15 Eylül 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

15 Eylül 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SORMAZ - | Ne güzel bir kızdı... Her halde be- ni tanıyordu, çünkü elinde gazete vardı, gazetede benim fomanımi oku- yordu, Yaklaştım: — Benim römanımı mi okuyorsü- nuz? — Sizin romanınızı! — Öyleya, okuduğunuz roman ne- dir? — Roman, işte benim romanım, Sizin, olduğunu bilmiyordum... — Öyle ya, ben sütçüden taze yu- muria alırken yumurtlıyan tavuğun adımı sormam!.. — Dadı olmadan evvel seyyar satı- <ciydı Bir deli doktora geldi: - Doktor dedi, başımda bir felâ- ket vâr. Geceleri kulağıma sesler ge- liyor, benimle konuşuyorlar. Doktor Merak etmeyiniz dedi, olur böy- le' şeyler. Size ne diyorlar? — Same doktor, sağırım ben!.. Bay Falan yolda bay Filâna rasladı: — Dün gece kardeşinle kol kola gezen karını gördüm . Bay Filân başını salladı: — Olamaz çünkü benim kardeşim yok — Nasıl olur? karma sordum, ka- yınbiraderim dedi. Bay Filân bir kahkaha attı; - Seni aldatmış vi gelsin de bunu bana söy Müvatfakiyet Ben hayatta muhakkak muvaf- fak olacağım. Bunun için ne yapmak fikrin- desin ? Patronun kizini almak... — iii söndü bayan, ama biraz daha burada oturmağı tercih ederim. s— Lütfen kaç kilo geldiğime bakar mısınız? SAFİ SÜT — Yaz için buraya taşındım, her sabah sütü senden âlücağım. — Olur, kilosunu on kuruşa veririm. — Amma süfi süt isterim. — Kilosu on beşe olur. — Gözümün önünde sağacak- #ın. — Yirmi kuruş alırım kilosuna. — Ben elimle sağacağım. — Kilosuna yirmi beş kuruş verirsin!.. — Oğlum çok usludur, söz dinler, eğer yaramazlık ederse, arkadaşların- dan birine ceza veriniz korkusundan hemen uslanır. Yangın Kocasının. önüne peynir ekmek koydu ve özür diledi: — Alffedersin, etler yandı, patates- lere sirayet etti, çorbayı döküp güç söndürdüm!.. — Bu şişeyi bulana: Yedi defa bu mektubu kopye edip yedi arkadaşını. za gönderiniz yoksu başınıza felâket gelir!.. MELEKLER | | Bü çök eski bir fıkradır. Daha doğ- rusu zamanla fıkra oldu. Kız Jerim de, ben de çocuktuk. Büy simli bir kitab getirmişlerdi. Kitap- ta resimler, resimler arasında gök- yüzünde uçuşan meleklet vardı. Am- ma çok güzel resimlerdi. Hayran hay- ran seyrediyorduk. Bir aralık kardeşim sordu — Melekler erkek midir kadm mı? En küçük kardeşim cevab verdi: — Giyinik değiller ki anlaşılsın!.. Hasisler Dün Şişliden Büyükdereye giden bir tâksi » ötomöbili devrilmiş, “ içindeki «or» Yahudi hafifçe yaralanmıştır!.. Havuzumuz yok ta... Hesab Salamon oğlunun hesaplarında beş kuruş fazlalık gördü. Her ay yirmi İki HMra on sekiz kuruş yirmi para sarfe. derken o ay “yirmi iki yirmi üç kuruş yirmi para harcamıştı. — Bu beş kuruşu nereye verdin?.. Oğlu düşündü, düşündü: — Buldum dedi, yoksullara yardım ettim!.. Domino — Ben mükemmel bir iş buldum azizim. — Ne yapıyorsun? — Dominolarm : üstündeki nokta- ları boyuyorum. — Buğün fabrika varmı? — Hayır, bugün;hep beyazları ya- pıyorlar. Yalancı — Bay direktör, karım hasta imiş bir hafta izin istiyorum. . — Bay.işyar. bön de karınızdan mektup aldım, size izin vermememi rica ediyor, evde olduğunuz zaman rahat edemiyormuş... — İkimizden biri yalan söylüyor. Çünkü ben erli değilim!.. Küfür Bir gün Ahmed Mehmede; Enayi sen de! dedi, Mehmed ses çıkarmadı. Bir hafta sonra geldi, Ahmede bir tokat attı. Ahmed şaşaladı: — Ne diye vuruyorsun?.. — Hayatımda ilk -defa bugün bir enayi gördüm!.. — Mademki çocuğu uyandırdın şimdi sustur bakayım!.. 1 — Bay seyredecek şey buldu, gözleri döndü. Bayan kocasının halini gözünden kaçırmıyor. gez Fırtına patlıya- cak... Bayanın bu gibi şeylere hiç tahammülü yoktur. Bunu hissettiriyor. Sağdaki seyirci ne olur olmaz sıvışıyor. 3 — Maç başlıyor. Bayanın tahammülü kalmıyor. Biraz evvel kocasını tokatlamak istiyordu, şimdi boğmak istiyor, 4 — Bay kendini kurtarıyor, yerinden kalkıyor... Ama bu ciddi değildi. Bir futbol maçında bu oyunu “Amerikanın meşhur iki sanatkârı oynadılar, Çocuklarımızı nasıl si iyim? Yazan Selin Sırrı Tarcan İşte bir mevzu ki, Üzerinde ne ka- dar durulsu, bu mesele hakkında ne kadar söz söylense gene azdır, Çün- kü hayatlarını . birleştiren iki genç hir müddet sonra halli zannolundu- ğundah çok güç bir dâva karşısında bulunurlar, Mekteplerde okuyup bel- ledikleri İlim ve fenlerin bu yeni analık babalık sanatı karşısında bü- yük bir şey ifade etmediğini, bu işte nazariyattan ziyade. ameliyatın hâ- kim olduğunu görürler ve hayata ye- ni gözlerini açan yavru karşısında ekseriya apıçıp kalırlar. Tanıdığım genç. anneler çok kere gelip benden bin bir ahiret suali s0- rarlar, Bir çokları da mektupla mü- rTacaat ederler, Gene bir şefkatli genç ana uzun, uzun yazmış. İşte mektubu karşımda, bu dört tarafi dolu kâğıtta bir anne «Çocu- ğumu: nasıl büyüteyim?- diye-ben- den akil danışıyor? Bu sual benden ziyade bir tabibe sorulmalı idi, ne ise düşüncelerimi onun dilediği gibi «AKŞAM» a yaziyorum. imizin bildiği bir hakikati tek- yim. «Can boğazdan gelir» çocuk Se ile büyür, Yalnız gıda de- yince ilk önce hatırımıza yiyecek ge- lir, balbuki hava, hareket, güneş, su bunlar da birer gıdadır. Doğumdan İtibaren yavruya nasıi muhtaç oldu- ğu yiyeceği muayyen vakitlerde ve- riyor ve onu bir meğe savaş öteki gıdaların da yolile verilmesi lâzımdır. Yiyecek hususunda dalma çocuğun midesini göz önünde tutarız. Acaba vereceğimiz gıdayı kolay hazmedebi- lecek mi? Yani yediği seyi iyi öğütüp sindirebilecek mi? Sonra o gıda yâşı- na, bünyesine, hattâ mizacına uygun gelecek mi? Bunları düşünmezsek çocuğun midesini bozarız. Midesi bo- ulunca da her türlü hastalık çocu- ğa gölip çetar, * Yemekagıdası için. çocuk hekimle- rinin ahneldre İlk öğüdü. şudur: 'Yavrunuzu kendi sütünüzle besle- yiniz, Ona'en uygun gelen gıda ana- sının sütüdür. Çünkü yavru ananın etinden kemiğinden, kanından vü- cude gelmiştir. Ananın sütü evlâdın hakkıdır. Ondan sonra yine hekim çocuğa muayyen saatlerde süt verir- seniz, yavrunuzun uykusu battâ al tını kirletmesi. - intizama girer. Gik dedikçe ağzına meme tıkılan veya biberon sunulan çocuklar daha do- gumdan intizamsızlığa başlarlar. De- mek yiyecek gıdasının daha doğum- dan itibaren bünyeye uygun Olması ve muayyen saatlerde alınması lâ- zımdr. Çocuk büyüyüp mektep çağı- na geldiği vakit ona sabah kahval- tısını öğle ve akşam yemeklerini tam zamanında vermek âbur cuburla mi- desini bozmamak, vücudünü besli- yen, hazmı kolay şeyleri sunmak ana- ların ilk vazifesidir. Şunu da itiraf etmeliyiz ki bizim en çok düşündüğümüz midemiz, maal esef en çok ta hırpaladığımız gene midemizdir, Onu tıpkı, amma tıpkı bir şımarık çocuk gibi besleriz Ne istersa veririz Doğduğundan Otiba- Ten başlıyan kaprislerine daima baş eğeriz. Vakitli vakitsiz ona her şeyi sunarız. İlkmekteplere giden çocuk- ların halini ne siz sorunuz ne ben söyliyeyim, sakız leblebisinden tutu- nuz da boyalı şekerlere kadar fındık, kestane, mısır, kabakçekirdeği, pa- pağan fıstığı, pestil mevsime uysun 'uymasın ellerine ne geçerse mide de- ğirmeninden geçirirler. Çocuklar ye- mişi çok sever ve bunda haklıdırlar, yaş ve kuru yemişlerin ekserisi vü- cudü besler. O da doğru, yalnız vak- tinde yemek ve lüzumu kadar yemek şarttır. Yavrularımızı nasıl munta- zam saatlerde ders yapmağa, oyna- mağa, uyumağa, gezmeğe alıştırıyor- sak midelerini de muntazam saatler. de beslemeğe onu da terbiye etmeğe mecburuz. Şimdi bir de harekete bakalım, Ye- ni doğan bir çocukta hayatın İlk alâ- meti harekettir. Dünyaya gelen yav- ru bağırır ve ciğerlerini işletir. Aynı zamanda kollarını bacaklarını başı- nı oynatmağa başlar. İşte bu mini, mini makine artık doğumdan ölüme kadar bütün hayatında bu iki gıda- ya çok muhtaçtır: Hava ve hareket, Avrupa ve Amerikada açık hava ın€ , rakı zengin fakir bütün halkta âdeta bir ihtiyaç halini almıştır. Doğumdan itibaren çocuklarını mümkün olduk- ça açık havada büyütüyorlâr. Parklardâ ormanlarda gezdiriyorlar. Evlerinde- ki odaların hüâvasını temiz 'tutmağa dikkat ediyorlar, Çocuklar pencere- leri açık odalarda yâtmeğe' alıştırı- yorlar.' Tam:üç yaşından itibaren çocuklar İçin açık hava mektepleri yapıyorlar. Tatillerde deniz kenarlas rında, yaylalarda, ormanlarda göçe» be hayatını andırır çadırlarda yaşa» tıyorlar, Büyük yortu günlerinde en büyüğüne kadar dağarcıklar sırtta dağ tâş dere tepa yürüyorlar. Çünkü i de temiz havanın ciğerler için kıymetli bir gida olduğunu takdir ediyor. Havası bozuk yerlere de ne kendileri oturuyor; ne de çocuklarımı oturtuyorlar. Çocüğun üç yaşından itibaren oyu- na münkalib olan hareket Mtiyacıni bir nizama"sokmak için, çocuk ter- biyesinden anlıyan mürebbilerin ne- zareti bir oyun mektebi denilebi- len kindergartenler tesis ediyorlar. Ve bu çocuk bahçelerine üniversiti Jer kadar kwmet veriyorlar. Hülâsa çocukları çiçekler gibi kırlarda bah» çelerde büyütüyorlar Bu oyunlar sâyesinde çocukların dikkati zekâsı, i, kavrayısı, cesareti, becerikliliği inkişaf ediyor. Yine bu ço- cuk bahçelerinde çocuklar kendi iş- görmeyi, tei iği, intizami â çalışmanın yolunu öğreniyor- lar. Şimdi hureketin de bir gıda oldu- ğunu öğrenineç onun da yediğimiz ye mekler gibi bir usule tâbi olması lâ- zım geldiğini kâbul etmek lâzımdır. Her çağa göre gıdanın nevi ve mik- darı gibi hareketin de öyle olmasına dikkat etmelidir . Güneş! İşte çocukların beslenip renklenmesine. hizmet eden kuvvetli bir'gıda daha, Güneşten mahrum olan çiçekler nasıl sararıp Solursâ, B görmeyen çocukların da beti benzi soluk olur. Yalnız 6 kuvvetli gıdadan da yoliyle istifade etmesini bilmek şarttır, onun da fazlası zarar- dır, Çocuğun evvelâ vücudünü açık havaya alıştırmalı, sonra tedricen ayaklardan; bacaklardan başlıyarak vücudünü güneşletmeli, bugün artık büyük adamlar da güneşin bir hayat menbaı olduğunu takdir ettiklerin den kadın erkek binlerce insan plâj- lara gidip derilerini esımerletiyor ve bununla âdeta iftihar ediyorlar (!) Yalnız bu kığayı da yoliyle almıyan- lar çok kere fayda yerine zarar gö- rüyorlâr, Onun için çocuklarınıza ilk- baharda, yazın, sonbaharda mümkün oldukça güneş banyosu (yaplırımız. Yemek, hareket bunu da mutlak önce bir. hekimden sorunuz. Şunun bunun tavsiyesi ile veya kendi aklı- ntizdan iş görmeyiniz. Size sudan balısetmiyorum, çünkü eminim ki-evlâdınızı her.gün yıkıyor- sunuz, çünkü evlâdınızın - ciğe: gibi derisinin de bir teneffüs cihazı olduğunu takdir ediyorsunuz. Çocu- Bunuzun bu beş nevi gıdasına İtina ederseniz ve onları yoliyle verirseniz günden güne gürbüzleştiğini, renk- lendiğini, keyfinin yerinde olduğunu görürsünüz, Selim Sirri Tarcan Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Kurtuluş caddesinde Necdet Ekrem, Taksim: Nizameddin, Beyoğ- İu: Kanzuk, Yenişehirde Baronakyan, Boğtanbaşında İtimad.: Galata: İs- met, Kasımpaşa: Müeyyed, Hasköy” Aseo, Eminönü: Agob Minasyan, Fa- tüh: Veznecilerde Ür site, Kara- gümrük: Mehmed Arif, Bakırköy: İs- tanbul, Sarıyer: Nuri, Aksaray: Nuri, Beşiktaş: Süleyman Receb, Fener: Kumkapı: Lâlelide Hay- üçükpazar — Necati, Samati Yedikülede za, Kadıköy: dada Nejad Bezer yükâda: Şinasi Riza Mer gece açık cezaneler: Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarı, Or- taköy, Arnavutköy, Bebek, Beykoz, Paşabahç: Anado'uhisarındaki ec- raneler her gece açıktır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: