HER AKŞAM BİR HİKÂYE Sokakta gazetesini açmış, hem yü- rTüyüp, hem de okuyan bir adam bâ- na çarplı, Gazeti den biran başını kaldırıp: — Affedersiniz... dedi Onunla gözgüze gelince birbirimizi tanıdık. Bu gazete okuya okuya 50- kakta yürürken bana çarpan adam Perdi idi, Hayretimden az daha kü- gük dilimi yutacaktım. Nasıl şaşmıyayım, nasıl hayret et- miyeyim ii Ferdi hiç gazete okumaz. dı. Gazete okumak onun adeti değil- d. Şimdi onu böyle karşımda eli kolu gazetelerle dolu görünce pek şaşır- mıştım. Hele onun hararetli bir gazete tiryakisi halinde sokakta gazetesi- Bİ açarak okumas: insanın gözlerine Inanamıyacağı bir hâdise idi, Ferdiye: — Aman Ferdi, böyle eli kolu ga“ zelelerle dolu olan insan sen misin?... dedim. Gülümsedi: — Tabii benim... Artık gazetelerin en sadık, okuyucusu oldum... — Doğrusu bu senin hayatında bü- — Sorma azizim... Gazete okuma- mak yüzünden başıma gelenleri sana bir bir anlatsam roman olur, Fakat hele şu okuduğum şeyi bitireyim de anlatırım. i Ferdi hakikaten dehşetli bir gazete tiryakisi olmuştu. Okuduğu yazıyı bitirmeden bana cevap vermedi. Bu sirada sessiz, fenha bir gazino- nun önünden geçiyorduk. — Şuraya oturalım da sana ania- tayım.., dedi, Girdik. Garsona iki şe- kerli kahve söyledikten sonra Ferdi başladı: — Gazete okumak adetim değildi. Tabi? bunu biliyorsun... Bu tabiatim ! arkadaşlar arasında meşhur olmuştu. Bir gün Mehlika adında güzel bir kadınla tanıştım, Gezip tozmağa baş- Jadık. Maksadım bir aşk gecesi geçirmekti. Fakat ev- den bir gece için nasıl izin alınır? Mehlika da: Bir gece geç vakte kadar eğlene- lim!,.. diye tutturmuştu. Nihayet azi- xim bir akşam felekten bir gece çal- mağa karar verdik. Mehlika ile saba- ba kadar eğlendik. Ertesi günü eve dönünce yolda hazırladığını yalanı kıvırdım:, — Dün gece bizim umum müdürün Adada bir ziyafeti vardı. Bütün arka- daşları *bu arada benide davet et- mişti, Fakat bu davet benim aklım- dan çıkmıştı. Dün tam eve dönece- ğim. «Haydi yürü, ziyafete.> dedi- ler. Artık müdürü umumiyi de kira- mam ya... Adaya gittik. Ziyafet gec vakte kadar sürdüğü için son vapuru da kaçırdım. Evde telefon olsaydı sana haber verecektim. Fakat evde telefon yok... Telgraf çekmek de ha- tarıma gelmedi. İşte oldu birşey kari- Gığım... Birdenbire karımın gözleri fel taşı kadar açıldı yüzüme sert sert baklık- tan sonra: — Ben bugün birgazele okudum. Ne yazıyordu biliyor musun? — Ne yazıyordu? — Sizin müdürü umumi Mire gitmiş... İzmirde imiş... Bunu duyunca başım döndü, dön- dü, döndü. Bizim müdürü iki gün- denberi görmemiştim. Demek İzmirde İmiş, Ogün evde kızılca bir kiya- Met koputu. Hayatımda ilk defa gazete oku- Wanın faydasını anladım. Eğer o sâ- bah bir gazete alıp okusaydım. Bizim Müdürü umuminin İzmire gittiğin! haber alacaktım. Tabii o zaman mü- dürü umumi ziyafeti yerine başka bir Yalan uyduracaktım. Gazete okumamak yüzünden en Şu son seyahatim esnasında telâ- ta düştüm. Almanyadan Peşteye (dönüyor- “üm. Niyetim bir müddet de Peştede İmaktı. Trene bindim. Yanımızda- ki koruparlımanda türkçe konuşan İF karı kora... O kadar heyecanlı Onuşuyorlardı ki dikki ? Konuşmalarına kulak — Şimdi vaziyet ne ol — Bilmem.., — Hemen dönmeliyiz. — Evet hemen dönmeliyiz. > pirit son derece karışik!... dün İz- Mehlika ile güzel | | | — Evet fevki Mkayek day Mâde karısık... namadım. Yanlarına um: z. Sizin türkçe konuş- tağanınaı işldince kulak kabarttım. Pek telâşlı bir şeyler konuşuyordunuz. Böyle konuştuğunuz heyecanlı şey nedir? Kompartımanda, sonradan İstan- bullu olduğunu öğrendiğimiz Yatan- daşlarımın gözleri hayretle açıldı. musunuz? — Avrupa vaziyeti pek karmaka- rışık... Südet meselesini konuşuyor. duk. Merakla sordum: — Bu Südet meselesi de nedir? Gazete okuyamadığım için Südet meselesini işitmemiştim. Trendeki ka- rıkoca hayretler içinde bana bakı- yorlardı: — Ay Südet meselesini bilmiyor musunuz? — İlk defa böyle bir mesele olduğu- nu sizden işitiyorum. — Canım siz de pek tuhaf insan- sınız. Kıyametler kopuyor, herkes Av- rupada büyük bir muharebe kopma- sından korkuyor. Sizin birşeyden haberiniz yok... — Gazete okumam ki... Bunuri üzerine trendeki köri koca bir takım gazeteler çıkardılar, Bir de okudum birader... Hakikaten Avru- pada kıyamet ha koptu, ha kopacak... Hani şu Çekoslovak - Alman mesele- sinin ilk zamanları... Eyvahlar olsun, demek gazete oku- mamam yüzünden Avrupada müd- hiş bir muharebe kopmuş olsaydı bir hudutlar kapansa Kalıverecektim.. Evvelce öyle hazırlandığım için Peş- tede trenden inmeğe mecbur oldum. Maksadım, hemen ertesi günü İs- tanbula hareket etmekti. Hakikaten vaziyet mühimdi, Bütün Avrupada harp sözleri dolaşıp duruyordu. Ba- zı şehirler âdeta boşaltılmışlı. Şimen- difer garlarında seferber edilmiş as- kerler trenlere biniyorlardı. Ben Peş- teye vardığımın hemen ertesi günü Vagonliye koştum. Kendime yatak ayırtmak istiyordum. Memurlar bana: — Yerimiz kalmadı... Boş kompar- tımanımız, boş yatağımız yok... de- mesinler mi? — Aman... Mutlaka ben bügün git- meliyim... Mutlaka yer bulmalısınız. Her halde gitmeliyim... Görmüyor musunuz Avrupanın vaziyetini? Me- mur işi anlamıştı. Gülümsedi, —- Canım, dedi, herkes biran evvel memleketine gitmek İstiyor, Herkeste bir endişe var. Halbuki artık mesele kalmadı, Bu sefer gene merakla sordum: — Nasıl mesele kalmadı? — Öyle ya Münih anlaşması oldu. Gene şaşırmıştım: Bu sefer hayret etmek $i rası kar- şımdaki memura düşmüştü. — Nasıl? dedi, Münih anlaşmasın- dan haberiniz yok mu? — Hayır... Ben gazete okumam... Bu Münih anlaşması da nedir? — Canım... İşte Mussolini, Hitler Çambörleyn, Fransız Başvekili Dala- dler Münihte toplandılar. Aralarında anlaşma oldu, Muharebe ihtimali or- tadan kalktı. Sulh kurtuldu. Şaşkın- lığım büsbütün katmerleşmişti. de- mek bir müddet evvel gazete okusây- dım bütün bu heyecana telâşa lü- zum kalmıyacaktı. Fakat ne olur ne olmaz memlekete döndüm. Ondan sonrada azizim her gün gazeteleri büyük bir dikkatle oku- mağa başladım. Şimdi hiç bir hava- disi kaçırmıyorum... Hikmet Feridun Es Türkiye Radyodiffüzyen Postaları ANKARA RADYOSU DALGA UZUNLUĞU » 183 Kon 120 Kw MA İŞ es, 20 Kw. TAR 3i10m. TÜRKİYE ÇARŞAMBA: 2/11/0938 Müzik. (koro), 1245: Kan aa? ayarı ve haberler, 1310: G «PV, 4830 - 14; Müzik (küçük or : Hungaria - Macar ra ve dans arı (Eeopold), e bek), Es W i entermezo (Erich Eineg), Emine Misir gerenadı (Poul Linke), 1830: Müzik (dans saati-P), 1915: Saat ayarı ve haberler, 30: Müzik (Radyo ötkestrnsı: Şef: Hasan Ferid Alnar) Yarasa operetinden - nver- tür - (Yohann Strauss), 6lav dansları (Anton Dyorak), Casse nolsette - balet (Tsehaikowskii, Orphef aux enfers ope- , Uvertür (Offenbach), 21: Arap- ça söylev, 21,10: Müzik (Halk türküleri, Şark Rumelisi ve Orta Anadolu), 2140: Konuşma, 2150: Müzik (sinema sesi), 23: Müzik (küçük orkestra - Viyana melodi- leri): Traumideni - vals (Julyus Fucik), Ewiger Frühling - Melodi (Ludwig Siede), O wböner Mai - vals (Yohasın Sirauss), Zun letzten mal sag'leh zu dir, İch lip dich - vals Hans May), Lamentosa - se- renad (Humphrles), Dynamiden - vals (3. Strauss), 23,45 - M4: Son haberler ve yarınki program. Avrupa programları Saat 20de Danzig 20,20 #lim ve operet musikisi İplâkla; — Kolonya 2005 karışık musi- ki — Königsberg 20 keman, alto ve piya- no ile solist konseri — Leipzig 20 şarkı, flüt, klârinet, viyolonsel ve piyano ile 80- Jolar Hamburg 20 (Flotows)j un (Martha) operası — Viyana 20 - 2030 pi- yano ve keman ile Beethoven sonat rı — Athlone 20 - 2030 piyano konse Budapeşte 20,45 şarkı ve orkestra — Bük- reş 20,15 - 2130 plâkla Sirauss'ların eser- jeri — Florans 2020 ko'o konseri Sofya 2015 - 2045 keman konseri Sirasburg 2030 orkestra konseri Var- şova 20 - 2140 salon musikisi, Saat 21 de Berlin 21,10 plâkla meşhur artistlerin eserleri — Breslav 21,10 karışık musiki Danzig ve Hamburg 21,10 dans musikisi va karışık musiki — Kolonya: Karışık musikiye devam — Königsberg 21,10 şar- kı ve dans musikisi — Leipzig 21,10 - 2130 pliâkla oda musikisi Orlüsik eserler) ve 21,30 karışık musiki — Şiuttgart 2110 sa- lon orkestrası ve dans musikisi — Viya- na 2150 Brahme'ın birinci senfonisi Belgrad 21 şen suat — Budapeşte: Şarkı ve örkestraya devam — Bükreş 2130 pi- yano konseri — Londra (Reg) 2130 ban- do muzlkası — Stokholm 2130 konser ve opera parçaları — Varşova 2140 a Ka- dar salon musikisine devam. Saat 2 de Berlin 22 salon orksirası tarafından m hap parçalar Breslav 22,19-1 dans ve karışık musiki — Deutsehl; 2240 piyano konseri — Danzig ve Hamburg: Dans musikisine devam — Königsberg: Şarkı ve dans musikisine devam — Leip- zig: Karışık musikiye devam — Münih 2210 akşam Xonseri — Şiutigarl 2215 piyano ve oda musikisi — Belgrad 22 halk şarkıları ve 22,30 dört kişlik gitara — Budapeşte: Konsere devam Bükreş 22.20 plâkla kabare musikisi ve 2255 bir gazlnodan naklen konser Droitwleh 2218 - 2430 senfonik konser ve piyano konsertosu — Florans 22 - 24,30 orkestra konseri — Sofya 22.30 - 22.50 dans musi- kisi Soltens 22 senfonik konser Varşova 72 - 7230 piyano Konseri — Li ve Limoget 2230 - 2430 orkestra tara- fından münlehab parçalar — londra (Reg.) 2220 - 23,20 şen musiki — Niş ve Paris P.T.T. 2230 - 2430 Verdi'nin (Regulem) 1 Saat 23 de Berlin ve Breslav 2330 karışık musiki ve dans musikisi — Devtachlanda 2330 - 2345 küçük gece konseri (viyolonsel ve piyano) Kolonya 23,15 oda musikisi — Münih 2940 - 1 gen musiki :- Diger Al- man İstasyonları oViyanadan naklen 2320 - 1 Viyana musikisi — Belgrad 2345 plâk neşriyatı — Florans 7330 org kon- Kopenhag 23/20 - 24,15 şimal mu- | Sofya 23 - 24 dans musikisi — sikisi — Lille ve Limoges: gerine devam — Nis ve Paris P.T.T. Regülem'e devam — Poste Parislen 23,25 şen program — Droltwich: Senfanlk kon- ser ve piyano konsertosuna devam. Saat 24 den itibaren Alman istasyonları Viyanadan naklen Viyana musikisine devam — Droitwieh 240 karışık konser — Hilversum 1 2440 - sarkılar — Kopenhag 2415 - 140 dans musikisi — Londra (Reg) 2425 - 130 dans — Lüksemburg 2440 - 140 plâk- Ja senfonik konser — Frankfurt ve Ştutt- gart 1 - $ gece konseri — Berlin ve Graz 1 « 4 gece musikisi, ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM heryemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız DİŞİ KORSAN Tarihi Deniz Romüahı Yazan: İskender F. Sertelli TETİK NO: 163 eammmmmas | Selim şarap kadehini Kivelinin elinden aldı ve tanburcuya kendi elile verdi Selim Karvan yaman bir korsan- dı. Her şeyin zamanını beklerdi. O, Kiveliyi nasıl, Halil gibi bir yiğitin elinden almış ve kendisine bağlamış- sa, Haceri de öyle kendisine bağlı- yacağından emindi. Onun, Hacerde de gönlü vardı. Bunu o güne kadar hiç kimseye açmamışıtı. Gene de aç- mak niyetinde değildi. — Günün birinde Hacer de benim karım olacak! Diyordu. O gece Kiveliye bir me- Şale eğlentisi yapmayı vadetmişti. Reisler, istedikleri zaman gemilerini meşalelerle donatabilirlerdi. Bunu ek- seriya büyük vurgunlardan sönr& » seferden neşeli döndükleri zaman »- yaparlardı. & Fakat. Romanos kapısında bin ş8- hid vererek dönen Hacer uzaktan bu eğlentiyi görünce: “ «— Haniya, Selim Karvan rahat- sızdı? Bugün toplantımıza gelmedi amma, gece meşale eğlentisi yapma- da vakit bulmuş. Bu perhizne, bu Jâhana turşusu ne?» demiyecek miy- di? Zaten Selimden şüphesi olan Ha- cer, bu eğlenti karşısında kimbilir ne kadar köpürecek, hiddetinden âteşler püskürecekti. Selim Karvan da bunları tahmin etmiyor değildi. Fakat onun Hacer. Gen zerre kadar korkusu yoktu. Kiveli o gece yeşil - bu Arabların çok sevdiği bir renktir - elbise giy- miş, başını Arablar gibi taramış, göğ- süne Selimin verdiği incileri takmış ve başını bir Arab kadını gibi kırmı- zi şal parçasile örtmüştü. Geminin arka kasarasında yere serilen halılar üzerine oturmuşlardı. Selimin yanında ufak bir su testi- sinden ve iki bardaktan başka bir şey yoktu. Bu testide şarab doluydu. Meşaleler yanarken, korsanlardan bir kaçı oyun oynuyor, biri de tanbur çalıyordu. Bu bir deniz tanburuydu... Sapı kısa ve telleri i , hafif fa- kat çok hazin bir i yardı. Tanbu- ru çalan korsan çok neşesizdi. Ge- melin adamı olan tanburcu, Arabis. tan sahillerinde de tanbur çalarak para kazanırdı. Cihad ilânından son- ra tanburile beraber Selimin gemisi- ne gelmiş, mücahidlerle sefere işti- rak etmişti Selim, tanburdan çok hoşlarnırdı. Bir aralık kendisine sor — Niçin her zamanki gibi neşen yok? Geçen akşam geminin baş kü- peştesinde oturmuş, ne neşeli tür- külerle tanbur çalıyordun! Bu gece karımla ben eğlenmek istediğim için mi neşeli çalmıyorsun? Kiveli, Selime döndü: — İmparator, yında eğlenti yaptığı zaman, kendisinden önce çal- gıcdarına şârab ikram ederdi. Siz de ona İçki veriniz... Biraz sonm onun tanburunun bir neşe kaynağı olduğunu güreceksini 'Tanburcu, Selime Selim Karvan, Kivelinin sözünü dinledi. Kendi bardağını şarabla doldurdu. Ve tanburcuya uzattı; — Bunu bir yudumda içeceksin! Arab, bardağı ağzına götürdü. Bir kaç yudum içtikten sonra, yanına koydu.. tanburuna sarıldı: — İnsan, yemeği lokma lokma yediği gibi, şarabı da yudum yudum içerse tadını anlar. Benim neşelenme. mi isterseniz, zevkime dokunmayınız! Tanburun içinden hasta bir Ka- din inilsiti yükselyior gibiydi. Tan- burcu şaraba kavuşunca, bu hasta kadın sanki bir anda iyileşmiş, 58- si düzelmiş, neşelenmeğe başlamıştı. Arab denizcisinin şimdi, gözleri i or, hemi işıldıyordu. Hal. buki, biraz önce, güzleri, alnının or- tasına yapışmış iki sönük kandil gi- bi, ne kadar fersi Kiveli üstüste içti. Bizans kadınları şarabst mazlardı. Selim ona, gemiye geldiği gündenberi şarab la yay ln « Bizans dilberi, evab verme. — Siz meden çok içmiyorsun! dedi. Midesi şarabtız kalan insani içi boş bir su küpüne benzerle Bir işe yaramazlar, Selim güldü. O da şaraba Akde- nizde alışmıştı amma, Kiveli kadar fazla içmiyor, içemiyordu. Kiveli çok güzel oyun oynardı. Hattâ bir gün Necib Hayyat ölme- den, onun önünde de oynamış ve Belim onu öynarken görmüştü. Selim çok kıskanç bir erkekti... Kendisine aid olan bir kadının baş- kaları önünde göbek atıp kalçasını sallaması tahammül edemezdi. Ona, bir kaç kere: — Oyun oynamak istersen, miz yalniz kaldığımız zaman oynar sın! Demiş ve kıskançlığını bu suretle Bizans dilberine de ihsas etmişti. Selimin, Kiveliyi kıskanmakta hak- kı vardı. Kiveli o kadar güzel sehhar bir kadındı ki, bakışları v göbek atışlarile diğer korsanları çi- Jeden çıkarabilirdi. Kiveli -y ş için can atış du. Tanburcu Atabca Lürk meğe başlamışlı. Selim bu sırada içini çekerek, mâ- nalı bir bakışla etrafındakileri ayrı aynı süzdü. Kiveli, korsana sordu: — Neden içini çektin? — Tanburcunun söylediği türkü bana gençliğimi hatırlattı da... — O kadar yaşlı değilsiniz..! gün de size genç denebi — Hayır, Kiveli! Ben yirmi yaşın- da korsanlığa başladım. Yirmi beş yıldır denizlerde dolaşıyorum. O zö- man sen elime geçmiş olsaydın, aç bir kartal gibi, seni didiklerdim. Şim- di, ne kadar sakin ve hareketsiz dur- duğumu sen de görüyorsun ya! » Çok vi ettim, seyid! Şu Ars- bın neler diğini bana anlatır mısın? Selim kısaca şunları söyledi: — Şâir, dünyanın en kuvvetli aşkları, en sonsuz heyecanları bir kâ- deh şarab içinde hapsedilmiştir, d yor ve gür sesile haykırıyor: Bu esir- lerin zincirlerini çözünüz, onları serbes bira Zira, bu zavallılar ancak sizin midenizde hürriyetlerine kavuşabilirler, Bunu mutlaka Bizanslı bir şair söylemiştir. — Hayır. Bu, bir Arab türküsüdür. - Arabistanda şarab içmek hare değil mi? — Hramdır amma.. insanların raba karşı zaaf: vardır. Bilhassa şa iki. ve ihp oynamak tutuyor. r şöyle Bu- şa- cuya bir bardak sü- nek istedi: — Neşeli çalması içir, onu çabuk sarhoş etmeliyiz. Selim, sevgilisinin elinden bardeği aldı. Tanburcuya kendi uzattı. Öyle ya... Selim dururken, Kiveli- nin şarab uzatması ne demekti? Bu, cahil bir korsanın havsalasına sığa- bilir miydi? Selim: — Sen bizim âdetlerimizi çabuk öğrenmelisin, dedi, yoksa bozuşuruz seninle! O gece ay batıncaya kadar eğlen- diler, Kiveli sarhoş olmuş, Selimin dizinin dibinde sızıp kalmıştı, Kor- sanlar bu eğlentinin arkasından ne çıkâcağını bilmiyorlardı. Selim bu kadını âlıp neden kaçırmıyor? diye söylendiler. Selim bu işi yapamıyacak kadar beceriksiz ve korkak bir adamı de- gildi. O, donanmanın başına geçmek, geride kalan gemileri kendi buyru- t ve reisleri İstediği € istiyordu. Bunu çin de herkesten önce Ha- ceri elde etmek gerekti. Selimin Ha- cerle arası açıktı. Fakat, o güne dar yüzyüze kavga etmemişi İlk toplantı günü Hacer: (Arkası var) di.