Halk ve hükümet memufları naza- . rında İsfendiyarın katilf olan Erme- hiyi kaçırmiakla maznut olan Gökde- reliyan hâkkında bu sırada bin türlü rivayetler deveran ediyordü. Mülha- kattan ve aralarında bifetfikişer gün- “ Yük” mesafe bulunan erlerden ayni günde vilâyet makamına” (Gökdereli- yan bin beş yüz atı Ermenlile,iki bin atlı ile, üç bin atlı Me geliyor, gel- di; köyümüzü, kasabamızi basacak, bastı, telefatımız çoktur;) diye aslı olmıyan, olamıyan telgraflar geliyor- du. Halbuki Gökdereliyan . Kozan san- Cangı dahilindeki bir çifliğine köylü- ler tarafından vaki olansmüdahaleden şikâyetle vakadan dört gün evvel vali Cevad beye müracaat etmiş, aldığı resmi tahrirat ile Sise gitmişti. Vakâ- dan bir gün evvel Gökdereliyanın İs- - — fendiyarın katili olan Ohannes Yapıcı- © yanı yanına alarak Zeytuna kaçmak- ta iken yolda görüldüğü hakkında va- liye bir arzuhal verilmiş, . Cevad bey bunu polis müdüriyetine havale eyle» » omişti. Polis müdürü Kadri bey Gök- dereliyan hakkında Sisten malümat alınmasına lüzum göstermesile keyfi- « ,yet Kozan mutasarrıflığından sorul- muş ve Gökdereliyanın yalnızca Sise » gelerek işini takib ile meşgul bulundu- «< Zu cevabı alınmıştı. * Vali ve kumandan ayni adamın böyle biribirinden uzak yerlerde ayni zamanda bulunmasına imkân olamı- yacağı bedahetini bile düşünmiyerek gerek bu telgraf haberlerine, gerek etraftan aldıkları telâşlı, mübalâğalı iş'arlara kıymet veriyorlardı. Hasılı dahiliye nazır vekilinden tu- tunuz da Adana vilâyeti dahilinde iş başında bulunan nahiye müdürlerine kadar idare ve inzibat memurları, asa- yişi muhafaza ile mükellef kuvvetin âmirleri bugünlerde vilâyette bir hü- kümet teşkilâtı bulunduğunu hisset- tirecek yolda hiç bir teşebbüs ve hare- kette bulunmuyorlardı. Askeri silâh debboylarına hücum et- mek ve silâh kapışmak teşebbüslerin- de bulunanlardan bir ikisinin itlâfı © diğerlerinin dağılmalarını temin ede- “© ceği şüphesizdi. Hükümet satveti ve askerlik vazifesi bu yolda bir şiddet © — gösterilmesini zaruri bulunduruyordu. | © Mahalli hükümet bu yolda hiç bir tec- © rübeye girişmedi. Adanada kıtâalin üçüncü günü' Er. meniler fütur getirdiler. Kiliseler ma- hallesinde sakin olup hayatına, malı- na, ırzına hürmet göstermiş oldukla- ri eşraftan Tekelizade Hacı Osman beye müracaat ettiler. Bağdadizade Abdülkadir efendi ile-sâir eşrafa hita ben yazdıkları tazarrunameleri ken- disine tevdi ettiler. (Ermenilerin vilâyet makamına mü. racant etmeyip bu eşrafa başvurma. ları o sırada işin ancak bu suretle bi- —teceğine kani olduklarına delildir.) 5 Hacı Osman beyin konağından mü- © vetle kıtali — fareketinden bir saat sonra silâh ses. leri kesildi. Bu da cahil kıtalcilerle yağmacıların (vur) emrile (dur) em- rino tâbi olduklarını pek açık olarak © gösterdi. Vali ve kumandan ellerindeki kuv. menedemedikleri halde şimdi silâh kesilmesinde yâlnız Erme- nilerin bu müracaati mi âmil olmuş- tu? Yoksa mabeyindern, Babıâliden, Harbiye nezaretinden vilâyete ve ku- mandahlığa şiddetli emirler de gel. “miş miydi? Burası meğhuldür. Mukateleye, yağmaya; yangına bu suretle nihayet verilince şehir dahi- linde devriyeler gezdirilmiye başlandı! Pek geç kalmış bir teşebbüs olmak * Üzere nisanın 3/16 net günü iki unsu- run arasını bulmak ve âsayişi iade es. babını tedkik ve mülâhaza eylemek üzere islâm ve Ermeni müteberleri vi. lâyet makamında toplandılar. © — Buviçtimada Cevad bey Ermeniler. den vakanın mesulü kendileri olduğu. nu beyan etmelerini, silâhlarını hükü. » o mete teslim eylemelerini, bundan son- ra yeni bir iğtişaş husule getirecek her türlü abvalden ictinab ve aksi takdir. de vaki olacak ahvalin mesuliyetini — kabul ettiklerini tahriren taahhüd et- 5 melerini teklif etti. es İRME adap > SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ Yusan: SÜLEYMAN KANİ İRTEM —Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur Tefrika No. 222 Adanada silâh sesleri kesiliyor, fakat ara bulma teşebbüsü akim kalıyor i Toplantıda hazır bulunan Fransız konsolatosu tercümanı Hobeseryan valinin vakanın mesulü Ermeniler ols duğunun beyanı teklifini şiddetle red. detti; müslüman muteberanı islâmla» rın da silâhlarından tecridini ve yeni iğtişaş sebepleri ihdas eylememeği ka- bul ederlerse Ermenilerin de buna ra- zı olacaklarını beyan gtti. Ara bulma teşebbüsü akim kaldı. Bir gün sonra 4/17 nisanda İstan- bulda Ermeni patrikhanesi kapı kâh- yası Adana ahvali hakkında izahat almak için kati ve müessir tedbirler alınmasını İstemek üzere Dahiliye nezaretine gelmişti. Nazır. vekili Adil bey Ermenilerin Cebelibereket hükümet merkezini mu- hasara ettiklerini, mutasarrıfın dur- mayıp imdad istediğini, uzak yerler- den gelmiş silâhlı Ermenilerin silâh- sız müslüman ahaliye hücum ettikle- rini anlatarak katllâmın durdurul. ması için patrikhanece de mahalline telgraf yazılması lüzumuna kapı kâh. yasını ikna etmiş, oda Adana merha- sa vekiline bu yolda bir telgraf çek- mişti, Bu telgraftan nazır vekili Adil bey- ce matlub ve muntazır olan tesir ha- sıl olmamıştı. Çünkü o gün Adanada mukatele zaten durmuştu; diğer mâ- hallerde ise bu telgraftan sonrada devam eylemişti. Bu muamele yalnız Adil beyin de kabahati münhasıran Ermenilere tahmil fikrinde olduğunu göstermişti. Vali Cevad bey ve kumandan Mus- tafa Remzi paşa aralarında müzakere ederek vilâyet dahilinde örfi idare ilâ- nina karar vermişlerdi. Babıâli de tabii bunu tasvib eylemişti. Adanada sükünet hasıl olunca Yi- lâyetçe omusapların O ihtiyaçlarını tehvin, yaralıları tedavi işlerile meş- gul olmak üzere bir komisyon teşkil edildi. Nehib ve yağma edilen eşyanın. istirdad ve iadesi için etrafa emirler verildi. Kıtal günlerine kadar hafta- da bir çıkan İtidal gazetesi 1900 nisa- nının yirmisinde gündelik olarak neş- rolunmağa başlamıştı. Bu gazetenin evvelce vali Cevad bey aleyhinde eteş püsküren, fakat bu defa dil değiştirerek onu iltizâm yolu- na dökülen sahibi İhsan Fikri efendi bugünkü (Safahatı ihtilâl) başlı- ğı altında Ermeniler aleyhinde efkârı yeni baştan tehyle, münafereti ve hu- sumeti teşdid edecek bendler yazıyor» du. İğtişaş üzerine Mersin ve İskende- run limanlarına bazı ecnebi harp ge- mileri gelmişti. İhsan Fikri (İtidal) in bir makale. sinde: (Büyük Ermenistanda istiklâl ümid ve hayalini kaybeylemiş olan Ermeni. lerin gözlerini nisbetle kesif bulun- dukları ve ahalisinin refah içinde bir sınıfını teşkil eyledikleri Kilikyaya diktiklerini, Akdenize sahil olmak do- layısile burada Avrupa devletlerinin müessir ve kurtarıcı bir müdahalesini celp için bir iğtişaş çıkarmağa karar verdiklerini, Adana vilâyetinde meş- rutiyetlenberi nüfusça çoğalmağa ça- alarının hikmeti bu olduğunu) ıştı; kıtalin durmasını «muvak- kat bir mütareke» diye tavsif ediyor. du. İhsan Fikri ve arkadaşı İsmail Safa efenlerin bu yoldaki . neşriyatı tekrar hissiyatı kabartmaktan başka neye yarardı? İdarei örfiye mevcud iken buna na- sıl tahammül ediliyordu? Bu hasıl bir idarel örfiye idi? İslâmları Ermeniler âleyhine yeni- den sevk ve tahrik edecek tarzda ya- pılan bu neşriyat ve telkinat müslü. manlarda Ermeni tehlikesinin zall olmadığı kanaatini takviye ediyordu. (Ermeniler silâhlarını teslim etmedik- çe tekrar hücuma kalkmaları ihtima- li vardır.) deniliyordu. Ermeniler kendileri için yeni bir tehlike zuhu. rundan korkuyorlardı. Adana idarci örfiyesi Ermenilerin silâhlarını toplamağa karar verdi. İşe başlandı. Fakat her silâh toplama te. şebbüsü gibi bu da mallup neticeyi vermedi. Hükümete teslim edilen gi- Jâhlar kırma çifteler, tabancalar ile bir kaç gra tüfeğinden ibaret kaldı, » neler) 3 — Hitab edatı - Bir kadın ismi, 3 — Muti - Sahilden açık. 4 — Bilgi - Bonuna «He konursa famil- ya olur. $ — Satımın aksı - Tersi bir nevi hu- bubak olur. 6 — Tuhassür odalı « Başına «Ts ko- nursa yemek olur. 7 — Eksik - Nefi edatı. 8 — Merkez - Çok ekşi bir meyva. 9 — Sokak süpürgesi yapılan bir ot - Nezir, 10 — Meşhur filozoflardan - Necib. Yukardan aşağı: i — Münezzeh - Bir sayı. 3 — Oyalamaktan emir - Kolay. 3 — Birinin doğduğu zaman - Bıfat edatı, 4 — Kota - Balıkesir tafaflarında bir kaza. 5 — Ekle - Nota. 6 — Siz mânasına gelen bir edat - Büyük bıçak. 7 — İncel el işi - Kadıköyde bit semt, 8 — Baştan aşağı - Halk. 9 — Ağır - Beyan odatı. 10 — Parçalamak, Geçen bulmacamızın halli sağa: 1 — Hindenburg, 2 — Es, İz, Ah,3 — “ 4 — v..vuuuuuuğuuuuuuuuuuuuuumu Apartıman sahipleir Boş dairelerinize hemen iyi kiracı bulmak için «Akşamın KÜÇÜK isti. fade ediniz. İZMİR we mülhakatı için AKŞAM gaze- tesinin tevzi yeri münhasıran İz- mirde İkinci Beyler sokak 52 nu- marada Hamdi Bekir Gürsoylar mağazasıdır. * * kiii çinemiyordu. Mein li DİŞİ KORSAN Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Serteli . Tefrika No. 146 Halil o gün Kiveliyi kaçırmağa karar vermişti. Yanına bir kaç azılı korsan alarak (Ugur gemisi) ne yanaştı. — Onu hiç düşünmez. Çünkü, prens Andronik: «Şehrin muhafızı hazreti Mesihtir, Onün işine karış- mak günahtır! der. Şarabinı içer, güzel kadınları koynuna alıp yatar, Ve kendisi de, Hristosun himayesi- ne mazhar olduğuna emindir. Bu emniyetle yaşar. Ona kalırsa, surlar- da bir tek muharib bırakmaz. Hep- $ini terhis eder, * Hacer maiyetindeki reisleri top- Tadı; — Öteki esirler de ayni şeyleri söy- lediler. TTrakyadan Bizansa gelecek yardımcı kuvvetin bugünlerde bu- raya varması lâzımdır, Kafürgâhâ bir mikdar muharib bırakarak, Trak- ya yolunu tutsak fena olmaz. Hiç ol- mazsa Bizanslılardan bu suretle öç almış oluruz. Dedi. Reisler de bu fikri kabul et- mişlerdi. Hücumun üçüncü günü öğleden sonra, mücahidier Bizanslı- lara sezdirmeden cephe gerisine çe- kilerek, harekete hazırlandılar. Karargâhta üç yüz okçu bırak- tılar, Kara savaşlarında yararlıkları gö- rülen bin iki yüz muharible yola çıktılar. Hacer, karargâha, emin adamların. dan birini reis olarak bırakmıştı. 'Esirlerden yol bilen birini yanlarına alıp Trakya yolunu tuttular. Yolda Trakyadan gelen yardımcı kuvvetlerle karşılaşacaklar ve harbe tutuşup ileri gelenlerini esir alacak- lardı. İki tilki, bir av peşinde.. Anadolu kıyısında duran küçük korsan gemisi, geride kalan, yâni Ro- manos Portas muhasarasına iştirak ötmiyen reislerin gözü önünde daha fazla duramazdı. Bizanstan alınan esir kadınlar - Necib Hayyatın ölü- münden sonra - bir araya toplanarak bu gemide hapsedilmişti, Necibin gözdesi Kiveliyi de bu ge- miye vermişlerdi. Kivelinih eski âşıkı korsan Halil, Kiveliyi kaçırmak için, Hacerin Ro- manos kapısına gitmesini bekliyordu. Halil: — İşte, elime güzel bir fırsat düş- tü. Hacer dönmeden Kiveliyi kaçırıp gideyim, diyordu. çok cesur, atılgan bir döğüşçü idi. Ayni zamanda da mahir bir denizciydi. O, Necib Hayyatın arkadaşıydı... Ona çok bağlılık göslermiş, fakat Necib Hayyat öldükten sonra, tekrar Ara- bistan sularına dönmek İhtiyacını duymuştu. Halil, Saldin zamnındanberi bun- ca sikıntılar çekerek Bizans önlerin. de düşmanla vuruşmuş, büyük ya- rarlıklar göstermişken, şimdi ellerini sallıyarak dönemezdi. Onun bu müca- hededen, bu kanlı savaştan bekledi- ği bir şey vardı: Kiveliyi alıp götür- mek, Halilin eline büyük paralar da geç- memişti. Malyetindeki korsanların haklarını güçlükle verebilyordu. Ne- cib ölmeden aldığı bir mikdar altı- nı'da korsanlara dağıtmış, kendi elinde bir şey kalmamıştı, Halil, Kiveliyi almağa muvaffak oulrsa, her şeyi unutacak ve Akdeniz- de korsan adalarına gidip yeni vur- gunlar peşinde koşacaktı. Hacerin Romanos kapısına gidişi- nin üçüncü günüydü... Kızkulesi açıklarında demirliyen Halil, küçük bir şalupeye binerek, Anadolu kıyısı- na doğru açıldı. Yanına on beş ka- dar azılı korsan almıştı. Bunlar, Ha- Hlin en sadık adamlarıydı. Halil o gün her şeyi hazırlamış ve Kiveliyi kaçırıp Bizans önlerinden uzaklaş- mağa karar vermişti. m Halli, esasen, eski düşmanların. dan biri olan Selim Karvanla da ge- Selim, birleşik Arab donanmasın- da kaldıkça, Halilin onunla birlikte çalışmasına ve bir varlık göstermesi- ne imkân yoktu. İki kurnaz tilkiler, her şeyden ön- Ce, biribirlerini avlamağa çalışıyor. lardı, Halil, hasmını öldürmek niyetinde değildi. Onu sadece iş ve kahraman- lik sahasında yenmek istiyordu. Ha- lin yararlıkları Selim Karvanın gö züne bâlıyordu. Selim, Halile nis betle daha insafsızca düşünen, hat- tâ rakibini ebediyyen ortadan kal- dırmak istiyen çok kıskanç O bir adamdı. Hacer geldiği zaman, Halil gö- rünce: — Seni burada bulacağımı ummu- yordum. Şimdi daha çok sevindim, demişti Selim Karyan bu sözü bile hazme- dememiş, bu yüzden Hacere de kin bağlamıştı. Halil o gün esirler gemisine ya- naştığı zaman, güvertede kalın, seri bir ses duydu: — Ne işiniz var sizin burada? Halil, bu sesi duyunca ürperdi, Bu, Selim Karvanın sesiydi. Biraz sonra Halili, Hasan Elâttaş karşıladı. Bu ismi elbette hatırlamışsınızdır! Hasan Elâttaş <Uğur gemisi» nin kaptanıydı. Kadın esirler şimdi onun gemisinde mahpus bulunuyordu. Elâttaş, Hallli önledi: — Neden geldiniz buraya, aslanım? Elâttaş çok sevimli bir adamdı... Beyaz sakalının altındaki güler yü- zü birdenbire sapsarı olmuşlu. Halil, adamlarına elile işaret etti; — Çıkınız yukarıya... Korsanlar geminin teknesine sakır- ga gibi yapışıp bir anda güverteye çıktılar. Selim Karvan dümen üstünde du- ruyordu. Halilin sözlerini işilemiye- cek kadar uzakta idi. Elâttaş tekrar sıcak ve yumuşak bir sesle sordu; — Bu kâdar şiddete ne lüzum var, Halii? İsteğini bana söyle... Nedir derdin? Halil hiddetle cevab verdi: — Kiveliyi almağa geldim... Hasan Elâttaş şaşırdı: — Ne değin, Halil... Kiveliyi alma- ğa mı geldin? — Evet, evet... Onu çoktanberi 86- viyorüm ben, Alip götüreceğim şimdi — 9, Necib Hayyatın gözdesi idi. Hacere sormadan onu buradan kim- se götüremez. — Ben, götüreceğim. Haydi, han- gi ambarda yattığını söyle bana! Korsanların yüksek sesle konuş- tuklarını işiten Selim Karvan dümen üstünden aymlarak, Halilin durduğu yere geldi: — Ne istiyorsun, yarasa? Gene 88- sin çıkmağa başladı?... Hasan Elâttaş, Selime döndü: — Kiveliyi almağa gelmiş... Hacer bana, kadınlardan hiç birini gemiden bir yere göndermemekliğimi emretti, Selim birdenbire coşkun dalgalar gibi köpürdü: — Kiveli yarın benim nikâhlı ka- rım olacak. Onu ne hakla istiyor- sun? z — Budala! Bir esir kadını, meşru zevce olarak nasıl alabilirsin sen? Nikâhınızı hangi şeyhe kıydıracak- sınız? — Ben böyle karar verdim. Elbet- te nikâhımızı Kıyacak bir şeyh bulu- rum. Halil, adamlarının yüzüne baka- rak bağırdı: — Onu ben senden önce tanıdım. Ve şimdi onu almağa geldim. Kiveli, benim sevgilimdir. Selim Karvan gemide yalnızdı. Kendi adamlarından ancak bir kişi ile gelmişti. Hasan Elâttaş işin döğü- şe dayanacağından korkuyordu: (Arkası var) rar SUNA "Ee