden "Türkçe, eski medeniyetlerin dili ol- KISA TEFRİKAMIZ: 2 İ anası madam Sarah Davids tarafından B. Ali Ulvi Elöve (o Dr. Şefik İbrahim İşçil duğu gibi, yeni medeniyetlerin de di- lidir. Binaenaleyh başka dillerden ıstılah namı altında giren Kelimele- rin hemen hepsinin 'Türkçe karşılık- larını öz dilimizde bulmak müm- kündür. B. Ali Ulvi diyor ki: — «Biz bu iddia ve kanaatin çalıştık. On iki bin sağlık teriminin karşılıklarını bulmak için Greko - Lâtin asıllarm birer birer gözden geçirdik. Fransızca, Alman- ca ve Osmanlıcalarile de karşılaştırdık. Bu çalışma sırasında, yalnız mânaya ehemmiyet verdik, Lâfız benzertiklerile uğraşmadık. Görüyorsunuz ki, kolaylıkla, bem de tahmin edilemiyecek bir kolaylık ve bollukla güzel Türkçe, bütün istekleri Madeye elverişlidir. Bu, sadece bizim kanaatimiz değildir. Arthur David Lumley'in, İngilizlere Türkçe öğretmek üzere yazdığı bir gramer vardır ki, maharririn ölümünden sonra Franuzcsya tercüme edilmiş ve bir nüs- hası ikinci sultan Mahmuds verilmiştir. Yüz iki sene evvel Londrada basılmış olan bu grrmerde Türkçe için şöyle deniliyor: | (Misirda ve Osmanlı saltanatının en | uzak ülkelerinde ve Sibiryanın bütün sa- halarında Türk dil şu veya bu lehçelerle oradaki ehalinin ana dilidir. Gerek siya- sek ve ticaret muameleleri bakımından, gerek bu memleketleri alâkadar eden ilmi hususat bakımından olsun, Türk dilinin öğrenilmesi yalnız faydalı değil, hemen zaruri ve elzemdir de.) 'Turkolog Jean Deny ise: (.. Oramer sigalarının mahirane teşekkül tarzı, bü- tün isimlerin insıraf ve fililerin fasrit #isteminde hâkim olan İttirad ve imti- zam baştanbaşa (bütün kelimelerin Bünyevi teşekküllerindeki ek yerlerinin belirtili olması, beşerin nutuk sahasında tecelli eden zeki kudretini sezenleri hay- rete düşürmekten hali kalmaz...) diyor. Meşhur Yon Lokofun kanaati de şöyle Bulâsa edilebilir: (Zannedersiniz ki Türk- ber kelime ve kaidesi üzerinde ayrı ayr işlenerek vücude getirilmiştir.). İşte bizim hareket noktamız, Türkçeye karşı içimizde yaşayan bu sağlam iman olmuştur. Muvasalat noktamızın İfadesi hâlinde meydana gelen eser ise, kanaatie ve imanımızda haklı olduğumuzu bir kere daha göstermiş oldu...». Not almadığım için, hatırımda yanlış kalmamışsa, üstadın konuşur- KLEOPATRANIN BİR GECESİ Nakleden: Hürmet ve korku, bütün ruhları kar- şımızda donduruyor... Onlar tarafın- dan hakikaten sevilmek için onların seviyelerine inmek lâzım... Kleopatra devam etti. — Başından bir macera geçmesini Istiyorum... Beklemediğim garip bir- şey... Ne oyunlar, ne danslar, ne tu- | veletler, he mücevherler, ne de müş- külâtia elde edilen en nadide şeyler beni eğlendirmiyor. Herşeye karşı lâ- kayıdım. Her şey beni sinirlendiriyor. Şarmion, yavaş sesle: — Kraliçemizin bir aydanberi dostu olmadığı ve kimseyi öldürmediği bel- Ji! - diye mırıldandı. Bu kadar uzun bir muhavereden yo- rTülmuş olan Kleopatra, yanındaki bar- dağa tekrar uzandı. Dudaklarını ba- tırdı, Sonra bir güvercin hareketile, başını koluna dayıyarak uyumağa ça- Tıştı. Cariye, hükümdar kadının sandalla- rını çözdü. Ve bir tavus kuşu tüyile ayaklarının altını gıcıklamağa büşla- dı. Uyku, çok geçmeden, Kleopatranın | güzel gözlerini kapadı, (VâNü) Dışarda, suların üzerinde, küçük bir sandalın içinde, tek bir adam elli küreğin hizile giden hükümdar kayı- ğına yetişiyor. Kleopatra umulmadık garip bir hâ- dise bekliyordu. Esrarengiz ilerleyi- şile, bu küçük sandal, bir macera ge- tirmiyorsa bile, içinde mutlaka bir macera perest mevcuttu. Yirmi yaş. larında, gayet güzel, siyah saçlı bir delikanlıydı bu. Heykel gibi bir endâmi vardı. Sa- atlerdenberi kürek çektiği halde, hiç bir yorgunluk alâimi göstermiyordu. Alnında en ufak ter damlası görün- müyordu, Güneş, yavaş yavaş, ufukta yatma- ğa başladı. Gök yüzünde yıldızlar ışıl. | dıyor. Hanedan kayığı, küçük sandal da onu takip ederek - siyah mermer mer- divenlere yanaştı. Burası yazlık sarayın iskelesiydi. Şarmion'a dayanmış olarak, Kleo- patra, meşale tulan iki sira bendegânı arasında, göz kamaştırıcı bir hayal gibi geçti. Trakyadan tavuk ihracı Avrupaya sevkiyatı arttir- mak için tedbir alınıyor Edirne (Akşam) — Trakyanın ke silmiş tavuklarının soğukhava tesi- satlı vagonlarla Avrupaya sevki için hazırlıklara başlanmıştır. Tavuk ve yumurta ihracati bu sene 1,000,000 Yiraya yaklaşmıştır, Eti ve yumurtası bol cins tavukların artması milli eko- nomiye bir destek teşkil etmektedir. Trakyada şimdiye kadar 105 fenni kümes istasyonu açılmıştır. Önümüz- deki yıl bu rakam (200) ü geçecektir. Ziraat Vekâleti, Trakyadaki hareketi teşvik için önümüzdeki yıl bir mües- sese açmağa karar vermiştir. Köylü- lerin fenni tavukçuluğa karşı olar sevgi ve ilgisi çok ilerlemiştir. Fenni arıcılık Edirne (Akşam) — Trakya arıcılı ğın irkişafına büyük ehemmiyet ve- tTilmekte ve iyi neticeler alınmakta- dır, Bu yıl çok kurak giden mıntaka- larda da arar beslenmiştir. Yağ- murtu ve çiçekli olan yeririn vrjmi ise çok oolmuştur. Arılara her mev- simde gıda verecek çiçek ve muhit hazırlanmaktadır. Trakya umumi müfettişi Edirneye döndü Edirne (Akşam) — 10 gündenberi Ankarada, umumi müfettişler toplan- tısında bulunmakta olan Trakya umu- mi müfettişi general Kâzım Dirik ev. velki akşam şehrimize avdet etmiştir. ken bana anlattıkları, hemen hemen bu yazdıklarımın aynıdır. İşin mahi- yeti hakkında daha sarih bir fikir vermek üzere, bröşürdeki kelimeler. den birisina ald şu örneği alıyorum: 18 - Moüvemeni — (Osm): Hareket; (Alm): Bevvegung: (Türkçe): Tavuş, ta- vır, UTavuş, tavış, davuş, tavır, tavur ha- reket mânasındadır, «Divanı lügacüt türk eserinde ve Türk köylerinde» Küçük ço- cukların yürürken yaptıkları muhtelif hareketlerinden kinsye olarak söylenen «tıpış tıpış yürüyar. daki tıpış sözü «ta- ün başka çeşididir. .Davran- ma, tavranma'. sörü hepimizce ma- ki kök heceler etavış» taki hecelerin çe- şidldir. Tavuşan ve eski Türkçedeki «tavuşkans sözü de, çok hareket eden de- mektir. Fil köklerine katılan «Ken, kan» Yâhikaları mübalâğa içindir. İtişken, çal- hışkan' da olduğu gibi. Uludağ köylerinde adavuş var, köpek ürüyoru derler. Bu- nunla, civarda yabancı bir kimse veya kurt ve amı gibi bir hayvan hareketi var demek isterler. Bursa'nın bir ova köylüsü, tedaviden işiterek «bu işittiğin araba tavuru değil mi» diye soruyor. «Davar, tavare ayni kökten olup, hareket eden mânasınadır ki, mevaşi yörüyücüler karşılığıdır. «hareket etmel ma, tavranma'» Yümdur. Bu misallerden maksadımız, bazı mü. nevverlerimize garip ve yabancı görü- len bu kelimelerin milletin yüzde doksa- ni tarafından kullanıldığını anlatmaktır. Delikanlı, sandalının dibinde £ serili duran bir aslan derisini aldı. Omuzla- rına attı. Sahile atladı. Sandalını ka. raya çekti, Saraya doğru yürümeğe başladı . Manduşops'un oğlu Meyiamun garip tabatte bir gençti. Hemcinslerinden tamamen ayrılıyordu. Daha yüksek bir ırktanmış gibiydi. Bakışlarında, almaca kuşu gözlerinin parlaklığı, sâ- bitilği vardı. Alnının açıklığında aza- met hissediliyordu. Asilâne bir istihfaf, dudaklarını bü- küyor; burun kanadları, azgın bir atınki gibi açılıyor, kapanıyordu. Bir genç kızı andıran endamında, çelik gibi kuvvetli sinir ve adaleleri vardı. Eski devirlerin kadın zerafetile erkek kuvvetini birleştiren garip bir hususi. ; yeti mevcuttu. Bu adamın teni, por- | takal gibi sarıydı. Bizce güzellik telâk- ki edilen beyazlığın ve pembe rengin tamamen Ziddı. Buna rağmen çok gü- zel bir gençti. Nice sarı, kırmızı, ba- kır rengi, siyah hattâ beyaz Yunan ka- dınlar tarafından beğeniliyordu. Lâ- kin bu kadar takdirlere rağmen Me- yiamun çapkınlık peşinde koşan bir genç değildi. Hipolit karları kadar his. siz ve soğuktu. Delikanlı, Kleopatrayı seviyordu. İlk zamanlarda çılgınca aşkını yenme- ge çalışmıştı, duygularile âdeta cenk- leşmişti. Fakat aslan boğulur, aşk bo- İ 15 Kânunuevvel 1938 Haftalık piyasa Piyasada geçen haftaya nisbetle değişiklik yoktur Piyasada geçen haftaya nisbetle bü- yük bir fark yoktur. Yalnız Türkiye « Amerika ticaret münasebetlerinin ge- nişleme imkânları hasıl olmaktadır. Vakıa Ankarad Amerika ticaret heye- tile müzakerala devam edilmektedir. | Henüz müzakerat müsbet bir netice- ye varmamıştır. Fakat ihtilâfa se | bebiyet veren noktalar üzerinde anlaş- malar yapmak kabil olmuştur. Bu an- laşmalarâ göre Türkiye, Amerikadan otomobil, traktör gibi motörlü vasıta- Yarı serbes dövizle tedarik edecektir. Diğer malların bir kısmı da takasa ta- bi tutulacaktır, Maamafih bu müddet zarfında yani unlaşma müzakeratı devam ettiği zaman zarfında Ameri- kada mal ithal etmek için, yeni döviz müsaadesi verileceğinden kuvvetle | bahsedilmektedir. İstanbulda kambi. | yo. işlerini idare eden bay Salih bu maksâdla Ankaraya davet edilmiştir. Dış ticaret münasebetlerinden bah. sederken Türkiye » İtalya ticaret işle. rinin inkişafa yüz tuttuğunu da teba- rTüz ettirmek lâzımdır. Son haftalar içinde İtalyadan mühim miktarda it- halât yapılmaktadır. Son ticaret an- Jaşmasına göre, İtalyan ithalâtı ser- bes şartlara tâbi tutulmaktadır. İtel. yadan alacağımız 3 milyon lira kadar tutmaktadır. Serbes ithalât yü. zünden alacak miktarı azalıyor. Almanya ile olan münasebetler ne| mal bir şekil takip etmektedir. Han- gi maddelerin fazla miktarda ihraç edildiğini aşağıda yazacağız. Çekoslovakya Ticaret odasına gelen bir mektupta, deniliyor ki, Çekoslo- yvakyanın hududları daralmakla bera- ber, Türkiyeyle olan ticareti azalmı- yacaktır. Çekoslovakyada maruf fir. malardan gelen mektuplarda, bu ci- hetin Türkiye ihracatçılarına bildiril- mesi rica edilmektedir. Çek hududla. xının daralması üzerine ticaret müna- sebetlerinin daraldığına hiç şüphe yok- tur. Meselâ Çekoslovakya rejisi her sene bizden 1 milyon 200 bin kilo tü- tün alırdı. Bu sene bu miktardan da» ha az tütün almıştır. Türkiye - Fransa ticaret münase- betlerinde ne artış ne de azalış vardır. Paristeki Franko - Türk şirketi Tür. kiyeden ihracat maddelerimizin bil. hassa madenlerimizin nümunelerini iS- temektedir. İhracat maddelerimizin vaziyeti Hububat maddeleri — Buğday ihra- catı pek azdır. Yalnız Mersin limanım- dan ufak partiler halinde Suriyeye ih- Tacat yapılmaktadır. Arpa üzerine de pek az muâmele olmaktadır. Dış mem. Jeketlere pek az satış yapılmaktadır. Dokuma ham maddeleri - Almanyar ya tiftik ihracatı devam ediyor. Piya- Zulamaz. En kuvvetli atletler dahi bu yaman hisse karşı birşey yapamazlar. Kalbine giren bu oku, kendisile bera- ber, her yerde sürüklüyordu. Ömrü, Kleopatranın sarayı etrafın. da dolaşmakla geçirdi. Kraliçenin bas- tığı kumları öpüyordu. Müsamereler. | de uzaktan onu seyrediyordu. Sonra bu çılgmca hayatından utanıyor; uzaklara kaçıyor, kendini avda oya- lamağa (o çebalıyordu. Yorgunlukla, kanının coşkunluğunu yenmeğe çalı- şıyordu. Bugün gene kraliçeyi uzaktan gör- mek ümidile gelmiş ve sandalla onu takip etmişti. Sonra birdenbire haya- tımın en mühim anına yaklaştığını sezmişli, Kalbinde bu sırrı muhafaza ederek ölmek istemiyordu. Bir kraliçeyi sevmek çok garip bir vaziyettir. Âdeta yıldıza âşık olur gibi birşey... Sevilen yıldız olsa, semada muayyen yerde belirir, parlar. Esrar. engiz randevuya gelir; onu bulursu. nuz, bakarsınız. Baktığınıza kizmaz. Ah, ne felâket... Fukara olmak... Meçhul olmak... Merdivenin en altm- da kalmış bulunmak... Ve kalbinde en yüksek bir mevcudiyet, büyük aşk hissetmek... Cariyesinin bile size te- nezzül etmiyeceği öyle parlak, öyle ha- rikulâde bir kadını sevmek... Kumların üzerine yüzü koyun yat- miş, delikanlı bu düşünceler içindey- - ihracat mallarının vaziyeti saya ber taraftan tiftik gelmektedir. Yerli fabrikaların yapağı mübayaatı devam etmektedir. Fiatler 62,5 ku- ruştan aşağı düşmüyor. Susam — Son günlerde piyasada en ziyade, hararetli müamelerer susam üzerine olmaktadır. İhracat Sovyet Rusyaya, Romanyaya yapılmaktadır. Kuru fasulye — Her gün Karadeniz limanlarından şehrimize 100-200 çuval kuru fasulye gelmektedir. Yunanista- na ihracat devam etmektedir. Kuru meyvalar — Fındık ve ceviz üzerine işler çoktur. Fındık alıcıları şunlardır: Almanya, Fransa, İngiltere, ikinci derecede alıcılar da Çekoslovak» ya, Romanya, İtaiyadır. Son günler- de Amerikada birinci derecedeki ah- cılar arasına girmiştir. Amerikahlar ayni zamanda da ceviz almaktadır. Bu sene ceviz ihracalı geçen seneye na zaran fazladır. Bu yüzden piyasada ceviz fiatleri artmıştır. Kuru meyva- cılarda, birinci derecedeki beyaz iç cevizlerin flati 80-90 kuruş arasında. dır. Yaş meyvalar Portakal ihracatı başlamıştır. Bu sene Almanların ne kadar portakal alacağı belli değildir. Almanlar en ziyade Rizenin ekşi por- takallarına taliptiler. Rizedeki porta- kal kooperatifi Alman firmalarına por- takal satışları için iyi anlaşmalar yap- mıştır. Rizeye yakın Pazar limanında da, elma kurutmak için tesisat yapılmış» tır. Amerikâdan Avrupaya'her sene yüzlerce ton kuru elma ihraç edilir. Kuru elma, pasta ve şekerleme sana- yiinde çok kullanılmaktadır. Bizde de kuru elma ihracatı için, Trabzonda küçük bir fabrika açılmıştı. Fakat bu fabrika pek âz zaman sonra kapanmış- tır. Şimdi Pazar limanında, daha bü- yük bir sermaye ile yeni bir teşebbüse girişilmektedir. Piyasada elma flatleri pek de ucuz değildir. Alâkadarlardan biri bunun sebebini şu suretle izah ediyor: - Eskiden Karadeniz kıyılarından buraya ihracat yapmak maksadile üze- ri benekli, küçük ve tatsız elmalar gelirdi. Ticaret odası tarafından el. ma ihracatı hakkında yapılan nizam- name üzerine bu cimalar buraya gele- miyor. Halbuki üzeri benekli bu küçük elmalar, piyasada diğer elma fiatleri- nin düşmesine sebeiyet verirdi. Şimdi bu elmalar mevcud olmadığı için, fat lerin kolay kolay düşmesine imkân yoktur. Yağ ve peynir — Zeytinyağı fiatle- rinde geçen haftuya nisbetle bir düş- künlük yoktur. Urfa ve Trabzon yağları da geçen haftaya nirbetle biraz daha yüksektir, — H. A. di, Biribirinden daha mecnunane bin bir proje hâzırlyordu. İmkânsız bir gayeyi takip ettiğin! bildiği halde vaz geçmeğe mecali yoktu. Sinsi ümid, dalma kulağına, yavaşçacık, bazı yâ- lancı vaidlerde bulunuyordu. Bütün Alihelere yalvarıyor, her bi- rini ayrı ayrı imdadına çağınyordu. Diğer taraftansa Kleopatra da ayni Aliheleri imdadına çağırıyor, kendi- sine yeni zevkler, meçhul tahassüsler vermelerini istiyordu. i Bir hükümdar kadının günlerini dolduracak ne mahdud eğlenceler ol- duğunu hazin hazin düşünüyordu: Bendelerinin üzerinde zehir tecrübe- lerine girişmek, kaplanlarla glâdyatör- leri çarpıştırmak, eritilmiş inciler içir- mek, bir eyaleti bir ziyafete sarfet- mek... Bunların hepsi, tatsız, malüm şeyler... Şarmion bin bir çare arıyor, hanı- mını nasıl memnun edeceğini bilemi- yordu. Birdenbire ıslık çalarak, bir ok, duvarın sedr tahtaları Üzerine saplandı ve orada titredi. Kleopatra, korkudan âz kaldı bayılacaktı. Cari ye, pencereden dışarı baktı nehrin üzerinde bir top köpükten başka birşey görmedi. Oka bağlı bir papirüs vardı. Üze rinde şu kelimeler yazılıydı; «Sizi 56- viyorum.n (Arkası var), a