14 Eylül 1938 Mebrure Avrupadaki tahsilini bitir- MİŞ, üç gün evvel İstanbula dönmüş- tü. Uzun bir ayrılıktan sonra akraba- #ından hemen herkesi görmüştü. Yal. Miz sayfiyelerden birinde oturan ihti- Yar halasını görememişti. | Annesine: — Anneciğim... dedi, halamı gör- Mek istiyorum, ama onun evini bir türlü hatırlamıyorum. Sekiz sene ev» İ Vel bir kere gitmiştim. Gene orada MU oturuyor? Mebrürenin annesi: — A... Kızım... dedi, gayet kolay... Dur ben sana tarif edeyim. İhtiyar kadın böyle söyliyerek Meb- Türeye halasının evini şöyle tarif etti, çıkınca sağa kıvrılacak, tam karşıya bir bakkal gelecek... Bak- kal dükküni geçilecek... Yüz, yüz yir- Mi Adım ilerilenecek... Küçük bir mey- danla karşılanacak... Bu meydanın ârka tarafındaki bahçeli, balkonlu ev... Mebrure: — Hatırladım... Hatırladım... diye- Tek hemen kalktı, giyindi. Evden çıktı. Vapura binerek Haydarpaşaya geç- ti. Trene atladı. Çoktanberi hasretini Çektiği İstanbulu doya doya vagonun Penceresinden seyrediyordu. Halasi- min oturduğu sayfiyeye gelince tren- den indi. Annesinin tarifi aklına geldi. dan çıkınca sağa sapılacaktı. Öyle yaptı, sağa saparak ileriledi. İşte bakkal dükküm.. Mebrure bakkalı &eçti. Yüz, yüz yirmi adım kadar ile riledi. İşte meydan... Mükemmel artık evine yaklaşmıştı. Meyda- min arka tarafına geçti. Küçüklüğün- de gidip geldiği halasının evini hatır- lar gibi oldu. Fakat bunun tam karşi» sında tıpkı halasının evine benziyen bir köşk daha yapılmıştı. İleriledi. Evin kapısını çaldı. Fakat €vde hiç bir hareket göze N Bir daha çaldı. Gene içeride gürültü İllân olmadı. Fakat Mebrürenin hala- #inın kulakları biç duymazdı. Genç kız da bunu bildiği için ne yapacağı. ma şaşırmıştı. Kendi kendine: — Eyvah... dedi, muhakkak hala, Bn sokağa çıktı. Halam €VAL yalnız kaldı. Öyle İse dünyada zilini işitmez. Genç kik belki halası pencereden gö- Tür diye evin etrafında dolaşmağa baş- adı. Bu aralık gözüne arka taraftaki bahçe kapısı ilişince gülümsemeğe başladı e gayet deli baş bir kızdı. Eğer bahçe duvarından içeri girer de birdenbire halasının karşısına çıkarsa bunun gayet eğlenceli bir şey olacağı» MI düşündü. Hemen bahçe kapısına yaklaştı. De- mir kapının parmaklıkları arasından Küçük elini içeriye sokarak sürmeyi çekti. Kapı açılrüiştı. İçeri girdi. Bahçede ileriledi. Önüne evin arka taşlığının kapısı çıktı. Onu da şöyle bir elile itince açıldı. Taşlık kapısı ar- sürmeli değildi. Şimdi artık ya içindeydi. Fakat evde hiç ses yok- Kendi kendine: «Mutlaka halam Yalnız... dedi, bağırsam sesimi işitmi- Yecek... Onun için birdenbire onun karşısına çıkmak daha hoş olacak...» Fakat böyle âni olarak karşısına çıkıp ihtiyar kadıncağızı korkutmak» tan da ürküyordu. İçinden: «Adam sen de, dedi, onun nasıl ol- $a kulakları işitmiyor, mutlaka hiz- Metçi de anahtarı alıp sokağa çıkmış- tar. O'da biraz sonra anahtarla kapıyı üçacak, yukarı çıkacak, birdenbire halamın odasına girecek... Halam Onun da geldiğini duymuyacak... Bu- nun için kadıncağız işitmemezliği yü- #ünden böyle odasının kapısını açıp birdenbire karşısına çıkanlara alış- Yaıştır. Korkmaz...» Böyle söyliyerek alt kat salonda ile- riledi. Karşısına bir merdiven çıktı. Mebrure: «Oldu olacak... Şu merdive- Ni de çıkalım bakalım.» dedi. Merdi- Yeni tırmandı. Evet yukarı katla bir Patırdı vardı. Kulak kabarttı. Pıtırdı sağdaki oda- dan geliyordu. İleriledi, bu odanın ka- Pisını yavaşça açtı. Fakat odanın ka- Pismı açar açmaz hayret içinde bir Şiğlık savurdu. Odada gayet şık pijamalı, hiç tani- madığı bir delikanlı vardı. Genç adam da onu görünce son derece hayret İçinde kalmıştı. Sert bir tavırla Meb- - Küreve sordu: — Ne arıyorsunuz burada? Genç kız şaşkın kekeledi: — Şey... şey... Halamı arıyordum. — Ne münasebet efendim? Halanız burada ne arıyor... Demin kapımı yı- karcâsma çaldınız Pencerenin perde- sini aralıklıyarak baktım. Sizi tanıma- dığım için kapıyı açmadım. Çünkü başka misafir bekliyorum... Tanıma- dığım kimseler tarafından - yahatsız edilmek istemiyordum. Sesimi çıkar- madan, kapımın önünden çekilip git- menizi bekliyordum. Nasıl içeri girdi- NİZ... Mebrure gene kekeledi: — Şey... Bahçe kapısından... Hala- ma sürpriz yapmak istiyordum... Delikanlı: — Gene halanızdan bahsediyorsu- nuz? Halanız kim? — Bayan Şahende... İhtiyar bir ka- — A tanıdım. O karşıda oturu- yor.. Tıpkı bizim eve benziyen köşk- te... Fakat rica ederim, hemen bura- dan çıkıp gidiniz... Zira misafir bek- Myorum. Beklediğim misafirde evimin “anahtarı vardır... Mebrure etrafına bakındı. Burada güzel bir sofra hazırlanmıştı. Masa- nın üstüne çiçekler konmuştu. Oda- nın her köşesine güzel bir esans ser- pilmiş olacaktı ki buruna güzel bir koku geliyordu. Mebrure: — Affedersiniz.. dedi, sizi rahatsız ettim. - Mebrure merdivenlerden aşağı ka- ta inerken sokak kapısı anahtarla açıldı. İçeriye bir genç kadın girdi. İşte bu esnada müthiş bir şey oldu. Yeni gelen genç kadın bir Mebrureye bir de onun arkasında pijama ile du- ran gönç adama baktı: — Alçak... Rezil, beni bunun için mi çağırdın!.. diyerek bağırdı. Hâlâ elindeki tuttuğu sokak Kapısının anahtarını delikanlıya doğru $ırlata- Tak çıktı, gitti. Delikanlı onun arkasından: — Macide... Macide... diye seslendi. Fakat genç kadın çoktan gitmişti. — Beğendiniz mi yaptığınızı? diye bağırdı. Fakat genç adama hiddet ne kadar yakışıyordu. Delikanlı Mebrurenin yüzüne dik dik bakıyordu. Mebrure gitmeğe kalkı- şınca: — Mükemmel... dedi, yaptınız, etti- niz... Şimdi de beni can sıkıntısı için- de yapayalnız bırakıp gidiyorsunuz. Mebrure gülümsedi: «— Bari canınızın sıkıntısı geçinciye kadar oturayım... diyerek bir kenara ilişti, Genç adam: — Sofraya buyrunuz... dedi, nasıl olsa çiçekli bir solra hazırladık. Tek başıma yemek yiyecek - değilim ya... Ceza olsun diye benimle beraber ye- mek yiyeceksiniz. Mebrure bunu da gülerek kabul et- ti. Sofradaki şarab nefisti. Delikanlı bir aralık: — Siz çok güzel kızmışsınız... O hid- det içinde bunun farkına varmamış- tım... dedi. Mebrure köşkte uzun müddet kal dı. Tatlı tatı konuştular. Bundan sonra bir çok günler beraber gezip tozdular, İki ay sonra kolkola nikâh dairesinden çıkarlarken Mebrure ha- lasının evine yn yaptığı pek . yanlışlıktan me z , Aksaray* Etem Pertev, Beşiktaş: Vidin, Fener: Belkis, Küçükpa- zar: Hikmet Cemil, Samatya: Koca- mustafapaşada (Rıdvan, Alemdar: Ankara caddesinde Arif Neşet, Şehre- mini: Topkapıda Nâzım, Kadıköy: Pazaryolunda Rıfat Muhtar, Üskü- dar: Çarşıbayunda Ömer Kenan, Hey- beliada: Halk, Büyükada: Şinasi Raze. eczaneler: AEŞAM 14 Eylül 938 Çarşamba İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâk- JA Türk musikisi, 1250 Havadis, 1305: Plâkla Türk musikisi, 1330; Muhtelif plâk neşriyatı, 14: Son. Akşam neşriyatı: 1830: Dans musikisi (piik), 19: Konferans: Fatih Halkevi na- mina, Ercümend Ekrem Talu (Komşumuz Ramanya, 15350: Dans musikisi (plâk), 1955: Borsa haberleri, Saat ayari: Grin- viç rasathanesinden naklen, 2002: Faide "ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 2040: Ajans haberleri, 20,417: Ömer Rıza Doğrul tarafından arab- ca söylev, 21: Saat ayarı: Şan, Bedriye Türün, Stüdyo orkestrası refakatile, 2130; Tür Son haberler ve ertesi günün programı, 23: Sant ayan: Son. Ankara — Öğle neşriyatı: 1440; Karı- gk plâk neşriyatı, 1450: Plâkla 'Türk musikisi ve halk şarkıları, 15,15: Ajans haberleri. Akşam neşriyatı: musikisi, 19,15: Türk musikisi ve halk şarkıları (Makbule Çakar), 20: Saat aya- rı ve arapça neriyat, 20,15: Türk musi- kisi ve balk şarkıları (Muzaffer İlkar, Safiye Tokay), 21: Sıhhi konuşma (Dok- tor Vefik Vassaf), 21,15: Stüdyo orkestra sı: Der Frelsehütz: Weber, Mozart: Don Juan, Hans Schott: Du, Da .. 1, hoven: Mosaigue, hava raporu, son. 18,0: Plâkla dans Bert- 22: Ajans haberleri ve 22,15: Yarınki program ve Avrupa istasyonları Saat W de Berlin (20 - 2045) orkesiru ile hafif parçalar — Danzig 20 dans musikisi — Deutschlande 20,15 marşlar — Frankfurt 20,15 bando muzikas — Hamburg 20 senfonik konser ve (Mozart) in keman konsertosu — Stuttgart 2045 plâkla şar- kılar — Viyana (20 - 2030) eski musiki Aletlerile eski eserler — Athione (20 - 2030) viyolonsel konseri — Bükreş 20,20 Karışık musiki — Florans 20,20 konser — Roma 20,30 konser — Poste Parislen 2045 konser — Sofya 200 (Verdi) nin (Ri- goletto) operası — Varşova (20 - 2020) Polonya şarkıları ve 2030 şen musiki, Saat 21'de Berlin 2130 senfonik konser füç ve harp konseri — Deutschlands 21,10 sen- fonik konser ve flüt konseri — Hamburg 2115 (Ulysses) isimli opera komik Kolonya 21,10 senfoniler ve keman kon- seri — Königsberg 21,10 (İm Barn der Nenvs) isim'i vet — Leipzig 21,10 ka- rişık musiki — Mürüh 21,10 dans musiki- a — tgart 2110 (Mozart) konseri: Senfonisi ve piyano Konsertosu — Belgrad 2130 şen akşam — Beromünsler (21 - 31,30) İsviçre halk şarkıları — Bordeaux ve Paris (Eiffel) (2130 - 2330) (Ma Socur Anna) isimli üyatro — Bükreş 3116 pi- yano konseri ve plâkla dans musikisi — Droitwieh (21 - 2235) Brahms konseri; Macar dansları, piyano konsertosu ve ikinci senfonisi — &ille 2430 konser — Marsilya ve Paris P. T. T. (2130 - 2930) orkestra konseri — Prag (2145 - 2255) Senfonik konser — Sofya 21 (Rigoletlo)- ya devam — Varşova (21 - 2145) şen musiki, Saat 22 de Berlin 2230 dans havaları ve şarkı- Jar — Frankfurt 22,15 şarkı ve orkestra — Hamburg 22 operaya devam — Kolonya 22 senfonilere ve keman könserine de- yam — Künigsberg 22 operete devam — Yalprig 12,10 karışık musiki ve 'Trio Münih 22 dansa deram — Stuttgart 22 oda musikisi — Viyana 22 senfonik kon- ser ve (Beethoven) in dördüncü senfo- nişi — Athlone (22,30 - 23,30) şen saat — Bordeaux ve Paris Eiffel 22 tiyatroya devam — Bükreş 22 dans musikisine de- vam ve 2245 bir gazinodan naklen kon- orana 2230 Kirişli suzlarla klâsik eserler — Kopenhag 2230 orkestra ta- rafından (Mozart) konseri — Milino (22 - 1250) polis orkestrası tarafından muh- telif eserler — Marsilya ve Paris P.T.T. 22 orkestra konserine devam — Paris (2230 - 2340) şen saat — Prag 22 senfo- hik konsere devam — Roma (22 - 20 operet — Sofya 22 (Rigolelta) ya de- vam — Varşova (22,10 - 22,45) (Chopin) konseri, Saat 33de Berlin ve Breslay 23,10 dans ve şarkı — Deutschlands (2330 - 7345) küçük pece Diğer Alman istasyonları Vi- rışık musiki neşriyatı — Belgrad (23,15 - 2,45) muhtelif parçalar — Bordeaux ve Paris (Eiffel) 43 tiyatroya devam — Bük- reş (23-23,45) konsere devam — Droitwieh (2325 - 24,15) orkestra konseri ve Ke- man -- Florans 23 dans — Milâno 23 oda Saat 24 den itibaren konzei 4 üncü senfonisi — istasyonları Münihden naklen (1 - 4) ge- ce musikisi. Apartıman sahipleri! Boş dairelerinize hemen iyi kiracı bulmak için «Akşamım KÜÇÜK İLÂNLARI'ndan isti fade ediniz. Tarihi U Yazan: İskender FP. Sertelli İŞİ KORSAN Deniz Romanı Sülüe e 'Tefrika No. 115 J Antonya içki arasında Hamdana her şeyi söylemişti. Ertesi sabah deniz canavarı altınları aramağa gidiyordu — Ben Emirden izin aldım. Onun bana itimadı vardır. Haydi yürü.. Sinyor Antonyo ne yapacağını bil- miyordu. Keşki Hamdanla kendini kaybedecek kadar şarab içmeseydi. Şimdi bu gevezeliğinin cezasını çek- memiş, bu vaziyete düşmemiş olurdu. Hamdana karşı gelmek te cellâdla boğuşmak kadar güç bir işti. Sendeli- yerek yürüdü: — Haydi gidelim, Seyid! Fakat, ben sana sarhoşlukla Jâtife yaptığımı sa- riyorum... — Hayır.. lâtife değlidi. Aklın ba- şında idi.. henüz kendini kaybetme- miştin! Ve yumruklarını sıkarak bağırdı: — Kimden korkuyorsun, Anton- yo? Donanma benim elimdedir. Su aygırı gibi bir kere haykırırsam, bü- tün korsanlar etrafımda toplanır. 'Emirülbahirden çekiniyorsan, o da benim ne müthiş bir deniz canavarı olduğumu bilir. Hem neden korku- yorsun sen? Ben, Saidin vasiyetini bozacak değilim. Sadece bir torba altın alacağım. Bu kadarı yetişir ba- na... Antonyo bunu duyunca harekete geldi. Belliydi ki, Hamdan açgözlü bir adam değildi. Donanmanın ve korsanların istikbalini düşünecek kadar da akıl ve muhakemesi vardı. Antonyo ile birlikte bir kayığa bin- diler., Saidin gemisine gittiler, Hamdan gemiye yaklaşırken, gü- vertedeki korsanlardan bir çoğu: «Azrail geliyor.» diyerek kaçışmağa başlamışlardı. Hamdandan o kadar korkuyorlar- dı ki. Hamdanı geminin kaptanı karşı- ladı, Hamdan, kaptana kısaca şunları söyledi: için gönderdi. Sâidin ambarda sak- Jadığı bir küçük emanet varmış. onu almağa geldik. Kaptan bu söze ne diyebilrdi? — Buyurun, seyid! Diye yal gösterdi. Gardiyan Semi- ko güvertede dolaşırken birdenbire Oğlunu görünce şaşırdı. — Sen nereden çıktın, Antonyo? Ben seni ağır bir cezaya çarpıldın di- ye merak ediyordum. Nasıl oldu da geldin buraya..? Antonyo babasının kulağına bir kaç kelime ile vaziyeti anlattı. — Merak etme. rahatım iyidir. Yakında seni de bizim gemiye aldı racağım.. 'Hamdan, Semikoya: — Ambara hâlâ sen mi bakıyor- sun? diye sordu, Venedikli gardiyan: — Emir Said öldükten sonra, bu vazifeyi benden aldılar. Şimdi ambar muhafızı bâşkasıdır, deği, Hamdan ambarn ağzını kesti. merdiven başına iki nöbetçi dikerek aşağıya hiç kimsenin inmemesini emretti, Antonyo geminin her tarafmı bi- liyordu. Hamdana yol gösterdi; ambara indiler. Antonyo sol tarafta bir kapak açarak, kaburgaların ara- sına indi. ge rd e ya — İyi bak, Antonyol Altınların hepsi yerinde duruyor mu? Antonyo ürkek bir sesle: — Evet, seyid! dedi. Hepsi yerinde duruyor. Hamdan iri dişlerini göstererek si- nil. — Pek âlâ. Ver bakalim torbaları bana! Antonyo bir torba altın uzattı; — Kolumdan tutun da yukarı çı- kayım artık. Hamdan gözlerini açarak homur- dandı: — — Hanya sen bana bir torba ala- cağımızı söylemiştin? Neden sözünde durmuyorsun? 'Hamdan, Antonyonun ensesine bir yumruk indirdi: — Haydi, ağzını kapa, Ben ne der- sem, onu yap! Ötesine karışma sen! Antonyo kapana kısılmıştı. Kımıl- damağa imkân yoktu. Hamdan ne derse yapmağa mecburdu. Bir kere düşmüştü bu uçurumun içine, "Torbaları birer birer alp yukarı uzatmağa başladı, — Kaç torba oldu, seyid? — Altı... — Tamam.. başka yok. — Sen gece bana yedi (orbadan bahsetmiştin? Bir torbasını sen mi çaldın yoksa..? — Bana inan, seyid! Benim bir para bile saklıyacak yerim var mı? Burada ne varsa hepsini verdim size. Ve hemen şu yalanı uydurdu: — Torbanın birini emir Said ölme- den bir hafta önde korsanlara dağıt- muşta. j Hamdan böyle bir paranın daği- tıldığını hatırlıyarak: — Haydi çık bakalım.. Diyemırıldandı. Antonyonun yü- zü havasızlıktan mosmor olmuştu. Geminin dibinden çıktı. kapağı iyi- ce kapadılar.. Hamdan torbaları nö- betçilerle güverteye çıkardı. kor- sanlar torbaları görünce, bunların altın dolu olduğunu anlamakta ge- cikmediler, — Keşki biz yağma elseydik şu Altınları. Diye söylenenler de yok değildi. Hamdan altınları kayığa yörleş- tirdi.. Antonya korkudan titriyordu. — Şimdi nereye gidiyoruz, seyld? Diye sordu. Antonyonun endişesi Şu idi: Bütün bu altınları kadınlara dağıtırsa, yazik olacaktı. Hamdan: — Gemiye gidiyoruz, dedi, altınla- rı emire teslim ettikten sonra eğlen- meğe gideceğiz... Hamdan o kadar insafsız ve dü- şüncesiz bir adam değildi. Altı tor- ba altının beşini emirülbâhre teslim etti: — Paralar kazaya uğrıyacaktı, Onları gömülü olduğu yerden çıkar- dım.. sana getirdim. Dedi, Necib Hayyat, Hamdanın bu hareketini büyük bir fedakârlık telâkki ederek alnından öpmüştü. Hamdan kayıkta bir torba altın gizlediğini Necibe söylemedi. Tekrar Antonyo ile kayığa binerek Bülbül yuvasına (Arabların Kadıköye ver- dikleri isim) doğru ilerlediler. K Bizansın Anadolu yakası Arablar için en güzel eğlence sahnesi olmuş- tu. Bütün kadınlar, çengiler korsan- ların emri altında idi. Hamdan buraya sık sık gelir, ka- dınlara paralar, mücevherler dağıtıp eğlenirdi. Antonyonun içinde gittikçe derin- Jeşen bir korku vardı: Ya emirülba- hir bu işin hesabını Antonyodan s0- Necib, Hamdana bu altınları nere- den bulduğunu sormıyacak mıydı? Hamdan her zaman geldiği ve eğ- lendiği bir meyhaneye girdi. Burası hakikaten bir bülbül yuvasına ben- ziyordu. Bahçesindeki (ağaçlar bir- birine girmişti. Gökyüzü görünmü- yordu. z Ağaçların üstünde bülbüller cıwk daşıyordu. (Panos) ormanı - şimdiki Kızıltop- rak civarı - uzaktan insana vahşi bir zevk veriyordu. i