ri | p j rit kutusunu çıkardı. © te taşlık... Merdivenler, hattâ kapının p | bi duruyor. : i İT | yerinde, / : 5“ girecekti. - r © rin bir aşkin sevişmeğe başlamışlar- — Şimdi Orhanın içinde bulunduğu şu ğ PE Ee ep yere a Sürd'in şirin bir kazası Garzan “col yolların bir- leştiği bir merkez halini aldı sane 13 Hatıralar arasında i Orhan cebinden bir anahtar çıkar- | ridenin sağlığında bu köşke geldiği za- dı. Derin bir sessizliğe gömülmüş olanı | man genç kadının odadan odaya gi- büyük köşkün kapısına soktu. Kapi | rip çıktığı zamanlarda dalma havada hazin bir gıcırtı ile açıldı. bu kokunun dalgalandığını hisseder- Kır saçlı adam içeriye girdi, Elek- | di. Şimdi Feridenin eşyası arasında, triklerin yanmadığını biliyordu. Bu- | Feridenin evinde, Feridenin yatak nun için sokaktan gelirken birde | odasında bu koku duyulmuyordu. Or- mum almıştı. Mumu ve cebindeki kib- | han lâvanta şişesini açtı. Etrafa Feridenin kokusundan bir- kaç damla serpti. Sonra ciğerlerini şişirerek bu kokuyu kana kana kok- ladi, Gündüzden köşke kırmızı karanfil. lerle, badem şekeri alıp getirmişti, Fe ridenin odasında yaz günleri, hattâ çok defa kışın kırmız: bir vazo içinde, kırmız: karanfiller, masanın üzerin- de dö dalma badem şekeri dururdu. Kırmızı karanfillerle badem şekerini Feride çok severdi. Orban kalktı. Feridenin kırmızı vazosunu buldu. Kırmızı karanfilleri buna yerleştirdi. Şekerliğe de badem şekerlerini boşalttı, Bunları masanın üzerine koydu. Bundan sonra'çantasını açtı. Şim- di en mühim şeye sıra gelmişti. Çan- ta içinden küçük bir plâk çıkardı. Fe- ride ile Beftine gittikleri zaman bir eğlence yerinde sarı saçlı bir kadın ! Garzan (Akşam) — Garzan, Sür- j de elli kilometre mesafede kayalık bir tepe eteğinde bina edilmiş küçük bir kasabadır. Nüfusu binden fazla olup kasaba üç yüz kadar evden mü- rekkebdir. Havası, suyu çok güzeldir. Beş si- nıflı bir ilk mekteb binası vardır. Kaymakam için güzel bir konak in- şa edilmiştir. Kaza merkezi yakında Bitlis demiryolunun geçeceği Ayni- kasır denilen bir köye nakledilecek- tir. Halk daha ziyade ziraatle iştigal eder. Kaza köylerinde mekteb yok- tur. Mekteb ihtiyacının gözönüne alınarak kalabalık köylerde mekteb- ler açılması için teşebbüsler vardır. Garzan şarka ve cenuba dağılan yolların Âdeta merkezidir. Siird, Bit lis, Van, Sasun ve Diyarbakır yolları burada birleşirler. Bu itibarla Gâr- zan dalma yolcu kalabalığı ve kam- yon, otomobtilerie delup boşalır. Köyün. sırtını verdiği tepe âdeta tabil bir müstahkem mevkidir, Eski Kibriti yaktı, mumu tutuşturdu. İş- © © yanındaki portmanto bile olduğu gi- Bu geniş taşlıkta Feride onu kaç kere heyecan içinde, aşk içinde, sa- bırsızlık içinde karşılamıştı. Orhan, , elinde mum merdivenleri çikti, Büyük sofa... İki tarafta odalar, a, sanki « Feride birkaç gün evveb'evden çık- mış gibi bir vaziyette idi. Her şey yerli Orhan büyük bir heyecan içinde oda kapılarından birini açlı. Feride- nin yatak odası... İçeriye girdi. Oda derin bir sessizlik içinde... Pencerelerin perdeleri tamamile © “inik.,, Orhan, köşedeki sandıklardan > birini açtı, Buradan bir çift kırmızı to- “ puklu, kadın terliği çıkardı. Bunları i - yatağın kenarına koydu. Ondan san» kendilerine: aşiret relslerinden ve paşalarından © Ta dolabı açtı, Burada Feridenin ipek- ölse dir Madam Sesleri | Fethullah adında bir derebeyi bu ha- © M pijamaları duruyordu. Pijamalar. e E Me aldi ş dan birini kadı di plâğa alıyoruz, 1 mark bir küçük | “ MR a AK rini, genç iman çok sevdiği pik... demişti. ve gelen geçen kervanlardan baç al- , mavi pijamayı aldı, Bunu da yatağın mış, baç vermiyenler idam edilirmiş. Hakikaten bir markı veren Sesini plâğa aldırıyordu. Feride: “ — A... Bu güzel bir hatıra... Bizde sesimizi plâğa aldırtalım... demişti Bundan sonra Feride sarışın kadı- na yaklaşmış, parayı vererek küçük bir plâk üzerine sesini zaptettir mişti, Ses plâğa almacağı zaman genç kadın yanaklarını çukurlaştıran tat nı bir gülümseme ile: — İyi... Sesimi plâğa çıkartaca- gım... Fakat ne söyliyeyim bilmem ki?... demişti, Sonra Feride plâğa şu cümleyi söylemişti: — Orhan... : Beni mi çağırıyorsun yavrum?... İşle plâktaki ses bundan ibaretti. Köşkte ne mesud aşk günleri, ne he- | Orhan, kalktı. Küçük plâğı yerleştir. » yecanlı aşk geceleri geçirmişlerdi. Bir- | di. Gramofonu kurdu. Biraz sonra likte bir de seyahat yapmışlardı. | Feridenin sesi odanın İçinde çınladı: © — Bir gün Orhan, Ferideye: — Orhan!,.. Beni mi çağırıyorsun — Evlenelim!... deyince, genç ka- | yavrum... dın: Artık her şey tamamdı. Feridenin — Zaten ben de ne zamandanberi | evi, Feridenin yatak odası, Feridenin senin bu sözünü bekliyordum, Or- | onu çağıran sesi, Feridenin kokusu, işw ayak ucuna koydu. W İşte şimdi her şey tamamdı. Sanki Feride odanın kapısını açacak, içeri Cümhuriyet devri derebeyliğe niha yet vermiştir. Fethullah paşanın dağ tepesindeki evinin harabelerini ” gezdim. İdam mahallini gördüm tüylerim ürperdi. 70 - 80 metre irtifaındaki zirveden keskin kayalara uğurlar olsun nida- sile fırlatılan zavalıların derhal .parça parça olacağını düşündüm. Garzanın otuz kilometre şarkında bir fen heyeti faaliyetle demiryolu- nun geçeceği güzergâhı tesbit etmek- le meşguldür. Bu İşin mümkün Oöl- duğu kadar çabuklukla bitirilmesine gayret edilmektedir. Vilâyet baş mühendisi B. Rasih tarafından inşası bitirilen Hâzo olo- mobil yolu da açılmıştır. Bu minla- Orhan, elindeki mumu bir kenara bıraktı, Bir küçük iskemleye ilişti, Et- rafını dalgın dalgın seyretmeğe baş- © ladı. > Şimdi Feridenin öldüğü günü bü- © ün teferrüatile hatırlıyordu. Genç kadının ölümünü ne âni, ne hiç ümid edilmedik bir zamanda duy- — Muştu. y Bundan tam dört sene evvel tanış- — omuşlardı. Gözleri biribirlerinden baş- — ka hiçbir şeyi görmiyecek derecede de- dı. Bütün günleri beraber geçiyordu. rünün inşa hazırlıkları da ikmal edil- miştir. DİŞİ KORSAN Tarihi Deniz Romanı Yazan; İskender F. Sertelii 'Tefrika No. 183 Bizanslılar: “Sais, menfaatsiz iyilikler yapardı. Onun bıraktığı boşluğu kimse dolduramaz|,, diyorlardı. kada ayrıca yapılacak betonarme köp- Mihailin oğlu: — Bunlar yalan, uydurma $öy- Jerdir! demişti. Halbuki, prens An- âronik bu fedakâr zabili yakından tanımamışti. Eğer onu tanımış Ol saydı, Tornikisin fedskârlığına o da inanacak ve aleyhinde atıp tutmıya- caktı. İşte bugün karısına malik ol- mak için imparalor tarafından vü- cudü izale edilen kahraman, Kostan- taniyenin anahtarını Lâtinlerin elin- den ulan ilk Rum zabitidir. Bugün onun ölümü karşısında gözyaşı dö- küp ağlamak vazifemizken, güzel ka- rısının saraya kaçırıldığı haberi kar- $ısında bile müteessir olmuyor ve ye- rimizden kımıldamıyorur. Zavallı Tor- nikis! O, eşi bulunmaz bit askerdi. cesurdu.. alılgandı. ölümden ve tehdidden yılmaz ve düşmanla gö- Eüs göğüse geldiği zaman, aslanlar gibi kükreyerek hasmının Üzerine atılır, biç kimseye yenümek istemez ve yenilmezdi. Mihailin orduları Bizansı zaptet- tikten sonra, Tornikisi bir gün sari- yın bahçesinde Mihsilin pehliyanla- rile güreştiğini gördüm. İmparato- run, pehlivanı, Tornikisten daha heybetli bir adamdı. Fakat Tornikis ona: «Kendini sakın!» diye bağırdı ve hasmının üzerine öyle bir atılış atıldı, demir gibi sert ve sağlam bi- Jeklerini pehlivanın boynuna öyle bir doladı ki... ben uzaktan seyrediyor. dum... Üç dakika sürmedi; pebliva- nın sırtı yere.geldi. Bu döğüşü im- paralor meğer pencereden seyredi- yormuş. Pehlivan yerden bir eb ve kemik külçesi halinde sürüklenerek kaçıp gitti. Sekizinci Mihail pence- reden; — Yaşa. Tornikiz diye bağırırken, ben de bahçeden uzaklaşmıştım, Mavronun gözleri sulandı: — Böyle bir adamı sekizinci Mi- hail öldürtmüşse, onun da eceli yak- laşmış demektir. Bu vakayı büyük sessizlik içinde dinliyen müşteriler başlarını önleri- ne eğmişlerdi. Hiç kimse konuşmu- yordu. — Meyhanedeki tanınmış simalardan biri daha ayağa kalktı. Burada san- ki, Bizans, bir şahsiyet halinde konu- şuyor gibiydi. adamın $0l kolu han... cevabını vermişti, O zamandan sonra evlenmek için © hazırlıklar başlamıştı. Bir gece biribi- rinden ayrıldılar. Orhan evine döndü. - Bir saat sonra telefonu acı acı çaldı. Heyecanlı bir ses, Orhana: — Aman... dedi, Fedide çök has- talahdı... Birdenbire (birşeyler Ool- du... Koşunuz... Orhan, neye uğradığını şaşırmıştı, Hemen kalktı. Giyindi, bir otomobile atladı. Lâkin Feridenin evine geldiği Feridenin kırmızı karanfilleri ve ba- dem şekeri... Orhanın, küçüktenberi gerip bir zevki vardı. Meselâ bir yaz günü canı bir gezintiye çıkmak isterdi de para- sı olmazdı. O zaman Orhan bir diva- na uzanır, hayal kurardı. Gözleri ka- Palı vapurlara biner, Kavaklara uzâ- nır, hayalinde deniz gezintileri ya- pardı, Şimdi de Feridenin evinde, Fe- ridenin kokusu içinde onun sesini duyarken, bir sene evvelki mesud gün- Ayağa kalkan omuzundan kesikti. Bir kaç hiçki- rıktan sonra gök gürültüsü gibi gür- ledi, — Tomikis milli kahramanlarımız- dan biridir. Onu herkes tanır. Fa- kat, ben halib Saisin arkadaşıyım. Bu aziz ölünün arkasından herkes- ten önce söz söylemek büna düşer, Çünkü Sais beni beş kere ölümden kurtarmıştır. Ben de onu ancak bir kere ölümden kurtarabildim. Geçen zaman, genç kadının ancâk ölüsile | leri yaşıyordu. Önündeki kapı sanki in e yıl general Teofilosun askerleri baş- karşılaştı. — * açılacak, Feride çıkıverecek gibi idi. gi Ölü verilen i kaldırdığı zaman ben de gndaydım. © — Feride, kalb durmasından ölmüştü. | - Günler böyle geçiyordu. Herkes Or. | (3 — ipek iplik, MESA m Ek EM eN Orhan, hermen Feridenin köşkünü, | han için; : İLE Dr e mn de m ya diye m hü- EE > nldası. ii a pa | enem ekrem. | 2 pia sam Sr me, oan ali mamak şartile aldı. O. sevdiği -| yi,» diyor. Yay tzhyn 5 Şünüddeki i ; «Ne siyle Azamızdan biri - | lari O öldürmek istediğiniz adam - kadının hatıraları arasında yaşamağa — karar vermişti. Köşkteki eşyanın hiç- ş birine el sürdürmemişti, © İşteşimdiartık istediği olmuştu. 4 Köşkte her şey olduğu gibi duruyor- du. Yalnız bütün bu eşya arasında “bir tek şey eksikti: Feride... © — Orhan, cebinden küçük bir paket “çıkardı. Paketin kâğıdını Açınca, için- “den yayvan bir şişe çıktı, Bir lavanta “çiçeği... «Gece kokusu... Feride da- ima bu kokuyu kullanırdı. Orhan, Fe- 7 — Sorgu edatı - Ceriha. 8 — Mahlük - Tehassür edatı. 9 — İstanbul civarında bir nahiye « Fakat Orhan, hatıralar arasında geçen hayatından memnundur. Hat- tâ mesudbile.. Hikmet Peridun Es ve mülhakatı için AKŞAM gaze “tesinin tevzi yeri münhasıran İz- mirde İkinci Beyler sokak 52 nu- marada Hamdi Bekir Gürsoylar mağazasıdır. * İlçe. 10 — Tersi sert olur - Tekid. Yukarıdan aşağı: 1 — Çay sahili, 2 — Yemek - Telef olanlar. “3 — Sıfat edatı - Barsaklar. 4 — Yanm kiloya yekın bir ölçü « Bir meyva, 5 — Atina civarında bif mahal, 8 — Tenkid. 7 — Bir cins peynir - Dümen kolu, $ — Başına «Ne gelirse Alman rejimi olur - Uzak nldam - 30 gün. 9 — Kadın (Fransızca) - Tartı Alef, 10 — Beyşis - Vuzuh. Geçen bulmacamizın halli Soldan sağa: 1 — Vurabalıya, 2 — Amiral, Sam,3 — Vasiyet, Ra, 4 — Eca, Amuden, 5 — Yılan, Hun, 6 — EL, Tabla, 7 — Atlet, Fall, 8 — Rerani, Ka, 9 — Yar, Saya, 10 — Ak, İRADYOLİN ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM “her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız Yukarıdan aşağı : 1 — Vaveylâ, Ya, 2 — Umacı, Trak, 3 — Risaleler, 4 — Ari, Alev, 5 — Bayan, Tasa, 8 — Alem, Nal, 7 — Tuhafiye, 8 — 1, Duba, Ar, 9 — Yarenlik, 10 — Aman, Alâks, l İ büyük bir vatanseverdir. Biz onun- “a beraber İznikten Kostantaniyeye gizli olarak iki kere geldik. Düşma- nın göbeğine kadar girdik. Ona na- sıl kılıç sallıyabilrisiniz ki, O sizin bir parçanızdır. Sizin kardeşinizdir! » İşte Sais beni böylece parçalanmak tehlikesinden “kurtarmıştı. Nasıl ol- du da bu büyük ve milli hatibimizi orada kimse himaye etmedi? Sais öle- cek bir genç değildi. Bizanslılar onun arkasından yıllarce gözyaşı dö- kecekler... Onun yurdumuza yaptı: ğı hizmetleri ölümünden sonra anlı- * . Sais sadece kuru sözler söyliyen heyecanlı bir hatib değil, ayni zamanda çok akıllı ve çok bü- yük bir filozoftu. O, insanları bir. birine tanıtmak, birbirine oısındır- mak istiyen bir adamdı. İnsanların iyiliğine çalışan bu kadar iyi kalbli bir kahramanın - yüzlerce sene yaşa- sak - yeryüzünde eşine raslıyama- yız. Cebinden bir kâğıd parçası çi- kardı: — Geçen gün evine gittiğim za man, yanında iki sakallı ihtiyar gön düm... Ağızlarını ve kulaklarını âç- muşlar, hayret ve dikkatle Saisin söğ lerini dinliyorlardı. Ogün surlara birlikte gidecek ve askerle temas ede- cektik, Bann; — Biraz bekle... Şu ihtiyarlar be- ni imtihana çektiler, dedi. Bekledim ve konüşmalarını dinicdim. İtiraf edeyim ki, o gün ilk defa olarak, ken- dimi Aristonun veya Sokratın kar. şısında sanmıştım. Arkadaşım, bu ihtiyarlara neler söylemiyordu..! İh- tiyarlar gibi, ben de onun sözlerini yazdım. Ve yüksek sesle okumağa başladı; — «Her iyilik, bir menfaat muka- bilinde yapılır, iddiasını isbata kak kışıyorsunuz! Hayır. Her iyilik, bir menfaat mukabilinde yapılmaz. Bu- nun istisnaları dâ Yardır. Meselâ ben, geçenlerde - sukakta “dilenen küçük bir çocuğa “bir dilim ekmek verdim. Sevindi. gitti. Bu küçük çocuktan ne bekliyordum? Hiç. Çünkü, O bir saraya mensub değildi. Yüksek bir memur olamazdı. Yarın yüksek bir şahsiyet olsa bile, o büyüyünceye ka- dar ben ihtiyarlamış, belki de ölmüş olacağım. Bu yaptığım iyilik, hiç şüphe edilemez ki, bir menfaat mu- kabilinde değildir. Hattâ, ilâve ede- yim, o akşam iki dilim ekmeğimden başka yiyecek bir şeyim de yoktu. Dilimin birini o yoksul yavrucuğa vermekle, ben de aç kalmıştım.. doy- mamıştım. Fakat ona verdiğim bir dilim ekmekle onu açlıktan kuttar- dım. Ertesi günü ayni yolun üstünde kendisine tekrar rasladığım zaman bana: (Dün akşam verdiğin bir di. lm ekmek kursağıma girmemiş ol saydı, açlıktan ölecektim. Bütün gün hiç bir şey yememiştimi) dedi. Gö- rüyorsunuz ki, ufacık bir yardımla, bir hayat kurtarmış oldum, Ve be- nim gibi herkes ona günde bir di. lim ekmek vermiş olsa, o çocuk ölüm- den ve açlıktan kurtulur. Başka bir misal mi istiyorsunuz? Anlatayım: Aryüs bir gün bana gek di; saraydaki sevgilisini göremedi- ğinden şikâyet etti. Ona ufacık bir haber gönderebilmek için, bütün ser- vetini ve bütün ömrünü feda ede. ceğini söyledi. Onun serveti Vene- dikte olduğu için, benim ihtirasları- mı okşıyamazdı. Ömrüne gelince, hiç kimse nin hayatı, bir başkasının hâ- yatını ne uzatır, ne de kısaltır. Bun- lan bilmekle beraber, ona acıdım. Kendisinden bir şey beklemiyordum. Her türlü tehlikeyi göze alarak, sev- gilisine, istediği haberi götürebilece- gimi vadettim. Bana bir kâğıdın üstüne şu kelimeleri yazdı: (Seni hâlâ seviyorum, prensesim! Birbiri. mize kavuşmamiza imkân varsa, bek- liyeyim?) Bu kâğıdı. aldım, saraya gittim Bâhçıvanlardan birini elde derek, perensese bir demet çiçek gönder dim. Bu kısa mektubu çiçeklerin arasına sıkıştırdım. bahçede bek- ledim. Prensesin yüzünü görmemiş- tim; onu şahsan da tanımıyordum. Bir saat sonra pencerelerden birinden bahçeye eski bir deri parçası atıldı. Bahçıvana: (Bu, kimin penceresi- dir?) diye sordum. Bana: (Prense- sin penceresidir) dedi. kimseye sezdirmeden koştum.. yere düşen de. ri parçasını âldım. Üstünde bir tek kelime yazılıydı: (Bekle!) bunu alin. ca Aryüse koştum. Prensesin verdiği cevâbı kendisine teslim ettim Ye onun sevinci, benim için büyük bir teselli oldu. Yanından ayrıldım. çoktanberi kendisini gördüğüm de yoktur. Buna benzer bir çok iyilikle- rim vardır ki, bunlardan karşılık olarak hiç bir menfaat beklemedim, Eğer bütün insanlar benim gibi duy- salar, benim gibi düşünseler, fenâ- lıkların önüne geçmek kolay olurdu. Gene iddia ediyorum ve diyorum ki, insan, Ihtıraslarının esiri oldukça, hemcinsine faydalı olamaz! (Arkası var) in ğ