POLİTİKA Teşrifatın siyasete hâkim olacağı devir Devletler arasındaki siyasi mezhep farkları, eskiden hiç ehemmiyeti olma- yan teşrifat işlerini de güçleştirecek. Eskiden hiç ehemmiyeti olmayan, dedik. Gerçe siyasi hayatta teşrifat. her zaman mühim bir unsurdu, öyle olmasa, her memleketin hariciye kadrosunda, kimin öne geçip kimin arkada gidece- Zini, sağda kimin, solda kimin oturacağını bilen vukuf ve ihtisas ehline yer ayrılmazdı. Politikada teşriat daima başta gelir, hattâ diplomasi sanatı ba- zen sırf teşrifattan ibarettir, fakat mesele bu derece karışık değildi: Alman Hariciye Nazırı von Ribbentropa Pariste ziyafet verilmiş, eski Fransız Baş- vekili Blum ile Maarif Nazını ve galiba bir başka nazır daha ziyafete gelme- mişler, yahut Ribbentrop bunları sofrada istememiş. İki tarafın da hakkı var; Ziyafete gelmiyen Fransız ricali musevi dinindendir. Von Rihbentrop ise, yahmdilere akin gelmiyen her türlü eza ve cefayı reva gören bir devleti temsil ediyor. Almanlar, yahudilerin otomobile binmesine, sinemaya gir- mesine, parklarda gezmesine razı olamazken, von Ribbentrop meselâ B. Leon Blum'un ziyafette sağına, yahut soluna oturmayı nasıl kabul eder? Nezake. ten kabul etmiş de, tam yemeğin ortasında söz, yahudi meselesine intikal © etmiş!... Haydi bir gürültü... Bu sefer müşkülât kolaylıkla halledildi. Fakat, yakında Fransa Hari. ciye Nazırının Berline giderek ziyareti iade etmesi lâzım gelecek. Ya o za- mana kadar Fransada kabine değişir (olmayacak iş değil, çünkü üç, beş ay- da bir görmeğe alıştığımız hâdise) ve Hariciye Nazırlığına musevi bir zat gelirse? (Bu da İnikânsiz değil, çünkü Fransız ricali arasında epeyce var) Vaziyet, o zümun ne olur? Meselâ sosyalistler iş başına geçmişde Leon Blum Hariciye Nazırı olmuş! Ne Rlum Almanyaya gider, ne de Almanlar Biumu kabul ederler... Vransa - Almanya dostluğu bir zatın ırkı, dini yüzün. den suya mx düşecek? Düşeceği muhakkak. Artık Fransızların ba işe de dikkat etmeleri lâ- Meselenin lâtife kısmı bertaraf, görülüyer ki Devletler arasnda sü- rekli anlaşma olabilmesi için sade politikada değil, mezheb ve meşrebde de yakınlık olmalı. O zamanlara da şahid olacağız! AKŞAM Afrikada bir Monbassa adası bu adada yaşıyan bir de Vaboni kabilesi yardır. Bu kabile halkı üç yüz sene evvdi ne İse, bugün de ayni odur, Medeni- yet bu kabilenin arasına sokulama- muştur. Kabile otuz çadırdan ibarettir, Çok çirkindirler. Gözleri çekik ve şa- kaklarına yakındır, burunları yam- yassığır, ancak dudakları zenciler gibi sarkık değildir. Tenleri hafif bronz rengine kaçar. saçları düzdür. Vaboniler et ve balık yerler. Hepsi de balıkçıdır. Bu adamlar ilk törelerini aynen 161 bin dolarlık sakal Amerikanın Kansas şehrinde otu- Tan Mak KU uzun kırmızı sakâl ve gözlerine kadar sarkan Kırmızı saç- larile meşhurdur. Mak Kil, geçen gün şehrin intiza- mımi bozan bir hareketinden dolayı bir kaç gün belediye işçileri teşekkü- lünde çalışmağa mahküm edilir. Ora- da belediye memurları Mak Kilin sa- kahını tıraş ederler. Bunu üzerine Mak Kil mahkemeye müracaatle ke- silen sakah için 161 bin dolarlık taz- minat ister. İhtiyar sakallının suçu evinin önüne biriken süprüntüleri kaldırmaktan imtina etmesiydi. Belediyenin müteaddid müraca- atlerine rağmen bu süprüntüyü kal- dırmayınca belediye onun cezalandı- #imasına karar verdi. Fakat bu ce- zayı çektiği esnada Mak Kil uzun sa kahnı da kaybetti. İhtiyarın Kansas Siti belediyesin- den 161 bin dolarlık zarar ve ziyan istemesi, kendisini bu sakalı sayesin- de bir filim şirketile mukavele akdet- miş olmasından vesakalı kesilince Mukavelenin #eshedilmesinden ileri gelmekte imiş. Vuruşarak kız almalar talib çıkınca muhakkak başka biri de kıza talib olur. Bunun üzerine iki rakib bıçak bıçağa gelirler... Bütün kabile halkı etraflarını sa- rar ve onların boğuşmalarını seyre der. İki rakib birbirlerini müteaddid yerlerinden yaralarlar. İçlerinden biri ya ölür, yahud ağır yaralanıp döğüş- meye devam edemiyeceğini söyler. Kavga durur ve galib gelen kızı alır. Vabonilerin çoğunun vücudünde ya- ra bere izleri vardır. Bu izler evlen- mek istediklerinin delilidir. Hapishane duvarından İngilterenin Ekseter şehrinden bil- dirildiğine göre gçeen gün şehir ha- pishanesininin duvarına çıkan bir mahpus sokaktan gelip geçen halka hitaben bir nutuk söylemeğe başla- mıştır. Mahpus bu nutkunda hapis- hane idaresinden şikâyetlerde bulun- muş hapishanede yaşıyan 170 kişinin açlıktan ölmek üzere olduklarını, ia- şenin günden güne fenalaşlığım. ve- rilen ekmeğin yenilmiyecek kadar fena, çayın sıcak bir sudan ibaert ol- duğunu ve çorbanın da &detâ bula- şık suyuna benzediğini söylemiştir. Duvardan aşağıya bağıran bu mah- pusun sözlerini işiten halk duvar di- binde birikmeğe başlayınca mahpus ahaliye vergileri niçin verdiklerini araştırmağa davet etmiş, her halde vergilerden hapishane için ayrılan mikdarın mahpusların midesine değil, başkalarınm cebine girdiğini beyan etmiştir. Mahpusun bu protestosu üzerine İngiltere hükümeti Ekseter hapishanesinin idaresinde (tedki. kat yaptırmağa ve mahpus ta- rafından verilen sözlerin doğru olup olmadığını tahkike karar vermiştir. Papanın sofrasında Papanın. sofrasında ne erkek, ne de kadın, hiç kimse oturmaz, Papa Yalmz, tek başına yemek yer. Katolik kilisesi kaidesi, papanın tek başına yemek yemesini emretmiş- tir. Bu kaide bozulmaz. Ancak, bu kaide bir kere botuldu. Papa 9 uncu Pi, sojrasma misafir da vet etti, davet ettiği misafir de kü Bindi. » Avusturya imparatoru Maksimilyen Meksikaya gittiği zaman esir edildi. | | Karısı Şarlot vehmine kapıldı. Roma büyük otelinde oluruyordu. Bu velmi o derece arttı ki, verilen yes mekleri ağana koymamağa başladı. 9 uncu Pi, kadının bu sabit fikrini ğe davet etti, beraber karın doyur- dular, Fakat papanın gösterdiği bu iyilik fayda vermedi, kadın. nihayet çıldırdı. Kocasını da Kerretaro'da Kurşuna «beni zehirliyecekler» Otuz sene insan yüzü görmiyen ve aydınlıktan kaçan esrarenğiz bir kadın İngilterenin Su- seks eyaletinde Ho- bir o mahallesinde bahçe içinde küçük bir evde oturan yaş- lbir kadın geçen gün evinde ölü bir halde bulunmuştur. Bu kadın çalılıklar ve ağaçlarla ör. tülü olan küçük evini bundan otuz 86 İ ne evvel satın almtştı. O zamandan- beri evinde yalnız yaşıyor ve ne kom- Şuları, ne de satıcılar onun yüzünü görmüyorlardı. Esrarengiz kadın dünyasına tama- mile küsmüştü. Filvaki komşulardan bazıları kadını bir iki defa görmüşler- di. Fakat bahçeye çıktığı zaman peçe- li olduğu için yüzünü gören olmamış. far. Kadının adını sanını bilen de yok- tu, ne erkek ne de kadın hiç bir dostu kendisini ziyaret etmiyordu. Kadın yalnız geceleri evinden dışa- rıya çıkıyordu. Evin her tarafı sımsı- kı kapalı duruyordu, pencerelerin camlarına koyu renkli kâğıdlar yapiş« tırılmıştı. Son günlerde sokak kapısının önün- de süt şişeleri birikmeğe başlamıştı. Kadın sütçü tarafından bırakılan bu şişeleri içeriye almıyordu. Bu hal za. bıtanın dikkatini celbetti. Polisler evin kapısını kırarak içeriye girdiler, Aylu- da bir kadın cesedinin yatmakta ol- duğunu gördüler, Bu cesed otuz se nedenberi o evde yalnız başıma otur- makta olan 65 lik kadının cesediydi. Ölüm bir hafta evvel vukua gelmişti. Zabıta evi araştırdığı zaman yiyecek içecek namına hiç birşey bulamadığı İngilterede birkaç gün evvel 65 yaşında bir kadın ölmüş- ve şehrinin kibar İ tür. Bu kadın 30 senedenberi ayni evde yalnız başına yaşamış, kimseye yüzünü göstermemiştir. Öldükten son- ra evinde yapılan araştırmada da dikkate şayan hiç bir şey bulunamamıştır. gibi kadının son arzusunu bildiren bir vasiyetnamede ele geçirilemedi. Yal- niz, bulunan bazı evraktan isminin Phoebe Sayre olduğu anlaşıldı. Fakat bu ismin de bir kadın ismimi, yoksa bir kız ismi mi olduğunu meydana çıkarmak mümkün olamadı. Şimdi polis cirar eyaletlerde bu kâ- dın Kakkında tahkikat yapmaktadır. Otuz senedenberi kendisini kimseye göstermiyerek yaşıyan ihtiyar kadının vaklile tanınmış bir muganniye ve ya- hud piyanist olduğu zannedilmekte- dir. Herhalde kadının oldukça büyük bir serveti vardı. Çönkü otuz sene- denberi hep kendi parasile yaşamıştı. Fakat, bu servetin izini ve bakiyesini bulmak mümkün olamamıştır. Kadı- nın akrabası ve dostları hakkında da hiç malümat yoktur. Kadının yaşayış tarzındaki garabet» ler hakkında komşuları birçok şeyler anlatıyorlar. Gün aydınlığını görme- meğe yemin etmiş gibi yaşıyan bu ka- dın ayni zamanda çiçeklerden de nef. ret ediyordu. Bahçesinde çiçekler açtı. ğı zaman bunları toplayıp komşusu- nun bahçesine alıyordu. Harp tehlikeleri geçenlerde patlak verdiği zaman tayyare hücumlarına karşı tertibat alan memurlar bu ka- dıma da gidip evine bir gaz maskesi bi- rakmak istemişlerdi. Kadın gaz mas- kesini görünce fev- kalâde hiddetlen- miş ve onu da kom- Şunun bahçesine fırlatımıştır. Kadının komşula- rından biri mister Fuermev diyor ki: «Komşumu bir kere bile görmedim ve onu bugüne kadar ziyaret eden de olmadı. Kadın sık sık satıcılarını değiştirirdi. Kimbilir han- gi sebepten dolayı bir satıcıdan uzun müddet alışveriş yapmazdı.. Diğer taraftaki bitişik evde oturan komşu ise şunları söylemiştir: «Kom. şum ihtimal ki meş'um bir hâdisenin elemine bürünmüş olarak yaşıyan bir kadındı. İlk defa evine taşındığı 7a- man kendis'ni ziyaret etmek istedim. Fakat beni kabul etmedi. Ordan sonra bir daha kendisini rahatsız etmedim.» Bayan Sayre kendisini tanıtmamak için mübayastını ortalık karardıktan sonra yapıyordu. Karanlıkta sokağa çıktığı zaman bile yüzünü kalın bir si. yah peçe ile örtüyordu. Meyva salın aldığı dükkânm sahibi kadın hakkın. da «Ben hayatımda böyle eksantrik bir kadın görmedim.» demektedir. Ba- yan Sayre yalnız sütçünün bahçeye girerek evin kapısına kadar gelmesi. ne müsaade ediyordu. Bu adam da di- yor ki: «Ben kadının yüzünü yalnız bir defa gördüm. Süt psralarmı her zaman bir zarfın içine koyarak kapı nın önüne bırakırdı.» Ölümünü müteakip &detektifler evin her tarafını araştırmışlarsa da el yazısile yazılı birkaç musiki parça” sından başka birşey bulamamışlardır. Hukuk ilmini yayma kurumunun konferansları İlk konfrans ayın onunda verilecek Ankara 8 (Akşam) — Hukuk ilmi- ni yayma kurumu tarafından tertip edilen konferansların birincisi bu ayın 10 unda Ankara Halkevinde İs- tanbul üniversitesi rektörü B. Cemil Bilsel tarafından verilecektir. B. Ce- mil Bilselin konferansının mevzuu (Develt hukukunda evrensel, özel ve ulusal mektepler) dir. Konferans verecek diğer zevatın adları ile konferansların mevzuları ve verecekleri tarihler aşağıda göste- rilmiştir: 24/12/9088: Biyasal bilgiler okulu profe- sörlerinden Etem Menemeneloğlu (Bey- nelmilel camla hukukunda salâhiyet me. Selesi). 1/4/888: İstanbul hukuk fakültesi pro- fesörlerinden Hitseh (Devlet, teşekkülleri nin hukuki mahiyeti). 21/1/9399: Ankara hukuk fakültesi pro- fesörlerinden B. Ahmed Esad Arssbük (Tarihi mektep). 4/2/030: İstanbul üniversitesi eski por- fesörlerinden B. Ferid Ayten CYeni Al man hukuku). 18/2/9039: İstanbul hukuk fakültesi pro- fesörlerinden B. Hanig (ESKİ ve yeni tabif hukuk), 4/3/9909: İstanbul hukuk fakültesi de- kanı B. Ali Puat Başgil (Muasır hukukla Amme hükmi şahıslarının mesuliyeti me- selesi). 18/3/0390: Konya B. AN Riza Mya eline fösörlerinden kuk bakımından İngiliz borçlar hukuku- nun ana prensipleri). Hukuk ilmi yayma kurumu, yakın- da hukuk ilmi namı sltında biri türk- çe, diğeri fransızca ve almanca olmak üzere iki mecmua çıkaracaktır. Mec- muanın türkçesi senede iki defa çi- kacaktır. Bankada Türk paran var mi? Korkma çünkü Türk paran en “ sağlam pafadır. GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ Italyanların istedikleri Majorka adası gyz birdenbire yeni iddia larla ortaya çıktığını öğreniyo- Tuz. Altı isteği arasında Majorka ada» sı da var, Majorka Akdenizde, İtalya, İspanya ve Fransa arasındaki Balcar takım adalarına dahildir. On üçüncü asırda müstakil bir krallık olan Bale- ar adaları son zamanlarda İspanyaya Sitti, Franko isyanının zuhurundan sonra, İtalya, burasını işgal etti, Ak- deniz statükosunu değiştirmiyeceğini İngiltereye vadettiği halde, şimdi bu- radan çıkmamak emelinde olduğunu anlatıyor. Majorka adasını, İspanyollar (Mal- rabbaıdır, Nüfusu 250,000 Kadardır. Bülün Balear adalarının nüfusu 352,000 kişidir. Bu adanım eni yüksek noktası 1571 metredir; şimal dağlar- Ja muhat olduğundan soğuk rüzgür- lara karşı, ortadaki alçak araziyi mu- hafaza eder, İklim gayet mülâyimdir, Burası, Akdenizde kışın oturulacak en lâtif yerlerden biridir. Ziraat mahsul leri cihetinden pek zengindir. Şarap, portakal, yemiş, zeytinyağı istihsal olunur. Sulama tertibatı da yapılmış- tır. İki meşhur şehri, cenupta Palma, şimalde Alkudis'dır. Fakat İtalyanlar, burasını lâtif ık- liminden, girdatinden ziyade, Akdeniz ortasındaki sevkulceyşi mazhariyetin- den dolayı istemektedirler. Plânları malüm: Fransanın Şimali Afrikada- ki müstemlekelerine sahip olmak. Bu ada da, tam yolu kesecek bir noktada bulunduğu için birdenbire ehemmi- ye alıyor. Adanın hava istasyonu var- dir, İtalyanlar, burasını şimdiden bir üssü bahri haline getirmişlerdir. Da» imi olarak, Majorka İtalyanlarda ka- Uursa Akdeniz müvazenesini yeniden tesis için tedbirler nimak lâzımgelir, Adanın tarihine bir kuş bakışı: bilhassa Katelanya karakterindedir. “Statüko,, ne demektir? on zamanlarda dilimize birçok beynelmilel kelimeler giriyor. Statüko da bunlar arasındadır, Nite- kim, kullandık. Bu kelime- nin aslı lâtincedir; «İn statu guo ante den muhaffeftir, «Şimdiki va- 0 ziyetş, demektir, Siyasi yazılar arasında, türkçe me- tinlerde de sık sık raslanan bu ibare, «halihazırdaki vaziyeti muhafaza manasına «stalükoya riâyet> şeklinde. kullanılıyor, ;