BİR MASAL Aslan kükreye kükreye dolaşırken karşısına bir kedi çıktı Kükreyon as- lan sesisi kesti, kediye dikkatli dikkat li baktı: — Tuhaf şey dedi, kuyruğu ben, pençeleri ben, yüzü gözü ben; ben- den bu; fakat bunu bu hale kim koy- du?... Merakını halletmek için kediye sor- du: — Sen kimlerdensin? — Sizlerdenim. — Seni bu hale kim koydu. — İnsan... Aslan düşündü; İnsan da nedir?.. İnsan denen gıahlük bir aslam bu ha- le nasıl koyabilir?... Tam bu sırada bir oduncu göründü. İhtiyar bir adumdı, küçük baltasını omuzuna vurmuş ormandan dönüyor- du. Aslan kükredi: * — Dur!... Oduncu durdu. Aslan kediyi göste. rip kükredi: — Bunu bu hale sen mi koydun? — Evet, — Öyleyse çık karşıma... İnsan dedi ki: Silâhlarımız denk değil, Senin | pençen var, yelen var, İzin ver ben de evime gidip pençelerimle yelemi ta- kayım... — Peki, — Amma ben gidip gelinceye kadar sen kaçarsın. — Kaçmam beklerim. — Kaçarsın... Kaçarsın, kaçmam diye çekişmeğe başladılar. İnsan inanmıyor, kaçmıya- cağına dair teminat istiyordu. Aslan kızdı: — Ne istersen yaparım. Oduncu baltasmı aldı, büyük bir kü. lüğe vurup yardı, yarığa bir çomak soktu, sonra aslana arabğı gösterdi: — Sok şuraya ayağını. a Aslan pençesini odun yarığına s0- kar sokmaz adam çomağı çekti, asla- nın pençesi sıkışıp kaldı. Adam eline aldı sopayı, başladı âslanı patakla- mağa. Boyuna vuruyordu. Aslan yalvardı: — Dur dedi, beni dinle, Vurmana ra- zıyım, istediğin kadar, istediğin gibi vur, Amma yalvarırım sana buna ben- zetme beni... Beni bunun haline koy- ma, Kediyi gösteriyordu. 1 Arpa ekmiş... Nasreddin hoca tarlasına arpa ek- &. Biraz sonra Timurun askerleri tar- lada cirid oynamağa başladı. Bu hali gören hoca: Mucize!., Mucize!,.. Diye haykırarak oradan oradaya ko- şuyotdu, Sordular: — Ne bağınıyorsun hoca?... — Mucize, mucize... Hoca feryadını Timur duyuncaya kadar haykırdı. Nihsyet Timur düy- du: Hoca dedi mucize deiğin nedir?.. Daha ne olsun. Tarlama arpa ek- — Bak yeni elbisemin renginde!... miştim, bir alay asker bitti!... İ — Şimdi dümdüz yüzü koyun yati- niz! Emniyet Mahallede bir hırsızlık olmuştu. Herkes Mehmedden şüpheleniyordu. Komşusu Ahmed ona; — Azizim Mehmed, dedi, ben kendi- me emin olduğum kadar sana da emi. Mehmed komşusunun elini hararet- le sıktı: — Teşekkür ederim kardeşim, te gekkür ederim... : Ahmed onun kulağına fısıldadı: — Kendime hiç emniyetim yoktur... üm! Kazoğlu kim? Abdilihamtd o devrinde Adaların meşhur bir Kazoğlu efendisi vardı. Bu zat günlerden bir gün dedi ki: — Her köşk bana -25- altın versin, Adalarda su çıkarayım. Buna herkes ram Oldu. Kazoğlu yirmi beş bin altım kadar bir para topladı. Atinaya kaçtı. Seneler geçli, Meşrutiyet ilân edil. dikten sonra Kazoğlu şu hadiseyi unutulmuştur ümidile külkıp İstan- bula geldi, Ada vapuruna bindi ve tesadüfen meşhur Şemsi Mollanın yanına oturdu. Zekösile meşhur olan Molla Adal ları dolandıran zalı tanıdı ve sordu: — Affedersiniz, siz kimsiniz?., — Kaöoğlu. Molla doğruldu: — Hayır dedi, Kazoğiu biziz, sen Köpoğlusun — Mektep nasıl gidiyor? — Fevkalâde iyi. Bugün öğretmen: Her talebe senin gibi olsaydı mekte- bin kapılarım kapardun dedi. Deli Delinin biri timarhanenin banyosu» na bir olta atmış bulık tulmağa uğra- şıyordu. Bir aralız doktor geldi, deliye baktı ve sordu: — Nasıl iyi balık var mı? Deli başını çevirdi: — Sen delimisin dedi, banyoda ba- lık tutulduğunu gördün mü hiç!... e Kizi pe ke Amerikalı milyonerin başına gelenler Milyoneri hem bir kuduz köpek ısırdı, hem de gittiği Senelik 'yaridatı iki milyon dolar tahmin edilen Vilyam Erovn Nevyor- kun Brodvay caddesinde geçen çün keyifli keyifli dolaşıyordu. Bütün gün borsada olurduğu için biraz ha- re, olomobil ve asansör gibi nakil va- sıtaları icad edilelidenberi milyone- rin hiç yürüdüğü yoktu Mister Brown bir ilân sütununun önünden geçerken durerak Hüpları alâka ile okumağa başladı. Bunların arasmda büyük harflerle yazılı olan aşağıdaki İlân dikkatini ocelbetti: «Dikkat! kuduz köpekler var... Şim- diye . kadar Mehhattan'da dört ku- duz vakası tesbit edildi. Şayed bu kö- derhal doktora müracasi ediniz. Çünkü kuduzdan ölmek müthiş bir şeydir!» Sıhhatine çok meraklı olan milyo- ner belediyenin bu ilânı okuyun- ca dehşetli bir meraka düştü. Keyfi- | mi kaçıran o Ylâna arkasını çevirerek yoluna devam etti, Fakat bir iki du- kika sonra korkusundan olduğu yer- İ de donup kaldı. Çünkü küçük bir köpek havlıyarak üzerine geliyordu. Bu köpeğin yüzü gözü ali idi. Köpeği görünce milyönerin gözle- ri faltaşı gibi açıldı, korkusundan İ ulnmda soğuk fer taneleri hası! oldu. | Bu aralık milyoner o vaziyetteki bir insanın yapacağı en akılsızca bir ha- rekette bulundu. Elinde tuttuğu al İ tin saplı bastonla köpeği korkutma» İ ga kalkıştı. Köpeği bir kat daha kız- dırdı. Yüzünü örten salyalar arasın. — Babamla konuştum, geçinmemiz | dan kıpkırmızı bir dil meydana çık- için lâzım olan paranın yarısını veri. yor, — İyi. Şimdi öteki yarısını verecek birini bulalım... KABAHAT KİMDE? Bektaşi tarlasını ekti, rızık toplama- ğa çıktı. Yolda bir kalabalığa rasladı. Köy. lü ellerini susta durur biçimde gö- ğüslerinin hizasına kaldırıp parmak- larını aşağıya sarkıtmışlar, önlerine imamı almışlar gidiyorlar. — Nereye böyle? — Yağmur duasına Bektaşi de onların biçimine girip aralarma katıldı. Tam Bektaşinin tarlasmm hizasın. dan geçerlerken, Bektaşi başını gök- yüzüne kaldırdı, sonra ayağile tarla. | Şöhret Meşhur olmak istiyordu. Amma çok meşhur, Fakat edebiyat, şiir, resim gibi modasi geçmiş şeylerde şöhret yapmak niyetinde değildi. Daha oriji- nal bir sahada moşhur olmak istiyor. du. Meselâ gayet meşhur bir itfalyeci... Bunun için gitti itfaiyeye yazıldı. Bu sahada kendisini gösterecekti. Onu civar köylerde bir itfaiye grupuna ver- diler, Grup âmiri yeni gelen itfaiye nefe. rinin bu mesleğe niçin girdiğini öğre- nince: — Nafile zahmet ettin... dedi, bu- rada kendini hiç gösteremiyeceksin... — Sebep? — Burada hiç yangın olmaz ki... — Deme... — Evet on sene İçinde bir tek yan. nı oldu. O da bizim itfaiye binası Dekiğe £> Kanınlk Giyene, kağ sına bir işaret çizdi: — İşte benim tarlam! dedi. kara bulut belirdi, etrafı kapladı, ce hp gitti. İ — Bektaşi hemen tarlasına koştu, do- lu ekinlerini mahvetmişti. Hem de | yalnız kendi tarlası mahvolmuş, dolu- nun başka hiç bir tarlaya zararı do- kunmamıştı. Bektaşi ellerini açtı: — Hey Allahım dedi, kabahat senin değil, tarlayı sana gösterenin!.. Korkma Bir sabah başıboş bir genç at cam- büzının çadırları etrafında dolaşırken at cambazlarının müdürü: — Beş lira kazanmak ister misin?,. İsterim. — Öyleyse gel. Benim aslanlardan biri öldü. Sana onun postunu giydi. receğim, gece aslan yerine sen çika- caksn. Gece oldu. Oyun başladı. Demir ka- fesin içinde aslan ve birde kaplan göründü, At cambazı ilân etti; Biçare aslan korkudan tir tir titri- yordu. Bir aralık kaplan yanına sokul- du ve fısladı: — Neredensin sen? — Fatihtenim. — Korkma, ben de Beyâzıddanım! — Her şeyin elektriklenmesi ne güzel şey bayan; lokomotifler elektrikli olsa dumandan kurtulurduk!... Yürüdüler... Biraz sonra ufukta bir | ilânmı okumuş olan milyoner tı. Milyoner hayvanı obastoniyle defetmeğe çalışmakta devam ediyor- du. Bu aralık baston köpeğin ağzına isabet etti, Köpek, duyduğu acı üze rine hızla bir kere bağırdıktan son- ra milşonerin üzerine hücum etti ve dişlerini mister Brown'un baldırına geçirdi. Daha ilç dört dakika evvel kuduz bir ölüm korkusuna kapıldı, benzi attı, viz büyüklüğünde dolu serpeledi, dağı.) kuduz hastalığının vücudünü isti- lâya başladığını zannetti. Endişe içinde etrafıma bakınırken karşı ta raftaki binalardan birinin kapısm- da bir doktor Jâvhası gördü. Mister Brown bütün kuvetini bir araya top- lıyarak o tarafa koştu ve doktorun kamsını çaldı. Kapıyı açan hizmetçiye: «Kuduz... Kuduz! diye bağırdıktan sonra içeriye girdi. Muayene oda pek tarafından ısırılarak olursanız | | reket etmek istiyordu. Zâten tayya- | | | | doktor kendisini deli zannederek bir odaya kilitledi suidu döklör yutayı yikürken milyo- Mor hafif bir sızı hisscili, Bu scınn ilk kudurmak alâmeti olduğunu zannederek beğırmağa başladı. Fakat doktör kendisini teselli ede. rek: «Hiç korkmayınız, köpeğin diş- leri etinize kadar nüfuz etmemiş. Kuduz Ssirayeti mevzuu bahis ola- maz» dedi Mister Brovn deklordun bu hâberi alınca çok sevindi ve hâyalını kur- teran tabibe borcunun kâç dolar ok duğunu sordu. Doktor, muâydne ve bandaj için on dolar istedi, Milyoner hemeri çek defte çıkardı. Kuduz iletinden kurtulmakta mütevelid / sevinçle çekin üzerine bir kâç rakam yalavak kfğıdı döklors uzattı. Dok- tor çeki büküp cebine koymak tze- re iken gözü 1000 râkâmına ilişti. Bunun üzerine endiseli bir tavria bir kere milyonerin vüzüne, bir kere de 1000 rakamına tekrar baktıktan sonra bir siğr 8 ya gitti, dr şarı çıkarak kapıyı arkadan kilitledi. Doktorun bu hareketine bir mfüna veremiyen mister Brown da dısarıyı çıkmağa hazırlandı. Fakat kapının kilitli olduğunu görünce şaşırdı. Mi- yöner kapıyı itiyor, sarsıyor, ş yor, fakat koridorda insanların U lâşlı telşii konuşmalarından başka bir şey işitmiyordu. Milyonerin hiddeti arttı. «Ya ka- Pıyı açarsınız, yahut kırarım» diye feryada başladı Bu aralık kapının önüne gelen birisi mister Brow'a sükünet tavsiye etti, kapının yakın- da scılacağını söyledi. Ne olduğunu bir türlü anlıyamıyan milyoner dâ ha ziyade kızdı ve kapıyı tekmeleme- ğe kalkıştı. Bunun üzerine dışarıda- ki s€$; «Ya sÜkünt edersiniz, yahut şimdi deli gömleğini giyersiniz!'s di. ye bağırdı. Nihayet aradan yarım saat geçtik- ten sonra milyonerin karısı dokto- rün evine gelerek kocasını kurtardı. Mister Brovn da odada kapatılması» nın sebebini anladı: Doktor çekin Üzerinde 10 dolar yerine 1000. dolar görünce milyonerin delirdiğini ve ilk cinnet alâmetlerini göstermeğe baş- ladığını zannelmiş ve keyfiyeti hem zabıtaya, hem de milyonerin silesine haber vermek için hastayı odaya ka- payarak çıkıp gitmişti, Gazetelerin . haber verdiğine göre mister Broyn Nevyorktan çıpık git- miştir. Manhatian'da kuduz vakala- rının arkası kesilmeden oraya geri dönmek istemiyormuş. Kaidfe kaleyi gezen bir grup İzmir (Akşam) — İzmirin Kadife kalesi, şehir ve civarının bütün güzel. Jiklerine hâkim bir mevkidir. Vali B. Fazlı Güleç, Kadife kalesinin kâin bu. Tunduğu tepenin baştan başa ağaçlandırılmasını emretmiştir. Belediye ve ZU Taat daireleri, ağaçlandırma işl için lâzım gelen fidanları hazırlmışlardır. Son. behârdâ Kadife kalesinin her tarafına fidanlar dikilecektir. Belediye tarafın- dan tepenin en güzel yerinde bir gazino inşa ettirilecektir. Bir de olzi inşası tasavvuru vardır.