6 Aralık 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

6 Aralık 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Mevsim yazdı. Bütün gün İstanbul kızgın bir güneş altında kavrulmuş, akşama doğru hafif bir serinlik çık- mıştı. Ferdi ağır ağır Köprü üstünden İstanbula doğru yürürken arkadaşı Ziyaya rasgeldi. İki eski ahıbab çok- tanberi biribirlerini görmemişlerdi. Ziya: n — Vay Ferdiciğim...:'Bu'ne mü- © kemmel tesadüfi... Nereye böyle? di- ki, yerek arkadaşının eline sardı. Ferdi cevab verdi: — Eczaneye gidiyorum “birader... Bir iki aydir bana bir şeyler oldu. Geceleri uyuyamıyorum. Doktora git- tim. Bir reçete yazdı. Götürüp ecza- neye bıraktım. Şimdi ilâçları alma- ga gidiyorum. Ziya alâka ile sordu: — Nen var? Niçin uyuyamıyorsun? — Bilmem ki birader... Üstelik bizim evde sivrisinek, tahtakurusu gibi şeyler de bolca... Ziyanın aklına bir şey gelmiş gibi: — Bir fikrim var, dedi, bu gece bana gel... Bizim köşkte kal... Ne tahtakurusu, ne sivrisinek, ne pire... İlâç için bir tane bile bulamazsın... Beninle beraber yemek yeriz, çene- çalarız. Hem de yeni tuttuğum köş- kü görmüş olursun... Gel de bak... Ne manzara... Ne haval... Mükem- mel, rahat bir gece geçireceğine emi- nim... Ferdi özür dileyecek oldu. Fakat Ziya; — Dünyada mazeret dinlemem... Bu gece bendesin (oKatiyen seni bi- rakmam, anlıyor musun?... diye ayak diretli. Nihayet Ferdi: — Peki, dedi, bari şu eczaneden bizim ilâçlar: alalım... Kolkola eczaneye gittiler. İlâçları aldılar. Ondan sonra Sirkeciye ka- dar yürüdüler. Yolda Ziyanın gözleri hep etrafından geçen kadınlarda idi. Nihayet Ferdi arkadaşına: — Birader, dedi, sen hâlâ uslan- mamışsın... Bu ne hal canım... Ar- tık bu gibi çocukluklardan vazgeç- sene... z Ziyanın bu tabiatini bütün arka- daşları . bilirdi. Ele avuca sığmaz, uçarı çapkınlardandı. «Kırk tarakla bezi vardı. İki arkadaş Sirkeciden trene bin- diler, Ziyanın oturduğu köyde in- diler, Köşke giden yolda ilerlerken Ziya: — Göreceksin, diyordu, bu gece © ne kadar rahat edeceksin!... Deliksiz mükemmel bir uyku çekeceksin... Köşkte karşılıklı yemeklerini yedi- — ler. Ziya mütemadiyen kadın mace- © ralarından,. aşktan bahsediyordu, © Ferdi; — Bir gecelik deliksiz bir uykuyu. en hararetli, en heyecanlı aşk mace- Tasına değişmem... diyordu. Köşkün sahibi Ziya: « Amma da yaptın ha... Aşkın yarında uykunun lâfı mu olur? Aşk- $iz insan yaşar mi?.. Ben aşk için ya- ratılmışım... diyordu. Günlerdenberi uykusuz olan Fer- di bu geçe erken yatmak istiyordu. Rabat uyuması için doklorun verdi- ği ilâcı aldı. Ziyaya: - Aman bana yatacağım yeri gösler... dedi, erkenden yatağıma çekileyim, belki ilâcın tesiri olur da uyurum... Ziya ona yatacağı odayı gösterir. ken: — Muhakkak uyuyacaksın... di- yordu, ne sivrisinek var, ne tahtaku- rusu, üstelik ilâcı da aldın... Sana bu akşam kendi yatak odamı verece- ğim. Ben başka yerde yatacağım... dedi. Ferdi karyolanın yânındaki kü- çük masada bir telefon görmüştü. Arkadaşına: — Telefonun da yatağının başın. da... dedi. Ziya güldü: — Ne yaparsın?.. Ben telefonu çok severim... Hele bazân insanı tatlı bir kadın sesi ararsa telefonla konuşma- ğa bayılırım: Bundan sonra Ziya arkadaşına başka bir ihtiyacı oulp olmadığını sorduktan sonra: — Haydi, Allah rahatlık versin... diyerek odadan çıktı. Ferdi, soyun- © du, dökündü. Arkadaşının bıraktığı pijamayı giydi. Yatağa girdi. Uzun uzun esnedi. İçtiği ilâç tesirini göstermiş ola- caktı. Yavaş yavaş gözleri kapanı- yordu. Hakikaten Ziyanın dediği de doğru idi. Burada ne sivrisinek, ne tahtakurusu, ne pire vardı. Muhak- kak ki bu geceyi burada pek rahat geçirecekti. Bir müddet sonra adam- akıllı daldı... Fakat birdenbire, başının ucunda- ki telefonun acı acı çalınmasile uyandı. Elektrik düğmesini çevirdi. Uyku sersemliği ile arkadaşı Ziya- yı çağırmağı düşünmiyerek telefona uzandı. Bir kadın sesi; Allo nonoşum... Yatmışmı idin?... Ferdi gene uyku sersemliği ile tu- haf bir cevab verdi. — Nonoşunuz ben değilim efen- dim Karşısındaki kadın şımarık bir sesle; — O nasıl lâkırdı bakayım?... Hım... Ağzına biber koyarım sonra... Böyle sözler istemem... Sen benim nonoşumsun.... - Canım efendim, durun baka- hım... Ne diye sizin nonoşunuz olu- yormuşum... Bu sefer telefondaki kadın kızmıştı: |. — Artık çok oluyorsun amma... dedi. Ferdi uykudan birdenbire uyanın- ca son derece hiddetli olurdu. Kadı- nın bu aksi cevabı üzerine büsbütün cin ifrit keslidi. Artık ne söylediğini kendi de bilmiyordu: — İşin mi yok â hâfun... Bırak uyuyayım... diyerek telefonu kapattı. Güzel güzel uyurken kendisini uyan- dıran bu münasebetsiz kadına fena halde kızmıştı. Uykusu kaçmıştı. Yataktan kâlk- tı. Uyku ilâcından biraz daha içti. Tekrar yatağa uzandı. Bu sefer uzun müddet uyuyamadı. Nihayet gene gözleri kapanmağı başladı, uyudu. Lâkin gene telefon sesile yerinden sıçradı. Sonsuz bir hiddetle telefona sarıldı. Gene bir kadın sesi... Bu seferki ince, çaçaron bir sesi: — Maymüunum... diye acayip bir hitabla söze başladı. Demek bu ince sesli kadın Ziyayı #maymunum« di. ye çağırıyordu. Faket Ferdi hiddet- ten deli olacaktı, telefonda; — Burası hayvanat bahçesi de. | gil... Burada maymun, ayı ve saire gibi hayvanlar yok... diyerek tlefonu bızla kapattı, Sinirinden eli ayağı titriyordu. Bir sigara yaktı, Bir müddet pencerenin yanında oturdu. Siniri geçince tek- Tar yatağına girdi. Uyumağa çalıştı. Her halde doktorun verdiği ilâç pek mükemmel bir şey olacaktı. Bu kadar sinirden sonra gene yavaş yar vaş gözleri kapanıyor, dalıyordu. Nihayet uyudu. Tatlı bir rüya gö- rürken telefon üçüncü defa ötmeğe başladı. Bu sefer Türkçeyi çetrefil konuşan bir kadın sesi; — Ah vire badem sekerim... Nisin bana telefon etmedin... Ferdi: — Hay'senin badem şekerin yerin dibine batsın... diyerek telefonu ka- pattı. Artık sabaha kadarda uyu- yamadı, Ertesi günü Ziya onun odasına gi rerken; — Nasıl? diyordu, mükemmel, de- liksiz bir uyku çektin değil mi? Feridun Es İZMİR 3 — Bicaklık - Bonuna we gelirse röğ- gâr olur. 4 — Çocukları korkutan mevhum ha- yal - Hazer sahilinde bir Türk Ül- kesi, 5 — Evvelins «İs gelirse horoz şapkam olur « Vermek. 6 — Madenlerimizle meşgul olan ban- kamız. T — Volkan. Sebeb - Barsaklar. Dilek - Öz akraba deği, 10 — Bilgin - Çabuk, Yukardan aşağı : 1 — Kolaylık . Tembih edatı, 2 — Eski bir Türk devleti » Mülk, 3 — Kurabiye satan. 4 — Kadıköy tarafında bir semt. $ — Löferin küçüğü. 6 — Kasık - Çok taneli meyva, 7 — Oyunda berabere kalmak - İki harf - İntikam. 8 — Bir âzamız - Sahib - Hörküçlü iri hayvan, 9 — İfalyan parası - İğ. 10 — Çünkü - Meramıri neticesi, Geçen bulmacamizın halli Soldan sağa : 1 — Denizbank, 2 — Adile, Rie, 3 — Vehamet, Sa, 4 —Uba, İbaret, 5 — Dile- nen, Bi, 6 — Em, Mil, 7 — At, Etiler, 8 — Şankay, 9 — Asilbent, 10 — Ali, Teali, Yukarıdan aşağı : 1 Duvudpaşa, 2 — Edebi, Tasa,3 — Nihale, NU, 4 — DA, Emekli, 5 — Zemin, Tab, 6 — Ebediyet, 7 — Artan, Ne, 8 — NI, Menta, 9 — Kesebir, 10 — Atl), Mal, Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Pangaltıda Nargileciyan, Tak- » Haheriğlunda Fatih: Saraçhanede İbrahim Halli, Karagümrük: Mehmed Fuad, Bakır- köy: HUAİ, Sarıyer: Asaf, Aksaray; Samatya: Yedikülede Teofilos, Alem» dar: Gağnkiğinsda Ai Abdülkadir, yer Temini: Ahmed Hamdi, Kadıköy: Sa dık, Yeldeğirmeninde Üçler,- Üskü dar: İskelebaşında Merkez, Eminönü: Hümü Onar, Heybellada: Tomas, Bü- 1200 13 1841 18,10 NEVROZİN Baş, Diş, Nezle, Grip Komatizma Nevralji, kiriklık ve bütün ağrilarinizi derhal keser, MANAS SASAMN İcabinda günde 3 kaşe alinabilir. BRYAN ilgiyi Yazan: İskender F. Sertelli DİŞİ KORSAN Tarihi Deniz Romanı mn Tetrika No. 193 *Aryüsün cehennemden dönüşü, hazreti İsanın gökten yere inişinden daha mühim bir hadisedir |,, — Ben dönmesem de, Arablar, Bİ- zansın içyüzünü sizden iyi biliyorlar, Aryüs bize ilk gelişinde bütün bun- ları anlatmıştı. İmparator hiddetlendi: — Vay alçak vay! Demek o da bizi aldattı. Ben zaten Aryüsten şüphe- leniyordum. Onun vücudünü orta- dan kaldırmak istemiştim..: Venedik elçisi şefaat etmişti. Ve hiddetle bağırdı: — Periklis! Onu hemen yakalatıp buraya getir... Kafasını kopartaca- ğım. Melik bin Nasir başını kaldırdı: — Telâş etmeyin. Onun kafasını ben sizden önce kopardım. Sekizinci Mihail birdenbire korkak bir sesle haykırdı; — Ne dedin. Aryüsün başını sen mi kopardın? — Evet. Niçin şaşıyorsunuz? Arab- lara fenalık yapanlar cezasız kalmaz, — Onu nerede öldürdün? — Yedikulede... «Cehennem ağzı denilen bir meyhanenin samicma Attım leşini, Periklis; — Aryüsü sen öldürdün ha?!... Diye söylendi. Aryüs iri yarı ve kuvvetli bir erkekti. İmparator hay- retle Arab korsaninın yüzüne baktı: — Ondan başka adam öldürdün mü hiç?... — Yirmi yıldır Akdenizde ve Ara- bistan sahillerinde korsanlık yapı- yorum. Haksız olârak hiç kimsenin boynunu vurmadım. Öldürdüğüm insanların sayısı yüzden fazladır. Periklisin sâbrı tükendi. İmparatorun yanına yaklaştı: — Böyle bir canavarı hâlâ neden söyletiyorsunuz, haşmetmenb? dedi. Bunlar insanı silâhsız da öldürürler. — Evet... Şimdi ben de korktum bu adamdan. Aryüsü öldürmeğe mu- vaffak olan bu deniz kurdundan her Şey beklenir. Sekizinci Mihail geriye çekildi ve kapının önünde bekliyen cellâda kor- sanı gösterdi: — Haydi, çabuk bitir şu adamın Cellâd kapının önünde palasını çekti. korsanı sürükliyerek dışarı çıkardılar. Melik bin Nasir, başı vurulurken gür bir sesle bağırdı: — Beni öldürüyorsun... Fakat, be- nim neslimi öldüremiyeceksin! * O gün öğleden sonra, imparatorun sarayından hareket eden bir hassa zabiti, kır bir ata binerek, Românoş Pörtüsa doğru koşmağa başladı. Za- bitin kucağında deriye sarılmış bir insan başı vardı. Bu, Melik bin Nasirin başı idi. ir; «— Onun başını bir sapana ko- yup Arablara fırlatınız! Diye emir vetmişti. İşte, Arabların Bizanslılardan şehir kapılarının açılmasını istedikleri gün, imparator, korsanlara bu kesik baş. la menfi cevab vermiş bulunuyordu. Korsanın cesedini o gün saray ka- pısı önünde teşhir ettiler, . Cehennemden dönüş! O gece Mavro Yaninin meyhane- sinde derin bir sessizlik vardı. Ciba- lde toplanan bütün denizciler Mav- ronun omeyhanesine dolmuşlardı. Mavro pos bıyıklarını bükerek, ne- şeli bir tavırla şarab kadehlerini dol- duruyor ve kendi kendine söyleni- yordu: —Aryüse bu gece Bizansın en ne. fis şarablarını vereceğim, O, dükkâ- nımdan ayağını kestiği gündenberi başıma uğursuzluk yağıyor. Etraftan sormağa başladılar; — Çoktanberi görünmüyordun, sinyor... Nerlerde idin? Aryüs çok hiddetli ve asabi görü- nüyordu; — Öbür dünyaya kadar kısa bir yolculuk yapmıştım. Yeni dönüyo- rum, Diye cevab verdi. Denizciler gülüşerek içiyorlard. İçlerinden birisi murıldandı: — Öbür dünyaya gidip dönen ilk talihli insan sen olmalısın... Sevgi- lim Zitayı görmedin mi orada? Aryüs: — Ben cehenneme girmiştim, de- di ,etrafımı kaynar sular sarmıştı. Güçlükle yakamı kurtarabildim. Ve hiç kimseyi görmedim orada, Mavro tezgâhın önünden ayrıldı. Aryüsün yanına sokuldu. Venedikli şövalyenin dilinin altında neler giz- liydi? Mavro sordu: — Hasta mı idiniz, sinyor? Siz git- tiniz gideli dükkânıma bir uğursuz luk çöktü. Geçen akşamda hassa askerleri bastılar burasını... — Kavga mı vardı? Neden basti- Jar?.. — Kavga falan yoktu. Herkes se#- sizce oturmuş içiyordu. Kırbaçlarla içeri girdiler. Ve kimseye zararı do- kunmıyan Petroyu yakalayıp gü- türdüler. Aryüs kindar bir bakışla meyha- neciyi süzdü: 4 — Demek Petroyu saraya götür- düler, öyle mi? — Evet. Hem de Ne götürüştü o. Yerlerde sürüklüyorlardı. — Yazık olmuş Petroya. Onu bu gece ben de görmek isterdim. — Hiç bir şey duymadınız mi onun hakkında?... — Hayır. Duymadım. Fakât, bil diğim bir şey var: Tanınmış bir ec. nebi şövalyesini boğmak istemiş... Yedikuledeki su mahzenlerinden bi- rine atmış. Mavro hayretle Aryüse baktı: — O, çok sakin ve uysal bir adam gibi görünüyordu, sinyor! Bu işte bir yanlışlık olmasın sakın?... — Hayır oSölyediklerim hakikat. tir. Petro, saman altından su yürü- ten bir akrebe benzer, Yavaş yavaş sokulup insanı bir anda zehirleme. sini bilir, Onun dostluğuna aldanan- lara acırım. — Bu şövalye kimdir, sinyor? Aryüs önündeki şarab kadehini midesine boşalttı: — Ne diyorsunuz?... Siz misiniz? — Evet. Bir akşam Yedikulede bir meyhanede buluşmuştuk. Güzel gü- zel konuşarak içiyorduk. — Cehennem ağzında mı? — Evet. Hem de su mahzeninin tam önünde... Epiyce sarhoş olmuş- tum. Dostluğumuz çok ilerlemişti. İki kardeş gibi dertleşerek konuşu- yorduk. Ve şurasını ilâve edeyim ki, ben bu adama - o dakikaya kadar - hiç bir fenalık yapmamıştım. Merda- ne sözlerini dinledikçe kendisinden hoşlanır ve daima onunla konuşmak isterdim. Meyhanede bizden başka kimse kalmamıştı. Gece yansı ol muş, meyhaneci de tezgâhın önünde sızmıştı. Birdenbire boğazıma sarı- Jan iki kuvvetli kolun beni boğmak istediğini gördüm. Fakat, yerimden davranıp kalkamadım. Bu kollar, Petronun kollarıydı. Ve beni bir hamlede pencereden su mahzenine yuvarlanmakta güçlük © çekmemişti. Denizciler içkilerini bıraktılar... Herkes kulağını Aryüse çevirmişti. Mavro Yani bu korkunç macerayı dinlerken hayretten hayrete düşüyor ve hiddetinden dişlerini gıcırdatarak: — Vay alçak vay. Nasıl da kapana düşürmüş seni?... Diye söyleniyordu. Aryüs su mahzenine nasıl düştü- günü anlatmağa başladı: (Arkası var) Yeni tarihi tefrikamız TURAKINA Yazan: İskender F. Sertel Pek yakında neşre başlıyacağız.

Bu sayıdan diğer sayfalar: