1 Teşrinievvel 1938 AKŞAM ISTANBUL MUHAREBELERİ Sarayburnile Tophane arasın- daki müthiş deniz muharebesi Kale gibi dört koca gemi ile yüz elli küçük gemi arasındaki çarpışma, sahilleri dolduran halkın huzurunda saatlerle sürmüştü , «İstanbul muharebeleri, serisi, kut- ladığımız Barbaros bayramı sebebile Kısa bir sekteye Uğradı. Şimdi gene Barbaros EÜNÜNde bu emsalsiz Türk denizcisinin 122 parça gemi ile beher parçası daha hacımlı olan 600 düşman gemisini nasi kaçırttığını Ve Akdenizde Türk hükümranlığı te- sİS ettiğini gördük; Bizim mahareti- miz o derece İaikti, Bugün anlatacağımız vaka ise, ta- mamile tersinedir. Vaka Barbarostan bir nesil evvel cereyan ediyor. 'Türk- der, denizcilikte henüz acemidirler. 'Azim bir donanma ile dört Garpli gemiye mağlüb oldular . Ancak, bunun tesellileri vardır: Ni- hai zafer, İstanbulun zaptile gene bi- zim olmuştur; anlatacağımız bu va- kadan bir kaç gün sonra, Türkler, donanmalarını karadan yürütüp Ha- lice indirmek suretile tarihe parmak ırtan dehâ göstermişlerdir; ve ni- hayet, bir nesil sonra, Barbarosu si- nelerinden çıkarmışlardır. Ne ibret verici ders: Bir nesilde. Bir hamlede... Bu da, denizciliğe olan fıtri istidadımızı gösterir. ... İstanbulun müuhasarası ikinci haf- tasını dolduruyordu. Nisanın yirmi- siydi. Diğer bir yazımızda anlattığı- miz gibi, ilk Türk kapudanı deryası Baltaoğlunun kumandası altında, donanmamız, Çanakkaleden kalkmış; Büyükadada bir muharebe verdikten ve Sirkeci ile Galata arasına - şimdi- ki köprünün biraz daha dışarlak ta- rafına - gerilmiş zincire hücum edip Haliçteki mütlehid Hıristiyan donan- masının mukavemetine uğradıktan sonra, Kabataş önlerine çekilmişti. Kara tarafından ağır toplar, sur- | Jarı dövüyor; donanma müsbet bir şey yapamıyor; ancak İstanbula de- hiz yolile erzak ve imdad gelememesi için gözcü duruyordu. Bizanslılar, #a zaman evveli, Türk tehlikesinin gittikçe tehdidkâr bir şekil aldığım gördükleri için, ruhan nefret ettik leri Garplilerin mezhebine boyun iğ- | mişlerdi. Yani ortodoks kilisesi istik- | 7 Jâlinden vazgeçmiş, Garp huristiyan- larile bir kilise birleşmesine razı ol- müuştu. Bundan maksad, yaklaşan tehlike şayed böyle muhasara halini alacak olursa, Papanın ve tevabii hı- ristiyanların bir ehli salip ordusile, bir Müşterek donanmayla yardıma | gelmesini temin etmekti. Nitekim, iki 9YA& Yakın süren muharebe esna- şında bütün gözler, mütemadiyen böyle bir imdad bekledi. İşte. Dİsahın yirminci günü, kule- ler ÜSEFİNdeki gözcüler, İstanbul hal- kına bir lde verdi : © — Geliyorlari.. Bu haber kısa zaman içinde bütün jen. içinde çalkalandı. Surların te- lara ve meydanlara fevc İevc halk Üğüştü; — Geliyorlarmışı y 7 inkiketen de, Ayastafanos açıklar "Sanda, Yelkenlerii şişirmiş dört muaz- gemi Börünüyordu. Bunlar, haberi pişdar ola- adap Güsündü. - Ötekiler, da- Ufak tefek maddi kazadan anlaş da erdi. İmpa- yalor, İstanbula Etiriecek e va “gi bir gal için a almıyacağını ilân eşiği gps Yan korsan, yarı tüe- var olan 9 LAM denizcileri, din- muhasaradan pek ki İ | Jekler, trampeteler, İ meğe başladılar. Mancınıklar, etmekle beraber, kâr elde etmeği de düşünmüşlerdi. O maksadla geliyor- lardı. Gemilerin üçü Cinevizliydi. İçleri, son derece mücehhez, zırhlı muharib mürettebatla doluydu. Bunlar, mu- halif hava yüzünden Sakız limanın- da kalmışlar; sonra rüzgür müsaid esince yola çıkmışlar ve İstanbul için hububat yüklü Sicilyadan yahud Mo- radan gelen bir büyük Bizans nak- liye gemisine raslıyarak hep berabe: | sefere devam etmişlerdi. Yak'a nüvislerin yazdıklarına gös re, Fatih, bu gemilerin geldiklerini haber alınca, ordunun karargâhil? Kabataş beynindeki uzun mesafeyi ümerasile beraber, dört nala kateds- | rek kapudanı derya Baltaoğluna, der- hal gelenler üzerine atılmasını, on. ları esir etmesini, ve bilhassa ne fe- dakârliğa mal olursa olsun meşhur zinciri aşıp Halice girmelerini me- nelmesini söyledi. Bu sözlerin sonunda da: — Eğer muvaffak olamazsan Sağ dönme! - diye haykırdı. Türk donanması, yüz elli parçadan mürekkepti. Fakat, düşmanınkiler, zamanımızda bile emsali nadir bir kaç bin kişilik koskoca yelkenli gemi- lerken, Türklerinkiler, - motörlü ta- kalarını zuhurundan evvel on beş yir- mi çifteyle çekilen ve çocukluğumuz- da Boğaziçinde rasladığımız - büyük kayıklar, yahud küçük mavnalar, takalardı. Evet dörde karşı yüz elli amma, fille kurt farkı gibi bir cüsse farkı da mevcud! ? Fatihin donanmasında bahriyeli- ler arasında Yeniçeriler de, güveri»- leri işgal ediyordu. 'Teknelerden ba- zıları uzun demir toplarla teslih olun- muştu, Cümlesi, bilhassa büyük boy- da olanlar, ok ve mızrak darvelerine karşi, güvertelerinin etrafına metin İ bir surette döşenmiş kalkanlarla tec- hiz olunmuştu. Küçüktüler; fakat ne kadar da küçük olsalar, mikdarları çoktu. Dört def gibi bunların arasın- dan ni kaçabilerekti? wwetli bir lodosla ilerliyen Hr gemileri, o zamanın büyük azizlerinden Demetrius'un n2- mına inşa edilen kilisenin bulundu- gu şimdiki Sarayburnuna vardikları vakit, Halice doğru, hızla yola devanı etmek istediler. Kalabalık Türk do- nanmasının yaklaşmasına ehemmi- yet vermiyor gibi davrandılar, İstanbul halkını teşkil eden Bizans- lar, Galatadaki Katolikler ve onia- rın ortasında Türkler, başlıyacak i muharebeyi, helecanla seyre hazırla- nıyorlardı. Türk gemileri, bir Şenliğe gider gibi ilerliyorlardı, Davullar, dümbe- harb havaları, sayhalar, naralar... Ok menziline yaklaşıldığı vakit, Türkler bütün aticı silâhlarımı işlet. yağdırdı. Yelkenleri ateşlemeğe mah- sus alevli oklar atıldı. Muharebe, en küçük teferrüatına kadar, karadan, gayet iyi görülü yordu. Amiral gemisinin kıçında ayakta duran Baltaoğlu düşmana: — Yelkenleri indirip teslim ol! - işaretini hâkimane bir şekilde vardi. Fakat baştan aşağı kadar zırhlara bürünmüş düşman mürettebatı bu emri istihfaf etti, Onlar da, yüksek- ten aşağı doğru muharebe etmek fai- kiyetine güveniyorlardı. Kendilerine yaklaşan Türk gemileri üzerine ezici ağır taşlar fırlatıyorlar, onları ateş- lemeğe çalışıyorlardı. Her ne kadar henüz rüzgâr dur- mamışsa da salıntı pek fazlaydı. İki taraftan hiddet iniltileri, küfürler, ıztırap feryatları yükseliyordu. Ölü- ler, yaralılar, biribirlerinin üzerine yığılıyordu, Türklerin zaylatı pek taş İ Mevki akıntılı olduğu için Türk- ler, Hıristiyanlara yanaşıp bir türlü bağlanamıyotlanimm Cesim tekneler- dekiler, kancalar, bali , mizrak- larla, ber yaklaşma ha: ine mâni oluyorlardı . iğ Artık birkaç palaniar boyu sahile yaklaşmışlardı. Bu esnada derhal işin rengini değişlirecek bir hâdise zuhur etti: Ansızın hava süt liman oluver- di; Hırıstiyan gemileri de böylelikle büsbütün hareketsiz kaldılar, Yel- kenleri söndü; .serenlerin boyunca, pörüsümüş bir şekilde sarkıyerdi. Şimdiki Sarayburnunun önündey- diler. Artık hakiki muharebe başlı. yacaktı. Baltaoğlu, büyük bir cesa- retle, Bizans nakliye gemisinin üze- rine atıldı ve gemisini bu teknenin kıçına rampa etti. Diğer taraftan, Türk donanmasının mütebaki kıs- mu, âskerler ve gemiciler Amiralın arkasından hücum ettiler. Öbür Hi- ristiyan gemilerinin üzerine rasgele atıldılar. Müthiş bir göğüs göğüse savaş baş- lamıştı. Baltaoğlu, elinde kumanda ettiği ağız borusu olduğu halde, gemisinin pruvası üzerinde, âyakta, muharebe- yi. idare ediyordu Türkler ellerindeki meşalelerle düş- man gemilerine ateş vermeğe çalışı- yorlar; mızrak, yahud balta darbele. rile bunların böğürlerini deşmeğe ça- balıyorlardı. Demir zincirlere, iplere tırmanarak yukarılara aşmak, göğüs göğüse muharebe etmek emelindey- diler. Fakat Hiristiyanlar, yukarıda bu- runmak sayesinde, cesaretle çarpışı- yorlar, kaynar suyla dolu kapları | aşağı boşaltıyorlar, taşları yağdır yorlardı, Su, Türklerin verdiği ateşi | söndürüyordu. Gemilere tırmanmağa muvaffak olanların elleri, balta dar. ! belerile kesiliyordu. Bir takımları da, | kadar mebzulen sulanmasının imkân demir çubuklarla, sopalarla, dipçik- | Vardı, ürültüsü fevkalâ- ici naralara can çe- küfürler, lerin afaları eziy ME arebenin ur, Gayret v kişenlerin savurdukları feryadlar karışıyordu. Tam mânasile cehennemi bir mu- katele, bir ana baba günüydü bu | Dört Hıristiyan gemisi, mücadele safhasını daraltmak için, biribirleri- ne bağlanmağa da muvaffak olmuş- lardı. Bu suretle, Türk gemilerinin birçokları yanaşmak için yer bula- muyorlardı. Su akıntısı, bu seyyar kaleyi ve st- rafındakileri Tophane civarına, tam Ceneviz beldesinin yanına almıştı. Sahilde binlerce halk seyrediyolü on- lar da baykırıp duruyordu. Bizans- hlur ise, bu derece cesaretle yardım- larına gelenlere bir şey yapamamak- tan âciz, bakıp duruyorlardı. Fatih Sultan Mehmed, at üzerin- de, erkânının yanında, deniz muha- rebesini seyrediyor, sesini işittirecek mevkide bulunduğu için o da ata si- İ ra kumandalar veriyor; fakat deniz- cilikten anlamadığından, Baltaoğlu, bu kumandaları yanlış buluyor, işit. memezlikten geliyordu. Padişah o kadar hiddetlendi ki, atını denize sürdü. Bu hatıra halk arasında unu- tulmamıştır. e Kahvelerde ekseriya asılan taş basması resimleri hatır- larsınız. Düşmana yanaşmış bulunan Türk gemileri fazla zayiat verince, yerle rine taze kuvvetler geliyor, çarpış- ma, saatlerce devam ediyordu. Deni- in üzeri, silme gemi dolmuştu. Kü- Tek çekilemiyor, manevra yapılamı- yordu. Türklerin çokluğu, hareket sizliklerine sebebiyet (veriyordu. Fa- kat cesaretleri son derecedeydi. Zin- cirlere kim asılacak, küpeştelere kim çıkacak, Hıristiyan gemilerine kim ateş verecek diye âdeta şehid olmak- ta biribirlerile yarışıyorlardı. Uzakta- Izmir mektupları Aydın ovasında bütün erazi sulanacak Nafia Vekili B. Ali Çetinkaya mühim tedkiklerde bulundu Nafıa Vekili Aydın istasyonunda Aydın valisi Özdemir Günday ile görüşürken İzmir (Akşam) — Nafia Vekili B. Ali Çetinkaya, Aydın ve Denizli har valisinde büyük sulama işleri üzerin- de tedkiker yaparak tekrar İzmire dönmüştür. Nafia Vekili, İzmir - Ay- dın vilâyetleri hududunda büyük Aziziye tüneli inşaatını teflişten son- ra seyahatini Dinar ve Çivril kazala. rına kadar uzatmıştır. Büyük Men- deres nehrinin Işıklar nahiyesi dahi- nde ana kanalları görülmüştür. Işıklar gölü muhiti fen ekiplerimiz tarafından tedkik edilmiş, gölün sa- hası ve derinliği ölçülmüştü. Burada çalışan ekiplerin şefleri, Nafia Veki- limize hazırlanan projeler üzerinde izahat vermişlerdir, Dinardan sonra Menderes nehri- nin ikinci kolunun Işıklar gölünden çıkan kolla birleştiği Çivril ovasında büyük bir regültör yapılması ve gö- lünön taraflarının bu regülâtörden itibaren tevziine doğru gidilmesi, mü- teifassısların #krile muvafık görül- müşvür, Sirasile Denizli, Sarayköy ve Menderes suyunun Aydın ovasına kadar olan iki tarafındaki. bütün arazinin ve Aydın ovasının Sökeye dahiline gireceği anlaşılmaktadır. Membadan itibaren Menderes suları- narı bu şekilde Işıklar gölünde tutuk masının mühim bir sulama hadisesi | olacağı ve büyük sulama inkılâbını yapacağı kuvvetle ümid edilebilir. Vekil Aydında iken Aydın (Akşam) — Nafia Vekili B. Ali Çetinkaya, Aydında halk tarafın- dan hararetle istikbal edilmiş, Aydın valisi B. Özdemir Gündayı sâlonuna kabul ederek görüşmüştür. Vekil, muhtelif işler hakkında bana beya- natta bulunmuştur? — İzmir hinterlandının vilâyet ve kaza merkezlerile yaç görülen yer- rbirine bağ- lıyacağız. Bur nün için Nafia Vekâleti bütçesine para konmuştur. Bu sene- den itibaren ağa başlıyacağız. Çamlık (Az ye) tünelini gördüm. İnşaat ilerlemektedir, Yeni bir hatla binde 26 olan meyli binde yirmiye indirmek üzere münakasa bitmiş ve hattın inşasına başlanmıştır. Gele- cek sene gerek hat ve gerekse tünel ..nanasareasenanaea sana BEEe AAA AENAAAANAEI zm ok yağdırıyorlardı. Fatih, bu cesareti kâfi görmüyor: — Korkaklar! - diye haykırıyordu. Nihayet, güneş, ufuğa yaklaşmağa başladı. Hıristiyan gemileri öyle sağ- lamdı ki, bir şey yapılamıyordu. Bilâ- kis, Türklerin küçük teknelerinden bir çokları harb safından çekilmek mecburiyetinde kaldı. 'Tam akşam üzeri, bir şiddetli rüz- gür çıktı ve Hırıstiyan gemileri, hur- ralarla, zincirlerin yanına geldi. Ve artık, içeriye girmek imkânını bul- dular... Türkler, o gün muharebeyi kay- bettiler... Fakat yılmadılar; ertesi günden itibaren, yepyeni ve dâhiyane plân- larının Otatbikine giriştiler;ki, bu, bambaşka bir mevzuumuzu teşkil edecektir, bitecek, doğrudan doğruya bu hat, pılan sondajlar, iyi neticeler vermiş- tir. Belki Akçayda da bir tecrübe ya- puacaktır, Aydın ovasını sulamak için herşeyi yapacağız. Aydın istasyon işi, müstacel bir İş değildir. Fakat her halde Aydının şe- ref ve mevkiile mütenasib bir istas- yonu olması şayanı arzudur. Müna- sib bir zamanda bunu da yapacağız. Tedkik ettiğim yerlerde halkla te- mas ediyorum, ihtiyaçlarını öğreni- yorum. Bir çocuğunu sokağa atmış Çocuğun korkarak kaçtığı söyleniyor Aksaray civarında 11 yaşındaki oğ- Iu Aliyi gece yarısı evden sokağa at- maktan mazmun Mustafa adında bi- ri çocuk terki suçundan dolayı dün asiye birinci ceza mahkemesinde muhakeme edilmiştir. Mahkemede mwaznun Mustafa: — Ben çocuğumu dım, Her halde beni dan kendisi svden çıkmıştır. Dedi. Bundan sonra Mustafanın kızı Müzeyyen şahid olarak dinlendi. Müzeyyen de şu ifadeyi verdi — Kocamla beraber babamdan ay- ri evde oturuyoruz. Babamla da ara- muz açık ve dargın bulunuyoruz. Bir gece geç vakit uyurken kocam gürül- tü duymuş, dışı a çıktığı zaman kardeşine Alinin, m kapının önün“ de yatıp uyuduğunu görmi da haber verdi ve çocuğu € Bize niçin ge yi sorduğumuz Zâ- şim; «Babam beni evden kovdu, sokağa attı. Ben de size gel- dim.» dedi. Kocam Tahsin dc çocuğu alıp polis karakoluna götürdü. Ora- da evrak tanzim etmişler. Fakat benim kanaatime göre ba- bam çocuğu atmamıştır. Haber aldı- ğıma nazaran kardeşim Ali sokakta tramvaylara asılıyormuş. Babam bu- nu duymuş ve; «Benim sözümü din- lemiyor, tramvaylara asılıyor. Akşam eve gelince onu dayaktan gebertece- ğim.» diye bağırmış. Her halde kar- deşim Ali bundan korktuğu için er- den kaçmıştır. Müzeyyenin kocası Tahsin de ay- m şeyleri anlattı. Müddelumuminin evrakı tedkik etmesi için muhakeme başka güne bırakıldı... atma n olma Bir so incir fesi Ge ii düşerek yaralandı, Balam öldü Üsküdarda Selâmiali mahallesinde oturan on bir yaşlarında İftad ismin- de bir çocuk Kısıklıda bir incir ağacı na çıkmış, düşerek yaralandığı cihetle in hastaneye kâldirilmış, orada da ölmüğ, |