2 Kânunuevvel 1938 Ee Ay banyosu ve yıldız duşu — Üç renge giren Ankara — Neron'un Romasında yangını seyreden bir İstanbul çocuğu Dumandan eller ve ateşten meyvalar —ğ—ğ————Z—— İZ Bahsettiğim dam üstünde geceleri de yattığım olurdu. Şehri atlıyarak kırlara bakan bu terasamsı yer bana y bir kır hayatı geçirtirdi. Gündüz ovayı, gece gökü seyrederdim. Ay ile, âdeta, karıkoca olmuştuk, başbaşa, £ozgöze, kucak kurnğa yaşıyor, sanki bir yastıkta kocayorduk. Doğmadığı geceler de yolunu bek- ler, izini avadım. »>k sevdiğimden değil, alışkanlıktan! Dar caddeli, yüksek binalı büyük şehirlerde ay ve yıldızlar üst rafa kak dırılmış eski çanak, çömlek gibidir- ler; pul ve akçe kolleksiyonuna ben- zerler, Pek işsiz, eğlencesiz kalmalı- yız, ruhumuzda bir bezginlik duy- malıyız ki söyle bir gözden geçirelim. Av ancak tekerleşmeli, ışığile, köşe- başında, yolumuza serilmeli, gözleri- mize dolmalı ki varlığını sezelim. Hal- buki kırlarda onun nurunu biz ara- rız. Ay şehirde sünepeleşir: Damlar üstünde ve bacalar ardında ürkek ürkek dolaşan, kimi vakit cılız ve aç, kimi vakit (6k ve tenbel bir ak kedi- dir. Kırda ise gökü kendisine mali- kâne, yıldızları da kul ve cariye yap- mış bir derebeyi gibi kurumludur. Ben Ankaradaki Hisaraltı mahal lesinde onun çalım satmasını bekler- dim, yani dolgun zamanını... Aşk, hasret ve derd çekenler gök merak- Wsi olurlar; hayale, ümide kapılmak için göke ve suya bakmalıdır. Ay bön suratlı bir büvük aldalıcıdır. İnsan onun karşısında nelere kanar, neleri mümkün . görür! 'Tan yeri ağarınca hukikatin çiv ışığı başımıza İner, ayr br ve apışırız. Artık ay şüğlesinin büyük banyosundan çıkmışızdır; yürek sızısı, kum sancısı gibi, yeni- den başlamıştır. Ankarada su kıttı. Geceleri terasa» da yıkanıyordum: Yıldız «duş» u ya- parak... Bu kuru, yüksek yayla kasa- basında gök, yıldızdan delikleri olan bir duş başlığı yerini tutardı; her delikten ibrişim gibi parlak, ince bir nurun akışı sezilir, gece rüzgâr! vü- cude bir su serinliği verirdi. İçmek için solfasol suyunu güçlük- We ve çök pahalıya bulabiliyor, çama- şır yıkatmak lâzım gelince bir eşek yükü yarı yaş söğüd dalını ve kirli dere suyunu, peşinde koşmak şartile kavga döğüş zor alabiliyorduk. Bu sırada kasabayı tifo, tifüs, dizanteri, ayrıca grip de sarmıştı, Kapısında ahhiyenin (salgın hastalık var. gir- meyiniz!) yaftası olmıyan ev gittikçe azalıyordu, Bana ezrall mahalle bek- çisi şekline girmiş, sokakta bekliyor hissini vermişti; hem de vazifesine candan sarılmış bir bekçi... Merdiven basamağında nöbet ve kapı eşiğinde sıra gözliven, bir eli oraklı korkunç bekçi! İkide bir nabzımı yokluyor, kalbimi € r, ağzıma derece ko- yuyord D nin soğuk camı vü- cudün ı ürpermesi koparıyor- sörmediğim bir oluk- ıma bir kar suyu damlası düş- müs gibi Bunlar yetişmiyormuş gibi bir bü- | yük felâketle daha karşılaştık: Ez- | yafl zebani oldu, elindeki orak (ise meşale ve kundak... Kara Ankarayı kıpkızıl gördüm, sonra da kül rengil Bir geceydi, sokaktaki vakitsiz ayak- | sesleri, telâşlı gezinmeler ve helecan- lı #onuşmalarla uyandım, Ne vardı, | ne oluyordu? Rir şey değilmiş, yan- gın varmı Bakındım: Ha, evet, işte tâ ötede, uzakta, bize erişmesine imkân olmı- yan aşağı bir mahallede, sakin, kor- kak, hiçten bir alev, ürkek, iştahsız bir kedi dili gibi karanlığı ağır ağır yalayıp duruyor. Hava durgun... Ek bette söndürürler, dedim, yattım. Halbuki o bir karış alev, uzıya bü- yüye, ertesi günü bizim pansiyonu da kavurup Ankaranın dörtte üçünü ül, kömür etmişti. En korkunç, en büyük yangınlara alışkın olması 1â- zım gelen bir İstanbul çocuğu sıfati- le söylüyorum, Ankara yangınını gör- miyenler Roma şehrinin nasıl yan- dığına, o dehşete, o kıyamete akil erdiremezler, İki gece, iki gün süren bu yangını anlatmak isterim: Durgun bir g in altında alev dilile karanlık gökü yalamak istiyen, fakat, erişemiyen o miskin, kudretsiz yangın başlangıcına benim gibi ga- liba kimse de ehemmiyet vermemişti. Tekrar dalar gibi olmuştum, seslerin fazlalaşması omerakımı uyandırdı; etrafıma yeniden bakmak üzere ya- tağımdan doğrulur doğrulmaz uğur- suz bir ışığın, uzakta çehremi kor- kunç bir kizıllıkla aydınlattığını duy- dum, Tutuşan evin bağrından hava ya coşkun bir fiskiye kuvvetile ateş ve kıvılcım fışkırıyor, Ankaranın siyah böğründe bu yangın kan yerine alev ve pıhtı yerine tutuşmuş yongalar saçan efsanevi bir dev yarasına ben- ziyordu. Sanki bu kara dev ıztırabin- dan kıvranıyor ve nefesleri etrafa büklüm büklüm, halka halka, duman halinde yayılıyordu; tüyler ürpertici bir hışıltı da güya göğsünün içinden çıkıyordu. — Bereket ki rüzgâr yol Dedim, Evet, hava ölgündü, bu bir ümid idi. Fakat rüzgâr ne kadar ok masa gene, karşılıklı Iki evin pence- relerinden komşuların kolaylıkla ko- nuştukları değil, hattâ el sıktıkları dar sokakları ve kav halini almış cumbaları düşünerek bu ateşin elli, altmış evin hakkından geleceğini h&- saba katmak lâzımdı. Nitekim birin- ci ev yanındakine kızıl ve kızgın kol- larını çılgın bir âşık gibi doladı; öte- ki kabahatli maşukasina küsmüş bir cengüver selâbetile yerinde duruyor, aldırmıyordu. Fakat diğeri kollarını daha fazla sarıyor, abanıyor, ateş bu- selerini sevgilisinin vücudü üzerinde mütemadiyen dolaştırıyor, kendisine rametmek istiyordu. Birden o evin de için için vandığın camlarının srkâ- sından gördüm. Bana bir aralık sal- Vlaniyor gibi geldi; sonra bir anda da- mı çatladı ve yarım saattir sinesinde toplanıp biriken ateş bir bomba sa- dasile beraber göğe serpildi Artık bundan ötesi müthiş bir obur- Tuktu. Her dam diğerine alevlerini kucak kucak ikram ediyor, kulakları rahatsız eden bir şapırtı arasında dumandan eller ateşten meyvaları yutuyor, öğürüyor, Koşuyor, gene yiyor, gene sümürüyor, evler purpr tuvaletlerini giyerek bu misilsiz ce- hennem ziyafetinden hissesini kapı- yor, kâmını akıyordu. (Arkası var) Tashih: Dünkü yazıda trenlerden bah- den sondan evvelki fıkranın başı «Meşrun tiyet Ankarasından...» yerine «Cümhuriyet Ankarasından koşup geçen..> olacaktır. Tashih ederiz. 1400 kuruş 2100 kuruş O » 140 > w > 800 >. w » BENELİK $ AYLIK â AYLIK 1 AYLIK Posta ittihadına dahii olmıyan. ecnebi memleketler: Beneliği 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1090 kuruğtu” Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul gönderiek lâzımdır. Şevval 10 — Kasım 25 B. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı E. 1240 235 722 S47 1200 130 Va. 622 708 1209 M1 1641 18.18 İdarehano: Babıâli civarı Acımusluk sokak No, 13 | AKŞAM Pasteur Enstitüsü ellinci yıldönümünü kutladı İnsanlığa çok büyük hizmetler eden Pasteur ilk kuduz aşısının tatbikine nezaret Pasteur enstitüsü, 14 teşrinisanide ellinci yıldönümünü idrak etti, Bu ilim ve fen müessesesinin insanlığa yaptığı hizmetler, sayılamıyâcak ka- dar çoktur. Bu enstitüyü kuran Pas teur 1880 senesin sonlarına doğru bi- yolojide muazzam bir inkılâp doğu- ran kuduz tedavisi tecrübelerine baş- Jamıştı. Pasteur bu tecrübelerini ev- velâ tavşanlar üzerinde yaptı, kudur- muş tavşanların belkemiği iliğinden istihsal ettiği aşıyı, kuduz bir köpek tarafından çok vahim bir şekilde 141- rılmış olan 9 yaşında Alsaslı Joseph Meister namında bir çocuğa tatbik et- ti ve bu çocuğu kudurmaktan kurtar. dı, Pasteur'ün bu büyük keşli ve mu- vaffakıyeti kendisine cihanşümul bir Şöhret temin etti. O zamana kadar ku- Lonis Pasteur duz köpekler tarafından ısırılan insan. sünün kurulmasında iki kadının bü. ların yaraları kızgın demirler ile dağ- lanıyor, fakat tevlid ettiği müthiş ıztı. raplara rağmen kuduzunu önüne ge- çilemiyor vefiyat miktarı yüzde kırk gibi müthiş bir nisbeti buluyordu. Pasteur'ün Alsaslı çocuk Üzerinde yaptığı tecrübenin muvaffakiyeti ha- beri sürâtile bütün dünyaya yayıldı ve dünyanın dört târafından kuduz köpekler ve hayvanlar tarafından 181- rılmış olanlar, tedavi için Parise akın etmeğe başladılar, Htta Rusyanın Smolensk vilâyetin- den kuduz bir kurt tarafından çok va him surette ısırılmış olan on Rus köy- lüsü yüzleri, elleri sarılı olarak Parise koştular, Pasteur kendilerini tedaviye başladı. Pasteur'e vaki olan müracaatlar o kadar çoğaldı ki, büyük âlimin faali. yette bulunduğu Ecole Normalin av. Tusu sabahları, bir panayır manzara sını andırıyordu. Bunun üzerine bu tehacümü karşılamak için bir enstitü. nün kurulması fikri ortaya atıldı ve iane toplanmağa başlandı. Dünyanın dört tarafından gönderis len ianeler, birkaç ay içinde iki buçuk milyon altın frangı buldu. Bu para- larla Pariste Dutot caddesinde 11 ki- lometre murabbalık bir arsa satın alın- dı ve inşaata başlandı. Pasteur ensti. tüsünün inşaatı 1888 de ikmal edildi. İnsanları birçok feci hastalıklardan kurtaran ve koruyan Pasteur enstitü. yük gikretmek lâzımdır. Bunlardan biri madam Boucicaut, di. geri de madam Lebaudydir. Vakiâ Pasteur enstitüsü ile hastanelerinin kurulmasında kadın, erkek daha bir. çok âlicenap insanlar yardımda bulun» dular, Fakat yukarıda isimlerini ya- dığımız iki kadın iane verenler liste- sinin en başında gelirler. Madam Boucicaut, Fransadaki meş- bu müessese nasıl kuruldu ? hur mağazalarının müessi- sidir. Bu kadınla kocası, seyyar satı- Gılık ile işe başlamışlar, sonra Bonmar- ge mağazalarını kurmuşlardır. Bu âli- “enap kadın ile kocası, çocukları ol- madığı cihetle, yanlarında çalışan me mur ve müstahdemleri, bu büyük me. arın kârlarına iştirak ettirmiş. Ar Bir gün Pasteur madam Bou- cicaut'ya enstitünün kurulmasına yar- dımını rica etmek için bizzat, evine gitmiştir. Uşak, madamın yanına gire- tek: — Madam, Pasteur namında biri #f« sinle görüşmek istiyor... diye haber vermiş. Madam Boucicaut düşünceye dal- Miş ve SOrMUŞ: — Pasteur, bu da kim? Sakın kuduz aşısını bulan Pasteur olmasın? — Evet madam, tâ kendisi! — Derhal içeriye alınız. Pasteur madamın yanına girince, gıkılır gibi olmuş, ziyaretinin maksa- dını anlatmak için tereddüd etmiş. Nk hayet âlim, sıkıla, büzüle bir enstitü İnşa etmek için halk arasında iane defteri açıldığını ve bu maksadla biz- gat kendisine müracaat ettiğini anlat. miş, kuduzun flâcı bulunmuş ise de daha birçok mikroplarla mücadele et- mek ve ezcümle tifo, kızıl, difteri has- talıklarının da #lâçlarını bulmak için fenni araştırmalara devam etmek icap ettiğini, bunun için de paraya ihtiya- cı bulunduğunu ilâve etmiştir. Madam Boucicâut büyük âlimin bü Isahatını azami dikkatle dinledikten sonra âyağa kalkarak yâzıhanesine gitmiş ve bir kâğıd üzerine birkaç ke- lime yazdıktan sonra dörde bükerek: — Buyurunuz Mösyö Pasteur diye âlime uzatmış. Pasteur kadına teşekkür ettikten sonra kapıdan dışarı çıkarken, kendi. sine verilen çeke bir göz atmış ve göz- leri faltaşı gibi açılmıştır. Kâğıdda: «Mösyö Louis Pasteurun emrine bir milyon frank tediye ediniz. İmaza: Margueritte Boucicaut» diye yazılı idi. Bu ulücenap karşısında Pasteur'ün gözlerinden yaşlar boşanmış! Gene 1897 senesi teşrinisanisinin bir gününde idi. Pasteur'ün yanına şik ve kibar bir kadın girmiş ve Pasteur'e «İl. mi ve fenni taharriyata âşık talebe için. her biri üçer bin franklık dört Bourse açmıştır. Şık kadın, bu teber- rüünü Pasteur'e verirken: — Bu teberrü için yalnız bir şart koşuyorum, bu şart da ismimi ifşa et- memektir.» Bu şık kadın, sonradan öğrenildiği- ne göre madam Lebaudy idi. Pasteur, teberrüde bulunan kadının bu arzü- suna hürmet ederek ismini ifşa etme- miş ve her sene dört talebe, bu teberrü sayesinde tahsiline devam etmiştir. Otomobil hırsızı Çaldığı otomobilin Hâstikle- rini sökerken yakalandı Misak isminde biri; 1913 numaralı taksi arabasının plâkasını değiştiri- mek üzere Eminönü kaymakamlığı binası önüne gelmiş, burada otomo- bilini bırakarak kendisi polis müdür. Wiğüne gitmiştir. Misak, emniyet müdürlüğünden dönüşünde arabasının yerinde olma- dığını görerek İkinci şube müdürlü. güne baş vurmuştur. İkinci şubenin alâkadar memurla» rı derhal tahkikat ve takibata giriş- mişler, kısa bir zamanda otomobilin Kemal adında biri tarafından kaçı rıldığını tesbit etmişlerdir. Derhal bütün merkezlere keyfiyet bildiril miş, az sonra, otomobil Fatihte Kız- taşı ciyarında, lâstikleri çıkarılmak Üzere iken bulunmuştur. kit adliyeye teslim etmiştir. Bir katil yakalandı Başına odunla vurularak öl. dürülen çocuğun katili cür- münü itiraf etti Bundan iki ay kadar evvel Fatihte bir cinayet İşlenmiş ve Şaban ismin- de bir çocuk meçhul bir adam tara- fından bir ahıra götürülerek orada başına bir odunla vurulmak suretile öldürülmüştü. Emniyet direktörlüğü ikinci şube- since yapılan tahkikat ve takibat s0- nunda; bu cinayetin Şaban İsminde biri tarafından işlendiği tesbit edil miş ve kendisinin aranmasına baş- lanmıştır. Yapılan sıkı takipler neticesinde Şaban dün gene Fatih civarında sak» lanmakta olduğu bir evde yakalan- mıştır. Katil cürmünü itiraf etmiş- Polis, Kemali yakalıyarak geç Ya- | tir. Bugün adliyeye teslim olunucak» ; , n İitr l