Tefrika SARAY ve BABIÂLİKİN İç YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM —Tercüme, iklibas hakkı mahfuzdur No. 218 4 Adana mülhakatında da çarpışmalar başlıyor Kitâlin başlangıç noktaları hükü- | met konağı civari İle Keçecilerbaşı tarafı oldu. Çarşıyı mubafazaya memur eğil. miş olan asker müfrözesi çekilmişti. Vandan, Diyarıbekirdön, Harputlan gelmiş binlerce amöle çarşıyı Yağma | ettiler. Ermenilerin $akin olduğu (Şa- baniye) mahallesini sâran bir müfreze İstendiyarın katiN Ohânnesi saklamak: la maznün olan bü mahalle Ermeni- leri üzerine &teş açtı. Ermeni düşmanı Zor Ali efendi iş başına geçmişti. Ermeni mahalleleri- ne hücumlar yapıldı. : Geceleyin Er- menilerle : meskün (o (Üçmahalleler) yakıldı. Ertesi günü çarşının kalan kısmı- Tun yağması ve Üçmahallelerin ihrakı devam etti, Ermenilerin iltica etmiş oldukları kiliselerin bulunduğu ma- hallelere hücumlar edildi. Dalya vaka çıkmadan evvel başlarına sarık sar- mış olan Bağdadizade Abdülkadir ve Boşnak Salih efendilerin bu hâdiseler esnasında at üstünde ve müsellehan sokaklarda birer şef gibi dolaştıkları görülüyordu. Ermeniler şiddetle mu- kabelede bulunuyorlardı. Yangın, ka- til, yağma geceleri hafiflemek sureti- le üç gün sürdü. Vakanın birinci günü akşamı Mer- |nebilerin, yerli ve hıristiyanların da can sin İngiliz konsolosu Adanaya geldi. Kıtal yerlerini gezmek istedi. Vali Ce. vad bey bu zatın yanına Jandarma kumandanı ile nizamiye askerlerin- den bir takım terfik etti, Konsolos © akşam biraz dolaştı. Ertesi günü de gezerken yanındaki bir çavuş bir Er- meni evinden atılan kurşunla vurul. du. Konsolos silâh atılmamasını ih- tar için elini kaldırınca kendiside kurşunla kolundan yarulandı. (1) Amerika misyonerlerden Herbert Adams Gibbons vasiyetin son derece vahameti hakkında o gün nazarı dik- katini celbetmek isteyince vali Cevad bey: (Bir şey yapmak iktidarı dahilinde Olmadığını, kendi hayatından bile korktuğu) cevabını vermişti. Heyecanın son dereceye varmış bu- lunduğ'u bir anda ortaya atılmiş yan» ış bir şaylaya aldananların tehacümü ile başlıyan hareket iki tarafı biribi- rinin canına susamış düşmanlar ha- line getirmişti. Müslümanlar Ermeni mahalleleri. he saldırdıkları sırada” Ermeniler dö tahassun ettikleri yerlerde hemen sergerdeleri arasında zabit ve çavuş vazifesini deruhde edenlerin kuman- dalari âltıne girerek mahallelerinde, Sokaklarında kollar gezdirip yakala- dıkları mü“ vanları öldürüyorlardı. Bu suretle Errseniler müdafaa vazi- yetinden yavaş, yavaş mukabli taar. Tuza geçerek İslâm mahallelerine sal. dırmak istidadını gösteriyorlardı. Hırs ve kin ile zihinleri bulanmış, tahrik edilen hisleri galeyan haline gelmiş halkı ancak dört yüz meveudü olan bir nizamiye taburile mukatele- den men'e, zapt ve teskine imkân gö rülemediği için « ne olurdu, ciddi bir tecrübeye kalkışsaydılar! - Vali ve kumandan redif kuvvetlerine müra- caati zaruri addettiler, Hemen Tarsüs ve Karalsalu kazalarından birer, iki- şer redif bölüğü celbine tevessül olun- du. Fakat asker elbisesi giydirilemi. yen bu intizamsız redifler kendi yurd. Jarını, ailelerini muhafaza serriştesile dağıldılar. (2) Vali Cevad bey dahiliye nezaretine Adanaya âcilen asker gönderilmesini bildirdi. Ayni zamanda redif taburla- rının teslihile Adanaya gönderilmesi vilâyet makamından mutasarrıf ve kaymakamlara, - redif o kumandanı Mustafa Remzi paşa tarafından ka- yalardaki redif kumandanlarına teb- liğ edildi. Mülhakat debboylarında da redif ta- burları askerlerine “giydirilecek kâfi elbise yoktu. Olanların da bu kargaşa- hıkta, bu kadar dar vakitte çarçabuk tevztine imkân bulunamazdı. Bu se- beple redif esnan erbabının teslihi sürü halinde ahaliye silâh ve cephane tevziinden ibaret kaldı. Bu arada vi- Yâyet dahilinde dağılmış yabancı ame. le de karışıklıktan istifade ile silâhsız “teşebbüsü islâm ahaliyi zaptolunamaz ” husumet yüzünden kabaran hislerle kalmamak istediler ve yerli ahali ile birleşip bazı redif debboylarına hücüm | ederek buldukları silâh ve cephaneyi yağma ettiler. Bu «başıbozuklarını her taraftan Adanaya yetişmesi artık bütün gay- retlerine rağmen Ermenilerin bir te fevvuk ve muvaffakıyet kazanmaları» na ihtimal bırakmadı. 1! Adana vakasının ilk ve İstanbul kı- yamının ikinci günü vali Cevad bey dahiliye nazaretine çektiği bir telgraf- Damede (müsellâh Ermenilerin kıyam ve müslümarları katil) eylediklerini bildirmişti. Dahiliye nazır vekili Adil bey tarafından buna verilen cevapta (maliğ müessesat ile ecnebi emakini. nin ve ecnebilerin muhaf ile asa» yişin iadesine gayret olunması) teb- Iiğ edilmişti. Gerek dahiliye nezare- tince verilirken, gerek vilâyet maka- mınca usulen mülhakata tebliğ edi- Erken bu emirde ecnebilerin böyle tahsisen zikrolunmasının vilâyet da- hilinde: mukatele esnasında riayet edilmek lâzım gelen yegâne şey ecne- bilerin hayatları, mal ve menfaatleri imiş gibi bir telâkkiye yol açacağı hiç ! düşünülmemişti. İstanbul kıyamında değil yalnız ©c- ve mallarına dokunulmuyordu. Ada- na vakasının ilk safhasında bütün ZA“ Yarlar. yerlilere inhisar ettirilerek cc- nebilerin can ve mallarına mümkün olduğu kadar riayet edilebilmiş ise de ikinci safhasında bu da kabil olama- mıştır. Vali Cevad bey müihakata: (Adanada iğtişaş çıktı. Oraya da #irayeti melhuzdur. Tehlikedeyiz. Re- difleri toplayınız.) diye bir emir ver- mişti, Bu iğtişaş ve tehlike sözlerinin şuyuu, rediflerin silâh altına alınmak bir hale getirmişti. - Nişanın on dör. dünde (ruml nisanın biri) mülhakat- ta, kasabalarda ve köylerde, çiflikler. de ve tarlalarda Adana vekaylinin ayni cereyana başladı. Rumi 1311 (1895 -96) vukuatında şark vilâyetlerinde Ermeniler aleyhi. ne harekete getirilen Kürt kütleleri hakkında bir şey yapılmadığını bilen müslüman abali bu defa Adanada da- hi işin öyle cereyan edeceği zehabin- da idi. Ermenilerin şımarıklığından ve ko- mitecilerinin takib ettikleri tüllemel- lerden, meşrutiyetle menfaatleri ha. leldar olanların tahriklerinden, mü- tegallibenin kurslarına inzimam eden sarıkllar taassubundan iki unsur arasında hasıl olmuş münaleret ve mükatele pek hunrizane oldu. Kadın- lar, memedeki çocuklar bile esirgen- medi. Efradı tamamen imha edilen aileler oldu. Adanaya tâbi Hamidiye kazasında İ iğtişaş Adana İle ayni günde yari ni- sanın on dördünde zuhur etmişti, O gün Hamidiyede hükümet konağı karşısındaki kahve önüzide oturan reji kolcubaşısı Aslan bey bir Ermeni pa- pazı tarafından atılan üç el kurşunla yaralanmış, Aslan bey de mütekabi- len papazı yaralamıştı. İkisi de aldık- ları yaralardan vefet ettiler. Bu kaza- da kıtalin mebdei bu oldu. Vakadan haberdar olunca Selânikte İttihad ve Terakki cemiyeti merkezi umümisi Adana vilâyeti dahilindeki heyeti mer- keziyelerine kanlı hâdiseye nihayet verdirilmesine çalışılması için telgraf. lar yağdırmış isede hiç bir tesiri ve faydası olmadı. | Adanada olduğu gibi Cebelibereket- te de ahali silâhlanmış, hattâ silâhı olmuyanlara redif namile silâh ve cep- hane tevzi edilmişti; livanın her tara- fında jandarma ve redif zabitleri silâh altına celbedilen efradın zaptü rap- tında ciddi ve şiddetli bir faaliyet gös- termediler. Fecayiin teşeddüdünde bu hal de müessir oldu? (Arkası var) (0 Hadisenin bu suretle cereyan etti- gini konsolos sonra divanı harbe gönder. diği bir mektupta tasdik eylemiştir. (2) Cevat beyin Dahiliye Nezareline verdiği rapordan, 9 Soldan sağa: 1 — İşgüzar, 2 — Bir av kuşu, 3 — Adi halı - Sonuna T konursa tenis âleti olur. 4 — Savlet - Hadid. $ — Ebe, 8 — Midesi oş - Bey. 7 — Kisa Toman. 8 — Sicaklık. $ — Bir cins domates, 10 — İyi cins binek atı - Fiat, Yukarıdan aşağı: 1 — Bir kumar oyunu - Tersi beyazdır. 2 — Bir meyva - Ateşli 3 — Siska - Nefes aldığımız şey. 4 — Toprak mahsulü - Tersi soğuk olur. 5 — Bir. hiristiyan cemaal - Asla, 8 — Amel - Çalışkan. 77 — Bir nevi şekerli çörek. 8 — Kabile, 9 — Su sizdırmıyan toprak - Karade- nizde bir llman. 10 — Bir çiçek. Göçen bulmacamızın halli Soldan aşağı; 1 — Vantllâtör, 2 — Aburcubur, 3 — Rahiba, Elek, 4 Mal Unu, $ — Esmer, Pa, 6 — Meis, Beton, 7 — Em, Tast, Ya, 8 — Zecriye, Ak, 9 — Re, Lâke, 19 — Devlet, Lor, Yukarıdan: aşağı? 1 — Varyemez, 2 — Aba, Semere, 3 — Nuh, Mİ, Cer, 4 — Trimestr, 5 — İcbar, Aile, 6 — Lu, Bayat, 7 — Abe, Petek, 8 — "Tuluat, 9 — Örnke, Oya, 10 — Küynak, 1400 kuruş 7500 kuruş M0 > Posta ittihadına dahil olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği 3800, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi baş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Şaban 14 — uzuhunır 157 B. İmsak Güneş Öğle İkind! Akşam Yatar E. 1048 4227 620 931 1200 130 Va. 427 603120 1843 1740 1011 İdarehane: Babslli civarı Acımusluk sokak No. 13 Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişi: Halâskârgazi caddeainde Halk, Taksim: Nizameddin, Tarlabaşındu Nihat Abdullah, Beyoğlu: Kanzuk, Dairede Güneş, Galata: Topçular cad- desinde Sporldis, Kasımpaşa: Mi yet, Hasköy: Sadık Akduman, Etli önü: Mehmet Küzim, Falih: Şehza- debaşında Asaf, Karagümcük: Meh- met Arif, Bakırköy: İstanbul, Barı- yer: Nuri, Aksaray: Nuri, Beşiktaş: Süleyman Recep, Fener: Emüyadi, Kumkapı: Lâlelido Haydar, Küçükpa- zar: Hikmet Cemil, Samatya; Yedi- kulede Teofilos, Alemdar: Ankara Merkez, Modada Nejat Sezer, Uskü- dar: Çarşıboyunda İttihat, Heybella- da: Halk, Büyükada: Şinasi Rua. Mer göce açık eczaneler: Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarı, Or- taköy, Arnavutköy, Bebek, Beykos, Paşabatıçe ve Anadoluhisarındak! €6- zaneler ber gece açıktır. ve mülhâkatı için AKŞAM gâze- tesinin tevzi yeri münhasıran İz- mirde İkinci Beyler sokak 52 nu- Zayi — İktisat Vekiletinden aldığın muameleye aiş kart ve beraberinde Trub- zon limanına bağlı 216 numaralı rels şe- Badetnamemi, muhtelif şahsıma ait mak- puzlar kaşbolmuştur. Yenisini alacağım- dan bunların hükmü yoklur, Galata yağkapanı 19 - 20 numaralı kahvede Rizeli Hasan Aktaş A A EY ŞA YA A BULMACAMIZ di, in iğ, s9 — Said bunu herkeslen önce dene- di.. bir kaç yüz kişilik ufak bir kuv- vetle Romanos Portasa bir gece bas- kını yaparak, bir hayli esir ve altın alıp dönmüştü, dedi, eğer oraya kuv- vetli akınlar yaparsak ve karadan da muhasaraya devam edersek, şehre kolay girebiliriz. Her gemiden ellişek allmışar Kişi- nin ayrılması kararlaştırılmıştı. Çok- tanberi kınlarında kalan kılıçlar bi- leniyor, karada kullanmak üzere mü- cahidlere su tulumları hazırlanıyor- du. O civarda içilecek suların hepsi zehirlenmişti. İçilecek sular Anadolu kıyısındaki kuyulardan tedarik ediliyordu, Bu hazırlıklar büyük bir süratle ancak üç günde bitecekti. Hacerin donanmaya baş olduğu tarih üzerinden yedi gün geçmişti. Sekizinci pazar günü «Romanos ka- pısı» na karadan hücum edeceklerdi. Sular ve yiyecekler Anadolu sahilin- den gemilere getiriliyordu. Selim Karvan adamlarile Üsküdar kıyısında bir balıkçı meybhanösine gir- mişti. Selim Karvan burada bir kaç kor- san gördü. Bunlar hepsi de Hacere sâdık ve candan bağlı kimselerdi. Korsanlar Selimi gördüler, aldır- madılar.. şarap İçmeğe başladılar, Halbuki, korsanlar reislerinin yanm- da içki içmeyi ayıp sayarlardı. Za- ten şarap içmek te haramdı amma, buna ancak çölden gelen Araplar riayet ediyordu. Bütün ömürleri de- nizde geçen korsanlar içkiye, afyona alışmışlardı. Selim sert bir tavırla içeri girdi. — Burada ne işiniz var? - diye bâ- ğurdi . gemilerdeki mücahitler sus suzluktan Kırılıyor. Burada içki iç- mek size yarâşır mı? Korsanlardan biri: — Biz, sularımızı gemilere yollâ- dık. İki saat kadar vaktimiz var, Bu- rada biraz eğlenip döneceğiz. Dedi. Selimin canı sıkıldı. Fakat, yalnız- dı.. fazla bir şey söyliyecek Olursa, gürültünün büyüyeceğini biliyordu. — Allah sizi ıslah etsin... Diye mırıldanarak, meyhânenin önünden ayrıldı. Korsanlar gülüştüler. Eğlenceleri- ,ne devam ettiler, Selim buradan ayrılınca, biraz ile- ride rasladığı bir başka meyhaneys girdi. İyi bir tesadüt, Selimin yüzünü gül- dürmüşlü. Meyhanede Selime taraftar görü- nen bir korsan vardı: Kaplan avcısı l Şeytan tek başına içiyordu. Selim, Şeytanı yalnız görünce 38 vindi: — Buraya ne kapanmışsın?... Diye seslendi. Kaplan avcısı göslererek sırıttı: — Şeytanın yanına İnsanlar soku- dur mu? Selim yavaş yavaş yürüdü. Şeytan ayağa kalktı: — Buğün çatlayıncaya kadar içe- iri uzun dişlerini © ceğim. Beni mazur görün! Selim, Şeytanın yarına oturmuştu. Beraber içmeğe başladılar. Bu sirada meyhanenin kapısından ayak sesleri işitidi. Selim Karvan kapıya göz atınca, biraz önceki meyhanede rasladığı korsanları tanıdı, Görmemiş gidi davrandı. i Korsanlar tulumlarını sırtlamışlar, gemiye gidiyorlardı. Bunlardan biri pencereden baktı. Selim ile Şeytanın başbaşa içtikleri- ni gördü. Bıyıklarını bükerek: — Allah sizi ıslah etsin.. ! Diys gülümsedi. Selim bunu du- yunca fena halde hiddetlenmişti, Korsünlör durmadılar. Yollarına davam ettiler. Ertesi gün iki bine yakın mücahit Romanoş Portasa hücum edecekti. Selim, Şeytanla konuşuyordu: DİŞİ KORSAN Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender W. Sertelli ,......... Tefrika No, 139 “ Bu ateş, bana sormadan girdi içime , Seyyid! bana yardım et, onu söndüreyim... ,, — Hacerin gemisine nereden dü# tün? — Kendi rızamla geldim. Onun yw$ nında bulunmağa mecburum, | — Borcun mu var Hacere? — Hayır, Orasını kapatalım, seyit Bu bir sırdır. Selim hayretini gizliyemedi? — Bu sirri bana açmaz mısın? p — Açamam, Başka lâf konuşalım. — Pek âlâ. Harpten bahsedelim... Yarın Bizansın kâra kapılarından birine saldıracaklar, Sen de var mug o kahramanlar arasında?... — Hayır. Hacer beni seçmedi. — O da gidecek mi? —Elbette gidecek. Böyle heyecanlı bir döğüşten geri kalır mı 0?... Şeytan içini çekerek şarap içiyor” du, Selim Karvan bü adamın dilinin altında bir şeyler gizlendiğini ser mişti, Selim, insanın ağzından lâf ak masını çok iyi bilirdi. Kendi kendi. De: — Hele biraz daha Iç te, diyordu, ondan sonra gene sorguya çekerim ben seni!... Şaytanın gözleri birdenbire du- manlandı; — Senin içinde el ile tutulmıyat ve göze görünmiyeh bir ateş var mı, seyld? - — Bu da ne demek?! Ben, gözle görünmiyen ateşi içime sokar mıyını biç?... — Ben de sokmak istemedim amma, 0 bana sormadan girdi içime. — Neler hissediyorsun içinde?... — Neler mi? İçimi bir kurt gibi yiyen ve bütün vücudümü yakan bu ateş, sahiden bir Şeytana benziyor, seyid! İçki içmeğe başladığım gün- denberi bu şeytan bütün benliğimi sardı. Beni avucunun İçins aldı, is“ « tediği gibi oynatıyor. Ben şimdi onun elinde tıpkı bir esir gibiyim, ne ta- rafa isterse beni sevk ediyor. Onâ karşı gelemiyorum. Selim, kaplan avcısının bir kadın sevdiğini anlamakta gecikmedi. — Onu çölde mi bıraktın? — Hayır. O, içimde yaşıyor, seyidi Ben onu bir yerde bırakamam, O, beni takip ediyor. — 'Tuhaf şey! Sevdiğin kadın 8 ninle beraber mi çıktı yola?... — Evet... Evet... Onunla beraber çıktık. yola. O, beni mağlüp etti, seyid! Ben, ormanlarda hâkim bir adamdım. Kaplanlara bile yenilme- miştim. Halbuki o, beni yondi. — O, nerede şimdi? — Burada... — Gemilerdeki esir kadınlardan birini sevdiğini anlıyorum. — Hayır. Ben, gemilerdeki esir kar dınların yüzünü bile görmedim. — O ha'de sen çarçabuk sarhoş oldun. Gözü açık rüya görüyorsuni, — Rüya mı?... — Öyle ya... Bunların hepa hezeyandır. — Hezeyan değil, rüya değil, has kikatten baksediyorum, seyid! Ben, onu seviyorum. Kapaln avcısı, geminin erzak ambarında, ağzını şarap fiçilarına dayayıp içmeğe alışmıştı. Küçük ka- dehlerte içmekten bir şey anlamiyor- du. Birdenbire, ortada duran şarap testisine sarıldı. Ağzına götürdü. — Bu, benim cankurtaranımdır, seyld! Ben yahmız ona değil, içkiye de yenildim. Selim, Şeytanın omuzunu okşadı: — O, kimdir? Haydi, söyle bana... Bilirsin ki, ben seni çok severim. Sen, İçi dışı bir, mert ve doğru sözlü bir adamsın! Benden sırrını sakla ma! Belki sana yardımım dokunur. Kaplan avcısının gözleri ışıldadı: — Ne dedin, seyid, bana yardım edebilir misin? — Evet. Bilirsin ki, ben seni eski- denberi severim, İnsan sevdiği dost larına yardım olmez mi? Şeytanm sesi de elleri gibi titre | meğe başlamıştı. Gözleri yaşardı: ; (Arkası var)