, Sahife 6 17 Seşrinlevvel 1938. 1938 PAZARTESİ KONUŞMALARI: Yahya IEzZemal meselesi Şairimiz, «Sırtımdan geçiniyorlar.» Diye durmadan şikây ondan istifade etmekten buj in ka- lemleri bir tür vazgeçemiyorlar. Hele son yedi sekiz gün, hakkında o kadar yazı yazıldı ki buna (Yahya Kemal haftası) demek mlış olmaz. Ahmed Hamdi Tanpınarın, Cumhu- e çıkan Kıymetler ndaki maka bir sene kadar ön yazısına cevabdır de Anmedin miş. bir ve rek ancak aylar sonra neşredi- lebilecek hale geldiğine hükmetmiş; yahut ta bir yıl ör duğu bir makalenin ihtiva ettiği fikirleri zih- ninde münakaşa ederek vârdığı kâ- maatleri bize yeni bir hamle ile-söy- , $üirimizin (tkne- da Fazıl Ahmedin ile- irdüğü Ubül olmaktan ade teşhise itiraz ediyor ve şöyle diyor; «Hayır, sesini bu kadar güzel idare eden bir şaire tıknefes denile- mez. Hattâ dal eriye giderek di- yebiliriz ki pek az şairimiz, onun ka- dar gür seslidir. Şüphesiz ki Yahya Kemalin ilhamı velâd bir ilham de- gildir. Fakat bir bakımdan bu, onun için bir kusurdan ziyade bir meziyet- tir. Çünkü Yahya Kemal rini tnhdid ederek yapan şair Zaten doğrusu jstenli atımızda ha <bilece Yirmi ye ) ki Ahmed Hamdi, edebi Yahya Ke- bu aşkında sadıktır. üstedı için söyliyeceği en ar bile bana batmı- ned Haşim için öyle batmamıştı. Hattâ 5 ve hayran oluşları, vk e le veriyor. de Abdülhak Hâ- edebi rüt er ve ilâhi man- sıblar tevcih ettiğini görmüştük. Se- dinlemek, bazan sevileni dinle- n daha lezzetli oluyor. airimiz hakkında okuduğum bir yazı daha var biri ehemmiyetle haber vermeseydi bulup okumama imkân olmuyacaktı. (edi Gün) ün son sahifelerinde "erin suallerine cevab veren sü n birinde şairimizin nabiv ve bel ti İle mantık ve maani bakımından tenkid edilmek- tedir: Hazan ki, , âşıktır ve Onun, muhal m veni sübesü dökülür renggü bü dökülür durmadan evrakı Hazinesinden eteklerle 'Tenki gazel değilmis gibi tashih eden ta raflar bertaraf edilirse muhatabı olan gence verdiği nasihatleri doğru bulmamak çok güçtür. Kim olduğu Tahmin. | Bir zamanlar | Onu arkadaşlarımdan | şu beyti | dlerinin bazılarında, bu şiiri / belli olmıyan bu münekkidin eline Allah kimseyi düşürmesin Üçüncü yazı, Nurullah Ataç'ındır. Yahya Ki Mihrabad gazelini önteden beğenmemiş. Fükat sonra- dan onda ne harikalar bulmuş, ne wâdelikler malin rı bilg kidimiz öyle ıklarla imamlı bir dille, öyle anlatıyor ki okuyup iden gelmez. Hattâ bu e mazur görünmek lı olmayı bile kabul- den çekinmiyor. Bur şairimizin Avrupa Ö ş ne kadar gü diğini unutmuş gi bir ) n, beğenmemek zamanı cüretinde Ah din! Dördüncü yazı, muht mız profesör Mustafa Şi tarafından zılmıştır. Makalenin adı (Tanrı $Ş dâir. On beş yirmi sene evvel Yahya Kemal, bir yazısın- da onun için: «Büyük Türk filozofu» demişti Reaksiyonları biraz geç olan lenfavi mizaçlı hocamız, bu ha- lsane tevcihe, tevekkeli bekleyip öyle mul mış!... (Tanrı Şair) i dikka dum. Dış görünüşe bakınca m uh m bir apoloji zannını iki sütun, hakikatte dığı yirmi sene belede bulunr şairimize tenkidlerin en acısını yapı malin değişmemezliğ luşu ve sanatın en çıktığı için velüd ola: fazla ihtiya! ve biraz da can sıkıcı bir hüküm oluyor. Muhterem sinin ik profesörün, makale- Yahya Kemali (Osman Türk Şiiri) nin en mükem- mel bir perlav tipi Oaddetmesinde ben çok acı bir kanaatin gizlendiği- ni görüyorum. Osmanlı devri tarihe intikal ettiğine göre, Şairimiz ancak bu devri «kendisinde katlıyor» ve bu devir ile beraber kendi de tarihe in- tikal ediyor demek. Mustafa Şekip, bunu mu söylemek istiyor ? Beşinci yazı Orhan Seyfinin; (Bu- gün) de... Şairimiz, Tanrı olduğuna göre kendisinden kitap istiyor; mat- bu ve musahhah bir kitap... Yumu- şak huylu Orhan Seyfiden böyle bir hadnaşinaslık beklemezdim doğrusu, Tanrıdan kitap istenir mi? O, kimi münasib görürse ona kitap inzal eder. Ben Orhan Seylinin yerinde olsaydım, evvelâ o«peygamberiniz, veya peygamberleriniz kimlerdir?» diye sorar, bu “belli olduktan sonra dilekçemi sunardım, Hüsnü Mutlak yere İner mi ve toprak üstünde te- celli eder mi? Hakikaten Allah, Sey- finin günahlarını affetsin! yerinde Galiba daha başka yazılar da var; MEŞ'UM KADIN Aşk ve macera romanı Nakleden: (Va - Ailesi esaslı bir servete malik; çocukluğundanberi muntazım yâşa- mış; gençken kuzinile sevişmişler; beş senedir de evliler; kurdukları aile, nümuüne diye dillere destan!,. Hulâsa, Nü) 1 o güne kadar inkıtasız bir bahtiyarlık | silsilesi içinde yaşayıp durmuştu. Ha- yatlaki yegâne kederi de en sevdiği arkadaşı İsmail Kenanın feci ölümü olmuştu. İbnilkasım Paşanın karısı kapıyı açıp İçeri girince, Memduh, hürmet- kâr fakat soğuk bir eda ile onu selâm- Jadı. Genç kadın muamelenin soğuklu- gunu farketmemiş gibi, mültefit bir gülümseme ile: — Vay efendim, nasıl oldu? Çoktur görünmedinizdi. Hanım efendi âfiyet tedirler inşaallah... Ne iyi, böyle er- kence bana sürpriz yaptın: — Vallahi efendim, sizi rahatsız et- tim, Af buyurursunuz. Buraya hazin bir vazife ile geldim. — Ne gibi ? — Az zaman evvel vefat eden ar- 'Tefrika No, 38 kadaşım... İsmail Kenan... Genç kadının, muhatabına düm- düz bakan gözlerinde (zerre kadar şaşkınlık alâmeti görünmüyordu. — İsmall Kenan?... Evet ... Zavallı çocuk... Feci ölümünü duyduğum za- man çok üzüldüm ... Sanırım intihar etmiş .. Hepinizin kederinize uzak- tan samimiyetle iştirak ettim... Fakat bu müessif hâdise dolayısile beni zi- yaret etmenizin sebebini oanlayamı- yorum, — Her ikimize de acı gelecek bu | | veren bu | I | muhavereyi kısa kesmek üzere evvelâ | size şunu söyliyeyim ki, İsmail benim en aziz arkadaşımdı... Sırdaşıydım... Kederlerini ve sevinçlerini hep bana hikâye ederdi « Yani size karşı olan ni de bildiğimi anlatmak ığı cereyan karşısı ve aza, ida hafifce etli tavrını takınarakı - e kadar muhabbeti olursa Ol- sun, zannetmem ki efendim, arkada- şınız, hümmalı . beyninde kurduğü- i seslerini uzak illerdeki t ben göremedim. Anlaşılıyor ki bugün için şairimizin şahsında top- lanan bir sen ber de budü nın adına (Yayha Kemal mesele dedim. Davayı şöyle #ormülleyebili- riz «Divan edebi Avrupai bir esas elde ettiği takdirde kendi şeklile ya- şayabilir.» Her edebiyat müe bir dev- rin, bir cemiyetin mahsulüdür. Şiir dehâsı da o devir ve o cemiyet içinde yetişir. - Bu hakikat bilindi va karşısındı ten son- için Türk tinin şu on, on beş sene içerisinde geçirdiği tahavvülü ve başladığı rönesans hareketini ta- nımamak ve ondan tamamile gafil olmak lâzımgelir. İçinde ne kadar yü ne kadar bir duygu ve fikir bulunursa b un, değil bü- yük kü attâ mahdud bir mü- nevver zümvenin dahi anlamadığı ve anlamamakta mazur olduğu Katı- şık bir dil, asla yaşamak hakkına sa- hib olamaz. Abdülhak Hâmid ve ak- ranlarını öldüren bu'dildi. Eğer ga- azmakta ve eski üstadların hep- sinden daha mükemmel de olsa 9 form içinde kalmakta devam ede- cek olursa - çok yazık!... - Yahya nsi zan, Türkçe değildir; sübesü Türkçe değildir; -rengü bü Türkçe değildir; dervâzei mazi Türkçe değil- dir; mev'idi mehtab Türkçe değil Gir; bunlar ve benzerleri dün, bu- gün ve yarm Türkçe o adılar ve dı İddia edebilirim ki bunlardan kunilan şiir binası da Türkçe değildir. Böyle anlayışımın doğruluğuna en büyük delil, bunları | beğenip göklere çıkaranların bu şe- kilde tek mısra ve tek bir cümle söy- lememekte ısrar edişleridir. Umumi harb içinde mahurdan gazeli | ve güzel şarkılarile Yahya Kemal, O devirde küflü peksimet, süpürge çö- Pündan ekmek yiyen bizim neslimi: 7e kışlada” ve harb sahnesinde ne- şeli zamanlar geçirtti. Bunu unuta- cak aramızda kimse yoktur. Boğazi- çi kıyılarını ve oralara akseden saz hasretli gö- nüllere sindirmek kolay iş değildi. Fakat bugün?... Bugün, memleket gençliği ne böyle bir mahrumiyet, ne de bu türlü bir hasret içindedir. Ona başka şey söylemek lâzım. Artık Foto Magazin'de Mirâbâd, Maksim Bar- da Şeyh Galibe rasgelmek gibi ol muyor mu? Çok isabetli ve güzel fi- kirlerini zevkle ve hürmetle dinledi- ğim aziz şairimizin belki sanatkâra- ne yâpılımış, kıymetli, fakat ancak mezar taşı kitabesinden başka âkibeti olmıyan bu eskilikten ka- lemini kurtarmasını dilerim, Onda büyük bir şair ve sanatkâr hüviyeti bulmasâm kendisini belki hayali hamları -size hakikatmiş anlatmış olsun... Memduh, - ses çıkarmadan baktı, genç kadının ne demek istediğini an- Jamağa çalışıyordu. Leman devam etti: - İfadenize göre, İsmaili Kenan güya size benimle rabılasından bahs- etmiş... — Evet efendim, tekrar ediyorum; arkadaşım benden bir şey gizlemezdi, Kadın yine mağrur halile: —Bence, namuslu bir erkek en âziz arkadaşına dahi bir kadınla müşte- rek olan sırrını faş etmez. Lâkin böy- le söylediğime bakarak zavallı İsmail Kenanı fena bir hareketle ittiham edi- yorum sanmayın. Dürüst insan bir namus lekesini gizlemekle mükellef. dir. Bizimse aramızda ayıp sayılacak hiç bir münasebet yoktu. Memduh, bu sözlerin karşısında afallamıştı, Genç kadın erkeğin şaş- kınlığından istifade ederek: —A.. evet.. - dedi, - Arkadaşınızın vefatı tasavvur edemiyeteğiniz dere- cade beni sarstı; fakat bundan dola- yı kendimi müttehim sayamiyorum... Bütün namuslu kadınlara sorun; gibi iş- | iftiralara ehemmiyet vermeyin... Erzincan halkı büyük bir bayram günü yaşadı ik tren bu şehre girerken güzel nutuklar söylendi, kurbanlar kesild Erzincan ( Ak- şam) — İlk tre- nin şehrimize gi- rişi çök heyecanlı merasimle kutlan- mıştır. Bu mes'ut ün kutlamak için büyük bir tö ren programı ha- zırlanmış; civar köyler halkı da törene davet edil- mişti. Şehir baş- tan başa donan- mıştı. (o İstasyon- da kurulan tak et- rafında on binler- ce halk toplan mıştı. Dördüncü umu- mi müfettiş Gene- ral Abdullah Alp- doğan, vali Bay Fahri, komutan- Jar, sivil ve aske- ri memurlar, bü- yük bir kafile ha- Jinde gelerek takm önünde yer aldılar. Lokomotif uzak- tan görünür görün Yukarıda: Dördüncü umumi müfettiş general Abdullah mez, umumi mü- fettiş general Ab- dullah o Kordelâyı keserek ilk tren yavaş yavaş yoluna devam ederek takın altından geçer- ken büyük bir alkış tufanı koptu, İs- tasyonda nutuklar söylenirken loko- molif sevinç düdüklerile etrfa çınla- maaaan de rencide edecek böyle bir hüküm ve temennide bulunmazdım. Biz on- dan Açık Deniz ve Ses gibi şürler bekliyoruz. Gazel vadisi onun için | Nazırı Lord Stanley - hiç değilse - kendisini takllddir. Akıncılar, ne bir kimseye benze ne başkaları ona benzer şiir yâzdı. lar. Şairimizden bu türlü ilbamla- rım doğuşunu istiyoruz. Eğer çok sevdiği Osmanlı mazisini bize ver- mek istiyorsa kalemi, şiir kader nesre de muktedirdir; yazsın ve oku- yalım. Bugünkü Türk cemiyetinin amizmini geriy râbâdları âbâd eylemekte ne gü- zellik var? Biz maziyi, istikbale ko- şabilmek için ancak bir hız kaynağı olarak kabul edebiliriz. İdealimiz, bilmelidir ki geride değil, ileridedir. Aziz şairimiz Yahya Kema), mena- kibini çok sevdiği milletinin bu ileri hamlesinde tesirli bir rol almak is- temiyor mu? Hasan - Âli YÜCEL aldatabilir miydim?... Zavallı bir de- kanli bana âşık diye vazifelerimi, mevkiimi, şerefimi unutmalı mıy- dım? Memduh kendini toplamıştı ve sert bir ss — Affedersiniz, efendim... Arkada- $umın cân çekişirken dudaklarından dökülen bazı sözler - pek vâzıh olma- maklâ beraber - şimdi söylediklerini- zin tamamile aksini gösteriyordu... Onu öldüren Jâkaydiniz değilmiş, bilâkis. — Ne demek?... İsmail Kenan bey metresi olduğumu mu söylemiş? — Pekâlâ tahmin edersiniz ki efendim, merhum gibi merd bir ör- kek bu tâbirleri kullanmaz... Böyle bir şey söylemedi. Lâkin ortada bazı vesikalar, deliller varmış... Genç kadının yanakları samimi bir iğbirarla kızararak: — Vesika mı?... Delil mi? ... Nere- deymiş? Biri mi görmüş?,.. Bir mek- tubum mu bulunmuş? ... Aman ya rabbi! Dedikodular insanları lekele- meğe kâfi bir âfetmiş meğer! Rica ederim Memduh Beyefendi, böyle âdi Ssi- Kati te ben de size soruyorum; siz kileke- | zin doslluğunuz benim için kıymetli- siz bir insan olan zevcenizin fikirleri. ni bilirsiniz; NE YAPABİLİRDİM? Şerefini, namusunu bana tevdi etmiş bir kocam var, Ne islersem peki di- yor; beni çılgınlar gihi seviyor... Onu dir. Eskiden sık sık gelirdiniz. Bu fe- ettenberi semtime uğramaz oldu- nuz, Beni kabahatli telâkki etmeyin! Salona girdiği zaman Lemanın yegâ- ne düşüncesi Memduhun ne dereceye Sİ ii ği ie m İLİN in YA İn re 5 Şe ra çekmekte ve Mih - kurdelâyı keserken, aşağıda: İlk tren Erzincan istasyonuna giriyor tayordu. Bu mes'ud gün refine köylüler tarafından bir çok sığırlar ve koyunlar kurban edildi. Erzin- can halkı, büyük bir (sevinç için- dedir, İngiliz Dominyonlar Nazırı öldü Londra 16 (A.A.) — Dominyonlar , Kanada'dan avde- tindenberi geçen ay nakledilmiş oldu ğu Londranın bir sıhhat yurdunda sa» at 2,30 da vefat etmiştir. Müteveffa 44 yaşında idi. Londra 16 (A.A.) — Bu sabah ölen lord Stanley, parlâmento tatilinin ilk günlerinde Kanadaya hareketin- den biraz evvel bacağından yaralan- müşti. Seyahati. esnasında yarası veha- met kesbettiği için bacağını alçıya koymak mecburiyeti hasıl olmuştu. Dominyonlar nazırı, #yaretini kısal- tarak 25 eylülde Londraya dönmüş ve Londrada derhal nakledildiği kli- nikte bu sabah ölmüştür. Belçikada Komün intihabatı Brüksel 16 (A.A.) — Yarın bütün Belçika kommünlerinde kommün in- tihabatı yapılacaktır. kadar meseleye vâkıf olduğunu anla- maktı, Delikanlının sükütu, tereddü- dü, esaslı bir şey bilmediğini isbat edince içi rahatladı ve birdenbire ak- ına mutad ibiisliklerinden biri gel- di: Bu oğlan sakindi, mes'uddu. Sağ- Jam bir dimağa, bir fikre sahipti. Benliği, seciyesi vardı. Onu kendine âşık edip ayaklarına kapandırmak!... Ne büyük bir zevk olacaktı... İçin için sevinerek « — Evet... - diye düşündü. - Zaten canım sıkılmıyor muydu? İşte bana yeni bir eğlence!...> Delikanlı yine terbiyeli ve soğuk edasile — Ben buraya sizin hatlı hareke- tinizi tenkide gelmedim, O cihet ba- na alt'bir iş değil... Arkadaşımın fe- lâketinde belki müşebbibsiniz, belki değilsiniz!... Önce de söylemiştim. Varifeten sizi rahatsız ettim, — Pekâlâ... Buyurun... neymiş?... — İsmailin annesi, oğluna yaz- mış olduğunuz mektupları iade edi- yor. (Cebinden çıkararak) İşte... Söylediğiniz gibi, bunlar aleyhinizde bir ittiham vesikası olamaz. İçlerin- de fena hiç bir şey yok... Kadınca” gız, bilmukabele oğlunun size gön- derdiği mektupların benim vasıtamla iadesini rica ediyor, (Arkası var)