2 Teşrinisani 1938 AKŞAM Tarihe geçen büyük aşklar Bonapart ile Jozefin Bonapart harpten harbe koşarken karısına mektuplar gönderir, ona Aşkından bahseder, bu mektupları Jo- zefin omuz silkerek okur, dudak bü- ker, güler: — Şu Bonapart tuhaf herif! derdi İnsan bir kere âşık olmağa gör- sün!... Bonapart tuhaflığı ileri gö- türdü, Barrasa bir mektub yazdı, de- diki: «Jozefini çok göresim geldi, ya onu buraya gönderiniz, yahut ben Parise döneceğim.» Çünkü artık kızıyor, uzakta kalan karısını kıskanıyordu. Barrası telâş aldı, eski metresinin kulağını büktü: — Haydi yola çik bakayım! Bonapart İtalyada idi, Jozefin ister istemez İtalyanın yo- Junu tuttu, amma yalnız değil, ara- basına Hipolit Şarlı da aldı, Sevdiği bu genç eri bırakamıyordu. Bonapart karşısında Jozefini görün- ce kıskançlığını, endişelerini, hidde- tini unuttu, kanısını bir kraliçe gibi Berbelloni sarayına yerleştirdi, son- ra gene ordusunun başına koştu. Zafer üstüne zafer kazanıyordu. Kastagllon, Arkol, Rivoli cephelerin- de düşmanları yendi. Fırsat bulduk- ça gene Jozefine mektub yazıyordu! Bayan Talien *... Seni bu kadar ateşli seveni nasıl unutabilirsin? Üç gündür mek- tub almadım! Halbuki ben bir kaç kere yazdım. Yokluğun çok acı, ge- celer çok uzun, tatsız, can sıkıcı...» Jozefin Bonapartın mektublarına şöyle bir göz gezdiriveriyordu; oku- mağa vakti yoktu. Bir kere bu de- rece kuvvetli bir aşktan hoşlanmı- yordu, sonra da gezmeden eğlenme- den Bonapartı düşünmeğe zaman bulamıyordu. Bonapart kaç kere bü- yük tehlikeleri göze alarak dört nala cepheden Milâna geldi, fakat karı- sının yerinde yeller estiğini gördü. Jozefin davetten davete, ziyafetten ziyafete, balodan baloya, eğlenceden eğlenceye koşuyordu. Bir gün gene gelip te karısını bu- Jamayınca, ağlıyarak şu mektubu yazdı: «... Maksadın hesablarını altüst edip eğlencelerinden seni mahrum etmek değil; esasen benim için böyle bir şey yapmağa değmez; sevmedi- gin bir adamın saadeti vefelâketi de seni elbette alâkadar etmez. «Gidiyorum sevgili kadın! Gidiyo- rum gJoözefinim! Derdimi, elemimi bağrıma bastım! Fakat sana saadet diliyorum Jözefinim... Seni öplüğü- mü yazmak için mektubumu kâpa- dıktan sonra açtım... Ah Jozefin! Jo- zefin!...» Çok maz âşık usandırır derler, Bonapart Jozefinden usanmamıştı amma, artık onu olduğu gibi gör- meğe başlamıştı. Jozefin âşifte, kuş beyinli, egoist bir kadındı. Bu kadına kendini sevdirmekten ümidi kesen Bonapart Fransayı ta. mamile avucunun içine almak ül- küsünü gülmeğe başladı, Misir sefe- tine çıktı. 21 nisan 1799,.. Bonapart Yafada şa Bonapart 1 nci Konsül veba ile boğuşuyor, hayatının elim günlerini yaşıyor, ölümle pençeleşi- yor, Jozefin üç yüz yirmi bin franga Malmezon çifliğini satın alıyor ve der- hal yerleşiyor. Bonapart ölüm tehli- kesini atlatıyor, Jozefini davet ediyor, Bipolit Şeri ile herkesin gözü önünde artık karı koca hayatım süren kadın kalkıp ta deniz aşıri, cehennemin bu» cağına gider mi?... Gitmiyor; Bona- part ta bu aralık genç bir subayın ka- nsı Polin Fure ile kısa bir gönül ma» oerası yaşıyor, bir müddet gönlünü eğlendirip avunuyor. Amma karısını unutuyor mu?... Hayır. Gözlerinin önünden Jorefinin hayali gitmiyor; Jozefinin ise dünya umurunda değil, O keyfinde, eğlencesinde, Geziyor, Oy- nuyor, gönül eğlendiriyor, ... Bonapart birinciteşrin 1799 da an- $ızın Parise döndü, Şantren sokağın- daki evine gitti: — Jozetin?... Bonapartın ailesi kadının rezalet- lerini bire bin katarak anlattılar; Jo- zefini yerden yere vurdular, Tâm üç gün Bonapart karısının yaptıklarını dinledi ve kararını verdi: — Kahbeyi boşıyacağım!... Bu facla, Jozefin göründükten bir- kaç saat sonra gülünç bir komedi oldu. Kocasının avdetini duyan Jozefin tam üç gün kocasına görünemedi. Ka- yınbiraderlerinin neler söylemiş ol- duklarını da tahmin ediyordu. Fakat sâklanmak neye yarardı?... Gitmesi, kendini müdafaa etmesi, lâzım gelirse yalvarması şarttı, Hem ne sanki, Na- polyon da tek ve sadık durmamıştı ya; o da pekâlâ Polin Fure ile gönlü-* nü eğlendirmişt.... Bonaparta haber verdiler; — Karınız geldi. — Defolup gitsin. Kalktı, odasinin kapısını kilitledi. Jozefin tam bir saat kapının önünde ağladı, yalvardı, af diledi. Bonapart ses çıkarmıyor, dinlemi- yor, odasında dolaşıyordu. Jozefin ümidini kesti, Yalvarmalarının bey- hude olduğunu anladı. Çekilip gitmek üzereyken çocukları geldi. Çocuklar vaziyeti kurtardılar, Bonapart onla» rın yalvarmasına dayanamadı. Kapr- yı açtı, çocukları, sonra da, Jozefini kucakladı, affetti, — Maziyi sildim!,.. dedi. Maziyi silen Bonapart, teşrinievvel sonu olmasına rağmen, Malmczona yerleşti. Her tarafı gezdi, dolaştı, ne- relerde neler yapmak lâzım geldiğini tasarladı, Orası artık evi idi, Islah ede- cek, güzelleştirecekti. Bu cengâver, büyük çifliğin büyük konağı önünde tam bir burjua oldu, Oh!... Bu koca malikânede yan gelip keyfine baka- caktı Bonapartı kaybedecek olursa, ken- di mevkiini kaybedeceğini anlıyan Jozetin de artık kocasından ayrlmı- yordu, Bonapart haftanın mukannen günleri Malmezonü geliyor, saraydaki siyasi yorgunluklarını o dinlendiri- yordu. Bonapart Malmezondayken birin- ci konsül oldu. 1801 de Papa ile anlaş- tı. 1802 de Lejyon donör nişanı ih- das etti ... Beş sene süren konsüllük devri Bo- napartın en mesud günleridir, Jozefin âdetâ kraliçe olmuştu. Bönapart paye aldıkça karısına da derhal paye veri- yordu. Jozefin imparatoriçe olacaktı, Bohapartla karısın arasında dini nikâh yoktu. Bonapart dini nikâh *kıymak istememişti. Jozefin vaziyeti Papa 7 nci Pi'ye bildirdi. Papa fena halde kızdı, Demek imparatorla ka- rısı meşru karı koca değillerdi Böyle şey olamazdı. Napolyon dini nikâhı kıydı. Artık istikbal Jozefine açıktı. İmparatoriçe Jozefinin oayıplana- cak, tenkid edilecek hiçbir hali kal- madı, Artık ihtiyarlamıştı. Artık ra- hatini ve mevkiini düşünüyordu. Gene süsleniyordu, lüksüne gene düş- kündü, fakat çocuklarının terbiyesile de meşgul oluyordu, Napolyona mod- Polin Fure yanu şükran olduğunu da itiraf edi- yor, tahtında sağlam oturuyordu. Napolyon Bonaparta da hayrandı. Füvaki onu tam manasile anlamıyor- du, dehâsının karşısında çok küçük kalıyordu, fakat bu, kocasına hayran olmasına mani değildi, Jozetinin hafifmeşrepliği yüzünden çok kötü, çok uygunsuz başlıyan bu karı koca hayatı artık durulmuş, dü- zelmiş, uygun bir hele gelmişti... Ancak imparatorluk devrinde gene geçimsizlik baş gösterdi. Bu sefer ha- fifmeşreplik eden Jozefin değil, Bo- naparttı, Çapkınlık ediyordu, birçok metresleri vardı. Güzel çirkin demi- yör, hoşuna giden kadınla gönül eğ- Jendiriyordu. Karısile kavgaları hep bu yüzdendi. * Fakat artık Jozefin Bonaparta söz ge- çiremiyordu. Napolyon Bonapartın çapkınlıkları- ni gelecek yazımızda anlatacağız. Selâmi Sedes bone ücretle! “Türkiye Ecnebi 1400 kuruş 2700 kuruş 7150 » 1460 » 400 » 150 » SENELİK Posta, ittihadına dahil olmıyan ecnebi twemleketler; Beneliği 3000, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Kumüsan 9 — Rusuhuzır 141 8, İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı E. 1146 125 652 940 1200 142 Va. 452 6301168 1446 1705 1837 İdarehane: Babılli civarı Acımusluk sokak No, 13 Temps diyorki... «Herkes Türkiyenin teveccühünü kazanmağa çalışıyor > Temps Cümhuriyetin on beşinci yıl dönümü münasebetiyle Atatürkün eşsiz eserinden takdirkâr lisanla bahsediyor Pariste çıkan Temps gazetesinin / Ankara muhabiri B. Louis Revilles, Türkiye Cümhuriyetinin on beşinci yıldönümü münasebetile, Atatürkün ön beş sene gibi kısa bir zamanda başardığı muazzam inkılâbdan ve yarattığı eşsiz eserlerden takdirkâ- rane bir lisanla bahsediyor ve diyor ki: «Türkiye sevinç içindedir. Zafer takları, bayraklar, ışıklı şelâleler, bu büyük gün için memleketin her ta- rafında caddeler! ve sokakları süslü- yor. Türkiye Cümhuriyeti on beş yaşı- na basmıştır. Güneşin kadınlar ile çiçekleri süratle kemâle getirdiği şarkın saf ve açık havasında, genç Türkiye Cümhuriyeti hayata pürneşe gülüyor. Eski cümhuriyetler, bu yıldönü- münü kutlayan taşkın meşe ve 88 | vince ibret nazarile bakmalıdırar. Bunu anlamak için bu on beş sene nin kısmı azamını, Anadolu toprak- larında yaşamış olmak lâzımdır. Bu, esasen kan dökülmeksizin ba- şarılan basit bir rejim değişikliği değil, fakat bütün milletin, ruhun- da, âdetlerinde, düşünce ve telâkki- lerinde vukubulan inkılâba ald yeni devrin başlangıcıdır. Bu muazzam eserin yapıcısı ve ba- şarıcısı bir adam, padişah tarafın- dan İstanbuldan uzaklaştırılmış bir generaldir. Bu zat, vatanlarını $e- ven bir avuç dostlarile muhat oldu- ğu halde bütün bir memleketin ru- hunu değiştirmeğe, yurd aşkını ve istikbale imanı aşılamağa muvaffak olmuştur.» Temps muhabiri, Büyük Önderin Anadoluya nasil geçtiğini, istiklâl muharebesini bin bir müşkülâtı ye- nerek nasıl zaferle neticelendirdiği- ni, zaferden sonra her sahada ba- şardığı muazzam ve eşsiz inkılâbı, Türkiyeyi nasıl asrileştirdiğini uzun uzadıya anlattıktan sonra diyor ki: «Türkiye Cümhuriyeti, memleketi hiç durmaksızın asrileştirirken bey- neimlilel siyaset sahasında da oyna- yacağı rolü ihmal etmemiştir. Ata. türk, Balkan komşularile- analşmak lüzumunu takdir ederek evvelâ Tür- kiye ile Yunanistan arasında bir anlaşma temin etmek gibi nazik bir işe girişmiş ve bu sahadâ da sarfet- tiği gayretler muvaffakiyetle © tetey- vüç etmiştir. 1934 te Atinada imzalanıp Yuna- nistanı, Türkiyeyi, Yugoslâvyâyı ve Romanyayı bağlıyan pakt ile dünün mağlübu bugünün müttefiki ölmüş- tur. Mühkem bir surette kurulmuş olan bu blok, daima ehemmiyetle na» zarı dikkat alınması icab eden bir kuvvet teşkil etmekte ve irtibat Ye tesanüdünü göstermek için hiç bir fırsatı kaçırmamaktadır. Yalnız Bulgaristan münferid kal- mıştır. Fakat geçen temmuzda Se- lânikte imzalanan pakt, Bulgarista- nın da Balkan ailesi arasına girmesi gecikmiyeceğini gösteriyor. Şark tarafında Türkiyenin önas yak olması: sayesinde Türkiye, Efga- nistan, İrap ve Irakı birbirine bağ- lıyan Şark paktı da akdedilmiştir. Bu suretle Ankara , ayni zamanda bem Avrupa, hem de Asyaya uzanan kuvvetli bir teşekkülün mihiveri oluyor, Atatürk memleketi, kuvvetli bir devlet halinde yükselirken, dünyanın hürmet ve itibarını kazanmış, ve Milletler Cemiyeti de samimi sulh arzusile bir mevkli mahsus kazan. mış olan bu yeni uzvunu samimiyete le kabul etaniştir. Ayni zamanda herkes Türkiyenin teveccühünü kâzanmağa çalışıyor. Meşhur bir darbimesele göre, «yâl- nız zenginlere para ikraz edilir;. Fa- kat şimdi sebit olmuştur ki iyi idare ve tedvir edilen ciddi teşebbüslere de vara ikraz edilir, İngiltere, Türkiyede demircilik sas Daylinin kurulmasını finanse ettik- ten sonra 1937 mayısında da Türki. yeye deniz silâhlarını tekemmül et- tirmek ve madenlerini asrileştirmek için 16 milyon İngiliz liralık bir kre- di açmıştır. Son günlerde ve 6 teşrinievvel 1938 tarihinde B. Funk'un Ankarayı 72- yareti esnasında da Almanya, maki- ne ve silâh mübayaatı için Türkiyeye 150 milyon marki'k bir kredi aç-, mıştar. Türkiye Cümhuriyeti, avans ola- rak verilen paranın zirai mahsuller ve maden vermek suretile ödiyeceği- ni âkdedilen mukavelelerde mehâ- Tet ve dirayet ile kaydettirmiştir. Osmanlı: saltanatının maliyesine hâs olan sefehet. istikrazları devri ebediyen kapanmıştır. Mahalli sana- yii asrileşlirmek için makineler sâ- tın alınıyor ve bedelleri de mahsuller ile ödeniyor. Bu sayede memleket iktisadiyatı, istifadeler temin ettiği gibi, Türk parası da 1929 senesindenberi istik- rarını ve sağlamlığını sık: bir süret- te muhafaza ediyor. Millet üç gün süren 15 inci yıl şen- İiklerini büyük bir sevinç içinde te sid ederken 'bu sevinçle - başarılan ymün>zamı terakkiyi takdir ettiğini is- bat ve bu inkilâb ve terakkinin yük- sek başarıcısı olan Ulu Önderine minnet ve şükranını izbar ediyor.» Edime (Akşam) — Veteriner müşaviri Şevki Üzer Çorlunun Oflas çifll ğindeki damızlık boğaları teftiş ve damgalamak için muavini ile birlikte bu. gün Çorluya hareket etmiştir. Çok iyi yetiştirilimş ve büyütülmüş olan 110 ba ğa bir aya kadar köylere dağıtılacak ve 1939 yılı için yine bir aya kadar yeni yavruları satın almak ve toplamak için yeni bir heyet kazalara çıkacektır. Bunlar da Umumi Müfettişlikçe Trakya kalkınmasını gösteren filme aldırı- lacak ve bir seri halinde köylerde gösterilecektir.