Maryüsü tanır mısınız?.. Maryüsü tammıyah pek az kimse vakdır. Tani- yanlar tanımıyanlara tapıişın derdim ama, belki de sözüm dinlenmez... Bu korku ile ben kendim tanıtayım. Mar. yüs yeryüzünün en palavfavı, en mar» tavalcı, - en mübalâğacı adamıdır, Marsilyalı Maryüsün doğru söylediği görülmemiştir. Cakasına, kabadayılı- ğına da sınir yoktur; ama lâfla!.. İşte bu meşhur Maryüs günlerden bir gün Marsilyayı terketti, Fransanın ortalarında küçük bir şehirde bir ev satın aldı. Ama ne ev!.. Kendisine sorarsanız saraydır. Bana sorarsanız kulübedir. Orada bir de kahve açtı. Kazancını sorarsanız yok gibidir, bana sorarsa» nız çok, pek çok kazanır. İşte Maryüsün yegâne mübalâğa etmediği şey budur: Kazancı!,. Ama Maryüs bu meselede mübalâ- ğanın aksini yapmakta haksız da de. ğildir ha... Çünkü Maryüs her şey verir, vermesini sever, bilhassa nasi- hat vermesine bayılır, bol bol verir, fakat vergi vermesini sevmez, iste mez... İstemeyince de pek haklı ola- rak kazancını küçülttükçe küçültür... Bir gün, şehre yeni gelip kahvesini yeni açtığı gün müşterilerini ağırlı. yordu. — Buyrunuz jandarmam... | Praksinoskop | Resmimize dikkat ediniz. Bu lâm- banın ismi Praksinoskoptur. Bu lâm- baya: Sinemanın ceddi diyebiliriz. Lüâmbanın orta yerine on iki tane ayna sıralıyacaksınız. . Bu aynaların karşısına da, ayni miktarda resim koyacaksınız. Bu resimler bir insanın hareketini sırasile gösteren resimler olacaktir. Lâmbanın abajüflü olması şarttır. Resim ve aynaların sıralanmış ol- duğu yer cıvalıdır. Parmakla şöyle bir dokunulunca derhal hizli hızlı uzun müddet döner, Bu dönünce aynalara akseden re- simler hareket ediyormuş» gibi görü. nür. Ancak seyrettiğiniz sinemada hep ayni hareketi görürsüntz, meselâ bir demircinin demir dövdüğü, bir ço- cCuğun koştuğu gibi. Böyle bir lâmba yaptırmak pek pa- halıya mal olmaz. Bir $inema şeri. dinden on iki resim Kesip aynaların karşısına yapıştırılırsa olur biter, Maryüsü susturan adam | — Hoş geldiniz kaymakamım... — Geliniz mektupçum... Hepsi de geldiler, oturdular, Mar, yüs onlara kahve ısmarladı, kendine de bir kahve söyledi. Bu aralık bir zat daha geldi. Mar. yüse takdim ettiler; — Bay Korhnril... Maryüs kalktı, elini sıktı; — Müşerref oldum dedi, siz meşhur opereti yapan zatsınız!.. Yeni gelen şaşaladı, kaşlarını çattı. Maryüs devam etti: — Evet evet, meşhur Kornvilin çanları opereti sizin olacak.. Kornvilin çanları diye klâsikleşmiş bir operet vardır... Fakat B. Kornvil bu şakadan, bu nükteden hoşlanmadı. Somurtup oturdu. Ismarlanan kah. veyi içmedi. Maryüs konuşmağa başladı: — Ben hükümete söyliyeceğim, vergi veremem diyeceğim. Ya beni vergiden affederler, yahud da kazanç göstermem... Bu sirada masaya gelen manifatu- racı Maryüsün dizine dokundu. Mar- yüs kızdı: — Masanın altından ayağımı ne- den dürtüyorsun.. Masaya bir yumruk vurdu: — Size bahsederim ki, bu kahvenin Parisin büyük stadyomlarından bis ri... On binlerce seyirci... Sahada iki şampiyon klüb futbol oynuyor... İki müfreze polis inzibata memur edil. miş... Maç devam ediyor. Renk renk giyinmiş, kısa pantalon- lu yirmi iki kişi cenkleşiyorlar... Halk haykırıp, bağırıyor. Oyuncuların arasında bir de sivil var. Uzun pantalonlu, ceketli bir adam. Eline bir düdük almiş, sık sık oyuncuların hamlelerini kesiyor. Ara larına karışıp oyunu durduruyor. Dü- dük çalıyor... Bu da kimdir?.. Yeni yetişen bir polis, İlk defa futbol mâ- çına gelen bir memur bunu gördü ve pek şaştı. Ne diye sanki bu adamı başı boş bırakıyorlardı? Neden düdük çal. masına izin veriyorlardı Düdük za- bıta memurlarına mahsus bir şeydi. Mademki kimse müdahale etmiyordu, o edecekti. Sahaya girdi ve düdüklü sivilin ya- kasına sarıldı, çıkarmak istedi. Adam çıkmayınca kafasına bir sopa vurdu. Halk ve oyuncular üstüne hücum ettiler, Amiri yetişti ve çıkıştı. Adamcağız © zaman işin farkına vardı: Hakemi sahadan dışarı atmak istemişti!.. İstanbulun 7 harfli bir meydanıyım 1,4'üm «boyun aksis 5, 6'ım «arka nm aksi» 2,3'üm «nota; 7,4'üm «şe- ref» 3,6'ım cayı yuvasış 4, 3, 2'im «yarıma dır, . “ö. Bilmecemizi doğru halledenlerden birinciye 10, 2 neye 8 lira üçüncüye 3 lira ayrıca 77 kariimize güzel ve muhtelif hediyeler verilecektir, kazancından vergi alamıyacaklar vi deni., Manifaturacı gene dizile Maryüsün dizine dokundu ve dedi ki; — Sussanıza Bay Maryüs!.. — Ben mi susayım... Neden süsa- yım... Kazanç göstermiyeceğim ki su- sayım... Göstersem bile azıcık bir ka» zanç göstereceğim, Manifaturacı yâlvardı: - Rica ederim bu bahsi kapatınız Bay Maryüs! Kuzum susunuz... — Gene mi!.. Ben susacağıma sen sus... Yeryüzünde Maryüsü sustura- cak insan daha doğmamışlır, Anlı. yor musunuz.. Maryüs susmaz.. Manifaturacı: — Ben sizin çıkarınız için söylüyo- rum dedi, Çünkü Bay Kormvil vergi Kertenkele yerde sürünen hayvanların en sevimlisidir. Beş tırnaklı ayak- ları çok kuvvetlidir. Fakat bütün kemetkeleler, duvar üstlerinde gördüğünün küçücük mahlüklardır sanmayınız. Sıcak memleketlerde elli, altmış santim boyunda kertenkeleler vardır. Cenubi Amerika ile Antil adalarındaki kerten- kelelerin boyları 1,80 dir. Bu kertenkeleler ağaç kapuğu ve ot yerler, su kenar larında yaşarlar, mükemmel yüzerler. Meksikalılar kertenkele eti yerler. Baza Adalar halkı kertenkelelerin yumurtalarile beslenirler. bölünen gemiler tahakkuk memurudur! .. Bu sırada Maryüs bir yudum kahve içmişti. Boğulur gibi öksürdü, tıksırdı. Kahveler dudaklarından fışkırdı. Fin- canı yere bıraktı, sapsarı olmuştu... — Ya... ya... demek... şey... vergi... tahakkuk... Ve sustu, Masadan birer birer kalktılar. Her- kes gitti. Maryüs mas başında otur. muş susuyordu... Manifaturacı Maryüsü susturmuş- Ikiye , Kanada tezgâhları Şimalf Amerika göllerinde işliyecek vapurları yapar. Bu vapurların büyük olması ve ayni zamanda da Veland kanalını geçmesi lâzımdır. Halbuki bu kanal çok dardır. Bunun için Veland kanalından geçecek vapurlar, ikiye bölünecek şekilde yapılır ve kanalın başına gelince, resimde gördüğünüz d oklarla ikiye bölünürler, kanalı geçtikten sonra gene eklenerek yollarına devam ederler. Pariste köpek otelleri Bazı sinirli insanlar fena hareket. ler yaparlar. Ayni hareketi tekrar edenlerin huylarını anlamak kabildir, Meselâ: 1 — Tırnaklarını yiyenler: Çok ke- re işsiz güçsüzlerdir. 2 — Bastonlarının Sapını iran. Jar: Boş beyinlidirler. 3 — Ayaklarile tempo tutanlar; Sas bırsızlardır. 4 — Kol yenlerini çekenler: Mah» cupturlar, 8 — Parmaklarını şakaklarına gös türenler: Unutgandırlar. 6 — Parmaklarile piyano çalar gibi vuranlar; Beyhude faaliyet gösteren. lerdir. 17 — Çenelerini okşıyanlar; Her şays den memnun olurlar, 8 .— Parmak ısıranları Kararsızdın i Paris belediyesi, sokakta başı baş dolaşan köpekleri toplar ve merkezlere Kapatır. Günde iki kere köpeklere mahsus arabalar merkezlere uğrar, topla» lar, "İİ nan köpekleri alır ve otellerine sevkeder, 9 — Göz kırpanları Kendilerine Belediyenin köpek oteli üç yüz höcrelidir. Bu höcreler betondan yapılmış» phemmiyet verirler. «| tar. Köpekler demir hatlar tstünde işliyen vagonlarla bu höcrelere sevkedilir. i Er çatlatanları Müball, 'Tasmasız ve numarasız köpekler iki gün sonra öldürülür, Tasma ve numara taşıyanlar on beş gün beslenir, bu müddet zarfında sahipleri çıkmazsa itl⣠edilirler,