9 Kânunüevvel 1938 — HER AKŞAM BİR HİKÂYE Ahmed Selimin senelerdenberi âde- | U idi. Evinin masrafını kendisi gö- rürdü. O günü de et almak için ka- saba girmişti. Dükkânda kendisin- den başka şişman bir müşteri daha vardı. Ahmed Selim bu şişman ada- mi tanırdı. Bu Zatın ismi Hilmi idi. nın bir dairesinde Ah- , başka bir dairesinde Hil- Lâkin Ahmeğ Selimle Hilmi tanış- muıyorlardı. Belki de Hilmi, Ahmed Selimin kendi oturduğu apartıman- da kiracı olduğunun farkında bile değildi. Çünkü Ahmed Selim o apr- tımana yeni taşınmıştı, Selim dükküna grdiği zaman Hik mi çengellerde başaşağı asılı yüzül- müş koyunları, parça parça sığır et- lerine dikkatli dikkatli bakıyor, satın almak için iyi bir parça arıyordu. Şişman adam kasaba döndü. Kaç kilo et alacağını söylemeden evvel dükkün sahibine sordu: — Sen nerelisin yahu? Kasap cevab verdi: — Eginli... Bu cevap üzerine şişman müşteri pek memnun olmuş gibi: — Oo... Desene ki hemşeriyiz... Se- ninle memlek yiz... Ver bakalım şuradan bir kilo kıvırcık pirzolası... Amma memleketli işi, hemşeri işi ol- sun... Gayet iyi tarafından... Ma- lüm a aynı memleketteni: Hey gi- di Egin hey... Aman eti iyi tarafın- dan ver... Kasap: — Aman efendim, dedi, size iyi et vermiyeceğim de kime eceğim Bir insana memleketlisi akraba say: hr. Hem Eğinliler etin iyisinden an- larlar... Kasap memlekeilisine gayet iyi et vermek için, bir kilo pirzolayı karşı- sındaki çengellerde £ ların hangisinden çıkaracağını bil- miyordu. En iyi etlen bir kilo pirzola tartı. Bunları büyük bir dikkatle dövdü, Tuzladı. Üzerine kekik ekti. Üstelik eti Hilmiye beş kuruş eksiği. ne verdi, Hilmi et paketi elinde; — Allahaısmarladık heraşeri... di- yerek dükkândan çıktı, Ahmed Selim, kasabın kendi mem- leketlisine karşı gösterdiği bu ikramı gayet tabii buldu Evine geldiği zaman lâf arasında Ahmed Selim ka — Bizim aşağıdaki dairede oturan şişman zat yok mu? O Eginliymiş... Bugün kasapta kendisini gördüm. Kasapla hemşeri çıktılar.. dedi. Ara- dan bir hafta geçti. Bir pazar günü idi. Ahmed Selim evinde oturmuş ga- zetesini okuyordu. Bir aralık sokaktan geçen bir satı- cının sesini işitti — Portakalcı... Mandalina var, portakal var... Şeker gibi... Çekir- deksiz man dalin. .. Çekirdeksiz por- takal.. Bu pi Ahmed Selim aşağı kat- tan portakalcıyı çağıran komşusu Hilminin sesini işitti — Portakalcı... Portakalcı... Yuka- rıya, bizim dairenin kapısına gel... Üçüncü kata... Portakalcı apartı- 'mandan içeri girdi. Ahmed Selim de birkaç portakallia mandalina almak isityordu. O da kendi oturduğu dai- renin kapısına çıktı, Merdivenin par- maklığına dayanarak portakalcının yukarı çıkışını seyrediyordu. Maksa- dı aşağıdaki komşusu alış verişini bi- tirdikten sonra portakalcıyı yukark ya çağırmaktı. Portakalcı üçüncü kata, yani Hilminin dairesine geldi. Şişman adam pijamasile merdivenin sahanlığına çıkmıştı, Adamcağız elindeki sepetleri yere koyarken Hilmi kendisine sordu: — Sen nerelisin bakalım baba? İhtiyar portakalcı cevap verdi; Dörtyolluyum efendim... Hilmi hemen: — Sahi mi söylüyorsun?... dedi. — Şaka olur mu efendim? Biz ced be ced Dörtyolluyuz... Hilmi gayet memnun adam tavrile: — Demek hemşeriyiz yahu... Ben de «Dörtyolluyums... Ne zaman çiktın memleketten?. — Ehh... Dört beş sene oluyor... — Daha yeni sayılırsın... Ne var, ne yok bakalım bizim Dörtyolda?., — İyilik, güzellik bayım... olmuş bir — Şimdi söyle bakalım, portakal ları kaçtan vereceksin? — Herkese üç kuruştan amma, Saâ- na iki kuruştan bırakırım... Hem madem ki Dörtyollusun, memleketli- sin, sana öteki sepetten vereceğim Ahmed Selim yukarı kattan eğil- miş merakla bu alış verişe bakıyor- du.Komşusu Eginli değil miydi? Ne zaman «Dörtyol» Ju olmuştu?, Şimdi portakalcı üstü bir bezle örtülü kü- çük bir sepeti açmış, oradan en iri portakalları Hilmi için seçiyordu. Bu vakadan bir ay sonra idi. Bir gün Ahmed Selim apartımanın kâa- pısında aşağıdaki komşunun elma satan bir adamla konuştuğunu işitti. Kendi kendine: — Bakalım bu sefer bizim komşu hangi memleketten olacak?.. diyerek merakla yerinden kalktı. Merdiven başına gitti, Komşusunun sesi aşa- ğıdan geliyordu: — Demek Sapancalısın ha... Mem- Ieketli çıktık yahu... Ben de Sapan- calıyım... Kaça veriyorsun bakalım elmayı... Elmacı: — Sana sermayesinden vereyim ba- yım... dedi, yirmi kuruş. — Ver bakalım iki kilo... Elmacı hemen en büyük, en kırmı- zı, en parlak elmaları seçmeğe baş- ladı. Bundan sonra Ahmeğ Selim kom- şusu Hilmiyi bir yağcıda gördü. Hil- mi yağcının Trabzonlu olduğunu ii tince kendisi de Trabzonlu olmuştu. Ahmed Selim bir kere Hilmiye pas- tırma alırken yaslamıştı, Pastırmacı Kayserilimiydi. Hilmi de Kayserili oluvermişti. Ahmed Selimin büyük bir radyo- &u vardı. Bunu satıp yerine yeni mo- del bir radyo almak istiyordu. Eski radyoya müşteri bulmak için gazete- ye küçük bir ilân verdi. Ertesi günü kapı çalındı. Aşağıda- ki komşu, Hilmi gelmişti, — Affedersiniz, sizi rahatsız ettim, diyordu, ben aşağı katta oturuyo- rum. Çoktanberi ziyaretinizde bulun- mak isterdim, bu bir vesile oldu. Zanr- nederim satılık bir radyonuz varmış... Görebilir miyim efendim? Ahmed Selim: — Buyurunuz... diyerek Hilmiyi salona aldı. Sigara, kahve ikram etti, Hilmi lâf arasında sordu: — Nerelisiniz efendim? Ahmed Selim gülmemek için ken- disini zor zaptediyordu, İşte komşusu bu sefer çürük tahtaya basmıştı. Çün- kü Ahmed Selim deniz üstünde bir vapurda doğmuştu. Annesile babası bir iş için Misıra gitmişlerdi. £ Birdenbire İstanbula dönmeğe mecbur olmuşlardı. Ahmed Selim annesile babası Mısırdan İs- tanbula gelirlerken vapurda doğ- muştu. İşte şimdi Hilmi kendisile memleketli oçıkamıyacaktı. Ahmed Selim bu hikâyeyi şişman komşusu- na anlattı, Hikâye bitince Hilmi heyecan için- de sordu: - Aman dedi, Mısırdan İstanbula gelirken vapurda mı doğdunuz?.. Ri- ca ederim çabuk söyleyiniz... Hangi vapurda doğdunuz? Ahmed Selim doğduğu vapurun İs- mini hatırlıyamıyordu. Bir isim uy- durdu: — Esrarülisfenkş isimli bir va- purdaâ... Hilmi arlık büsbütün coşmuştu: — Ne diyorsunuz efendim? Ne di- yorsunuz? Ben de aynı vapurda, vali- dem Mısırdan İstanbula gelirken doğ- muşum.,.. Hattâ deniz üstünde doğ- duğumdan göbek adım Bahri konul- muş... Fakat ben bu ismi kullan- mam,.. Şayanı hayret bir kyefiyet doğrusu... O halde sizinle memleket- 1 — Bir hükümet rejimi 2 — İstikbal - Ayakkabı malzemesinden. 3 — Yunan adalarından biri - Bir erkek ismi, 4 — Başına 5 gelirse tepsi olur - Nota - İşaretle anlaşma. 5 — Bir tat, 8 — Genişlik - Meyit 7 — Âdi yemek kabı - Karadeniz sahi- Hnde bir iskele. 8 — Kabul - Küçük mağara. 9 — Külhanbey - Duman borusu. 10 — Kaski âdetler - yapmak. Yukarıdan aşağı : 1 — Çeklei hassası olan. 2 — Hicab eden - Ruh. 3 — Küçücük - Vapur demiri, 4 — Yaslar — Akıllılık taslıyan - Şetaret, 6 — 'Tersi örmekten emirdir - Zevce. 7 — Şart edatı - Sonuna «Ts gelirse başta gezen pis böcek olur. 8 — Eski deği . Tersi bir renk olur, 9 — Acıklı - Esnaf cemiyeti 10 — Rasgelme - Kırmızı, Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa : 1 — Harikulâde, 2 — Usul, Bilek, $ — 4 — Av, Gamse, 5 — Er, Elak, Bak, Enayi, 7 — İbrik, Tere, 8 — Ebe, 10 — 'Tüki, İrek, Riyaziye, Ar, 6 Na ,Ley, 9 — Naile, Yukarıdan aşağı * 1 — Eurdebin, 2 — Asi, Yabani, Ruya, K. R, Al, 4 — İâve, İlik, Lekeli, 8 — Ubigan, Ye, 7 — Liyakat, 8 — Âlem, Yeter, 9 — De, Zair, Ba, 10 — Ekber, Eşek. 2— Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Asım, Taksim: Kürkçüyan, F ruzağada Brtuğrul, Kalyoncukulluk! Zaftiropulos, Beyoğlu: İstiklâl cadde- sinde Galatasaray, Tünelde Matkoviç, Galata: Okçumusa caddesinde Doğ- ruyol, Fındıklıda Mustafa Nail, Ka- sımpaşa: Müeyyed, Hasköy: Sa Akduman, Pi eellerde nie versite, Karsgümrük: Ali Kemal, Ba- kırköy: Bi; Sarıyer: Asaf, Aksa- Tay: Cerrahpaşada Şeref, Beşiktaş: Halit, Fener: Balatla Hüsameddin, Kumkapı: Asadaryan, Küçükpazar: Necati: Samatya: Kotamustafapaşa- da Rıdvan, Alemdar: Ali Rız Şeh- remini: Topkapıda Nazım, Kadıkö Söğüllüçeşmede Hulüsi Ozman, Üski dar: Ahmediye, Eminönü: Bahçeka- pıda Mehmed Kâzım, Heybeliada; mas, Büyükada: Halk, Her gece açık eczaneler: Yeniköy, Emirgin, Rumelihisarı, Or- taköy, Arnavutköy, Bebek, Beykoz, Paşabahçe ve Anadoluhizarındaki €ç ganeler her gece açıktır. Posta Jttihadına dahli olmiyan ecnebi memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı 1009, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Şevval 17 — Kasım 32 B. İmsak Güneş Öğle Ikindi Akşam Yatsı E.1240 232 725 947 1200 Va. 5.27 712 1206 1428 1641 18,19 İdarehane: Babıâlı civarı Acımusluk sokak No. 13 Ti sayılırız değil mi efendim? Radyo- | nuzü kaça satmak niyetindesiniz?..> İ Hikmet Peridun Es RADYOLIN ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız 138) DİŞİ KORSAN Tarihi mu, YAZAN: İskender F. Sertelli Deniz Romanı Tefrika No, 196 Muhasaranın son günlerinde Aryüs (Dişi korsan ) 1 sevmeğe başlamıştı. O ne garip bir adamdı İmparatorun bir korkusu vardı: O, yerlilerin isyanını düşünüyor ve böyle bir tehlike başgöslerirse, der- hal bastırabilmek için sarayda giz- lice tedbirler alıyordu. Bizansta yer- leşen İznikliler imparatora körükö- rüne sadakat gösteriyorlar ve sur- lardan bir dakika bile ayrılmıyor- lardı. Surlardaki müdafiler muhasa- radan bezmişlerdi. Arkalarında kam- çı ve tazyik olmasa, çoktan dağıla- caklardı. İmparatorun şehirde bir çok muhalifleri vardı. (673 - 678) de beş yıl devâm eden büyük arab mu- hasarasını (o hatırlıyanlar: © wArab- lar kolay kolay yakamızı bırak- mıyacaklar!> iddiasını İleri sürüyor- lar ve ümidsizliğe düşüyorlardı. O zamanki muhasarada (673) de Bi- zans İmparstoru olan dördüncü Kos- tantin de şehri canla başla müdafaa ederek beş yıl düşman karşısında da- yanmıştı, Sekizinci Mihail beş aylık bir muhasara karşısında yılgınlık gösterecek ve Arablarla anlaşmağa teşebbüs edecek olursa. gelecek ne siller onu telin etmez miydi? İmparator sekinzinci Mihail inad- çı bir hükümdardı. Bütün zorlukla- rı yenmeğe ve Arablara karşı ölün. ceye kadar göğüs germeğe karar vermişti. * Veliahd Andronik... Babasına dayanmış olan tecrübe- siz ve havai meşrep prensin hiç bir kaygusu yoktu. Babasını büyük bir halâskâr olarak tanımıştı. Prensin başka bir kannati daha vardı: Bizans, daima haçlıların olarak kalacaklır. Hiç bir müslüman devletinin eline geçmiyecektir. Andronik bü inanışla yaşıyor ve Araplarm muhasarasına ehemiyet vermiyordu. Andronik ço- cuk değildi.. yaşı oluza yaklaşmıştı. Böyle olduğu halde memleket işlerile hiç de alâkadar olmaz, zevk ve eğlen- Cesinden ufak bir fedakârlık bile yap- mazdı. Her gece hususi dairesinde çengiler, rakkaseler, muganniyeler sabahlara kadar içip eğlenir ve ak- şama kadar uyurdu. Surlarda ve şe- hir kapılarında geçen harp sahnele- rinden ona bahsettikleri zaman, göz- lerini uğuşturarak güler: «Bunların hepsi birer rüyadır!» derdi» Arapla- rn hücumunu duydukça: «Kedilerin fillere saldırışını seyfetmek çok eğ- lenceli olur!> diyerek Araplarla alay ederdi. (Dişi korsan) bile onun bu alâkasızlığını ve İstihzalarını duymuş ve Melik bin Nasire: «Şu sersemden de - fırsat bulursan - intikam alma- yı unutma!» demişti. Melik bin Nasir saraya hulül etmeye muvafak olsay- dı, herkesten önce veliaht Andronike haddini bildirecekti Melik bin Nasirin naaşı saray ka- pısında halka teşhir edildiği günler- de, prens Andronik dairesine kapan- mış, gözdeleri ve cariyeleriyle gülüp oynaşıyor ve dışarıya bile çıkmıyordu. Sekizinci Mihail askerlikten yetiş- miş bir hükümdar olduğundan, oğlu- nun bu duygusuzluğunu gördükçe müteessir olmuyor değildi. Fakat, Andronik kadınlara çok düşkündü. Babası onun bu temayülünü kıramı- yor, daha doğrusu oğlunu çok sevdi- Bi için kendisini istediği gibi yaşa- makta serbes bırakıyordu. * General Anivasın sevgilisi, Son gün- lerde, Lâtinlere hizmet ediyor diye, imparator tarafından bir kaç kere zindana atılıp tekrar alledilmiş ve © sarayda kalmış, intrikacı, şeytan ve çok güzel bir kadın. İmparatora: «Dünyada, aşktan büyük kuvvet yok- tur!» diyerek, kendisini Bizansa an- cak bu kuvvetin bağladığını söylü- ır. İmparator Mihailin bu kadına karşı - her nedense - bir zaafı var. Seviyor mu?.. Acıyor mu?.. Korkuyor mu?.. Belli değil. Her halde, Anivas- la temas etmesini istemiyor. Lâtin pre: i Atinada, Bizanslılar aleyhin- de çalıştıkları bir zamanda, Atinalı bir kadınla general Anivasın seviş- mesi Bizansı İçinden yıkabilir. İmpas rator bu tehlikeyi vaktinde sezmiştir. Maamafih, Fidanın bütün emeli Bi- zans sarayına girebilmekti. O şimdi buna muvaffak olmuştur. General Anivası düşünmüyor bile, * Anivas..; Şairlerin, hakkında destanlar yaz- dığı, masallar düzdüğü bir kahra- man. Yedikule cephesinde Araplarla çarpışarak, şehri -Arap İstilâsından korumuştur. Anivas, İznikt parator Mihalle bağlı kalmış, sadakak göstermekte devam etmiş bir kuman- dandır. Anivasın bir dileği var: Fida- ya malik olmak. Bunun için bekle- meğe mecburdu. Muhasara bitince Fida üzerinde toplanan şüpheler de elbette zall olacak ve Anivas sevgilisi. ne kavuşacak * Teofilos ... Haliç surlarını müdafaa ve muha- faza eden meşhur bir kumandan. Teofilos hakkında yerlilerin şöyle bir kanaati var: «O, günün birinde imparatoru tahttan devirecek ve kendisi onun yerine geçecek.» İmparatorun Teofilosa Anivas ka- dar itimadı yoktur. Fakat ona karşı hiç bir zaman bu itimadsızlığını his- settirmemiştir. Teofilosun, bütün ihtiraslarının fevkinde göze çarpan büyük bir me- ziyeti var: Vatan severliği, Teofilos gerçek Mihaili Bizans tah- tından düşürmek fikrindedir. Fakat: «Şimdi sırası değil. Bizansı Lâtinler- den yalnız o kurtarmadı. Bu işi iki- miz birden yaptık. Tahta o oturdu.. ben açıkta kaldım. Onun oturduğu kadar, Bizans tahtında oturmak be- nim de hakkımdır!» diyor. Teofilosün kadınlarla slâkası yok- tur, Sefahate düşkün de değildir. O, Bizans imparatorluğunun sınırlarını büyütmek sevdasında. Lâkin ayni arzuyu sekizinci Mibail de göstermiş- tir. Arap muhasarası olmasaydı, Mi- hailin orduları Selânik civarında akınlar yapacak, Balkanlara, Make- donyaya doğru ilerliyöcekti. Teofilos ise Karadenizde akınlar yapmak, Pontos havalisini zaptederek Bizans huğudlarını genişletmek isti- yor. Yerlilerin Karadenizde gözleri yok. Halkın büyük bir kısmı Balkan- lara göz dikmiştir. Herkes muhasa- ranm sonunu bekliyorlar. * Güzel Dafne... Sekizinci Mihailin gözdesi. Saray- da bir çok âşıkları var. Hattâ prens Andronik bile: «Bamabın gözdesi ol- masaydı, Dafne ile evlenirdim!: di. yor. Dafne, Fida gibi entirikacı ve şeytan bir kadın değildir. Saf, temiz yürekli, uzağı görmek kabiliyetinden mahrum bir kızcağız. İmparator ge- celeri onunla birlikte yemek yer, ona şiirler okur. Bütün kadınlar arasında yalnız onu koynuna alıp yatmıştır. Mihail kadınlara yatmaktan korkar, Dafne, kendi hesabına, hükümdarın içindeki bu korkuyu silmiştir. Bu yüzden, sarayda Dafneyi çekemiyen- ler, onun ayağını kaydırmak ve im- paratorun gözünden düşürmek için akla, hayale sığmıyan tuzaklar ku- ran bir çok insanlar var. Bu tuzakları kuranların bir çoğu şüphe yok ki saray kadınlardır. Dafne, kendisini devirmek isteyenleri biliyor.. hiç kim- se ile temas etmiyor. Dafnenin haya- tini koruyan, hizmetçisi zenci bir ka- dındır. (Arkası var) Yeni tarihi tefrikamız TURAKINA Yazan: İskender F. Sertelli Pek yakında neşre başlıyacağız.